Çisel Onat Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda sha. tarafından 11 Ağu 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Acı Harikalar Diyarında

    Ayakta durmam gerekiyor hayata karşı!
    Kahkahalarımı koruyarak!
    Oysa kılıcım yok!
    Gölgelerin gücü yok!
    Masallar bana yazılmamış.
    Benim hayatımda saat asla 12′yi vurmaz.
    Kurbağalar da beni sevmez zaten, neden prensim olsunlar
    Uyumuyorum ki öpülüp uyandırılayım,
    Kırmızı başlık taksam kurt bile takılmaz peşime,
    Gidecek anneannem de yok ki artık,
    Üvey annem bile yok beni şömine önü eziyetlere bırakacak,
    Şeker evlerden korktum hep, dişlerim çürüyecek diye
    Büyüdüm de kendim okudum masalları raflardan indirerek,
    Ayşegül diye bir arkadaşım, süperman diye bir kurtarıcım olmadı hiç,
    Sadece şarkılar vardı.
    İçinde aşk, acı, umut olan şarkılar.
    Dua etmeyi de bilmem aslında,
    Aydede de, Noel baba da masallar gibi yalandı,
    Ben çocukken bir tek yıldızlar kayardı!
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Gölge ve Korku

    Her şeyin sahte olduğu bir hayatta tek gerçek sen ol istemiştim,
    Ne kadar da sahteymişim
    Sen kendinden korkan bir gölge
    Ben sana aşktan korkmamanı söyleyen bir korkulukmuşum
    Biraz uzaktan baksaymışım,
    Hemen yanına uzanmasaymışım anlamsızlığını anlayacakmışım
    Oysa ki zaman yoktu
    Ömrüm azdı
    Kalbim kızdı
    Acele etmişim.
    Herkes seninle aramda olanı öğrenmek için çabalıyor
    Hepsi boşuna uğraşıyor
    Senin bendeki halini anlatsam inanmazlar
    Seni sen diye tanıyanlar senin inkarına katlanamazlar
    Yazma o kelimeleri
    Sahte ya da çalıntı bir aşkın satışını kelimelerinle süsleme
    Şarkılar daha anlamlıydı senin hayatımda olduğun o kısa zamanda
    Şimdi besteler isyanda
    Ben o sözleri boşuna yazmışım,
    Ben o aşkları boşuna tartmışım
    Seninle karşılaştırılamayacak kadar güzel adamlar geçmiş içimden
    Ama ben o adamları senin uğruna boşuna yakmışım
    Suçlusu sen misin?
    Hayır değilsin
    Ben miyim?
    Hayır değilim
    İki suçlu var aramızda
    Gölge ve korku,
    Sen peşindeki gölge yüzünden aşktan korkmasaymışsın
    Ben de bu korkuna rağmen kendimi sende yakmasaymışım
    Belki de aşkı inkar edişimizden utanacaktık,
    Peşimizdeki gölgeleri beraber yakıp
    Aşktan yana korkularımızı beraber aşacaktık!
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    İyi oyuncularız! Aylarca beklediklerimizi hiç özlememiş gibi yapabiliriz, kürsüde en muhalif yanlarımızı en taraftar yanımız haline sokarız, sokakta hepimiz hanımefendi beyefendiyiz de içimizde hepimiz biraz hafif kadın biraz serseri adamlarız...
    Hayattayız, kimimiz yeteneksiz figüranlar kimimiz oscarlık oyuncularız...
    Son kez aşk...Son kez sahne... Çekilme sırası bende!

    Aşk İki Perde

    Bırak kalsınlar konuldukları yerde acılar,
    Bırak yaşandığı kadar yaşansın aramızda sıkışanlar...
    Sen sadece benden gittin, benim içimden,
    Ben sadece olduğum yerde kaldım, gittiğin yerde...
    Soru sormadan aramızda anlaşılamayanlara yaptığımız yorumlar,
    Ve hayatımızı zorlaştıran o tuhaf bakışlar...
    Bırak kalsınlar...
    Ne sen varsın evde ne de ben var olsam da yok olduğun yerde,
    Şimdi sözlerin bittiği an, yaşananların hatırlandığı an işte...
    Belki de sen ve ben değildik başrolde!
    Garip gelebilir ama ben seni ilk günden beridir sevmiyorum,
    Ne zaman aynı odada elimi nereye koyacağımı bilemeden karşında durdum,
    O gün sana aşık oldum...
    Öyle bir duygunun içinde öyle bir değişiyor ki insan,
    Kendini anlıyor önce, kendini sevdiğini hatırlıyor,
    Replikler gitgide aynı, roller gitgide sıcak...
    Seyirciler gitgide uyuyor...
    Biz sadece kendimize oynuyor gibiyiz...
    Biz sadece kendimize ağlıyor gibiyiz...
    Bırak aksınlar...
    İçime akan zehir beni uyandırıyor bir gece vakti
    Seni benden ayıran bu zehir utandırıyor beni kendime duyduğum acıma duygusundan!
    Bırak acısınlar...
    Tüm organlarım, tüm duygularım, tüm uykularım...
    Bırak çürüsünler...
    Bizim sürdüremediğimizi onlar nasıl sürdürsünler...
    İşte şimdi kadınlığımın tümünü erkekliğinin tümüne bıraktım, al!
    İki doğru hayat, nasıl bir tek yalanla yok olur anlayamadım hala...
    Ah dedim...
    Ah, keşke hep tahta bebeklerle oynasaydık,
    Büyümeseydik hep cüce kalsaydık,
    Yaşadıklarımızın farkında olmadan, bitenleri de hemen yeni başlangıçlarla kapatsaydık...
    Delindik...
    Zar gibi, uzun yollar gibi, atmosfer gibi...
    Çürüdük, sevişirken masada unuttuğumuz elmalar gibi...
    Kullandıkça paslanan demir korkuluklar gibi...
    Eridik, dışarıda bırakılan ve kendi kendine bakteri üreten etler gibi...
    Kokuştuk biz de işte sonunda!
    Aşk bize de ilk perdede güzeldi...
    Aşk bizde de mola vermişti...
    Seyirciler bir nefes sigara peşinde,
    Biz seninle ezberdeyiz replikleri yaşadığımız her yerde, kuliste...
    Aşk bizde de son perdede bitermiş,
    Bitti de!
    Aşk hep tek bir sahnede iki perde oynanır,
    Oynadık, oyun böyle!
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Masal Mahlukatı

    Temiz kalanların üzerine basmamak için hep parmak ucunda yaşadım,
    Elimden tutup köprüyü geçirecek bir kahraman aradım,
    Sanki tüm dünya kendinden geçmişçesine yalnız,
    Sanki tüm dünya kendini bulmuşçasına amaçsız, meraksız...
    Beni Polyanna sandılar, bana kırmızı başlık taktılar,
    Ben masalların üzerini çizdim hep,
    Yanlışları ta çocukken düzeltmeye başladım.
    Doğru cümleleri çocukken yazdım okuma fişlerine,
    Hepsini tek tek yapılmaması gerekenler listesine yazdım!
    Ben sanki tüm dünya benimmiş gibi kendimi kalabalık sandım.
    Sanki tüm dünya duvarların ardındaymış gibi yalnızmışım...
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    İKİ KİŞİLİK

    Pişman değilim burada olmaktan
    Sen demedin bunu ben seçtim
    Yoruldum bu talihsiz yazgıdan
    Ayrılığın kıyısından çok defa geçtim

    İki kişilik hayat yaşadım
    İki kişilik ağladım
    Ha sen ha ben fark etmezdi
    Aşkı tek başına iki kişilik yaşadım

    Gitmek zorundayım sessiz sedasız
    Ben demedim bunu sen seçtin
    Yoruldum yaşanan aşk sensiz anlamsız
    Bensizliğin hasretini daha çok çektin

    İki kişilik bir huzur istedim
    İki kişilik dua ettim
    Ha sen ha ben fark etmezdi
    Aşktan tek başına iki kişilik vazgeçtim!

