1970’lerin başlarında ilkel şekilleriyle görülmeye başlayan gizemli daireler, öylesine büyük ilgi gördü ve infial uyandırdı ki, 1990’lara gelindiğinde Çin ve Güney Afrika hariç hemen hemen dünyanın her yerinde bu şekillere rastlandı. (Efsaneler daha sonra bu gizemli şekillerin ilk ortaya çıkış tarihini1670’lere kadar indirmeyi başardı (!)) Sayıları çığ gibi artan gizemli tahıl çemberlerinin sırrı üzerine geliştirilen teori ve efsanelerin sayısı aynı hızla katlanarak günümüze kadar geldi. Bu gizemli ve sırrının hâlâ çözülemediği iddia edilen çemberler, pek çok filme ve romana konu olmaya devam ediyorlar. Peki gerçekten bu çemberlerin sırrı çözülemedi mi? İddia edildikleri gibi olağanüstü, insan gücü ve zekasının ötesinde; cin, peri, şeytan ya da uzaylıların işi miydi bu şekiller? Cevabı; ve bu cevabın, basın ve yayın aleminde kendisine neden yer bulamadığını en sona bırakıp, önce efsanenin ve İblisin gücünü görelim. Çemberlerin bilimsel tarihi seyrine bir göz gezdirip, bilimsel gerçekleri yalanlayan tarihi tezlere bir göz atalım ve son olarak ‘basının ve alternatif bilimcilerin hiç ciddiye almak istemedikleri o basit çözümü görelim SHYAMALAN’IN İŞARETLERİ Son olarak Hollywood'un zeki ve başarılı yönetmeni M. Night Shyamalan, bu konuyu İşaretler filmine konu edindi. Zeki yönetmen, bu işaretlerin arkasında uzaylı arayanları haklı çıkartırken, Kilise'nin beyaz perdeye kurduğu hakimiyetin etkisi göz ardı etmeyerek, Hıristiyanların ağzına da bir parmak bal çaldı. İnançsız bir rahibi yeniden Tanrı ile buluşturan Shyamalan, bilimsel gerçekleri bilen azınlık bir grup hariç herkesi memnun etmeyi başardı. Altıncı His, Köy ve Ölümsüz filmleriyle Hollywood'un en dikkat çekici yönetmenleri arasına gelen M. Night Shyamalan’ın filminde, sıradan bir çiftçi olan Graham Hess'in (Mel Gibson) hayatı, bir gece tarlasına yapılmış garip dev işaretlerden oluşan mesajla değişiyor, Kardeşi Merrill (Joaquin Phoenix) ile birlikte gizemi araştıran Graham, çok şaşırtıcı ve inanılmaz olayların içinde kalıyordu. Ölen bir kadının geleceği kurtaracak olan kehanetleri, uzaylılardan korunma yöntemlerini dile getiren ve gotik çağın şeytan kovma yöntemlerini anlatan zırvalarından farkı olmayan resimli bir kitabın rehberliği, Kilisenin Tanrısı’nın yüceliği ve kaderin tecellisinin, tıpkı gizemli tahıl daireleri gibi şekiller gibi içe geçip armonik bir güzellik ortaya çıkartması yönetmenin sanat gücünü ispata yetiyor. Tabi yönetmen sanatının gücüne, Hollywood’un asla taviz veremediği din sömürüsünü de sos olarak katmayı ihmal etmeyerek zekasının gücüne, kilisenin hayır duasının da ekliyor ve Hıristiyan kökenli mistik mesajlarla seyircinin inanca saygı beklentisini ustaca karşılanıyordu. Hollywood filmlerinde bilime saygının bir önemi yok, çünkü bilim adamları halkı, Kilise gibi galeyana getirip filmin ticari başarısına engel olacak güce henüz ulaşabilmiş değiller. FİLM GİBİ BAŞLADI GERÇEK İŞARETLER EFSANESİ Aslında dünya bilim