Atatürk ve Kadın Hakları

Discussion in 'Mustafa Kemal ATATÜRK' started by Uygu, Sep 24, 2012.

  1. Uygu

    Uygu New Member

    Atatürk kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin her alanda çağdaş ve dünya ülkelerine örnek bir devlet olmasını istiyordu. Devleti idare
    şeklinde kılık kıyafette eğitimde ve hukukta yapılan köklü değişiklikler bu yolda önemli adımlar oldu. Bu zincirin bir halkası da "Kadın Hakları"ydı. O'na göre
    kadınların erkeklerle eşit olmadığı bir toplum "Ben medeniyim." diyemezdi.
    [​IMG]
    30 Ağustos 1925'te Kastamonu'da yaptığı konuşmada;

    "Bir sosyal topluluk bir millet erkek ve kadın denilen iki tür insandan
    oluşur. Kabil midir ki bir kitlenin bir parçasını geliştirelim
    diğerine müsamaha edelim de kitlenin bütününü ilerletebilmiş olsun. Mümkün
    müdür ki bir insan topluluğunun yarısı toprağa zincirlerle
    bağlı kaldıkça diğer bölümü gökyüzüne yükselebilsin. Şüphe
    yok gelişmenin adımları dediğim gibi iki cins tarafından
    beraber arkadaşça atılmalı ve gelişme ve yenilik alanında
    birlikte kesin bir tavır alınmalıdır. Ancak böyle olursa
    inkılâp başarılı olacaktır." diyerek inkılâpların ana felsefesini ve kadın hakları ve eğitimi konusunun önceliğini
    belirtmişti.

    O dönemde İstanbul'da bulunan bir İngiliz muhabiri;

    "Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları memlekette birçok yenilikler yapabilirler pek
    çok şeyi değiştirebilirler; lâkin yalnız bir şey yapamazlar
    o da kadınların hayatını değiştirmektir?"

    diyerek bu konudaki çekincelerini dile getirmişti.

    İngiliz muhabirin dile getirdiği düşünceler Avrupa'daki genel
    kanının bir örneği konumundaydı.

    "kadınlarımızın da aynı tahsilden geçmelerisağlanacaktır..."

    diyen Atatürk genel kanının aksine
    atılımları peş peşe gerçekleştirmişti.

    İlk olarak 3 MART 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nu
    çıkarttırmıştı. Böylece Tanzimat Dönemi'nden kalma ikili
    eğitim sistemi kaldırılmış millî ve çağdaş eğitimin temelleri atılmıştı. Bu kanun kadını ve erkeği ile Türk milletini çağdaşlaştırma yolunda önemli bir
    adım olmuştu. 17 Şubat 1926'da kabul edilen Türk Medenî Kanunu
    kadınlarımıza ileri düzeyde bazı haklar tanımıştı. Getirilen yenilikler bunlarla
    sınırlandırılmamıştı.

    Ulu Önder'in karma eğitim konusundaki kararlı tutumu sonucunda III.
    Heyet-i İlmiye'nin 1926 yılında aldığı kararlar ışığında 1927-1928 öğretim yılından itibaren karma eğitime geçilmişti. Bu sayede kız-erkek öğrenciler bir
    arada okumaya başlamıştı.

    Karma eğitim o devirde yapılabilecek en büyük atılımdı. Bu
    sayede kadınlarımız yavaş yavaş kendilerini çevreleyen
    duvarı yıkıp eğitim ve iş hayatında görünmeye
    başlamışlardı. Zira o yıllardaki istatistiklere
    baktığımızda; Atatürk döneminde ilk öğretim kademesindeki
    en yüksek artış % 352 ile kadın öğretmenlerde ve % 323 ile
    kız öğrencilerde görülmüştü. Modern Türk kadınının
    bilgi beceri ve davranış yönünden yetiştirilmesini amaçlayan
    kız enstitülerinde kız öğrencilerin sayısında % 225
    artış sağlanmıştı. Cumhuriyet kurulduğunda yüksek
    öğretimde hiç kadın öğretim üyesi yokken Atatürk'ü kaybettiğimiz
    1938 yılında bu sayı 99'a çıkmıştı.

    Genel olarak yüksek öğretim kurumlarında erkek öğrenci sayısı % 220 artmışken kız öğrencilerin sayısı % 525 artış göstermişti.