    Çisel Onat
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Sabah Cenazesi

    Bugün iyi değilim sevgilim,
    İyi uyanamadım bu sabah,
    Ağlarken buldum kendimi, yalnız ve hissiz…
    Neye neden ağladım bilmiyorum dün gece
    Ama bugün iyi değilim sevgilim
    Sana uyanamadım bu sabah,
    Garip bir heyecan var içimde,
    Tuhaf bir titreme ellerimde,
    Ellerim acıyor, gözlerim de…
    Ben yine senin sesini duymayı bekleyeceğim, hep o aynı hevesle,
    Bir su sesi arayacağım evde, uyanman için yine o ses çıkaran terliklerimi giyeceğim,
    Uyanmana kıyamayacağım sonra, kapının önünden geçerken adımlarımı susturacağım…
    Birazdan uyanacaksın,
    Kapıyı açıp beni camın önünde bulacaksın
    Ne düşünüyorum, neden düşünüyorum hiç anlayamadan
    Öylece bakacaksın…
    Yutkunacağım yine, hissiz bir günaydın dilimde,
    Zar zor kalkacağım ayağa,
    Dünya dönüyor oysa,
    Her yer karanlık!
    Bir bardak çay için bütün kutuyu boşaltacağım yine demliğe,
    Ve belki de asla öğrenemeyeceğim yemeği pişirmeyi kısık ateşte,
    Sofrayı kuracağım usul usul,
    Kırarcasına tabakları raftan alacağım,
    Sesi duyacaksın, “yine mutfakta sen varsın” diyeceksin,
    Camlar açık olacak, bir karanfil sigarası kokusu olacak evde,
    Boğulacaksın!
    Bu anlaşılmaz halim, seni yoran bu suskunluğumdan boğulacaksın,
    Gülümsemeye çalışacağım,
    İçimde hiçbir sahtekarlık olmadan ama dudaklarımı da açmadan güleceğim,
    Yine düşüneceksin, sabah sabah ne oldu diyeceksin,
    Sofraya oturacağız, ben gelmeden asla kahvaltına başlamayacaksın,
    Çayını dolduracağım, usulca karşına oturacağım,
    Sen asla benim an be an seni izlediğimi anlayamayacaksın,
    Huzur bulacağım sende… Yine!
    Ama rüya bu ya işte, iyi uyanamadım bu sabaha sevgilim,
    İyi de olamayacağım…
    Her sabah herkese gülerek günaydın diyen kadın bu sefer ben olamayacağım…
    Konuşmadan ya da anlamsız sözlerle çatal bıçak sesine karışacak kalbimin atışı,
    Duyamayacaksın… Yine!
    Zaman geçecek, saate bakacağız,
    Hazırlanma vakti gelecek,
    Birbirimizi görmeden tesadüfen seçtiğimiz aynı renkleri giyeceğiz,
    Aynada kendime bakacağım,
    Saçımdan, duruşumdan rahatsız olacağım,
    Güleceğiz biraz bu halimize…
    Belki biraz daha iyi olacağım,
    Sabah hali diyeceksin,
    Ben, hiç böyle uyanmazdım eskiden diyeceğim,
    Karışacak aklım, kalbim aksayacak,
    İyi olmaya çalışacağım…
    Anahtarlar, camlar, elektrikler…
    İçinde yaşanmışlık olan bir evde ne varsa her şeyi kontrol edeceğiz,
    Mutlaka bir yerde bir hata yapmış olacağım,
    Sen arkamdan ya bir camı ya da bir musluğu kapatacaksın,
    Bu dalgınlığım, bu umarsızlığım beni o an yine senden habersiz kahredecek,
    İnsanlar girecek günümüzün içine, aramıza, sözümüze,
    Biz asla seninle yalnız kalamayacağız…
    Kaldığımızda da asla “beni” anlayamayacağız…
    Ve gece olduğunda ben bu sabahın tekrarlanmaması için dua edeceğim,
    Sen Tanrı ile aramda konuştuklarımı asla duyamayacaksın,
    O da beni anlayamayacak…
    Sana da anlatamayacak…
    Aramızda kalacak!
    Gözlerimi kapadığımda nefesini duymaya çalışacağım,
    Zamanın akması için yalvaracağım,
    Her gece tekrarlanan bir yalnızlığın sabaha asla sağ çıkmayacağını anlatamayacağım sana!
    Beni suçlayacaksın, seni hiç hesaba katmadan…
    Ve belki de ben yine iyi uyanamayacağım sabaha…
    Ve sen yine anlamayacaksın!
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Hangimiz ?

    Kendimi boş bir sayfanın üstten alttan eşitlenmiş noktasında bıraktım en son,
    Sen gittiğinde nasıl olsa dolar bu sayfa dedim,
    Hiçbir şey yazmadan, hiç nefes almadan bekledim,
    Aylar geçti, en son sana yazdığım mektup bu sayfada kaldı,
    Kaç satır, kaç sayfa bilmeden, hesaplamadan yazdım durdum,
    Harfleri görmeyi sevdiğim için hep sustum,
    Neler anlattım kim bilir,
    Neleri zırvaladım yine.
    Hangi eksik cümleleri hangi tamamlanmamış sorularıma denk düştüm kim bilir,
    Hani ben bazen biraz kendi halinde, biraz her şeyin içinde…
    Meğer boş bir sayfaya konmazmış insanın eşitlenmeyen duyguları,
    Sen gittiğinde nasıl olsa özlersin dedim,
    Hiçbir şey yazmadan, hiç nefes vermeden ayların üzerinden geçtin…
    Aylar geçti, en son sana yazdığım mektup bu sayfada kaldı,
    Çok satır, çok sayfa olmasın diye durdum,
    Harfleri yan yana getiremediğin için hep sustun,
    Meğer boş bir sayfaya konmazmış insanın özlemini çoğaltan kırgınlıkları,
    Ben gittiğimde nasıl olsa özlersin diyesim var,
    Hiçbir şey yazmadan, hiç nefes almadan yılların üzerinden geçeceğiz,
    Ben kendi kendime öğrendim böyle denksiz sevmeyi,
    Birimizden biri gitmeli,
    Kalırsak kalbimdekileri hangimiz görmezden geleceğiz?
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Sadece Gel...

