I Eskimiş,yıpranmış bir hüzündür doğa Hadi bir çay pişir! Vaktimiz var hala. Korkma! Bize yetecek kadar suyumuz,toprağımız koruma altında. Buysa çok güzel. Şakaklarımda biriktirdiğim anılarıma ne dersin? Aman boşver… Demlenmiştir çay. TV’lerde: politika,alışveriş ve borsa. Biliyor musun? Mülksüz ölenlerde var bu havalarda. Hayır hayır ahiret endişesi değil, Kapitalizme ibadet etmeyen homosapiens bunlar. Bak! Ne buldum:intihar eden şairler antolojisi… Benimki açık olsun. Sen içmiyor musun? Bulanıklık ve buhran bulaştırırız çaylarımıza. Uzun ve geniş mısralar okunur.,. Çok sesli ve karanfilli,soğuk mu soğuk odalara... II Dudaklarımızda ha var ha yok bir çekingenlik, Uyuyakalıveririz kanepelerin bataklığında. Gözlerimizi rüyalarımızdan daha az sahici bir similasyona açıveririz sonra. Buysa çok fazla. Varoluşçuluğun bunaltıyla bir ilgisi mutlaka olmalı. Kahvaltı mı dedin? Suyumuz günden güne azalıyor, Toprağımızı işgal edebilecek bir yan komşuysa her an tetikte... Yine başlama…diyeceksin.. Modern insanın gerzekliğine say. İşitmiyor musun şehirden gelen o ağır ve tuhaf mekanik gürültüleri. Koş! Müziğin sesini aç . Eskiden bazı tarafları sularla çevrili ülkeler vardı, Her tarafı mayınlarla çevrilmeden evvel. Nereye? Sakın ola maskesiz çıkma sokağa. Tamam sustum… III Katiyen zırvalamıyorum. Kendimi nesneler alemine fırlatılmış gibi hissediyorum. Buysa çok fena. Hele gel..oturuver şöyle yanıma. Benim romantik yanım pistir bilirsin. Oldukça cebirsel tarif edeceğim şimdi aşkımı sana. İçinde güzel nesneler olamayacak. Kuşlar ,ağaçlar,denizler,martılar,raylar, gökler mesela. Zekice kurgulanmış zehir zemberek imgelere de kafa patlatamam. Asma yüzünü öyle hemen. İncelik giydiremiyorum ki sözcüklere ben. Hem öyle olsa, İntihar eden şairler antolojisi ne güne duruyor. IV Sana aşkımı oldukça cebirsel anlatacağım. Öyle güzelsin ki, ömrüm yetmez seni anlatmaya. Error! 404 not found. Error! 404 not found. Yine beceremedim değil mi? Yine elime yüzüme bulaştırdım her şeyi. Aslında bütün bunlar, Yalnızlıklara düşkünlüğümüzden. Ruhumda nasıl bir cari açık var , Ah bir bilsen... Kafataslarımızın üzerinde dönen uydular, Okyanus altlarından yürütülen fiber optik kablolar, Evlerimizde beslediğimiz baz istasyonları, Parmak uçlarımızla yakaladığımız mutluluklar, Nano teknoloji,laboratuvarlar,deneyler,kök hücreler falan filan... Türlerin kökeninden bahsetmiş miydim ? Öffffff….çenen düştü yine. Tamam bu sefer kesinkes topluyorum, Düşen ,kırılan her neyse... Eskimiş,yıpranmış bir hüzündür doğa. Hadi bir çay pişir! Vaktimiz var hala. İşte! Razı olunmuş bir akşamüstü daha. Erol Köçer