tarihini uzun süre açmaza alan ve ‘ölümsüz efsanelerin’ doğumuna yol açan gerçek olaylar zincirinin başlangıcı da tıpkı Shyamalan’ın filmindeki gibiydi. Bir sabah tarlasında ekinlerinin büyük bir kısmının ezilerek yan yatmış olduğunu gören bir çiftçinin öfkesini yendikten sonra, tarlasında dev bir daire şeklinin oluştuğunu fark etmesiyle başladı her şey. Daha sonra gökyüzünde uçan pilotların şeklini en net seçebildiği garip dairelerin ilkiydi bu. Görülen ilk daireyi fazla insanın duyması mümkün olamadı. Sadece kasabada bir heyecan oluşturmaya yetti. Ama ikinci, üçüncü ve daha sonra hiç sonu gelmezcesine devam eden şekiller zinciri sadece kasabayı değil tüm dünyayı ayağa kaldırmaya yetti. Ağustos 1981’de araştırmacı Pat Delgado, basın organlarına, Winchester yakınlarındaki Cheesefoot Head’de bir mısır tarlasında birtakım esrarengiz çemberlerin ortaya çıktığını bildirdi, olay önce İngiltere’de ardından da tüm dünyada büyük yankı uyandırdı... AMAÇ SIRRI ÇÖZMEK Mİ, GİZEMİ BÜYÜTMEK Mİ? 1990’larda Büyük Britanya’nın güneyindeki kırsal kesimler futbol sahası büyüklüğünde dev ve garip şekillerle dolmuştu. Birbirine teğet, eksenle bağlı, paralel kesilmiş acayip dairesel ve geometrik şekiller istila etmişti adeta tüm dünyayı ve herkes bu dairelerin nasıl oluştuğuna dair bir yanıt arıyordu. Gerçi daha sonra sır çözüldüğünde anlaşılacaktı ki gerçekte aranan şey dairelerin nasıl oluştuğuna dair bir yanıt değil, asla kanıtlanmaması istenen bir gizem oluşturup, insanların doyumsuz merakını alabildiğince sömürebilmekti.... Bu gizemli şekiller ilk kez 1980’de, yerel İngiliz gazetesi Wiltshire Times tarafından “Ekin (Tahıl) Çemberleri” olarak adlandırıldı. Ekin çemberleri buğday, arpa, çavdar, yulaf, pirinç gibi farklı ürünlerin yetiştiği tarlalarda ortaya çıktığı gibi, nadiren de sebze ekili alanlarda, ağaçlık arazilerde, hatta kar üstünde bile görülebiliyordu. Tahıl tarlalarında, genellikle ekinlerin olgunluğa eriştikleri hasat aylarında daire mahsulleri verimli oluyordu. Çemberler şekilden şekile farklılık gösteriyor ve çapları 5 ile 220 metre arasında değişiyordu. Büyüklerin uzunluğu 280 metreye ulaşabilmekte ve yaklaşık 10.000 metrekarelik bir alanı kaplayabilmektedirler. TURİZM SEKTÖRÜ VE MEDYA İÇİN BULUNMAZ NİMET Turistler akın akın şekillerin bulunduğu bölgeye geliyor, ellerindeki kameralarla hararetli şekiller çiziyorlardı. Kızıl ötesi dürbünlerle gece tarlalarda nöbet bekleyenler dahi vardı. Dünyanın her yerinden yazılı ve elektronik basın yayın organları şekillerin sorumlusunun kim olduğuna dair haberlerle rayting ve tirajlarını artırıyorlardı. Tarlalardaki şekillerin uzaylıların işi olduğunu iddia eden kitaplar yok satıyordu. KRALİYET AJANLARI GÖREV BAŞINDA İngiltere Meclisi de dairelerin doğurduğu krizden nasibini alıyordu. Kraliyet ailesi konuyla ilgili özel araştırmalar başlatmıştı. Savunma Bakanlığı'nın bilimsel danışmanı olan Lord Solly Zuckerman konu hakkında bir rapor hazırladı ama elle