    Kaç gün oldu saymadım
    Belki de böyle bırakmalıyım her şeyi
    Seni kendimce sevdim
    Yanılırım da küserim aşka belki
    Böyle yazdığıma bakma
    Sana armağan edecek tek bir harfim bile yok
    Bir sürü virgül,
    Bir sürü nokta...
    Ve sana dayanmak istemiyorum aşk bahanesiyle
    Hep aynı oyunu kaybetmek istemiyorum.
    Hep aynı okuldan atılmak istemiyorum
    Aynı karın ağrısı hata
    Gücüm yok!

    Neden hep aynı sahneyi veriyorlar bana
    Ve neden her rolü bu kadar iyi oynuyorum ben!
    Bu sefer reddetmeli miyim bu replikleri
    Kendimle savaşmak istemiyorum
    Sana alışmak istemiyorum
    Sana adanmak istemiyorum
    Bu sefer açmak istemiyorum kapıları
    Bilsem ki damarlarımız bile aynı anda kanayacak seninle,
    Bilsem ki sevişirken dudağında kalan tatla öpeceksin beni
    Ve bilsem ki değiştireceksin kırılganlığımı, öfkemi
    Her şeyi yeniden yazacaksın
    En sevdiğim şarkıda bana ağlayacaksın
    Bilsem ki hiç benzemeyecek senin bana kattığın acı
    İnan ki kendimi koyardım ortaya!
    Harca,
    Azarla,
    Seviş derdim.

    Bu kadar mı korkuttular beni
    Bu kadar mı yalnızlığı kabullendi kadınlığım,
    Yeniden doğurabilir misin beni tüm erkekliğinle?
    Biliyorum imkansızsın
    Boşa kürek çekmek bu benim ki
    Belki de böyle bitmeli kelimeler,
    Ama seni de sevemezsem ölmem gerek
    Hadi tüm anlamlarını al da gel,

    Denemeliyim...
    Öleceksem de ölmeliyim
    Yatağımda bir yer açtım sana
    İstersen hiç dokunma
    İstersen hiç konuşma
    Ama gel...
    Biraz seni getir bana
    Çokça sesini
    Ödeşme vakti geçti
    Büyük bir kadın gibi karşılarım seni,
    Çokça içimdekileri veririm sana
    Çokça aşk...
    Bu son sahnede bu son şansım anla
    Hazır vaktim var.
    Replikleri çoktandır biliyorum
    Acıt, ağrıt, kır dök ama hazırım sonuna
    Sadece gel,
    İmkansızlığını bırak gel
    İlk defa ümidim var aşktan yana
    Her defasında yok olmam belki
    Sadece gel...
    Gel ki sadece kendim için seveyim seni!
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    İrade

    Her defasında aynı tat var sanıyorum,
    Oysa ne çok yalan var ne çabuk aldanıyorum,
    Belki bir yerde duruyordur diyorum
    Ve buldum sandığımı o yere koyuyorum,
    Belki biraz diner sandım seversem yeniden içimin acısı,
    Oysa ne kalbim bıraktı acıyı ne de dudaklarım acının tadını,
    Öylesine vurucu bir dalga gelip geçen üzerimden,
    Her defasında hayallerimi yıkan,
    Ve akıp giden bir dalga tadıyla tenimin,
    Seni bana beni sana karıştıran tuzuyla terimin!
    Tek başına sevdiğim gibi tek başına yıkabilir miyim dalgaları?
    Sevişmesem yazabilir miyim böyle masalları,
    Sevmesem diner mi içimin yası?
    İrade nedir bilir misin?
    Durup bakmak sana bir köşeden,
    Çocuk gibi gülümsemek içimde solanı görme diye
    Ve dokunmadan hissetmek nasıl koktuğunu,
    İçmek dudağına değen kokulu çayın bardakta kalanını, her yarım bıraktığını,
    Gittiğin zaman kapıyı kapatıp geride kalanlara kahkaha atmak gizlenircesine,
    Nasıl bir yakalanma korkusudur
    Sorma!
    Bilemezsin nasıldır sana iradeli davranmak…
    Küçük bir kızı oynayıp, kocaman bir kadını saklamak,
    Ve istendiğini hissedememek,
    “Dur! Sus! Yapma!”yı bilmek,
    Bilip beyninden kalbine hiçbir hücrene söz geçirememek,
    Tekrarlanan bir sayfanın üzerinden her gün geçmek,
    Bazen yokmuşsun gibi davranıp,
    Olduğun her ana şükretmek,
    Ve geçtiğin yerlerde diz çökmek…
    Oynamak! Hep oynamak, rolü iyi omuzlamak,
    Durmak!
    Susmak! Sustuklarını yutmak,
    Bilmek ve de…
    İmkânsızlığını, olmayacağını…
    Göze alamayacaklarını görmek,
    Sana iradeli davranmak nasıldır bilemezsin…
    Başka biriyle 2. yastığı paylaşıp,
    Göz yumup seni düşlemek…
    Nasıl bir fahişeliktir bilemezsin!
    Aşk insanı bu kadar ucuzlatır mı?
    Hayal etmek dediğin bu kolay mı?
    Başkasına soyunup sana tüm kapıları kapamak nasıl bir örtünmektir bilemezsin!
    İşte bu yüzden bacak arasında değil aşk,
    Sen her şeyi biliyorken,
    Ben her şeyi göze almışken,
    Sana uzaktan kıvranmak,
    Nasıl acılı bir kanserdir bilemezsin!
    Gecenin en berbat saatinde,
    Dudaklarım titreyerek, boynuma dolanan saçlarımdan nefret ederek uykusuzluğuma sövmek,
    Ve imkânsızı bildiğimden kızamamak sana,
    Nasıl bir öfkedir bilemezsin!
    Bırak gel her şeyi!
    Ben kaçıp gitmeye hazırım,
    Bırak boğulmama, içinde kalmama izin ver!
    Yüzüme dokun, konuşma,
    Çay yapayım, sabaha kadar susalım,
    Bana bakarak uyu,
    Giden ben olayım!
    Geride kalanı ya al ya da bırak,
    İçimde her şey noktalanmış kalsın,
    Seninle virgüller atamamak hayata,
    Nasıl bir noktadır ki dönemezsin,
    Seni iradeli sevmek nasıl bir açlıktır bilemezsin!
    Dilerim böyle bir zulme hiç bulanma,
    Ve hiçbir aşka tek başına doyma,
    Hayran değilim ne asaletine kalbimin ne de sabrına,
    Sana her baktığımda onu acıtmak nasıl bir günahtır bilemezsin!
    Hiç sorma!
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Teşekkür Ederim

    Seninle paylaştığım bu hayatta,
    Beni en çok üzen şey ne biliyor musun?
    Sen…
    Beni en çok üzen!
    Sen…
    Ben iyi değilim artık,
    Eskisi gibi gür değilim hayata,
    Eskisi gibi hür,
    Şimdi bu ev olmasa,
    Bu araba, bu yaşam,
    Bu gülüşümüz, bu küsüşümüz olmasa,
    Soğan ekmek derler ya…
    Yerim!

