Sükut ve Mim

'Din ve İslam' forumunda Uygu tarafından 28 Eyl 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member

    [​IMG]

    Gündüzü örten Rabbe hamdolsun!
    Karanlık çöktüğü zaman geceye;



    Bir Leyl vaktinde, aydınlığın yerini karanlığa bıraktığı o en ince çizgidesin, birbirine karışmış birçok duyguların içinden itinayla seçerken kelimeleri, dile gelir ayet ayet her şey?


    Bir yağmur damlası düştü toprağa, ardından bir damla daha ve damlalar? Oysa hep gökyüzünde kalmak, yere hiç düşmek istemezdi. Ama vakti ve zamanı gelen her şey gibi, sende o damlalarını yeryüzüne indirmelisin ki, vakit geldi?


    Yine bir yaprak, sonbaharın en güzel şahidi tek tek düşerken toprağa, vakti gelenin bir saniye bile bekletilmediğinin işareti sanki? İnsanlar da yaprak ve su misali, vakti hitama eren gidecek, işte yok başka çare?
    Ve gidenleri izlersin hep. Kopanları? Yağanları?
    Bir gün bunun içinde kendi ölümün ve sonun olduğunu düşünmeden diğerlerinin hayattan kopuşunu izlersin, tek tek yere düşen yaprak misali kopacak hayatlar, kopacak ve yeni bir dirilişin ilk safhasına doğru yol alacaklar? Yaprak toprağa düşer ama başka bir mevsimde yeniden yeşermek adına dirilmek adına ölür, ölmek adına dirilir?


    Ölümdür aslında her diriliş. Her dirilişse ölüme gebe.
    Hayat; sahnesi ve dekorları olan bir tiyatro oyunu, rolü gelen sahnedeki yerini alır ve rolünü en iyi şekilde oynar ama rolü bittiği an terk etmelidir oyunu. Oyundaki rollerimiz, sahnede geçirdiğimiz andır dünya hali?

    Üç günlük diye nitelendirdiğimiz ve bitmeyecek diye niyetlendiğimiz koca bir yalandır dünya. Başkalarının ölümü hep bizim için seyir hali olmuştur. O?nu anlamamız için yüzleşme sırasının bize gelmesi mi gerek, her gün ötelerden gelen birçok habere rağmen sessiziz? ?Ölmeden önce ölünüz? nasihatini unutmuşuz? Yangını hep uzaktan izlemeye alışmış gibiyiz? Oysa yanan bizim içerimizdeki değil midir her defasında?


    Ölüm; umutla umutsuzluk arası bekleme salonunda oturmak gibi?
    Ölüm; dünya sıkıntılarına son, Rabbimizin, ?Ey kulum! Çok yoruldun, dinlen biraz? demesi gibi?


    Ölüm; ince bir hesapla geçilen ince bir çizginin ötesine adım atmaktan önce sıraya girme telaşı gibi?


    Sözcükler adeta dile gelmez, Kalem ve kelam işlemez, hale kifayet etmez lisan, vaat edilen gün gelmiştir. Azrail bekler başucunda, ?nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz? hadisi canlanır?


    Ve sen yoksun, bir başlangıcın başındasın, dirilişin eşiğindesin anlam kattığın hayatın, sırra gebedir artık? Mim köprüsü soğukluğu taşır beden.
    Herkes başucunda oda öldü diyor. Sevdiklerin ve seni sevenlerin en fazla bir saat kalabilecekleri ebedi evinde hayatın, mevt olarak kaldığı yerden devam edecek. Gündelik koşturmacıların içinde kaybolacaklar.
    Ve senin yanında kalabilenlerse samimi ve içten yaptığın her güzellik ve sadece arkanda bıraktığın o güzellikler olacak. Bırakıp gittiğin her bir iş yarım kalacak zaten, hayattayken de yarım değil miydi? Senin yerine yapılanlar sen olmayacak asla?


    Cenaze nedeniyle kapalıyım denecek çevrendeki her bir iş?
    Kimisi senin için bir günlük kepenk indirecek, kimisi ise ?dua?larda uğurlayacak seni?


    Ve anlayacaksın ki ?Çevrimdışısın? artık belirlenen zamana kadar?
    Bir hüznü yaşamak için, birilerinin ölmesi, kendi ölümümüze de yaklaştırır bizi. Her ölüm biraz daha hesaba çeker kalpleri. Bir eser bırakmalı ardında. Bir taş daha koymalı temele. Ölümsüzlük o zaman adımıza yakışır biraz da. Erdem Beyazıt?ın dediği gibi:
    ?Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm / ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm?


    Uzun lafın kısası olmazmış. Hayat uzundur lakin kısa olan ömürdür.
    Ey dönüşün mutlaka kendisine olacağı ebedi! İstediğin bir dönüşle bizleri serfiraz kıl?

    Ayşe Doğramacı
     
  2. zipper

    zipper quae nocent docent

    Allah razı olsun,her bir konu ruhuma indi teşekkürler
     
  3. Uygu

    Uygu New Member



    Allah sizin ,yüreğe akan güzel gönlünüzden razı olsun Zipper
     

Bu Sayfayı Paylaş