tutulur, tatmin edici bir açıklama yapması mümkün olamadı. Kraliyet ailesine gelen bilgilere göre Tapınak Şövalyeleri ve benzeri gizli topluluklarda işin işine girmişlerdi. Olayda hayaletlerin hatta Satanistlerin parmağı bile vardı! İşin içinden çıkamayan İngiliz Savunma Bakanlığı gerçekleri bildiği halde açıklamamakla suçlanıyordu. O günlerde birkaç biçimsiz şeklin bizzat ordu tarafından yapıldığı iddiası üzerine medya yayın organları tarlalara hücum ediyordu. MAGAZİN BASINI İŞE EL ATARSA... Haberciler ordusu sahte şekillerinin sırrının peşinde iken, magazin basını daha ileri bir adım attı. Daily Mirror en büyük rakibi olan Daily Ekspres’i alt etmek için bir çiftçinin oğluna para vererek özel tasarladığı beş adet daire yaptırdı. Ekspres ise yediği golü, daha sonra hile ortaya çıkınca, ‘biz sahte daire yapmadık’ diye lehine çevirmeyi ihmal etmedi. “GİZEMCİ VE UFO BİLİMCİLERİN ZAFER ÇIĞLIĞI” Wiltshire’ın Alton Barnes bölgesindeki Milk Hill’de ortaya çıkan ve “Galaksi” adı verilen ekin çemberi oldukça özel bir işaretti. Bu işaret, bir spiral içine kusursuz bir biçimde yerleştirilmiş 400 çemberden oluşuyordu. 450 metre uzunluğundaki şeklin içindeki çemberlerin çapları, 30 cm ile 21 metre arasında değişikli arz ediyordu.. 400 çemberden bazılarının çapı 20 metreyi geçtiği için, bu şeklin bir gecede oluşturulabilmesi için her 30 saniyede bir tane çember çizilmiş olması gerektiği hesaplanıyordu. Ki bu sürenin de sadece düzleştirme için harcanacak zamana eşit olduğu ileri sürülüyordu. Bu rakamlar oluşum sınırları zorlamaktaydı ve geleneksel açıklamaların bu noktada yetersiz kalacağı ileri sürülüyordu. Yani işin içinde insanlığın dışında bir parmak olduğu ‘kanıtlanıyordu’. Hampshire’lı araştırmacı Karen Douglas “Bu işaret gerçekten müthiş. Herkes, bu oluşumların aldatmaca olduğunu söyleyenler bile, bu seferki çemberin muhteşemliğini inkar edemiyor. Muhteşem büyüklüğü ve karmaşıklığı ile o diğerlerinden çok farklı. Daha önce de büyük ekin çemberleri gözlemlenmişti fakat hiçbiri yüzlerce çemberden oluşmuyordu. Bu oluşum insanları gerçekten de hayrete düşürdü.” diyerek ‘gizemci ve Ufologların’ zaferini ilan ediyordu. Yoksa gerçekten bazılarının iddia ettiği gibi bu şekiller gerçekten uzaylıların bıraktığı işaretler miydi? “BİLİMİN ÇEMBERLE İMTİHANI” Ekin çemberlerinin mükemmel geometrik tasarımları insanları, bunların nasıl yapıldığını araştırmaya itiyordu. Bu esrarengiz şekillerin nasıl oluştuğu hakkında sayısız teori üretilmiş olsa da bunların pek azı ikna ediciydi. En doyurucu ve tatmin edici izahlar ‘akıl ötesini’ araştıran uzmanlardan (!) geliyordu. Çemberleri cinler, şeytanlar ya da uzaylılar yapıyordu. Çünkü insan aklı bu çemberleri yapamayacak kadar acizdi... Olup bitenlerin bizimle iletişim kurmaya çalışan ‘ötekilerin’ marifeti olduğu fikri ağırlık kazanıyordu. Kimilerine göre cinlerin ve şeytanların işiydi bu daireler. Hatta uçuk tezler öne sürüp dünyanın kendisine yapılan işkencelerden