    Bu artışlar Atatürk döneminde kadın erkek eşitliğine önem
    verildiğinin en büyük kanıtı durumundadır.

    Kurtuluş yolunun eğitimden geçtiğine ve bunun da kilit
    noktasının kadın olduğunun en başından beri
    farkında olan Atatürk'ün kadınlara sağladığı bu haklar
    ve bu haklara kadınların gösterdiği yoğun ilgi sonucunda
    kadınlar ikinci sınıf insan kategorisinden çıkmış ve
    çağdaş medeniyetler seviyesindeki yerini almıştı.

    Gün geçtikçe Türkiye'nin dört bir yanına yayılan eğitim imkânı bir
    nevi Ulu Önder'in Kurtuluş Savaşı'nda destanlar yaratan Türk
    kadınına itibarını geri vermesiydi. Eğitim alanında
    sağlanan bu haklar diğer alanlardaki pek çok hakkı da beraberinde
    getirmişti. Mesleğe yönelik okullar açılmış ve buradan
    mezun olan kadınlar doğrudan Türk iş hayatındaki yerlerini almışlardı.

    Örneğin; 1927 yılında ilk kadın doktorlarımız
    görevlerine başlamışlardı. Müteakiben kadınlara siyaset
    yolu da açılmıştı. 1931 belediye seçimlerinde siyasal haklara
    kavuşturulan Türk kadınları bu haklarını ilk defa 1933'te
    kullanmışlar ve İstanbul ile diğer kentlerde belediye ve
    yaşlılar meclisine seçilmişlerdi.

    Aynı yılda Hitler'in NSDAP partisi Almanya'da iktidara gelip Alman
    kadınlarını "çocuk kilise mutfak" alanlarına hapsetmişti.

    Öncü olmanın bir millete liderlik yapmanın onu topyekün ileri götürmenin
    ne kadar meşakkatli ve önemli olduğunu Ulu Önder Atatürk'ün neden
    diğerlerinden daha üstün bir devlet adamı bir lider olduğunu
    yukarıdaki örnekte bir kez daha açıkça görmekteyiz.

    Bir tarafta eve kapatılmış diğer tarafta zincirlerinden
    kurtulmuş her türlü hakka sahip olan kadınlar?

    Atatürk toplumsal anlamda yaptığı değişikliklerin
    dışında bireysel olarak da bu konularda duyarlı
    davranmıştır. Baktığımız zaman manevî çocuklarının birisi hariç tamamının kız olduğunu görürüz. Hepsinin eğitimleriyle bizzat kendisi ilgilenmişti.

    Afet
    İnan O'nun girişimleri sonucunda tarih profesörü Sabiha Gökçen ise
    savaş pilotu olmuştu ki Sabiha Gökçen'in savaş pilotluğu
    eğitimi aldığı yıllarda dünyanın çoğu yerinde kadınlar ilk öğretim seviyesinde eğitim dahi alamıyorlardı.

    18 Nisan 1935'te bizzat kendisinin çabaları sonucunda milletler arası ilk
    kadın kongresi İstanbul'da toplanmıştı.

    Geçmişte evinden sayılı gün çıkabilen erkeklerle yan yana
    dolaşmaları yasaklanan kadınlarımız Cumhuriyet dönemiyle
    birlikte uygar bir seviyeye ulaşmıştı. İlerlemeyi ve
    ilelebet payidar olmayı kafasına koymuş bir milletin
    uyanışında öncü olmuşlardı. Kadın demek hayatın
    yarısı demekti. Ve bizim bu yarımız Cumhuriyet döneminde 20 nci
    yüzyıl dünya kadınlarına örnek olacak konuma gelmişlerdi.
    Görülen bütün gelişmeler "Türk Anası"nın daha iyi yetişmesini ve
    bilgili hale gelmesini sağlamıştı.

    Günümüz Türkiyesinin gençleri bilinçli sağlıklı ve erdemli olarak
    yetişmiş yetişiyor ve yetişecek olmasını Cumhuriyet
    döneminde kavuştuğu eğitim şansıyla kendisini en iyi
    şekilde yetiştiren Türk Analarına borçludur.


    Alıntı
     

Share This Page