Bitkiler Hangi Yöntemlerle Nesillerini Devam Ettirirler?

'Coğrafya' forumunda merdyen2 tarafından 20 Eyl 2013 tarihinde açılan konu

  1. merdyen2

    merdyen2 Member

    Bitkiler Hangi Yöntemlerle Nesillerini Devam Ettirirler?


    Bitkilerin nesillerini devam ettirmek için uyguladıkları yöntemler nelerdir?


    Bitkiler beslenmek için nasıl yöntemler uygularlar?


    Allah bitkileri zararlı canlılardan korumak için ne gibi sistemler yaratmıştır?



    Bitkiler hayvanlarla kıyaslandığı zaman genel olarak sessiz ve hareketsiz canlılar olarak düşünülebilir. Fakat bu hareketsizlik yaşam fonksiyonlarının azlığı şeklinde algılanmamalıdır. Bitkiler Allah’ın kendilerine bahşettiği özel yetenekler ile son derece şaşırtıcı davranışlar gösterebilir, yaşamlarını sürdürebilmek için özel tedbirler alabilir, nesillerini devam ettirmek için çeşitli yöntemlere sahip olabilirler.


    Üremeleri İçin Yaratılmış Sistemler


    Her bitkinin polenlerini göndermek için kendine özgü bir yöntemi ya da kullandığı bir mekanizması vardır. Bitkilerden kimileri böcekleri kullanırlar, kimileriyse rüzgarın özelliklerinden faydalanırlar. Bitkilerin döllenmesinde kuşkusuz ki en önemli nokta, her bitkinin yalnız kendi türünden olan bir bitkiyi dölleyebilmesidir. Bu yüzden doğru polenlerin doğru bitkiye gitmesi son derece önemlidir. Bitkilerin bu amaçla sahip olduğu sistemler Allah’ın yaratma sanatının örneklerindendir.

    [​IMG]

    Rüzgar yolu ile döllenen bitkilerde döllenmenin güvence altına alınabilmesi için polen üretimi çok fazladır. Örneğin, çam ağaçlarında her bir erkek kozalak yılda 5 milyondan fazla, tek bir ağaç ise 12,5 milyar civarında polen üretmektedir. Kayın ağacında bu rakam 2 milyar civarında, cevizde 2 milyon, fındıkta ise 5 milyon civarındadır.


    Rüzgar aracılığıyla taşınan polenler bir süre havada kaldıktan sonra yere düşerler. Açık tohumlu bitkilerden özellikle çamgillerde polenler iki hava keseciğine sahiptir. Bu nedenle polenler çok uzak mesafelere taşınabilirler. Örneğin çam polenlerinin yüksek hava akımları aracılığıyla 300 km. uzağa taşındığı belirlenmiştir.


    Hanımeli bitkisinin (Lonicera caprifolium) eflatunumsu ya da pembemsi beyaz çiçekleri özellikle gece kelebeklerini çekmek için akşam saatlerinde açılır. Çünkü ince ve uzun boyunlu bir huni biçiminde olan çiçeklerin balözü her böceğin kolay kolay ulaşamayacağı kadar derindedir. Bu yüzden tozlaşmasını yalnızca uzun dilli bazı gece kelebeklerine borçlu olan bu çiçeklerin geniş ağızlarındaki iki dudak gündüzleri kapalı durur. Ama akşamları çiçekler açılınca alt kısım aşağıya doğru sarkar ve ortadaki stamen denilen erkek organı açığa çıkar. Böylece çiçeklerin çekici kokusuna kapılarak huninin dibindeki kesecikten tatlı balözünü emmeye gelen gece kelebekleri, çiçeklerin üzerinde uçuşurken stamendeki çiçek tozları üzerilerine bulaşır. Buradan aldıkları çiçek tozlarını dişi organın tepeciğindeki yapışkan sıvıya bulaştırmalarıyla birlikte döllenme gerçekleşir. Görüldüğü gibi bitkinin üremesi ile gece kelebeklerinin beslenmesi arasında kusursuz bir uyum vardır.