bıkıp mesaj verdiğini öne sürenler dahi çıktı. Ama genel kanı bizimle geometrik şekiller vasıtası ile iletişim imkanı arayan uzaylıların işi olduğu yönündeydi. Resmen bir "tahıl daireleri" bilim dalı oluşmuştu. Rakip gruplar birbirinin yöntemlerini sorguluyor, birbirlerini yetersizlikle suçluyor ve birbirlerine gözdağı veren yorumlar yazıyorlardı. Bu esnada tespit edilebilen tahıl dairelerin sayısı da bini aşmıştı. Şekiller Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Bulgaristan, Macaristan, Japonya ve Hollanda da görülüyor ve büyük tartışmalar doğurup, uzaylıların bizi ziyaret ettiğine dair yorumlara hız kazandırıyordu. Yapılan tüm gözlemlere rağmen tarlalara bir tanecik olsun uçan daire indiğine dair tek bir kanıt bulunamıyordu. Ama komplo teorisi uzmanları ‘Mars’taki yüz (bizde aydaki yüz olarak da bilinen görsel yanılsamanın bir türevi) ile şekillerin bağlantısını kurabilecek kadar zeka kıvılcımları ortaya sermeye devam ettiler... BİLİM ADAMLARIYLA ALAY EDEN ÇEMBERLER Bazı araştırmacılar ise, bilimsel metottan taviz vermiyor, meydanı UFO bilimci, ‘ruhçu’ ve cincilere bırakmamak için akıl yürüterek çemberlerin gizemini çözmeye çalışıyorlardı. Şekillerle ilgili ‘bilimsel temelli’ bir çok görüş öne sürüldü. Kimileri ekin çemberlerinin oluşumunda anormal hava koşullarının etkili olduğunu iddia etti, kimileri ise bu şekillerin belli bir alan üzerinde yoğunlaşan alçak ses frekansları tarafından oluşturulmasının mümkün olduğunu ileri sürdü. Biraz bilimsel eğitime sahip olan meraklılar, tarlaları inceleyip, hipotezler ortaya atarak, sadece bu konuya ayrılmış dergiler bile çıkarttılar. Şekiller, ‘dikey burgaçlar’ adı verilen garip hortumların, hatta daha da ilginç yapıdaki ‘halka burgaçların’ işi olabilirdi. Japon bilim adamları, olaya plazma fiziğinin yol açıp açmadığını belirleyebilmek için laboratuar ortamında küçük ölçekli simülasyonlar gerçekleştirmeyi bile ihmal etmediler. Ancak, her ne hikmetse bilimsel teoriler akılcı çözümler öne sürdükçe, daireler de şekilsel değişiklikler gösteriyordu. Görünen oydu ki, uzaylı, cin, iblis ya da her ne ise bu çemberlerin banileri bilimsel araştırmaları sıkı takip ediyor ve bilim adamlarını madara etmeye kararlı görünüyorlardı. Yeni versiyon çemberler üzerinde meydana gelen değişiklikler, meteorolojik ve elektriksel açıklamaların zorlama olduğu ortaya çıkarıyor ve gizemini koruyan şekillerle ilgili efsaneler daha büyük güç kazanarak, kulaktan kulağa yaygınlık kazanıyordu. ‘ALTERNATİF BİLİM’ EFSANELERİ Bilim adamlarının akıl ve mantıkla çözemediği bu oluşumlar, kendilerini ‘alternatif bilimciler’ olarak lanse eden, ‘cinci, falcı, ve uzaylı bilimcilerin’ ekmeğine yağ sürüyordu. Onlara göre, bu çemberler, “O kadar gelişmiş ve komplike tasarımlara sahiplerdir ki, bu birdenbire beliren devasa ve kusursuz şekillerin insan yapımı olabileceğini düşünmek imkansızdı. Bunun kanıtlanması için, bu şekillerin bazıları kopya edilmeye çalışılmış, fakat küçük