ARTAUD, Antonin (1896 Marsilya - 1948 Ivry): Fransız oyun yazarı ve şair; avangart tiyatronun kuramcısı. 1920’de Paris’e geldi, ünlü yönetmen Dullin’in yanında öğrenim gördü, Lugne-Poe ve Jouvet gibi yönetmenlerin yanında oyunculuk ve sahneye koyuculuk yaptı; A. Breton, R.Vitrac ve L. Aragon’la birlikte, gerçeküstücülük hareketini başlattı, Révolution Surréaliste ve Nouvelle Revue Française’de yazdı, ancak 1927’de gerçeküstücülerden bağlarını kopardı; 1928’de Vitrac’la birlikteyi kendi yazdığı La Mére folle (Çılgın Anne) oyunuyla açtı; 1930’ların sessiz filmlerinde oynadı, 1936-37’de Meksika ve İrlanda’ya geziler yaptı, sinir çöküntüleri yüzünden 1943’e kadar çeşitli psikiyatri kliniklerinde yattı. Artaud, ilki 1932, ikincisi ise 1933’te olmak üzere, iki kez, “vahşet tiyatrosu‿ bildirileri yayınlamış (Le manifest du théatre de la cruauté) bu tiyatro anlayışıyla ilgili görüşlerini Le théâtre et son double (1938, Tiyatro ve İkizi) adlı kuramsal kitabında dile getirmiştir. Bu görüşlerini gerçekleştirmeye kalktığı tek oyunu, Shelley ile Stendhal’in yapıtlarına dayanan Les Cenci (1935, Cenci) olmuştur. Artaud’nun kuram ve sahne çalışmaları, topluma ve akıl düzenine başkaldırısını yansıtır. Tiyatroda toplumu iyileştirebilecek metafizik ve toplumsal bir güç gören Artaud, bu yolda, tiyatroyu yine eskiden olduğu gibi, insanlar için yaşamsal bir zorunluluk haline döndürmeye çalışmıştır. Bunun için de önce, en çok etkilendiği Jarry’nin tiyatroda bütün kalıpları yıkma düşüncesinden yola çıkarak, tiyatroyu her türlü yüzeysellikten, yapmacılıktan kurtarmak, tiyatronun varlıksal kökenlerine; gerçekliğin dirimsel özüne, yani insan coşkularına, bu coşkuların temelinde yatan insanın gizemsi, ilkel ve vahşi kimliğine, insanın kendini ruhsal olarak gerçekleştirme güdüsüne inmek istemiştir. Bunun için de geleneksel dili yıkmak, dile düş değerini yüklemek, dilde kişinin bilinçaltı ilkel gerçek kimliğini vermek gerekiyordu; ancak böylelikle salt tiyatroya ulaşılabilecek, oyuncu ile izleyici (sanat ile yaşam) arasındaki ayrım ortadan kalkacak, insanın gerçek kimliğiyle yüzyüze gelinerek yaşanacaktı. Böylelikle, insan, kendi toplumsal varoluşunun tüm yanıltıcılıklarından arınacak, coşkusal bir katharsis’e ulaşacaktı. Artaud, bunu sahnede gerçekleştirmek için, tüm tiyatro uygulamasına başvurmuş; gövdenin diline, ses, ışık ve hareketin koreografisine önem vermiş; sahnede düzentanımaz kendiliğindenci bir yaşamsallık yaratmaya yönelmiştir. Artaud’nun yazarlık bakımından saçma tiyatrosu (Genet, Ionesco, Audiberti, Schehade, Adamov, Beckett, Tardieu, Vian, Vauthier), sahneye koyuculuk bakımından da Barrault, Blin, Vilar ve Brook gibi yönetmenler ile Living Theatre gibi avangart denemeci tiyatrolar üstünde etkisi olmuştur. Öbür Oyunları: L’ombilic des limbes: Ventre brule, La mére folle, Le jet de sang (1925, Yanık Karın, Kan Fışkırması: Koyunların Omurgası), La coquille et le clergyman (senaryo, 1927, Deniz Kabuğu ve Mollalık), Le pierre philosophale, (sözlü pantomim, 1933, Tılsımlı Taş), Atrée Thyeste (Seneca’dan uyarlama, 1934, Atrée ve Thyeste) Antonin Artaud’nun öncülüğünü yaptığı tiyatro düşüncesi, büyüyü, gizil güdüleri öne çıkararak, insanüstü gerçekleri kavrama gerektiğini vurgulayan ve aklın denetiminin yitirilmesi gerektiğini savunan bir akımdır. Vahşet tiyatrosu akımına göre tiyatro gösterisi, bir ayin niteliği taşımalı ve tiyatro yeniden ilkel büyü törenlerindeki etki gücüne kavuşturulmalıdır. bu akım antikçağ, ortaçağ, uzakdoğu tiyatrolarından esinlenen, seyirciyi irkiltme, yeni bir duyarlılığa yöneltme ilkesine dayalıdır. vahşeti, tedirginliği, bastırılmış istekleri, tutkuları, heyecanları ortaya çıkaracak ve insanı gerçek sağlığına kavuşturacak bir tiyatronun düşüdür. tiyatroda alışılagelmiş ruhbilim ve eklemli dil ağırlıklı dramatik dile, rasyonel kurgulara dayalı, realist batı tiyatrosunun benimsediği ilkelere karşı çıkar. şiir, resim, müzik, dekor, mimari gibi anlatım araçlarını öne çıkarır. kıyıcı tiyatro (vahşet tiyatrosu) özünde yeni bir tiyatro yaratma istencinin sonucu olarak doğmuştur. Artaud’un başlıca tiyatro kuramı yapıtı tiyatro ve ikizi’nde insan gövdesinin gizemli anlatımlarını, varolmanın kozmik yasalarını, ayinlerin görkemini, karabasanları, sanrıları, vahşeti, sahnenin fiziksel dili olarak adlandırdığı bir çerçevede tasarlar. bir eylem dili olan bu dile, korporel anlatımla [hem fiziksel hem de plastik bir dille] ulaşılabilir. jest, çığlık, soluk, ışık, ses gibi ögeler bu dili sahne üzerinde maddeleştirir. tiyatronun ikizini oluşturan ögeler dramatik metnin dışındaki ögelerdir. tiyatro, olanaksız olanı olası kılmalı, sahne kendi şiirselliğini yaratmalıdır. doğal olarak, böylesi öte ve uzak uzamları yakalamaya çalışan bir anlatım, dilin olanaklarını zorlayacak ve bizi alışık olmadığımız bir söylemin içine sürükleyecektir. artaud yazdıklarının seyredilen bir düşünce olmasını ister. kullandığımız dilden farklı bir şiir, tiyatro dili yaratır. philippe sollers’ın dediği gibi, yazarın düşüncesi organik derisinin içindedir ve dili organik bir biçimde konuşma olanağıdır.. artık düşünen kafası değil bedenidir. Böyle bir dil yaşadığımız dünyada kullanılmamaktadır. ancak büyüleyici, kişiyi afsunlayacak güçte olan bu dil, maurice blanchot’nun deyişiyle, düşüncelerimizin en gizil bölgesinde yerleşmiş bir anadili sahneler. yazının ıssızlığında, ama maddesel ve somut biçimde. Artaud’nun düşlediği özgür, gizemli, ve yeni bir uygarlığın ürünü olacak bu tiyatro hiçbir zaman sergilenememiştir. oynanılamaz bir tiyatro, bir şiir sanatı olarak kalmıştır.