Bir akşam Atatürk bu adı almaya karar verdiğini söyledi ve düşüncemi sordu. -Mustafa Kemal adıyla parlak zaferler kazandınız, ün saldınız, çürümüş bir imparatorluktan dipdiri bir cumhuriyet çıkardınız, büyük devrimler yaptınız; bu adı bırakmak doğru olmaz, dedim. Atatürk yalnız şu karşılığı verdi: -İbn-i Sinaya neden kızıyorsun? Ben işi anlamış ve: -Doğru, demiştim. Bunun anlamı şuydu: İbn-i Sina diye anılan Ebu Ali el-Hüseyin İbn-i Abdullah, Buhara yakınlarında Afşanada doğmuştur. O sırada Mâveraün-Nehr bir Türk ülkesiydi. Orada doğanların Türklüğü değil, Türk olmadığı savı ortaya atılırsa bunun kanıtlanması gerekirdi. Ancak, hemen bütün Türk ünlülerinin Arap adları taşıması yüzünden karışıklıklar doğa gelmektedir. Bir karşılaştırma, durumu daha iyi anlamaya yarar: Farabî de Mâveraün-Nehrlidir, ancak dedesinin adı Tarhandır (tam adı Muhammed İbn-i Muhammed İbn-i Tarhan Ebu Nasır el-Farabîdir). Bu yüzden Türklüğü kabul edilmektedir. Eğer Farabînin dedesi de Ahmet, Muhammed gibi bir ad taşısaydı hiç kuşkusuz o da İbn-i Sina gibi Arap veya Fars sayılacaktı. Atatürk bu adı almakla Türklerin de genellikle Türk adları taşımaları gerektiğini belirtmek istemiştir. Hikmet BAYUR Atatürkten Anılar: Atatürk Adı, Belleten, Cilt:XXXVII, Sayı:148, Ekim 1973, s.457 Hiç yayınlanmamış Atatürk anıları içerisinde bulunan en güzel anılar.