Bir Baba İçin - Ahmet Erhan

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda zipper tarafından 15 Haz 2014 tarihinde açılan konu

  1. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]



    Odamın ışığı yanıyor bütün gece
    Ellerimi dizlerime koyup, ikibüklüm
    Bir olağandışılık arayarak
    Gördüğüm, duyduğum her şeyde
    Öylece oturuyorum;
    Güneş parmaklarını sürünceye dek
    Koyu bir karanlığa
    Bulanmış pencereme...

    Bir gece kelebeği
    Dolanıyor lambanın çevresinde
    Usuldan bir rüzgar esiyor
    Yaşlı incir ağacının dallarına yürüyen
    Sütün sesini duyabiliyorum
    Deniz az uzakta
    İç geçiriyor boyuna

    Seninle konuşurduk baba
    Böyle gecelerde, iki bilge gibi
    Karşılıklı bakışarak
    Bazı şeyleri kavrayamasam da, dinlerdim
    Belki sen de yeni bir şeyler bulurdun geçmişte
    O dupduru yüreğini, yılların
    Unutulmuş sularına bırakarak.

    İşte, bir minder daha koydum yanıma
    Henüz sıcak
    Sanki yeni kalkmışsın üstünden
    Terliklerin şuracıkta, getireyim
    Çayı da ocağa koyarım istersen.

    Annemse haber bekliyor ruhlardan
    Namaz kılarak, tesbih çekerek
    Sen olsan
    Gülerdin bıyık altından
    - Ben gülemiyorum baba!
    Ama bir insanı yüreğinde duymak için
    Araya bazı kurallar koymaya ne gerek var
    Anlayamıyorum, eğilip kalkmaya
    Dualar okumaya?

    II

    Ağır aksak adımlarla yürüyen gece
    Bana bir şeyleri anımsatıyor
    Boynu uykudan arasıra düşerek
    Pencerenin kanatlarına yaslanmış bir anne
    Kuytu karanlık bir yolda
    Kocasının ayak seslerini arıyor
    Bir çocuk, sedirin üstünde
    Yüzünü ders kitabına gömmüş
    Saate bakıp, geceyi dinleyip
    Kitabından bir yaprak çeviriyor.

    Sessizliğin sığınaklarına gömülmüş evlerde
    Yanan tek tük ışıklar var
    Bekçi düdükleri
    Birbirlerine selam yolluyor
    O daracık sokakların ardından
    Bir vukuat yok
    Asayiş berkemal!

    Sokakta biri bağırsa
    Sanki tavan çökecek
    Kadınla çocuğun üstüne...
    Bu sokak ne zaman çınlar
    Belli belirsiz ayak sesleriyle?
    Bu kapı ne zaman çalınır?
    Anne, görevini yapmış biri gibi
    Usul usul kalkar yerinden
    Çocuk ne zaman sıçrar?

    Açılır kapı, girersin içeri
    Yüzünde sarhoşlara özgü
    Tuhaf bir gülümseme
    Kaldırıverirsin omzuna beni
    Sorarım:Baba niye geç kaldın böyle?
    Eski bir türküyle
    Kesersin sözümü...

    III

    Pijamalarını giydirdik
    Sigaralarını, çamaşırlarını, terliklerini
    Doldurduk bir çantaya
    Saate baktım: Sabah yedibuçuk
    Gözlerini tavana dikmiş öylece duruyordun
    Arasıra bakışların
    Usulca kayıyordu bana
    Ben henüz öğrenmemiştim
    Hasta babayı üzmemek için
    Gülümser görünmeyi..
    Kardeşlerimin ağlayışlarını duyuyordum
    Yandaki odadan
    - Sen de duyuyordun
    Bir şeyler söylemek istedin, konuşamadın
    Bir yudum su içtin
    İskemlenin üstündeki bardaktan
    Sonra sessizce devirdin başını yastığına
    Göstermek istiyordun sanki
    Çok önceden öldüğünü..

    Az sonra aniden patladı kapıda
    Bir cankurtaran düdüğü...

    IV

    Akşamdır. Güneş uyuklar evlerin çatılarında
    Tasını tarağını toplayıp
    Gitmeye hazırlanan
    Bir gezgindir sanki
    Hoşçakal demek için son bir kez uzanır
    Gözlerini uzaklara bağlayıp
    Pencereden dışarıya bakan çocuğa.

    Akşamdır. Babalar ellerinde ekmeklerle
    Yürürler kaldırımlarda.
    Genç bir oğlan
    Ağacın altında şiir okur sevgilisine
    Camları titreterek
    Bir kamyon geçer sokaktan.

    Akşamdır. Çocuklar elele tutuşup
    Dönerler artık okullarından...

    ...Çalar kapı
    Görünür annenin sapsarı yüzü
    Binlerce kanadı kırık kuş o sıra
    Uçmaya çalışırlar kentin üstünde
    Bağırırlar:
    - Baba öldü!

    V

    Baba bana yürüdüğün
    O yolları göster
    Baba bana dünyanın
    Yüreğine inen geçidi

    Baba durursam azarla
    Tökezlersem kaldır beni

    Toprağa süre süre
    Arıttım yüreğimi
    Ellerim kanıyor bak
    Isırganlar yolmaktan
    Sesim nasıl da kısık
    Nehirlerin kaynağında
    Durup da bağırmaktan
    Baba bana yaşamın
    Çekirdeğini göster
    Baba bana bu yolun
    Sonundaki çiçeği

    Güneş giriyor koluma
    Ömrüm çağırdı beni
    Bu yolda yürürüm ben

    Baba şarkılarıma küfret
    Bir gün eğer dönersem!

    VI

    Senin düşlerin baba, bende
    Bir ad buluyor kendine
    Birbiri ardına ekleniyor sözcükler
    Nemli duvarlarında kentin
    Deniz köpüğü ve tuzdan dilleriyle..

    Senin bakışların baba, bende
    Sürüyor, filizleri gibi mutsuzluğun
    Uzaklara bakan binlerce göz
    Ufkun ardını kolluyor boyuna
    Güneşin vurulduğu yerde boynunun.

    Senin ölümün baba, bende
    Bir anafora kapılarak
    Yeniden doğuma dönüşüyor
    Köklerini toprak altında saklama
    Baba, oğlun daha yaşıyor...

    VII

    Bu şiirleri toprağa gömeceğim
    Sözcükleri tohum olacak
    Çiçekler fışkıracak topraktan
    Sevgilerin dal olacak baba
    Uzanacaksın uzaktaki bir ışığı yakalamak için
    Işık köklerine dolacak bir gün
    Yorgunluğun o çiçekleri sulayan
    Koca bir nehir olacak
    Baba, acıların sürgün...

    1978-82

    Ahmet Erhan
     

Bu Sayfayı Paylaş