Ahmet Kutsi Tecer Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda MerikızZ tarafından 10 Mar 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. MerikızZ

    MerikızZ <b>Öz ağlamadan , Göz ağlamaz</b>

    ANNELER
    Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
    - Tenimde bir yara işler gibisin
    Titrerim rüzgarlar keder vermesin.

    Anneler beşikten der çocuğuna:
    - Acını görmesin gözüm alemde
    Teselli demeksin bana son demde.

    Bütün ümitleri yel alır gider
    Tomurcuk açılır, sel alır gider
    Anneler büyütür, el alır gider.


    BAŞBAŞA
    İşte bir vazoda açmış iki gül
    İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz.
    Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül
    Saksıya baktıkça içimde bir haz.

    Dışarda fırtına, uğultu, tipi
    Odada sessizlik tutulur gibi.
    İşte o da geldi, evin sahibi
    Oturduk, eskiden konuştuk biraz.

    Dışarda fırtına, tipi... Yerler kar
    İçerde başbaşa iki bahtiyar.
    Onları ısıtan eski bir bahar
    Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz.


    BESBELLİ
    Besbelli ölümüm sabahleyindir
    İlk ışık korkuyla girerken camdan
    Uzan başucumda perdeyi indir
    Mum olduğu gibi kalsın akşamdan
    Sonra koş terlikle haber vermeye
    "kiracım bu sabah can verdi" diye
    Üç beş kişi duysun ve belediye
    Beni kaldırmaya gelsin odamdan
    Evden çıkar çıkmaz omuzda tabut
    Sende eller gibi adımı unut
    Kapımı birkaç gün için açık tut
    Eşyam bakakalsın diye arkamdan.


    BİR GÜN EDİRNEYE GELİRSEN
    Bir gün Edirne’ye gelirsen eğer,
    Beni bulamazsan hiçbir tarafta,
    Bari ayağını çabuk tutuver,
    İnan, bekliyorum seni Arafta.

    Ne sağa, ne sola kımıldamadan;
    Bana sensiz cennet bile cehennem.
    Cennete giremem orada yoksan
    Cehenneme ise gitmek istemem.

    Eğer oyalarsa seni Edirne,
    İstemezse gönlün ayrılmak oradan,
    İnansam beni de özlediğine,
    Ben de Edirne’ye dönerdim, inan.


    ÇINGIRAK
    Bir gün parmaklığa elin varmadan,
    Bir titreyiş gibi çalar çıngırak.
    Mevsimler geçtikten sonra aradan,
    Bu ses beni bir gün çağırsın, bırak...

    Kumluktan serperken dallar başına,
    Geç hızla, merdiven gelir karşına,
    Eşikten atlarken ayak taşına,
    Bu sesler içimde yer etsin, bırak...

    İt, işte önünde kapım, aralık,
    Oda bıraktığın gün kadar ılık,
    Bir ince su sesi gibi lık, lık, lık,
    Gönlünden nedamet boşansın, bırak...
     
  2. MerikızZ

    MerikızZ <b>Öz ağlamadan , Göz ağlamaz</b>

    HALAY
    Çekin halay, çalsın durmadan sazlar
    Çekin ağır ağır, halay düzülsün.
    Süzülsün oyunlar, süzülsün nazlar
    İnce beller, mahmur gözler süzülsün.

    Tutun kızlar tutun, birleşsin eller
    Çalın sazlar çalın, kırılsın teller.
    Dönün kızlar dönün, kıvrılsın beller
    Uzun, siyah saçlar tel tel çözülsün.

    Bakışlar saçılsın kirpiğinizden
    Kayan yıldızlar gibi geceki izden
    Etekler içinde naz eden dizden
    Üzülsün bu deli gönlüm üzülsün.

    ILGAZ DAĞLARINDAN
    Siz, ağaçlar, elbet beni bildiniz,
    Ben sizden ayrılmış yürür bir dalım.
    Ey çamlar, köknarlar, ey yeşil deniz.
    Ben kendi kendini sürür bir dalım.

    Kırığım, içimden çıkmaz bu acı,
    Gün oldu başıma hasretin tacı,
    Düşündüğüm zaman asıl ağacı,
    İçimi yalnızlık bürür bir dalım.

    Ne sert kış ne gümrah ve gölgeli yaz,
    Ne ılık meltemler, ne keskin ayaz.
    Mevsimler derdime bir şifa olmaz,
    Ben kökünden kopmuş çürük bir dalım.