    Kadın gibi kadın değilim belki,
    Ama aç susuz seven kadınların olduğu filmlerin kahramanı olabilirdim,
    Beni tanıyabilseydin görebilirdin…
    Şimdi ne bir savaşın kazananı ne maç sayısı,
    Ne araba sevdası ne ekmek kavgası
    Hiçbiri ben değilim!
    Hiçbirine, hayatının hiçbir yerine ait değilim,
    Ben iyi değilim sevgilim,

    İçimin alevi sönmedi ama gözümün feri kalmadı,
    İliğime kadar acı…
    Çok sevdim ben seni,
    Çokça nedensiz biraz nedenli,
    Şimdi ne bir karanfil dumanı ne de bir kahvaltı sofrası,
    Hiç konuşmuyorum yine,
    Şimdi ha bir mahkeme duvarı ha içimin cansız yanı,
    Taş duvar derler ya,
    Bilirim…
    Taş suda hafiftir, duvar kırılıp yine örülebilir,
    Hiçbiri ben değilim!
    Hani “yaşamak” derler ya,
    Bilirim…
    Tadına varabilecek kadar iyi değilim!
    Teşekkür ederim sevgilim,
    Ben iyi değilim!
    Senin değilim!
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    İs

    Şimdi ben gidiyorum...
    Belki de zamana karşı koyup geri kalanını vicdansızca harcamaya,
    Belki de kaldığım her an ödediğim,
    Vicdansızlığımın bedeliydi, zamana!
    Şimdi ben gidiyorum,
    Seni ilk okuduğum an hissettiğim sıcaklıkla,
    Eklemlerim, kırıklarım, çıkıklarım soğuyup kendini hissettirmeden gidiyorum!
    Uyuşturulmuş bir hayatın tam ortasında,
    Karmakarışık bir beynin tüm kıvrımlarını da alarak...
    Belki de ben hiçbir zaman kuralların, adaletin yandaşı olamadım,
    Belki de seni hiçbir kurala, hiçbir cezaya koyamadım.
    Şimdi ben gidiyorum,
    Kadınım diye bir şarkı, her neyse diye devam eden diğer şarkı...
    Dilimde kulağımla boynumun bittiği yerden öpen adamın tadılmamış tadı...
    Dönerim...
    Döneceğim de...
    Belki cevaplanmamış bir sürü soru,
    Belki de cevapları soruların içinde kalmış bir sürü söz bulutu...
    Sen ışık, ben siyah...
    Sen alışık ben ilkelim bu anlık’lara eyvah!
    Gitmeler benim işim değil...
    Kalmalar kal diyene var,
    Şimdi ben gidiyorum...
    Bir bilsen neden sustuğumu,
    Bir bilsem neden sustuğumu!
    Herkesin bir nefes alışı var,
    Ben tıkanıyorum, sıkışıyorum susarken!
    Bari sen susma, hep bana aynı Fransız masallarından bahset
    O safsatalar bana seni sevdirdi...
    O şarap seni içime sindirdi...
    Rahatım, gülüyorum, dişlerim hala dudaklarımı kemiriyor,
    Ellerim hala kadehi lekeliyor,
    Ama yanımdaydın,
    Bir an... Sadece o an...
    Benim hissettiğim hep aynı,
    Ben hep aynı...
    Senden bazen ayrı...
    Şimdi ben gidiyorum...
    Neden sustuğunu neden sustuğumu bilmiyorum...
    Beklerim, özlerim, dinlerim...
    Yorulurum belki,
    Elbet geldiğinde seninle beraber dinlenirim...
    İs var önüne iyi bak...
    His var içine iyi bak...
    Her ikisinde de seni gördüm ben...
    Gözlerime iyi bak!!!
    Al beni, ne yaparsan yap!!!
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Küpe ve Acı Kahve

