Afganistandaki bir Buda manastırının kalıntılarında, Budizmin kurucusu Siddhartha Gautamanın heykelinin bulunduğu öne sürüldü. Arkeologlar, heykelin, Budizmin bulunmasından önceki bir tarihe işaret ettiğini düşünüyor. Taş heykel, 2010 yılında Logar eyaletindeki Mes Aynak (küçük bakır kuyu) bölgesindeki harabe halindeki bir manastırda bulundu. Kabilin 40 km güneyindeki bölgede araştırmalar yapan Fransa Üniversitesi akademisyeni Gérard Fussman, heykel ve manastır hakkındaki çalışmalarını The Early Iconography of Avalokitesvara" adlı çalışmasında yayımladı. 28 santimetre uzunluğundaki pul kayadan (şist) yapılma olan heykel, bir rahibin yanındaki prensi tasvir ediyor. Arkeologlar, heykelin yakınlarında bulunan bronz bir paradan yola çıkarak, heykelin 1,600 yıl öncesine ait olduğunu düşünüyor. Siddhartha ise yaklaşık 2,500 yıl önce yaşamış biriydi. Prens, bir hasır tabure üzerinde oturuyor. Gözleri aşağı bakıyor, sağ ayağı, sol dizinin karşısında. Üzerinde clad in a dhoti adı verilen bir giysi var. Ayrıca sarık, kolyeler, küpeler ve bilezikleri bulunuyor. İncir ağacının yapraklarının altında oturan prensin başından kollarına iki kurdela uzanıyor. Fussman, kitabında verdiği detaylarda, Sarığın önüne süslemeler olduğunu ve hiçbir insan tasviri barındırmadığını belirtti. Prensin yanında rahibin sağ eli havaya kalkmış. Rahip, sağ elinde ise bir lotus çiçeği veya artık kırılmış olan palmiye tutuyor. Sol elinde ise yuvarlak bir cisim var. Heykelin ikonografisine, özellikle de incir ağacının yapraklarına dayanarak, Fussman dikili taşın tasvir ettiği prensin Gautama Siddhartha Sakyamuni olduğuna inanıyor. Siddhartha, bilgelik ve üstün erdemlere ulaştığına inanılarak, Budizmi bulan insan olarak kabul ediliyor. Fusmann, heykelin Siddharthayı genç yaşlarında, aydınlanmasını sağlayan yolculuğa başlamadan önceki halini gösterdiğini düşünüyor. SIDDHARTHA'NIN ÖYKÜSÜ İnanışa göre, Siddhartha'nın babası onu maddiyatın öne çıktığı bir çizgide tutmak istedi ve oğlunu sarayda dünyadan uzak tutmayı amaçladı. Siddhartha'ya atfedilen antik yazıtlarda, Babamın evinde sadece benim kullanmam için lotus gölleri yapılmıştı; bir tanesinde mavi lotuslar çiçek açmıştı, beyaz olan diğerinde ise kırmızı lotuslar vardı yazar. Yazıtın devamında, Gece-gündüz bana bir güneş perdeliği tutulurdu. Böylece soğuk, sıcak, toz, kum veya çiyden etkilenmezdim ifadesi yer alıyor. LiveSciencee konuşan Fussman, Ancak prensin hayata olan bakışı, sarayın dışına çıktığı ve dünyayı gördüğü zaman değişti. Sarayı terk eder etmez karamsar bir hale büründü... Çünkü insanları tanıdıkça, onların nasıl çalıştığını, hastalanabileceklerini ve bir gün öleceklerini gördü dedi. Saraydaki hayatına devam etmek istemeyen Siddhartha, evini terk etti ve çile çeken bir insan haline geldi. TİBETTEKİ İPUÇLARI Fussman, incelediği heykelin, Siddhartha'nın aydınlanmadan önceki hayatına adanmış bir manastır inancına işaret ettiğini düşünüyor. Bu düşünce, ilk olarak 2005 yılında, ABDnin California Üniversitesi akademisyeni Gregory Schopen tarafından East and West dergisine yayımlanan araştırmasında ortaya atılmıştı. Schopen, budizmin ilk öğretilerinden Mulasarvastivada vinayanın Tibet versiyonu üzerinde çalışırken manastır inancına dair kanıtlara ulaştı. ABDli araştırmacı makalesinde, Bu inanç, Siddhartha'nın resmini bölgede ve kasabada tören alayı şeklinde taşımaya odaklanırdı... İnananlar, Budanın hayatındaki dört an için değil, Siddharthanın aydınlanmasından önceki dönem için kutlama yapıyordu ifadelerini kullandı. Dört an, Doğum travması, hastalık, ihtiyarlık ve ölüme yaklaşma (dört anın çilesini çekme) olarak biliniyor. Schopene göre, öğretinin bir şartı da Siddharthanın resmini bir araba üzerinde taşımayı kapsıyor. Fussman, heykelin ahşap bir araba üzerinde törenlerde yer alıp almadığını bilmese de, Budanın aydınlanma dönemi öncesine işaret ettiğine inanıyor. Araştırmacılar ve yerel işçiler, bakır madenciliği yapılan bölgede kalıntılar daha fazla zarar görmeden Mes Aynaktaki kazılarını ilerletmeye çalışıyor. ntv