    İHTİYAR AŞIK
    Yıllardan beridir ağaran teller
    Bu akşam parıldar şakaklarımda
    "Bu gece ömrümün en son demi, der
    Büsbütün ağarsın varsın yarın da.."

    Çırpınır göğsünün içinde kalbi
    Bir yaşlı ağaca sinen kuş gibi
    Nedir bu esrarlı halin sebebi?
    Neden parlıyor o gözler? Bir oda:

    Yaşlanmış, altında ipek bir sedir
    Bir kız ki ay ondan parlak değildir
    Öptükçe ağaran bir gül denilir
    İhtiyar bülbülün dudaklarında


    İLK UYKULAR
    Yıllar var, o zaman küçüktü göğsün
    Boğuşmak bilmezdin bu kuş tüyüyle
    Hülyanın ve yazın ve teneffüsün.
    Sihriyle uyuyan bir kızdın öyle.

    Alsan da koynuna seher yelini
    Saçının vermezdin ona telini
    Elinin üstüne konan elini
    Çekerdin ansızın bir ürpermeyle.

    Ey şimdi boğulmuş, yorgun, soluyan
    Kumral kız! Şu atlas yastığa dayan
    O hafif, hülyalı ilk uykulardan
    Ne zaman, ne zaman uyandın söyle?

    KEREM
    Ne zaman düşünsem sizi titrerim,
    Yaslı dağlar, yüzü gülmeyen dağlar!
    Bu dağlar içinde bir yer var derim,
    Orada kaybolan bir ses var, ağlar.

    Neden hiç çıkmıyor içimden bu ses
    Tipi, çığ, fırtına...Donar her nefes,
    Yine bu ses ağlar, işitmez herkes,
    Beni kıvrandırır, inletir, yakar.

    Hey bu dağlar yalçın, karanlık, derin!
    Ne bir geçit verir ne sıcak bir in.
    Gün battığı zaman sarp tepelerin
    Üstünden bir kartal geçer, o kadar...


    KIR UYKUSU
    Ne hoştur kırlarda yazın uyumak!
    Bulutlar ufukta beyaz bir yumak,
    Ağaçlar bir derin hulyaya varmış,
    Saçında yepyeni teller ağarmış.
    Baş yorgun, yaslanır yeşil otlara,
    Göz dalgın, uzanır ta bulutlara.
    Öğleyin bu uyku bir aralıktır,
    Saf hava bir kanat gibi ılıktır.
    zaman gönülde ne varsa dinler,
    Yüzlere tülümsü bir buğu iner.
    Erirken sıcakta yaz kokuları,
    Ne hoştur, ne hoştur kır uykuları!

    KIŞ DÜŞÜNCELERİ
    Geçti yaz günlerinin güzelliği
    Açık pencereler, damlar, bahçeler.
    Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi
    Hatta o karanlık, aysız geceler.

    Hani o gezmeler kırda denizde?
    Hani o cümbüşler, sazlar temmuzda?
    Ağustos mehtabı tam üstümüzde
    Plajlarda neydi o eğlenceler?

    Yaşamak diyordum, yaşamak ne hoş!
    Hele bir gelmesin n'olurdu bu kış.
    Nerde o kahkaha, o ses, o alkış
    Şimdi yerini aldı düşünceler...

    KONYA DESTANI
    Sabahtan vardım Konya'ya
    Baktım cihana uyanık.
    Kimi binek, kimi yaya,
    Baktım meydana uyanık.

    Şehirde herkes ayakta,
    Kepenkler kaldırılmakta.
    Asker, mektepli sokakta,
    Baktım her yana uyanık.

    Sabahtan akşama kadar,
    Didinir, terler, çabalar.
    Uyanık bütün babalar,
    Oğul, kız, ana uyanık.

    Konuşursan bir kelime,
    Kavuşursun bin selama,
    Lafında şive var ama,
    Fikirde mana uyanık.

    Karatay, İnceminare,
    Dolaştım hep birer kere.
    Her köşeye, her esere,
    Bakındım rana uyanık.

    Alaiddin tepesi'ne,
    Çıkdım tarihin sesine.
    Selçukların türbesine,
    Baktım, amenna, uyanık.

    Baktım tarihe, zamana,
    Baktım Alaiddin Han'a,
    Baktım o büyük insana,
    Kılıç Arslan'a uyanık.