    Yetinemedim,
    Senden aldıklarımla sana verdiklerim arasında sıkışıp kaldım,
    Oysa ki aşk bedel biçmek değildir bir şeylere
    Ben sana bedel değil ömür biçmeye hazırlanmışken
    Sen en zamansız gidişini koydun önüme
    Sana doğru gelen bana yanlış geldi
    Sana güzel gelen bana iğreti,
    Hangimiz yanlış noktada duruyorduk ve hangimizin gelişi daha zordu bilmiyorum,
    Şimdi kaç satır yazsam da anlatamam,
    Yaza yaza tükeniyor içimdekiler,
    Kağıtlara kustukça, temizleniyor içimdeki sayfalar,
    Sen onlar için bir bedel ödemeliydin.
    Ben sana hesabı getirmedim,
    Vakitsizliğime alışkındım da, gitmelere hep direnişim var,
    Sanki biraz daha yıkık dökük aynalar,
    Bana söyledikleriyle gördüklerim aynı değil,
    Biraz karmaşık yansımalar...
    Sakin, sessiz ve sensiz.
    Böyle güzel baktığım yerler,
    Aklımda sen yokken
    Senden kalan bir şey yok bana
    Bu aşk, bu sevişme izsiz!
    Biz...
    Başarmaya çalışsak da sınavı tek taraflı geçemedim yine,
    Olmadı bir kez daha,
    Olmayacak bin kez daha.
    Belki bu sefer ayrılığı deneriz.
    Bir kahve tadı kaldı aklımda,
    Hatırladıkça tadı damağımda,
    Ve sen bana bakıyordun yudum yudum seni içerken kahveyle,
    Sanıyordun ki aşk bana dokunmuyor,
    Tenim seni istemiyor,
    Oysa dillere dolanmıştı bedenimin sıcaklığı,
    Diyordum ki bu aşk beni kötü yakıyor!
    Bir gazete önümde ve sen hemen dizimde,
    Bir sinema mevzusu dilimizde,
    Gideriz ya da gitmeyiz ben karanlığı düşlemiştim.
    Omzuna yaslanıp önce uyuyacaktım,
    Biraz ateş katıp sana omzuma dudağını koyacaktım.
    Bilsen de bilmesen de seni orada öylece saatlerce öpecektim.
    Gel dedin gidelim...
    Kahveyi nasıl içersin...
    Süt yok bu filmde...
    Oysa ki anlamıştım unutmuştun dilimin ucundakini,
    Sade dedim,
    Biliyordun içimde tonlaydı süt,
    Biraz koklasaydın benimserdin!
    Oysa ben hep bir sıfır yenik başlamıştım sana,
    Ne ben kalemi aşabildim ne sen oradan kopabildin,
    Dokunsan yanacaktı dünya,
    Ben seni öyle sahiplendim!
    Göze aldıklarımı yazdım,
    Söze getiremediklerimi...
    Biraz yorgundum ben de sanki,
    Unutamadım kalbimde dize getiremediklerimi!
    Yetinemedim işte,
    Seninle ve teninle...
    Oysa çoğaltmaya hazırdım tırnaklarımla toprağını,
    Ellerimi bedenine koyup sana beni anlatmayı,
    O kadar istedim ki yanında ağlamayı...
    Senin tasarrufunu bilemedim işte,
    İstemedim seni saklamayı ama istemedim tüketmeyi de...
    Başım senden daha dik duruyor belki hayata,
    Kalbim daha sert belki aşka,
    Ama istemedim yeniden kendimi saklamayı ve dindirmeyi de...
    Yol boyunca hiç korkmadım ellerinden,
    Nereye denk gelirlerse orada kalsınlar istiyordum.
    Senin olsun istiyordum her karışım,
    Ve senin olmalıydı aslında çıplaklığım...
    Kilidi nasıl kırdık bilmiyorum,
    O kapıdan girerken hala istiyordum seni,
    Habersiz ve zamansız olacaktı sevişmemiz...
    Kalkıp gidince o yataktan biteceğimizi bilmiyordum.
    Her köşeye kaçacaktım,
    Oysa ilkinde yanındaydım,
    Kahve sütsüz diyordun hala,
    Aynaya bakıp süt var diyordum içimde,
    Anlamamıştın,
    Tek kişilik yatakta iki kişi olmanın hazzı bedenimde,
    Yüreğimde, ellerimde, göğsümde...
    Dudaklarının sadece bana ait olduğunu hissetmenin tadı...
    Nefesinin boynumda çoğalması...
    Saçlarımın ellerine dolanması,
    İsmimin dudağında tekrarlanması,
    Süt tadını aldın mı göğsümden...
    Aşkın ucundan tadabildin mi?
    Alnımı öperken söylediğini kalbine de yazabildin mi?
    Yok musun şimdi?
    Çok musun yok-sa!
    Kızımız göğüs ucumda...
    Öldürdük onu istemeden,
    Sırf kendimize güvenmediğimizden,
    Sırf aşka hep yenik gözle baktığımızdan,
    Sırf tek kişilik yatakta "biz" olabilmeyi başaramadığımızdan...
    Öldürdük kızımızı,
    Katil değilim ben...
    Tenime sızdı bebeklerim,
    Senden bana yapışan bir aşkın derinliğinde...
    Dudağımda kaldı bebeklerim,
    Senden bana kalan aşkın sebebinde...
    Dur diyemezdim,
    Gururumu hiç yenemedim,
    Basit bir cümledir ama,
    Böyle olsun istemezdim,
    Çoğul yaşamaya alışmalıyız,
    Daha fazla katil olamayız.
    Tüketirken aldığımız zevki üretmek için de almalıyız,
    Terini sevdim,
    Tuzunu sevdim, ağzının tadını...
    Küpemi çekip koparışını,
    Beni kendine saklar hallerini,
    Süt tadını alışını...
    Kalbine izin verseydin benimdin...
    Kalbime izin verseydim senindim...
    Yetinemedim,
    İçimdeki sütü sana yetiremedim...
    Beyazdı bedenlerimiz,
    Sıcak, ıslak ve izsiz...
    Tek kişilikti yatak,
    Sıcak, ıslak ve bizsiz...
    Gitmeli şimdi,
    Daha ne kadar kalır ki beden ayakta,
    Soğuk en çok dudaklarımı parçalıyor,
    Rüzgar en çok göğsümü acıtıyor,
    Aşk ucumda diş izlerin var şimdi,
    Acımalarını seviyorum,
    Seni bana getiriyorlar,
    Tasarrufunu yanlış yaptım aşkın bu sefer,
    Bebeklerimiz aktı üzerimize,
    Başaramadım tutmayı içinde...
    Başaramadık mı sıcak kalmayı biz,
    Günler sonra buldun
    Tek kişilik yatakta ikinciden bir iz...
    Biri sende biri bende şimdi,
    Küpelerim...
    Kol düğmeleri gibi,
    Buluşmaları an meselesi...
    Kim kandırıyor kendini,
    Oysa sadece bir şarkı kol düğmeleri,
    Kulağım sızlıyor,
    Dudağının marifeti şüphesiz...
    O kadar zor ki birini sevmek,
    Birine bir parçanı vermek,
    Korkmamıştım sana kendimi sunarken,
    Yetinemeyeceğimi bile bile korkmamıştım severken.
    Ama şimdi,
    Bir sonraki aşk korksun benden,
    Hesabını soracağım bedenimden...
    Tuhaf yaralar var dokunduğun yerlerimde,
    Geçene kadar darp yok!
    Sen içimden gidene kadar aşk yok!
    Bu kadar aşk bana bile çok!
    Üşüyorum...
    Acıyor göğüs ucum,
    Acıyor beyaz yerlerim...
    Soğuyorum bu duygudan,
    Kasılıyor kasıklarım...
    Sanki bir reddiye var bedenimde,
    Kendime dokunamaz oldum sana ihanet ediyorum bahanesiyle,
    Duruşum devrik biraz,
    Susuşum bu sefer normal değil,
    Gülüşüm bir tehlike habercisi...
    Burası çok alçak sevgilim,
    Burası çok sığ...
    "Tek" kişilik yatakta "çift"leşmemizi özledim...
    Aşk iyi bir şey değil.
    Sesim kısıldı, sözüm kırpıldı, sütüm kesildi,
    Kulağımda bir acı...
    Küpemin teki sende, yatağının içinde...
    Hiçbir hükmü yok çift değilse...
    Keman sesi daha acı...
    Oysa hazırdım herşeye...
    Ayrılıktan tasarruf etseydik keşke...
    Öyle bir bela ki aşk, kıyılası...
    Biliyordum,
    Kokusundan belliydi,
    Kahve acıydı
    Diş izin göğüs ucumda, küpem yatağında kaldı...
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Üzüm