    Hercai menekşelerin hepsi eşit büyüklükte olmayan ve her birinde genellikle iki ayrı renk bulunan, beş tane kadifemsi taç yaprakları vardır. Taç yapraklarının arkasında, balözü içeren birer uzantı ya da mahmuz bulunur. Çiçeğe gelen arılar bu tatlı sıvıya ulaşabilmek için daha büyük olan en alttaki taç yaprağa konarlar. Böylece arılar balözünü emerken çiçeğin erkek organlarında bulunan çiçek tozları da arıların tüylerine yapışıp kalır. Arıya yapışmış olan çiçek tozlarının aynı çiçekteki dişi organın tepeciğine bulaşmasını önlemek üzere tepeciğin üzeri koruyucu bir kapakla örtülüdür. Ama arılar bir çiçekten uçup başka bir hercai menekşe çiçeğine konduklarında, balözü emebilmek için bu kapakçığı hortumlarıyla açarlar ve bir önceki çiçekten getirdikleri çiçek tozlarının bir bölümünü dişi organın tepeciğine bırakırlar. Böylece çiçekler döllenerek meyveye dönüşürler. Meyve olgunlaştığında çatlayarak kayık biçiminde üç parçaya ayrılır ve içindeki tohumları çevreye saçar. Görüldüğü gibi arılar sayesinde gerçekleşen bu döllenme işlemindeki tüm detaylarda muazzam detaylar vardır. Bu detayları ortaya çıkartan akıl ise elbette ki arının ya da çiçeğin kendisine ait değildir. Bu aklın sahibi alemlerin Rabbi olan Allah’tır.


    Coryanthes orkideleri, döllenmek için özel olarak hazırlanmış karmaşık bir üreme sistemine sahiptirler. Arıları tuzağa düşüren kompleks bir kapanla polenleşmeyi gerçekleştirirler. Orkidenin dikey kenarlı odacıklarında bir sıvı vardır. Bu sıvı, böcekleri etkileyen ve onları uyutan bir maddedir. Bu yüzden çiçeğin yakınında dolaşan arılar kaçınılmaz bir şekilde içine düşerler. Çiçeğin içine düşen böcek için tek bir çıkış yolu vardır. Dar bir yokuş şeklinde bir doku olan ve seviyesi böceğin düştüğü sıvının yüzeyiyle aynı olan bu tek çıkış yolunu bulana dek böcekler bu sıvının içinde yüzerler. Çıkış yolunu bulmaya çalışırken arı polenlerin bulunduğu stigmanın (tepecik) ve erkeklik organının altından geçer. Bu sırada çiçeğin iki polen kesesi böceğin arka kısmına yapışır. Bu arada böcek dışarı çıkış yolunda ilerler ve sonunda çiçekten dışarı çıkar. Arı uçar, fakat genellikle aynı tecrübeyi başka bir çiçek üzerinde aynı tuzağa düşerek tekrar yaşar. Arı yeni çiçeğe gittiğinde çiçeğin tepeciği polenleri erkeğin sırtından alır ve bu şekilde döllenme başlar.


    Canlılar arasındaki uyum Allah’ın sonsuz gücünü ve üstün aklını kanıtlayan delillerden sadece bir tanesidir. Bu uyum çiçeklerle böcekler arasında olduğu gibi çoğu zaman çok şaşırtıcı şekillerde ortaya çıkar. Çiçeklerin nektarları genellikle boyuncuk denen organlarının dip kısımlarında bulunur. Bu organın boyu ise çiçeklere göre değişiklik gösterir. Boyuncuğun çok uzun olduğu bazı çiçeklerin döllenmek için özel ağız yapısı olan böceklere ihtiyaçları vardır. Örneğin Allamanda çiçeklerinin nektarını ancak boyuncuğun dibine ulaşmayı başarabilen uzun dilli böcekler ya da arılar toplayabilir. Özellikle uzun dilli arılar, Allamanda çiçeklerinin sürekli ziyaretçilerindendir.


    Avustralya’daki Rhizenthella gardneri adlı orkide bütün ömrünü toprak altında geçirir. Orkidenin gövdesi çok kırılgandır ve ucunda tek bir çiçek vardır. Gövdesinin etli beyaz ve leylak renkli bölümünde kırmızı ve pembe renkli çiçekleri bulunur. Yaprakları ise saydamdır. Fotosentez yaparak besin üretmesini sağlayan klorofil maddesine sahip değildir. Bu orkidenin bütün besinini gövdesinin içine uzantılarını salmış olan bir mantar türü sağlar. Görüldüğü gibi toprak altında yetişen bir bitkinin büyüyebilmesi için gerekli olan sistem özel olarak yaratılmıştır. Orkide ve mantarın birarada yaşamasıyla ortaya çıkan bu birliktelik hiç kuşkusuz ki Allah’ın yaratma sanatının örneklerinden biridir.


    Güney Asya’nın bataklık ormanlarında yaşayan dünyanın en büyük çiçeği Rafflesia, kendisi gibi dev yapılı Amorphophallus çiçeği ile birlikte yaşar. Kırmızı, sarı ve mor gibi son derece canlı renklerle süslenmiş olan bu harika görünüşlü çiçekler, oldukça kötü kokuludurlar. 8-10 kg. arasındaki ağırlığıyla bilinen Rafflesia, mantarlar kadar dayanıklıdır. Dev cüssesine rağmen ağırlığı fazla olmadığı için, mantar gibi ağaçların kökleri üzerinde rahatlıkla a***** olarak yaşayabilir. Rafflesialar a***** olarak yaşamaları sayesinde, bataklıktan karşılayamadıkları mineral ihtiyaçlarını da beraber yaşadıkları bitkiden karşılamış olurlar.