bir daire bile düzgün yapılamamıştı. Şekiller zamanla daha da karmaşıklaşmış; DNA spiralini temsil eden şekillerden, oldukça komplike matematiksel figürlere kadar uzanan bir çeşitlilik göstermişti. Bu yüzden ekin çemberlerinin sahtekarlık ürünü olduğu teorisi de bu şekillerin oluşumunu açıklamakta yetersiz kalmaktaydı. Bu konuda en çok destek gören ve artık kabul edilmesi imkansız olan görüş; bu şekillerin dünyamızı ziyaret eden insan dışı zeki varlıklar tarafından yapıldığı görüşüydü ve insanlar buna iman etmeliydi. İnkarın etmek inançsızlıktı... Alternatif bilimcilere göre, münkirler, UFO olaylarını örtbas etmeye çalışıyordu. İstihbarat birimleri gerçeği halktan gizlemek için, kamuoyunu yanlış yönlendiriyor ve bilgi kirliği oluşturuyordu. Tek amaçları bu oluşumların insanlar tarafından sahtekarlık amaçlı yapıldıklarını kabul ettirmekti.... Yani açıkça buyuruluyordu ki, ‘Ey ötekilere iman edenler, günün birinde bu şekillerin insanlarca yapıldığı iddia edilebilir, aman imanınızda o zaman bir sarsılma olmasın’ ÇEMBER UÇMAZ MÜRİT UÇURUR Aşağıda yer alan iddiaların hiç biri bilimsel olarak kanıtlanamadı ve polisiye kayıtlarda yer almadı. Ama zaten bilim ‘gayba’ düşmandı ve gizli istihbarat örgütleri de garip gerçekleri halktan gizlemeye programlıydı. Dolayısıyla bu bilgiler polis katıtlarına yansımış olsa bile silinmesi zordeğildi. Bu yüzden bilimin ve resmi makamların bu olayları reddetmesi bile, aslında bu olayların gerçekliğinin temel kanıtı idi (!). Bu kanıt göstermeye gerek duymama özgürlüğü nedeniyle iddialar, kendisine rahat pazar buluyor ve günden güne inananı artıyordu.(Bu taktiğin, bölgemizde cin çıkartan hoca ve ermiş(!) kadınlarca, bilim ve din alimlerine karşı aynen kullanılıtor olması da ayrıca dikkate değerdir) VE İŞTE ÇEMBERLERİN GİZLEDİĞİ SIRLAR! “Çatal çubuklarla su arayanlar dairelerde ‘orgon enerjisi’ buldular ve bunu yapan varlıklar ile telepatik iletişim kurulabileceğini savundular” “Ekin çemberlerinin içine giren kişiler, buradayken ya da buradan çıktıktan sonra farklı hisler duyduklarını bildirmişlerdir. Bu kişiler, çemberlerin içindeyken aşırı baş dönmesi ve mide bulantısı yaşadıklarını söylerler. Hatta bazıları bu deneyimin ayaklarını yerden kestiğini söylemektedir. Yeni yüzyıl insanları, ekin çemberlerinin içindeyken kendilerinde iyileştirici güçler hissettiklerini iddia etmektedirler” “Ekin çemberleri sadece insanları değil hayvanları da etkilemektedir; yakın çiftliklerdeki büyükbaş hayvanlar çemberlerin ortaya çıkmasından saatler önce hırçınlaşmaya ve sinirli hareketler yapmaya başlamaktadırlar” “Çemberler, aynı zamanda çevrelerindeki elektronik aletlerin bozulmasına neden olmaktadırlar. Çemberlerin üzerinde uçan uçakların içindeki elektronik donanımlar zaman zaman arızalanmaktadır” “Çemberler, ortaya çıktıkları alanı tümüyle etkilemektedir; bir çemberin içindeki ve çevresindeki ekinlerin manyetik yapısı ve yaydığı enerji değişmekte, ürünlerin kromozomları ciddi