Sevgi

Discussion in 'Yazılar, Denemeler.' started by K.S, Oct 5, 2010.

Tags:
  1. K.S

    K.S New Member

    evda Sağanak adımların toprağı öptüğü bedenlerden yukarı çıkar… Sessiz çığlıklar bavulların köşelerinde yolda sessizce çıkarılmak için saklanır… Durmayan zaman döver düşünceleri… Tabutsuz bir defnedilme şeklidir… Düşüncelerin yok olması… Seni zamanın elinde beşik sallayan anaların ninnilerine emanet bırakıyorum… Artık yoksun asla büyüme


    Düştüğün kaldırım taşlarının izlerini saklayan karıncalar gezinir… Ve bir yitik morg zanlısı kaybolmuş bir kara kutunun müziğinde vals ederken bulunur… Sis çöker yazılmayı bekleyen tarihin alt satırlarına… Kayıp bir hazinenin sesi yükselir bir ölünün sırtında…

    Bu şehrin yürüyen ışıklarına yadigâr kalır sessizlik… Duvarların sohbetleri takılır konuşmak için susanların dudaklarına… Bir adım düşüncemin sesi yığılır üstüne… Harfler boyunların asılı bir şeyler anlatmaya çalışır…

    İnsanlar ellerinde olmayan hayalleri için sabahlar şehrin koynunda… Merkezine adımlar taşır yalınayak evlerinden kovulan kadınları… Bankların yurduna mülteci gibi sığınır adamlar… Sessizce içilen şişelerin boşaldığı hayaller doldurur kırık cam şişenin sesini… Sıcak yuva özler imlerine kafasını koyan adamın aklında yoldan geçenlerin gözleri takılıdır...


    Bu şehirde sevda sessiz terk eder insanları… Melekler şehrin yıldızlarında kanları çekilen
    Canlarla vals eder… Her zaman kayan yıldızların giden insanlar gibi amaçsız bir kavuşma özlemi vardır… Şehirlerarası otobüsler bağlar çoğu yüreği sevgililer birbirini kapının önünden yolcu eder… Otobüs durakları kimi sevmeyi bilmeyen yüreklerin kaçma telaşlarına sahne olur… Tek gişelik oyunların yıldızlarıdır masum gibi görünen… Ölüm sevdanın avucuna düşen alın yazısını değiştirir…


    Kanatları eksilir ayrılan yüreklerin uçmayı bilmez kavuşmayan insanlar… Düşen canların kayıp azimleri filizlenir ilk kez bahar sevdanın canından toprak ananın avucuna düşer… Kimse bir başkasının çiçeğinde rüzgâr mevsimine soyunmazken herkes kendi yürek acısının peşinde ölür… Her kez bir olur sirklerin geldiği zamanlarda ama yarım ölür biten gösterilerin sonunda… Yalnızlığın sırrını saklayan palyaçolar yağmurları gezinen maskelerin ardına yağdırır…

    En çok bildiğim oyun saklambaç kendimi saklamaktan aciz bir yürek bulur herkes göğüs kafeslerimin içinde… Dolanmayı seven atlıkarıncaların sırtlarında gezinir dolaplarım… Yakalamaktan bir çare olur ellerimi kanatan yaralar… Sevdanın peşine düşen ölür mü yol ne kadar uzar sevdiğinin ayak izlerinde… Güneş doğabildiği kadar ısıtır mı canımı... Yağmur yağar mı içime seni ıslatabilecek kadar… Canım hangi bulut sana gölge yaparsa onun içindedir…


    Sevda ben şehir oldukça sen içimde gezinip duran bir yabancı ben asla bir vatana sahip olamayacağım… Bütün caddeler seni bir kıyıdan bir başka denize attıkça sen kayıp ben sana sahip ama asla sarılamayacak bir isim olacağım… Seni koruyan…

    //Saadettin ERSOY
     

Share This Page