    Farklı Beslenme Yöntemleri

    [​IMG]

    Baklagil familyasındaki bitkiler azot yönünden fakir topraklarda da rahatlıkla yetişirler. Çünkü baklagillerin köklerindeki düğümlerde bulunan bakteriler atmosferdeki azotu doğrudan kullanabilirler. Böcekkapanlar gibi etçil bitkiler ise, yakalayıp sindirdikleri kurbanlarının proteinlerinde bulunan azotu kullanırlar. Baklagiller cinsinden bitkilerin (mesela bezelye, yonca veya üçgül gibi) köklerindeki “nodozite” denen yumrucuklarda “rhizobium” cinsi bakteriler bulunur. Bitki bakteriye kompleks organik maddeleri (glüsitler gibi), bakteri ise bitkiye atmosferden aldığı azottan üretmekte olduğu azotlu maddeleri (aminoasitler ve mineral tuzlar biçiminde) sağlar.

    Savunma Sistemleri


    Bitkiler kendilerini düşmanlarından bir şekilde korumak zorundadırlar. Bu korunma her bitki türüne göre çeşitlilik gösterir. Örneğin bazı bitkiler, parazitlere ve böceklere karşı çeşitli salgılar üreterek düşmanlarıyla mücadele ederler ve kendilerini ancak bu şekilde korurlar. Bir numaralı savunma silahları olan zehirli kimyasal salgılarını gereği gibi kullanabilmek için de çok çeşitli stratejiler kullanırlar.



    Isırganotu denen otsu bitkilerin yapraklarının üst yüzeyinde pek sert olmayan ince tüyler ve her tüyün dibinde yakıcı bir sıvı içeren küçük kesecikler bulunur. Bu kesecikler bitkinin savunma mekanizmasıdır. Bitkiye bir canlı dokunduğu anda bu tüylerin keskin uçları o canlının derisini deler ve keseciklerde bulunan yakıcı sıvı deliklerden içeriye sızarak deriyi kızartır, kaşıntı ve ağrıya neden olur.


    Catchy bitkisinin yapışkan taç yaprakları böcekleri yakalamaya yarar. Etobur bitkiler genellikle yakaladıkları böcekleri protein ihtiyaçlarını gidermek için kullanır. Catchy bitkisinin, Venüs bitkisi gibi etobur bitkilerden farklı bir yönü vardır. Bu bitkinin amacı protein ihtiyacını karşılamak değildir. Catchy bitkisinin yapraklarındaki yapışkanlık, içeriye izinsiz girerek yumurtalarını bırakan ve larvalarını bitkinin içinde büyüten böcekleri uzaklaştırmaya yaramaktadır.


    Çam, ladin gibi iğne yapraklı ağaçların çoğunda yapraklar ezildiği zaman keskin ve hoş bir koku yayılır. Bu kokunun kaynağı, bitkinin gövdesinde, dallarında, yapraklarında ve kozalaklarında oluşan yapışkan bir maddedir. Reçine denen bu madde bitkinin zararlı böceklerden, mantar ve öbür a*****lardan korunmasını sağlar. Çünkü kokusu bize hoş gelen reçinenin yapısında, gerçekte ağaca zarar verebilecek tüm bu canlıları öldürebilecek kadar güçlü zehirli maddeler vardır.


    Kelebekler çalı çiçekli bitkilere yanaşmazlar. Çünkü bu tür çiçekler savunma sistemlerinin içinde “sinigrin” adlı bir zehir maddesi bulundururlar. Buna karşın kelebekler zehir maddesi taşımadıklarını bildikleri salkım çiçekli bitkileri tercih ederler. Buradaki ayrımı kelebeklerin nasıl öğrenmiş olabilecekleri ayrıca cevap bekleyen bir sorudur. Kelebeğin bunu tecrübe ederek öğrenmesi imkansızdır. Bitkinin tadına bakması kelebeğin sonu olacaktır. Açıktır ki bu, ona Allah tarafından özel olarak verilmiş bir savunma sistemidir. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayan Allah yeryüzündeki tüm bitkilerin bulundukları ortamda gereken her türlü ihtiyaçlarını yaratmıştır. Allah her şeyin hakimidir. Tüm evrende olan biten her şeyden haberdardır. Yüce Allah bir ayetinde bu gerçeği bizlere şöyle bildirmektedir:

    “Gökten yere her işi O evirip düzene koyar... " (Secde Suresi, 5)
    (makale harun yahya)
     

Bu Sayfayı Paylaş