    Görünmez bir debdebede,
    Gönüllerden bir türbede,
    Yeşil üsküflü kubbede,
    Uyur Mevlana, uyanık.

    Tecerim bu nasıl hülya,
    Uyanıkken gördüm rüya,
    Eski Konya, Yeni Konya,
    Göründü bana uyanık.

    MUSİKİ
    Boynundan koparıp hiddetli elin,
    Mermerler üstüne attığı inci,
    Sonra birden coşar sesi her telin,
    Ruha damla damla akan sevinci.

    Öpmeler, sarmalar, baygın nefesler,
    Her kalbe çılgınlık veren hevesler,
    En fazla gönülde bir mevsim sürer,
    Hep bunlar bir rüya gibi geçici.

    İçimde daima bir eski bahçe,
    Tarhları dağıtmış rüzgârlar gece.
    Musiki savrulmuş bir güldür bence,
    Her nağme havada bir gül tüveyci

    NERDESİN
    Geceleyin bir ses böler uykumu,
    İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
    Arıyorum yıllar var ki ben onu,
    Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.

    Gün olur sürüyüp beni derbeder,
    Bu ses rüzgarlara karışır gider.
    Gün olur peşimden yürür beraber,
    Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?

    Bütün sevgileri atıp içimden,
    Varlığımı yalnız ona verdim ben,
    Elverir ki bir gün bana derinden,
    Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.
     
  3. MerikızZ

    MerikızZ <b>Öz ağlamadan , Göz ağlamaz</b>

    O DÖNMEDEN ÖNCE
    Geceleyin benden ayrılır ruhum,
    Dönünceye kadar açık kalır cam.
    Uyanık, başımın ucunda bir mum,
    Beklerim, beklerim böyle her akşam.

    Bilmesem de nereye gidiyor ruhum,
    Bütün gece sessiz, eriyip de mum,
    Sabah olduğunu çok biliyorum;
    Biliyorum, bu bir sonsuz helecan.

    Besbelli bir ömür böyle sürecek,
    O öyle uçarı, ben böyle ürkek;
    Bir gün ya bilerek, ya bilmeyerek,
    O dönmeden önce camı kapayacağım.

    ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA
    Orda bir köy var, uzakta
    O köy bizim köyümüzdür.
    Gezmesek de, tozmasak da
    O köy bizim köyümüzdür.

    Orda bir ev var, uzakta
    O ev bizim evimizdir.
    Yatmasak da, kalkmasak da
    O ev bizim evimizdir.

    Orda bir ses var, uzakta
    O ses bizim sesimizdir.
    Duymasak da, tınmasak da
    O ses bizim sesimizdir.

    Orda bir dağ var, uzakta
    O dağ bizim dağımızdır.
    İnmesek de, çıkmasak da
    O dağ bizim dağımızdır.

    Orda bir yol var, uzakta
    O yol bizim yolumuzdur.
    Dönmesek de, varmasak da
    O yol bizim yolumuzdur.

    ÖLÜ...
    Bir sonsuz rüyaya açılmış gözler
    Yummayın, yummayın kirpiklerini!
    Kim ondan daha çok hayatı özler.
    Çağırıyor çağırıyor sevdiklerini.

    Gelmiyor, gelmiyor o yüzler niçin?
    Kaybolmuş koynunda onlar da hiçin
    Bilmiyor boyunun ölçüsü için
    Başının ucuna geldiklerini.

    Bilmem ki adını onun kim saklar?
    Şimdiden unutmuş onu kucaklar.
    Besbelli üşütür soğuk topraklar
    Soymayın, soymayın giydiklerini

    RÜZGAR GÜLÜ
    Her yandan duyarım bir gül kokusu,
    Meltemle dağıtır uzak bahçeler.
    Günbatısı, poyraz ve gündoğusu,
    Cenup rüzgârları ruhumu çeler.

    Bilmem ki nerede bu gizli bahar?
    Nereden bu ıtri alıyor rüzgâr?
    İklimler dışında bir iklim mi var?
    Ne fecir bir şey der, ne şafak söyler.

    Gün olur çağırır beni her ufuk,
    Sevdalar eline başlar yolculuk,
    Elinde bir rüzgârgülü, bir çocuk,
    Durmadan yüzüme bakarak üfler.

    SELAM OLSUN...
    Selâm olsun bizden güzel dünyaya
    Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
    Selâm olsun sonsuz güneşe, aya,
    Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

    Hepsi güzeldir kar, tipi, fırtına
    Günlerin geçişi ardı ardına.
    Hasretsiz bir kanat şakırtısına
    Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

    Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
    Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
    Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
    Adımızı soran, arayan var mı?

