Bir Olay: Ruhi Bey Ve Gülcünün Ölümü

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda DaRkBlooD tarafından 26 Nis 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. DaRkBlooD

    DaRkBlooD Anne'sinin bidenesi (:

    Bir Olay: Ruhi Bey Ve Gülcünün Ölümü

    Bir kara parçası sanır insan
    Düştü mü başı derde
    Kendini açık denizlerde.

    Şimdi bir kıyı bile değil
    Bir ufuk çizgisi bile değil
    Yalnızca ölü
    Sabaha doğru yağan karın altında
    Kıvrılmış kalmış
    Besbelli tutunmak istemiş boşluğa
    Kolları havada
    Sıkmış avuçlarıyla bir demet gülü
    Yayılmış gövdesine bir gülümseme
    Ve çevresine
    Taş binalara, karanlık pencerelere
    Kefeni kardan ve gülden.

    Polis arabası kapıya geldiği zaman
    Giyimevlerini, mezecileri, postaneyi geçerek geldiği zaman
    Arka sokaklardaki birkaç kiliseyi
    Cenaze levazımatçılarını ve
    Bin dokuz yüz yirmi sekiz modasına göre giyinmiş bir kadının bir anlık ölüsünü
    Geçerek geldiği zaman
    Bir kamyon et boşaltıyorken bir kasap dükkanının önünde, tam o zaman
    Yüzü sabunlu bir otel müşterisinin elinde traş makinesiyle
    Pencereden sarktığı zaman.

    Polis arabasını görmeden önce
    Her yanı aynalarla çevrili bir meyhanedeydim
    Sırçaları dökülmüş aynalarla
    Parça parça görüyordum kendimi
    Dışarda kar vardı, kirli kar
    Isınmak için konyak içiyordum
    - Isınmak için mi dedim, tuhaf -
    Dışarda kar vardı
    Saat dokuzu on geçiyordu, Balıkpazarı'nın her günkü sabahı
    Yıllardır hep aynı sabah
    İri bir kayabalığının içbükey karnı
    Ve binlerce, on binlerce kedinin hep birden
    Kente hiç uymayan bir yaratık gibi kımıldandığı
    O sabah.

    Polis arabası kapıya geldiği zaman
    Aynalıpasaj'ın düğmecileri, gömlekçileri
    Yüzükçüleri, bilezikçileri, tuhafiyecileri
    Dükkanlarını açık unuttukları zaman
    Ve dükkanların üstündeki heykelciklerin
    Bir yas törenine hazırlanır gibi
    Anlatımlarını değiştirdikleri zaman
    Balıkçıların balıkların karşısında en iyi durdukları zaman
    Ayakta çay içtikleri zaman
    Mermer masaların altından yorgun gövdeleriyle
    Çıktıkları zaman serserilerin
    Ve Pasaj temizlenmeye ve karlar kürenmeye başladığı zaman
    Masmavi iki yengeç gibi bakmaya başladığı zaman gözleri garson Vasil'in
    Tam o zaman.

    Polis arabası kapıya geldiği zaman
    Üç kişi siyah bir otomobilden indiler
    Üçü de sivildi, ellerinde çantaları vardı
    Ben meyhanenin penceresindeyim
    İçerde ve kar içindeydim
    Bir demet gül içindeydim
    Güle gömülüydüm
    Kana.

    Polis arabası gittiği zaman
    Demir kapının yanında ölü
    Gökyüzünü dönemecinin altında
    Ve yerde bırakmamak ister gibi sözünü
    Elinde bir demet gülle
    "Gül, gül" diye acı bir bağırtıyı uzattığı güllerle
    Ipıslak saçlarıyla buzdan yatağına uzanmış.

    (O zaman ıhlamur ağaçları kardan görünmezdi. Gözlerim azalırdı,
    gizlenirdim. Babam koyu kahverengi çizmeleriyle karları ezer ezer
    ezerdi çakıltaşlarının ayaklarının altında oynaştıklarını duyuncaya
    kadar. Annem çatı katının yanındaki sivri kuleden gözlerini ayırmazdı,
    yeter ki gök kanasındı beyaz beyaz ve kocaman bir alabalığın karnı.
    Uşaklar bir köşeye sinerlerdi, hiç konuşmazlardı, bir kristal sürahi
    rüzgardan ürperir titrerdi. İniltiye benzeyen bir ses yayılırdı.
    Karanlığa yapışırdım, bir kapı karanlığına, bir duvar karanlığına, bir
    yokoluş karanlığına. Ölüm çok uzaklardaydı, o zaman çok uzaklardaydı
    ölüm.)

    Sordu
    Karla kaplı kirli bir cümle
    Başında kimler vardı?
    Bir, emekli postacı Hüseyin
    - Çok adres bildiği için adı pezevenge çıkan -
    İki, cenaze kaldırıcısı Adem
    - Çıplak kafalı, ön dişleri çürümüş -
    Üç, akordeoncu kadın
    - Hemen hemen hiç konuşmayan, saçları oksijele sarartılmış, Bizanslı bir
    kehribar taciri gibi şişman, yaşlı ve kızoğlankız -
    Ve sonra ötekiler
    Üç Horan Kilisesinin kapıcısı
    Çingene çalgıcılar, bademciler
    Lotaryacılar
    Bir iki garson
    En geride
    Çengelli iğne satan bir kız çocuğu.

    Ve onu kaldırdılar, ben gördüm
    İkinci konyağımı içtim bitirdim
    Demir Kapıdan çıkardılar ve gördüm
    Morg arabasına koydular
    Kapısını ittiler, kapı kapandı
    Taraklar, istiridyeler açıldı kapandı
    Çiçekler titreştiler
    Bir balıkçı balık doğradı ve tarttı
    Pencereden çekildim.
    Günlerdir ilk olarak güldüm, gülümsedim
    Yıllardır ilk olarak
    Sanki ilk gözyaşının tarihini buldum, üstünü çizdim.

    Ve sordu gene
    Ölümle kaplı o kirli cümle:
    Siz Ruhi Bey nasılsınız
    Ben Ruhi Bey nasılım
    Anladım anladım
    Ve şimdi iyi biliyorum artık nereye.
    Edip Cansever
     

Bu Sayfayı Paylaş