dönüşümlere uğramaktadır” “Manyetik alan değişimleri dolayısıyla bölgede pusulalar çalışmamaktadır. Çemberlerin ortaya çıktığı gecenin sabahı araba aküleri arızalanmakta, Geiger sayaçları bölgede oldukça yüksek oranlarda radyasyon belirlemekte, voltmetreler yüksek seviyede enerji oluşumu tespit etmektedirler. Bu enerji bölgede çok uzun bir süre boyunca, ekinler toplanıp yeni tohumlar ekildikten sonra bile kalmaktadır” “Ekin çemberlerinin geçmişi 1670’lere kadar uzanmaktadır, fakat bunların varlığına ilişkin kanıtlar ancak yakın zamanlarda elde edilmeye başlamıştır. Kayıtlara geçen ilk ekin çemberi 1966 yılında, İngiltere’nin Hertfordshire kasabası sakinleri tarafından bulunmuştur” “1976 yılında, Langenburg’lü bir çiftçi olan Edwin Fuhr, tarlası üzerinde uçan kubbe şeklinde araçlar görmüştür. O gece tarlayı araştıran Fuhr, burada dört ekin çemberinin oluştuğunu farketmiştir. Bu olayı takip eden üç gün boyunca UFO’lar gözlemlenmeye devam etmiş ve çemberlerin sayısı yediye ulaşmıştır” “Yapılan araştırmalarda çemberlerin içine giren köpekler hastalanmış, turuncu ışıklar yayan cisimler görülmüş, esrarengiz sesler duyulmuştur. Colin Andrews bu çemberlerin birinin içindeyken “statik elektriğin hışırtılı sesini” duyduğunu söylemiştir.” TAHIL ÇEMBERLERİ BİLİM DAİRESİ KURULUYOR 1983 yılında şu anda dünyanın en önde gelen ekin çemberleri araştırmacılarından biri olan İngiliz mühendis Colin Andrews, Ekin Çemberleri Araştırma örgütünü (CPR) kurdu. Andrews ve kafadarları, bu oluşumlarla ilgili detaylı araştırmalar yaptılar, çiftçiler ve diğer tanıklarla görüştüler, şekillerin çeşitli açılardan fotoğraflarını çektiler ve elde ettikleri bulguları değerlendirdidir. 1973 yılından 1997 yılına kadar ortaya çıkan ekin çemberlerinin hemen hepsi CPR arşivlerinde kayıtlıdır. 1990’lardan itibaren çemberlere adeta sanatçı parmağı değiyor ve şekiller artık birer grafik tasarım harikasına dönüşüyordu. Bunların en ses getiren örneği, 1994’te Stonehenge’in bir mil kadar güneyinde ortaya çıkan oluşumdur. Ekin çemberlerinin en dikkat çekicisi, 17 Temmuz 1991’de İngiltere’de, Barbury Kalesi yakınlarındaki bir buğday tarlasında ortaya çıktı. Bu oluşumda, merkezi, dairesel bir alan düzleştirilmiş ve iki eşmerkezli daire ile çevrelenmiştir. Bu dairelerin üstüne ikizkenar bir üçgen yerleştirilmiştir; bu üçgenin her bir köşesinde farklı bir dairesel model bulunmaktadır. Bunlardan biri basit bir çember, diğeri 6 kollu bir fırıldak, sonuncusu ise ilginç bir spiral şeklindedir. Tüm oluşum 190 metre genişliğindedir. Kimilerine göre bu dört ayağı ile alana konmuş bir uçan dairenin bıraktığı izdi. Bazı şekillerde ise uçan dairelerin gövdeleri üç ayaklı idi. Bu durumda tek model bir uçan daireye değil, model model UFO çeşidi vardı(!) Şüpheler bu yönde yoğunlaşınca ‘ufoloji’ uzmanları konuya balıklama dalış yapıyorlardı. Bilimsel düşünceden taviz vermeyenler ise şekillerin geceleri birkaç içinde ortaya çıkmış olmasından şüphelenmeye