    SENİ SEVİYORUM DEMEK İSTERDİM
    seni seviyorum demek isterdim
    ölesiye bir duyguyla,
    taparcasına dil dökmek
    ve saçlarım ağarmadan söylemek isterdim

    seni sarmak isterdim sonsuzlukla
    delicesine sevmek
    bir sarhoş gibi adını sayıklamak
    ve bağırarak kollarında ölmek isterdim
    gülüm...

    ŞEHRİ GEZERKEN
    Ya Üç şerefeli, ya Eski Cami,
    Ya Sultan Selim, ya Sultan Süleyman,
    Geziyorum burda sabahtan beri,
    Sürüklüyor beni tarih ve zaman.

    Boş sokaklar, hüzün, vehim, heyecan...
    Sanki her şey birden unuttu beni;
    Asesler geliyor işte arkamdan,
    Kovalıyor beni bir yeniçeri.

    Kaçıyorum, şurda ulu bir çınar,
    Ötede yolumu kesen bir konak;
    Ne tarafa gitsem beni kovalar,
    Ucu topuğuma değen bir mızrak.

    Nereye yönelsem, kime sığınsam
    Kafesler örülü, kapılar kilitli.
    Bir mescit, önünde yaşlı bir imam,
    Kapıyı çekince o da seğirtti.

    Şurası bir terzi, şurası berber,
    Şurası bir fırın, şurası kapan.
    Bu kadar ahali nereye gider?
    Nerede saklanır bu kadar insan?

    Şurası havuzlu kahvehaneydi,
    Burada sohbetler, sazlar olurdu.
    Buraya gelince dizim kesildi,
    Ben durdum, arkamda bir ayak durdu.

    O zaman öğrendim: Meğerse Hünkar
    Gelirken, görmeye çıkmış Edirne;
    Şehri gözetleyen karakulluklar,
    Arkamdan soruyor: “Burda işin ne? ”

    Yavaşça arkama döndüm o zaman,
    Omuzumda gördüm bir bildik eli.
    Ansızın silkindim derin hulyadan,
    Ben, tarihte eski bir Edirneli.

    TABİAT ODAM
    Severim kırlarda ben yaşamayı,
    On iki ayı.
    Severim kırların yeşil göğsünü,
    Bütün süsünü.

    İstemem başımın üzerinde dam,
    Tabiat odam.
    İstemem topraktan başka bir yatak,
    Kehkeşanlar tak.

    Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,
    Üstümde örtü.
    Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,
    Rüyamda kızlar.

    Her sabah neşeyle uyanan bir eş,
    Koynumda güneş.
    Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,
    Bilmezler elem.

    Ağlarsak bizimle beraber olur,
    Hemşirem yağmur.
    Sızlarsak bizimle beraber sızlar,
    Kardeşim rüzgâr.

    İsteyen toplasın binlerce arşın,
    Karlardan kışın.
    Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,
    Çıplak bir omuz.

    Severim kırlarda ben yaşamayı,
    On iki ayı.
    Severim kırların yeşil göğsünü,
    Bütün süsünü.

    Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,
    Ne başka bir fen.
    Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,
    Ruhum uyusun.

    TOPRAK İŞÇİSİNE
    Sen omuzunda yorgan, elinde torban,
    Sen mevsim işçisi, büyük gezginci,,
    doğduğundan beri sen, anan, baban,
    Orakçı, çapacı, ırgat, ekinci,

    Sen, anan ve baban... Siz topraksızlar,
    Sizi ben tanırım uzun yollardan.
    Size en yığın yığın büyük yalnızlar,
    Sizi de yaratmış bizi yaradan.

    Ekip biçtiğiniz toprak sizindir,
    Sizindir zorluğu, derdi, mihneti.
    Sizin çektiğiniz derde dar gelir,
    Tanrının ambarı olsa cenneti.

    Ve cennet, dünyanın kurulduğundan
    Beridir Tanrı’nın düşüncesidir.
    Sen sabrını yere çaldığın zaman
    Bu güzel hulyadan Tanrı ürperir.

    Siz ey yığın yığın büyük yalnızlar,
    Sizi de yaratmış bizi yaradan.
    Ey mevsim işçisi, ey topraksızlar,
    Sizin toprağınız size bu vatan.
     

Bu Sayfayı Paylaş