    Yeni yeni anlıyorum kendimi
    Yeni bir şeyler var birkaç gündür hayatımda,
    Tüm felaketler sanki etrafımda uçuşuyor,
    Sanki bana büyük tehlikeleri haber veriyorlar.
    Ben ne yaptım kendime böyle,
    Bunca yaralanmanın kabuk bağlamasını nasıl hesaba katmadan da kaşıdım bedenimi,
    Şimdi nereye elimi atsam kan bağlıyorum,
    Hani o ilk kan gibi korkuyorum kendi gerçeğimden,
    Bana sadece biraz acıyacak demiştin,
    Oysa ne bu şimdi duyumsadığım?
    Bu berbat halimi görmelisin,
    Sana hikayemi yazıyordum en son,
    İşte en önemli anımı görmelisin,
    O gece yataktan çıkmadım hiç,
    Öyle bir titremeyi de hiç yaşamamıştı kaslarım,
    Kasıklarım acıdı o en sevdiğim şarkıyı bile dinlerken,
    Öylece bıraktım plağı yerinde,
    Dönsün dursun hep aynı şarkıyı çalsın diye,
    Tüm telefonlarım kapalı günlerdir,
    Mesajları bile almak istemiyorum,
    Hayata ve hayatımın devamlılığına dair hiçbir iz olsun istemiyorum,
    Üzüm günlerdir masada,
    Şarap bile yapılır ondan şimdi,
    Bıraktığın kadarlar,
    Sayıları belli tanelerin,
    Bir tane bile yemedim senin üzerine,
    Yarım bir şişe şarap kaldı evin en uç köşesinde,
    Koltuğun altında ya da yastığa dökülmüş bilmiyorum,
    Bardakları yıkamadım bile,
    Koksunlar istiyorum,
    Şarabın tüm ekşiliği bedenime sinsin istiyorum,
    Kim bilir kaç derece dışarısı,
    Yazın da tam ortasındayız ama üşüyorum,
    Hala, gittiğinden beri titriyorum,
    Durduramıyorum nefesimi,
    Yorganı saçlarıma kadar çektim,
    Bir tek saçlarım sıcak, bir tek onlar yanıyor,
    Terledim ama hala üşüyorum!
    Bu ne ki?
    İlk defa uykusuzluğuma sövdüm,
    İlk defa yatağın bana batan her yerine daha da dayandım kanamak için,
    Oysa hiç canın acımayacak demiştin!
    Bir saniye sürecek ve sonra hayatının en güzel anını benimle yaşayacaksın demiştin,
    Bu ne peki?
    Bu hissedemediğim şey de ne?
    Hala aynı buruşuklukta duruyor yorgan,
    Koltuğun yastıkları öylece sıra almayı bekliyor,
    Ben sana gitme demedim!
    Git de demedim!
    Geri dönmeni istedim ama söylemedim!
    Bomboş bir yol en son hatırladığım,
    Sanki hafızamı kaybetmiş gibiyim,
    Sanki herşey o karanlıkta seninle birlikte o arabada uzaklaştı!
    Bir cümle sonra...
    Hatırlamadığım ama sonunda gittiğini bildiren bir cümle,
    Sanki biraz kızgın, biraz kırgın, biraz hissiz, biraz dipsiz...
    Biraz, biraz, biraz...
    Bana canın “biraz” acıyacak demiştin,
    Kendime bakamıyorum,
    Kalkmaya korkuyorum,
    İlk kan gibi,
    Her yerimden akacak sanıyorum şarap rengi sevişme izlerim,
    Dudağım aynı tatla sabaha kadar sızladı
    Kapılar sonuna kadar açık,
    Tüm tecavüzlere hazırım,
    Ne de olsa çok acıdı canım!
    Yastığım benimle savaşıyor,
    Başımı hangi yana koysam dikenlerini çıkarıyor saçlarımın arasından
    Uykusuzluğuma sövüyorum ahlak, namus demeden,
    Su içmek için kalkmam lazım,
    Hayır! Kollarımda ağrı var,
    Bacaklarımda ağırlığın!
    Evet hala yorganın altındasın,
    Oysa bana biraz acıyacak demiştin!
    Yorgan yanıyor bana değince,
    Mumlar bitmiş bile olabilir,
    Evin seninle geçtiğimiz hiçbir yerinden geçemiyorum,
    Bir an önce toparlanıp gitmem lazım!
    Karşımdaki bu sessizlik üşütüyor beni.
    Ellerini hatırlıyorum,
    Ellerin o kadar ısındı ki saçlarıma dokunurken,
    Benden mi senden mi bilemedim bu akı,
    Ve öyle bir gerildi ki bedenim bana dokunan sanki ilk senmişsin gibi sustum sözlerimi,
    Öylece dizlerinde uyumaktı belki de asıl olan,
    Sonunu hiç düşünmeden, hiçbir şeyi tartmadan ellerini dinledim.
    Söylediklerin aklımda değil,
    Konuştuklarımızı hatırlamıyorum,
    Ama ellerin,
    Ellerinin sıcaklığını hatırlamak bile titrememi geçirmiyor şimdi,
    Hissettiğim her şeyin öncesi ve sonrasıyla gerçek olduğunu biliyorum artık,
    Bu kadar kelime israfı, bu kadar sakin kalmamın var bir sebebi,
    Günlerdir aynı çarşafların üzerinde kıvranıyorum,
    Kimselerle konuşasım yok!
    Kimse de anlamaz zaten anlatacaklarımı
    Ben kimseye alışmadım,
    Ben kimseye arınmadım,
    Ben kimseye sarılmadım!
    İlk demek zorunda kaldım,
    İlk defa sevişmiş gibi yaptım,
    Oysa biliyordum canımın ne kadar yanacağını,
    Sırf senin için bu yalana kanmıştım,
    Sana kızgın olduğumu düşünüyorsun!
    Kızmıyorum yanılıyorsun!
    Sana hiçbir anlam yüklemedim aslında o gece,
    O sabah, o öğle ya da öncesinde...
    Sadece senin için ya da ellerin için,
    Kalkıp birkaç adım attım, biraz bacağına yattım,
    Biraz yanına...
    Koluna yaslandım,
    Sarıldım!
    Az şeyin önemi vardır hayatımda,
    Birazını anladın işte,
    Kalanını anlayamayacaksın!
    Seninkilere çokça benzeseler de sen asla ellerin nasıl yanıyordu duyamayacaksın!
    Biraz doğrulmam lazım artık!
    Günlerdir kendimle boğuşuyorum aynı yatakta,
    Hiç ağlamadım ama!!!
    Yine ağlayamadım bravo bana!
    Ayağa kalksam düşer miyim dersin?
    Gülüyorum şu halime,
    Bakma ettiğim sözlere!
    Aslında her şey güzel içimde,
    Baksana sana hala üzümlerin sayısından bahsedebiliyorum,
    Oysa o acıyla arkandan fırlatır atardı başkası sokağa!
    Üzümün ne günahı var ki?
    Şarabın ne suçu var?
    Onlar seninle bana figüran oldular o gece!
    Dün gece, bu gece, iki gece önce...
    Günleri şaşırdım,
    Çünkü o günden beri her gece “o gece”!