devam ediyorlardı. Ancak ufoloji uzmanlarına göre şekillerin büyüklüğü bir insanın bunu birkaç saat içinde vücuda getirmesini imkansız kılıyordu. Resim yazılarının çevresinde başka iz de yoktu. Zaten kim böyle bir şeyi, neden yapmış olabilirdi ki? *** ... VE SIR PERDESİNİ ARALAYAN İTİRAF 1991 yılında Southamtonlu iki kafadar bütün bu krizin kendi muzipliklerinden kaynaklandığını açıkladıklarında önce kimse olanlara inanmak istemedi. Doug Bower ve Dave Chorley, 15 yıldır tarlalara şekiller yaptıklarını itiraf ediyorlardı. Rahat yaşam koşullarında mutlu bir evlilik hayatları olan, ama çocuk sahibi olamadıkları için hayatlarını renklendirecek iki kafadarın itirafları ilginçti. Ama her nedense en uyduruk dairenin peşine muhabir ordusu takan basın onları görmeye yanaşmıyordu. VE İŞTE GİZEMLİ TAHIL ÇEMBERLERİNİN MİMARLARI 1970’lerde her zaman rutin olarak gittikleri The Percy Hobbes adlı birahanede sıradanlaşan hayatlarına renk katmak ikili, bir gece dünyanın bayına böyle bir çorap örmeye karar vermişlerdi. Okudukları bir UFO romanından etkilenen iki kafadar, kendiliğinden oluştuğuna inandırıldıkları şekiller çizerlerse insanların şaşırtıp eğlenebileceklerine karar verdiler. Sanatkar ruh taşıyan ve özünde zanaatkar olan ihtiyarlar hemen harekete geçtiler. Başlangıçta işleri kolaydı. Bower’ın çerçeve dükkanının arkasında bulunan ağır bir çelik çubuk vasıtasıyla buğday başaklarını düzleştiriyorlardı. Sonraları tahta ve ip kullanmanın daha şaşırtıcı sonuç doğurduğunu keşfettiler. Başlangıçta işleri sadece 5-10 dakika sürüyordu. Ama işaretlerin ünü arttıkça ve dairelerin sırrıyla ilgili tezler çoğaldıkça daha karmaşık şekiller için bu işe daha fazla zaman ayırmaya mecbur kalıyorlardı. BASIN DAİRELERİ KEŞFETTİĞİNDE... Aslında ilk çizdikleri şekiller pek de ilgi görmemiş ve UFO’cuların dikkatini çekmeyi başaramamıştı. İkili bunun üzerine iki ahbap çavuş, gizemli daireler yapma işini bir yana atıp, duygusal yönden daha doyurucu bir kandırmacının planları üzerinde çalışmaya bile başlamıştı. Ama tam o günlerde UFO’cular daireleri keşfetti. Sazanlar oltaya gelmişti. Bu gelişme üzerine çember mimarları yaptıkları şekillere karmaşık ve sanatsal öğelerle zenginleştirmeye karar verdiler. Yaşanan şaşkınlık, kopan fırtınalar, üretilen tezler onları müthiş eğlendiriyordu. Özellikle de bilim adamlarının ‘bilimsel izahları’ ve ‘insan zekasının üstündeki geometri tezleri’ onları zevkten dört köşe ediyordu. Gece çıkacakları her geziyi dikkatle planlıyor, kimi kez önceden sulu boya şablonlarla titiz planlar hazırlıyorlardı. Bu arada yapılan yorumları dikkatli takip ediyor ve taktiklerini ona göre geliştiriyorlardı. Bir meteoroloji uzmanı tüm tahılların saat yönünde bükülmüş olmasının bu işi hortumların yaptığını ispatladığını ısrarla savunması üzerine, şekillerin dış halkasını saat yönünün tersinde çizmeye başladılar. İKİ KAFADARI DA ŞAŞIRTAN MEÇHUL ÇEMBERLER Kısa süre sonra muziplerin beklemediği bir gelişme