Umutsuzlar Parkı XIII Şimdi her yerden bakıyorlar - demek uykusuzum - Kral birini çağırıyor uykusuz bitmiş olarak İşte Salı, akşama doğruyuz, Bay Kemik Taciri kestiriyor Vahalamda, bilmem ki neresidir Vahalam Babamın, ak saçlı babamın açtığı yara Bir tarla konusu Oysa bre dolduran doldurana boşluğu Babamın akıttığı kan Bilmem ki neresiydi, neresidir Vahalam Babamı tanıyorum; oysa çorabı, tütünü, acılarıyla o adam Eksiği yok küfürden yana Onu buğdaylar öldürecek, sapsarı öldürecekler onu Belki de gelenek bu Al kılçıklarıyla ve hep birden - tamam! Bilmem ki neresiydi, neresidir Vahalam. Kral birini çağırıyor, basarak parmağını kağıda Bay Kemik Taciri çamurdan yüzünü üstümde tutarak Hırçık ve kadınsal bir sesle çıkışıyor Anlamak, sadece anlamak istiyor korktuğumu Bir adam sokağın alt yanını doldurdu Kırmızı elleriyle Masa camında bir çınar yaprağı derinleşiyor Evet, sizi anlıyorum Yani kendimi Saat beş, bu üçüncü çay, kalkınan bir yerimi öldürüyorum Ve işte bilmiyorum katil kim Bir burgu, gene bir burguyu oyuyor Ve karım otuzunu dolduruyor bu akşam Saat beş, diyelim erken dönmeli eve Kral birini çağırdı ve işte birini kovmak üzere Genel bir yanlışlık olacak, hadi kazandı Bay Kemik Taciri Beni bu kemikler öldürecek, yağlı, pis hayvan kemikleri Olanca aklığıyla ve hep birden - tamam! Bilmem ki neresiydim, neresiydi Vahalam. Kral tacını çıkarıyor, başı ağrımış olacak Onu selamlıyorum, kapıyorum kapıyı ardından Saat beş, bakınca camdan onu görüyorum Camlarda iri gölge derinleşiyor, o Kralsa tavana bakıyor, bir kristal avize haklayabilir onu Bay Kemik Taciri karşıya geçiyor başarıyla Ben sadece paltomu giyiyorum Akşam Kral birini çağırdı; biraz et, biraz da şarap Oturmuş masaya Bay Kemik Taciri Karısı ve dört çocuğuyla Duvarda bir tüfek asılı, durmadan ona bakıyor Tavşanlar, keklikler, turnalar oluyor tüfeğin ucunda Başkaca bir şey olmuyor Ben kötü bir meyhaneye dalıyorum, ortalık küf kokuyor. Duvara alıştırıyorum gözlerimi - siz nesiniz duvarlar? Hiiç! sadece duvarız biz Öyleyse bir yarım saat, karım da bekleyebilir Adamlar önce beyaz değil, sonra beyaz Bir şapka gene bir şapkaya asılı Bir palto gene bir paltoya Bir adam kendiyle döğüşüyor bir adamda Evet onu anlıyorum - Yani kendimi - Bir kadın bir sürahide biriyle sevişiyor Bir burgu gene bir burgu oyuyor ayrıca Bir adam dikilmiş ve dikilmiş içiyor durmadan Hey tanrım! omuzlu, güçlü kuvvetli Kocaman bir çocuk yüzü taşıyor yalnızlıktan. Gece, saat on, karım otuzunda olmalı diyorum Bir gidip bir geliyorum karanlıklarda Çiçekler alıyorum, bitmeden çiçeklerini gecikmelerin Ve dalıyorum içeri ışıksız bir kapıdan Aranmak, yenilmek, ve hayır! utanmaktı Vahalam Kral uyandı, karım iç çekiyor durmadan Bir sabah ışığı kendini yerden yere vuruyor Kızım uyuyor ve uyuyan biri gibi konuşuyor karım Bir duvar resmi gibi konuşuyor Kral? Kral uyandı. Saat dokuzu on beş geçiyor, üşüyorum Güneşler mi vuruyor sırtıma ne, üşüyorum Ölgün ve değişmez adımlar atıyorum, üşüyorum Karanlık, pis adamlar çıkıyorlar mağaralarından Ne umut, ne hiçbir şey, sadece çıkıyorlar Bir gece, bir sabah, ve benim bakışlarımı taşıyorlar Karım ağlıyor, kızım uyuyor, karımsa gene ağlıyor Diyorum kim bilir belki de tamam! Orasıydı Vahalam. Edip Cansever