    Bu kadar tekrarlı yaşamamıştım hiçbir saklanış anımı,
    Neden saklandığımı da anlatmalı biri bana!
    Kendimden mi yoksa?
    Sıyrılıp yeniden sakinleşmem gerek!
    Bana ayrılan tüm yerleri doldurmak zorundayım,
    Sen benim hangi yüklerin altında kaldığımı bilmiyorsun,
    Nereden bileceksin,
    Hem bilsen ne edeceksin!
    Herkes gibi biriydin,
    Herkes gibi birden geçtin,
    Hiçbir anlaşmamız yoktu seninle de.
    Sevmenin de, sevişmenin de anlaşması olmaz!
    Seninle hiç olmaz!
    Nedenleri sorma bana,
    Senden alacağım tüm cevapları ben senin yerine verdim çoktan,
    Farkında mısın sessizliğimin,
    Merak ediyor musun o gece manzaraya karşı, salonda, oda da, koltukta, yatakta konuşanın neden sessiz kaldığını,
    Tüm cevapları biliyor çünkü,
    Soru bile yok aslında,
    Bir hesaplaşma yok!
    Sadece geriye kalanlarla çoktandır tükenenlerin hesabını yapıyorum kendi kendime.
    Seni hiçbir noktada, hiçbir acıya dahil etmeyi düşünmedim,
    Çünkü bana sadece biraz acıyacak demiştin!
    Ayağa kalkmalıyım,
    Bunda bir şey yok alışmalıyım,
    Kendini önemseme yazdıklarıma bakınca,
    Yıllardır anlatılan masalların bedelini ödüyorum şu an,
    Annemin ağladığı aşk filmlerine “bu kez” inanmayı denemenin bedelini,
    Biri bana yaşadığım devri hatırlatmalıydı,
    Biri bana “yaşadığımı” hatırlatmalı şimdi!
    Bu yataktan kalkamazsam suç senin olacak,
    Parmak izlerini bulacaklar vücudumda,
    Sağımda, solumda, dudağımda, parmaklarımda...
    Oysa ben seni yargılamıyorum,
    Sırf bu yüzden, sırf seni suçlamasınlar diye ayağa kalkacağım,
    Kendime ilk defa bu yönden bakıyorum,
    Beni tanıyorum!
    Tüm müzikaller kulağımda çınlıyor,
    Biri beni anıyor sanıyorum,
    Dünden kalan Yunanlının sesine uyanıyorum,
    Son şarkı tekrardaydı, artık ezbere söylüyorum!
    Ne benim ne senin o şarkı!
    Geceye aitti, gecenin olmalı!
    Uzadıkça uzuyor kanamalarım,
    Kanım azaldıkça azalıyor acım!
    Çık içimden!
    Oysa sadece biraz acıyacak demiştin!
    Hadi artık kalkmalıyım!
    Kokular dayanılmaz oldu etrafımda,
    Üşümenin kokusunu duyan var mı acaba?
    Kar havası geliyor derdi anneannem,
    Anlamazdım nasıl anlar bir kadın karın yağacağını,
    Şimdi anlıyorum galiba,
    Ona da birileri az acıyacak dedi bir gece,
    O da benim gibi az acır sandı,
    Oysa daha önce de “çok” acımıştı,
    O da yorgan yaktı bir gece önce ona değen ellerin sıcaklığıyla,
    Ve titrerken keşfetti karın kokusunu!
    Nesiller boyu devam ediyor demek ki bu “az acı”!
    Hatırlıyor musun sana içimi akıtırım demiştim,
    Hiçbir şey anlamamışsın ne yazık!
    Git dememiştim,
    Yarım kalsın istememiştim,
    Senin olsun istemiştim benden almak istediğin herşey!
    “Hayır”ları tamamlamama izin vermeden giden kaçıncı adamsın sen kim bilir,
    Böyle gecelerin üzüm tadını şaraba çeviren kaçıncı!
    Sonunda ayaktayım...
    Elbet geçecek,
    Elbet senin bilemeyeceğin kadar temiz geçeceksin içimden seni her andığımda,
    Benim gibileri asmak lazım aslında,
    “Saygı Duyduğun” için asılan sen olunca!
    Ama kanma bu yalana,
    Bu oyuna katılma!
    Seni yargılamadım,
    Sana kızmadım,
    Senden saklanmadım!
    Kendimleydi savaşım!
    Yıllar önce biten bir savaşın son mermilerini kullandım o yatakta!
    Tek kurşunla bitti intiharım!
    Ben sana hala aynıyım!
    Ben sana hala ayaktayım!
    Salona girmem gerek,
    Biliyorsun seninle ekşittiğimiz üzümlerden şarap yapacağım daha,
    Tüm dağınıklığı toplamam lazım,
    Sanki biraz daha iyiyim,
    Ayağa kalktığımda tüm izlerin düştü üzerimden,
    Sana ait hiçbir şey bulamazlar bedenimde
    Bakmayı akıl etmezlerse yüreğime!
    Kan lekesi çıkar dediler,
    Hem “az” acıyan bir yaranın kanını üflesen bile gider,
    Aynaya bakma vakti!
    Kim bilir ne haldeyim!
    Saçlarına baktım!
    Sokak kedileri gibiyim!
    Neyse ki ellerin çözdü tüm bağımı,
    Birbirine karışan saçlarımı!
    Şarkıyı susturmanın da bir yolunu bulmalıyım...
    İçimde!
    Çek kapıyı git diyor şeytan,
    Ama dinlenmeli bu salon biraz,
    Dün gece, o gece, iki gece önce...
    “Az” acılı bir sevişmeden çıktı ne de olsa!
    Bak! Gitgide unutuyorum her ayrıntıyı,
    Daha zor artık yazmak bu şiir suretindeki yabanı!
    Müzikallere biletim var gelir misin?
    Biraz Fransızca şarkı dinler misin?
    Bilmediğin ve asla öğrenemeyeceğin çok iz kaldı aslında,
    Hep öyle olmaz mı?
    Giden hiçbir şey bilmez geride kalanla ilgili,
    “Bazı” kalanlar da hiçbir şey söylemez...
    Hala o gece!
    Bitmek bilmeyen o gece!
    Yarımları tamamlamakla bozdum ben,
    Tüm kapılarım açıkken yarım bırakılanlara yandım!
    Hiçbir şey söylemeni istemedim,
    Kartlarını hep açık oynadın sen!
    Bir sürü çocuk aldıracak olsam da senden,
    Çıkıp bir kelime etmem önünde,
    İkimizde birbirimizi kirletmedik sandık,
    Bu nasıl bir yalandı nasıl kandık!
    Seni her gördüğümde büyüyenleri küçültmenin bir yolunu arıyorum,
    Belki biraz zor, biraz yoruluyorum,
    Ama dokunduğun her tel saçım ve ben sana minnettarız,
    Yine öyle sıcak olacaksa, sadece saçlarımla bırakmam ellerini,
    Yine yanlış yatakta yanlış adamla sevişirim...
    Önceki gibi...
    Dün gece, bu gece, iki gece önce...
    Hala anlayamadım günleri,
    Çünkü o günden beri her gece “o gece”!
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    ATEŞKES