oldu. Güney İngiltere başta olmak üzere başka yörelerde de benzer şekiller ortaya çıkmaya başlamıştı. Demek ki, taklitçi muzipler onların şöhretinden kendilerine pay çıkarmak istiyorlardı. Bunun üzerine iki kafadar tüm dünyayı ayağa kaldıracak projelerini geliştirdiler ve tarlaya İngilizce olarak ”yalnız değiliz” (we dont alone) yazısını kazıdılar. Etkisi büyük oldu. Ama iki ahbap çavuş bu cümle ile bile insan aklının ne kadar körleşebileceğini gözlerönüne seriyordu. İlk önce hiç kimse “Yalnız değilsiniz” (you dont alone) değil de “yalnız değiliz” yazıldığına bile dikkat etmemişti. Sonrq bu fark edilince bunu da dünya dışı varlıkların kasıtlı yaptığı ve evreni bir bütün olaraak algıladıkları ileri sürüldü. Doug ve Dave eserlerine birleştirilmiş iki D ile imza atıyor, UFO’cular bu imzanın da uzaylıların özel bir simgesel mesajı olduğunda ısrar ediyordu. ÇEMBER TİMİ ÇOĞALIYOR Ama ikilinin hesaba katmadığı bir gelişme oldu. Bower’ın geceleri ortadan kaybolmasından şüphelenen eşi Ilene onlardan kuşkulanmaya başladı. Ve gerçeği keşfetmekte de gecikmedi. Foyalarının ortaya çıkmasından korkan ikili bu kez Ilene’yi de yanlarına aldılar. Artık üç kişi çalışıyorlardı. Bu ikilinin pek hoşuna giden bir durum değildi ama gece yaptıkları şekillere gündüz hayran kalan İlene de artık ekibin bir parçası olmuştu. Zaten ikilinin sırrını korumak için bu ortağa itiraz etmeleri pek mümkün değildi.. VE YILLAR ONLARI DA YORDU... Aradan geçen yıllar ikiliyi yaşlandırdı. 60 yaşlarına geldiklerinde her ikisi de sağlık açısından turp gibi olmalarına rağmen artık fiziki yorgunluk duyuyorlardı. Gündüzleri burnundan soluyan tarla sahiplerine bir gün yakalanacakları endişesi de onları artık korkutuyordu. Kabul etmek lazımdı ki her ikisi de tarlalara komando tatbikatı düzenlemek için artık çok yaşlı idiler. Zaten bu sırrı biraz daha gizledikleri takdirde dünyanın kendilerine inanma olasılığı da kalmayacak gibiydi. Ve böylece itiraflarını hazırladılar. Gazetecileri çağırarak en karmaşık şekilleri bile nasıl yaptıklarını tek tek gösterdiler. Bu konuda BBC özel bir belgesel hazırladı. Yaptıkları açıklamalardan sonra hiçbir muzipliğin uzun yıllar sürmeyeceğini ispatladıklarını ve uzaylı masallarının artık biteceğini umuyorlardı. Ama hiç de umdukları gibi olmadı. MEDYA ÜÇ MAYMUNU OYNAMAYI TERCİH ETTİ Yapılan şekillerin (olmayan) gizemlerini abartarak, günlerce, sayfalarca yayaınlayan basın yayın organları; gerçeği gün ışığına çıkartan habere küçük bir yer ayırmakla yetiniyor ve bilahare de bu gerçeği unutturmak için gayret sarf ediyorlardı. Hemen bu ikiliyi sahtekar ilan eden çember gizemcilerinin ilk savuması, "Tamam, belki bazı çemberleri gerçekten onlar yaptı diyelim. Çok sayıda ve üstelik iki insan için oldukça karmaşık şekiller var. Bu şekiller insan beynini aşan imgeler. Onları kim yaptı?" oldu. Tabi ki bu savumaya basın yayın organlarında ayrılan yerin asıl ittiraflardan daha hacimli olduğunu tahmin etmek zor değil....