    İçinizdeki malum ateşe ithaf edilmiştir....

    --------------------------------------------

    Tek yön, düz bir yolda burktum içimi,
    Tuzla buz olmadan kırdım hayallerimi,
    Uyumadan gördüm rüyalarımı,
    Gözüm açık gittim olduğun her yere,
    İsteyerek yüklendim söylemediğim sözlerimi,

    Ellerimle dindirdim ağrımayan kalbimi,
    Acımadan, sana vurdum kendimi!
    Bu benim vefasızlığım senelere,
    Bu benim bencilliğim kendime,
    Bu benim ihanetim bedenime,
    Hepsi benim, hepsi sen de biriktirdiğim,
    Hepsi derine ittiğim…

    Bir şarkıyı eksikliklerine yamamak,
    Bir satırı görmeyeceğin yerlere yazmak,
    Bilmem kaç geceyi sensiz tatmin etmek,
    Zulüm bile değil, ölüm bile değil,
    Bu başına yıkılan bir gökyüzü demek!

    Hayranlar sabrıma,
    Bir kısmı bilmedikleri yalnız yanıma,
    Belki de çok azı hazır gerçeğe ağlamaya,
    Belki de hepsi benimle aynı oyunda,
    Kimse bilmiyor aslında;
    Gerçek hikâye perdenin tam arkasında!

    Utanıyorum bazen korkaklığımdan,
    Boğuluyorum kumdan bir evin toz duman yıkıntısından,
    Kavuşulamayan?
    Sonsuz mu olur böylesi, hadi oradan!

    Miladı dolan bir ömür var takvimde,
    Hiçbir yere bağışlanamayacak bir beden var elimde,
    Toprağa bile!

    Zırhını atıp kurşuna duran bir aşk var kararttığım gözümde,
    Her gece, her bekleyişin sonunda bana dokunan bir tek ellerim var,
    Ki onlar, artık teslimler,
    Avuçlarımda yazılı her şey,
    Kimin haberi var ki kaderimden,
    Yazdığını dillendirme,
    Vur ömür çizgimden!

    Gitgide geri çekilen bir dalga vuruyor içime,
    Sessizliği fırtınasından büyük bir hortum gibi,
    Her şey ama her şey ayaklanıyor içimde,
    Az zaman var, kırabilirim, geçebilirim bütün kalelerini,
    Buna izin verme, sen bırak beni!
    Ellerimle kapattım dört duvarına kendi kendimi!
    Bir defa daha dağıt sözlerimi, yanıma uğramadan kendi yastığına geç git!
    Son bir defa daha ağlat gecemi, dokunmayan, nefesimi kesmeyen rüzgârını son kez es!
    Seviş benimle, bir ömürlük seviş!
    Boğulurcasına ağlayalım, ömür çizgilerimizi kana bulayalım,
    Ağlasınlar, mutsuz bir sona yansın herkes!
    Sözüm söz, sonrası ATEŞKES!
     
  15. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    AMBULANS


    Üzerimden geçen fırtına içimden doğdu,
    Yakınımda duran huzur benimle son buldu,
    Yakınmalardan, uzayan tarihsiz umutlardan,
    Kendimi kandıran şu halimden,
    Yalanın içindeki gülen yüzümden yoruldum,
    Sadece bir bez bebekle yetinirken,
    Şimdi hep fazlasını bekliyorum,
    Duvara bağırıp, ona anlatırken
    Bu aralar sözümün nereye gittiğini bilmiyorum,

    Bu benim ruhum değil,
    Bu benim bedenim oysa…
    Bu benim hayalim değil,
    Gerçek denen buysa!

    Yollarım tıkalı,
    Gidebilsem de gitmem,
    Kollarım bağlı,
    Açsam mı bilmem…

    Bir edebiyat tuzağı aşk,
    Sakin bir deniz kenarı,
    Yıldız yolunu bulur elbet,
    Dilek dile olur masallarına kanıp da
    Altı üstü bir yıldızdan huzur dilenmem!

    Bir matematik utancı zaman,
    İki okun yan yana oturduğu bir dönme dolap…
    Su yolunu bulur evet,
    Buz tutarsa erir bir gün bilirim,
    Ama…
    Ama ben suyun buzu beklediği gibi,
    Annemin babamı beklediği gibi,
    Senin bu şiirin sonunu beklediğin gibi,
    Ölümü bekleyemem!

    Bir uçurum sonu içim,
    Tekmili birden bir bedendeyim,
    Kalp kırılır bir tek, söz boğazımda kalır,
    Uçurumun sonu müebbet ayrılık, göremezsin…
    Beni kurtarmaya gelen 3, 5 kişidir sen – 1 sin!
    Beni oradan iten kalbim, sen değilsin!

    Baktınız ki bedenim sağlam,
    Sarsılan içim…
    Nasıl, neden demeden,
    Beni tek kişilik bir sedyeyle yükseltmeyin,
    Siz sadece seçtiğim sona el verin!
    Ambulansın içindeyim,
    Ne olur yol vermeyin!
     
  16. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    İHANET EDEMEDİM İKİNİZE DE...

    Yüzünü gördüm bugün,
    Ne çok zaman olmuş sana perdesiz bakmayalı,
    Ne çabuk koymuşum dudağının yerine
    Bana sadece konuşan birinin dudağını,
    Oysa öperdim ben seni,
    Utanarak, sıkılarak, zorlanarak…
    Kokunu da duydum,
    Ne çok zaman olmuş kokunu başkalarında duyunca
    “bu onun kokusu” demeyeli,
    Ne çabuk koymuşum yerine
    Kokumu hiç duymayan birinin tenini!
    Gözlerini gördüm bugün,
    Bana yıllardır aynı bakan içini…
    Ne çok zaman olmuş sana perdesiz bakmayalı,
    Ne çabuk koymuşum gözlerinin yerine,
    İçime hiç bakmayanı!

    Sesini duydum bugün,
    Epey olmuş oturup hayatımdan konuşmayalı,
    Ne çok gizlemişim senden acımı,
    Uzun zaman olmuş bağıra bağıra ağlamayalı!
    Sorularına cevap veremedim belki,
    Cevaplarını bilmediğimdendi,
    Anlar gibi göründün, sesini iyice burktun,
    Ama sesini duydum bugün,
    Epey olmuş kendimi birinden dinlemeyeli,
    Çıkarsız, fesatsız, yalansız bir sevgili gibiydi…
    Duydum hepsini…
    Bugün anladım yıllardır söylediklerinin ne demek istediğini!

    Ellerini gördüm bugün,
    Uzun zaman olmuş onlara uzanmayalı,
    Bir tepeye çıkarken, bir yokuştan inerken elini tutmayalı...
    Korkmuşsam da yalnız, mutluysam da yalnızdım,
    Uzun olmuş bana uzanan elini iki yakama değdirmeyeli,
    Saçımı okşatmayalı, yanağıma avuç içini kondurmayalı…
    Çok olmuş kendimi hayatıma kalkan hiçbir elden savunmayalı!

    Tanrıyı gördüm bugün,
    Beni bir savuran bir ayaklandıran sevgi denen lanetini…
    Beni hala sevdiğini, bana hala baktığını,
    Beni hala kokladığını, bana hala dokunduğunu gördüm bugün…
    İçimde bir perde, tam kalbimin önünde!
    Neresinden tutsam kaldı elimde,
    Lime lime edilmiş bir hissin tam ortasında kalbimi gördüm bugün,
    Biz böyleyiz işte…
    Sen ayaklansan ben yorgunum,
    Sen yorulsan ben ayaklanıyorum…
    Oysa ikimiz de görüyoruz kendimizi birbirimizde,
    Oysa ikimiz de hep aynı anda arıyoruz ellerimizi,
    Biz seninle hala utanıyoruz kazara değsek birbirimize...
    Hala iki çocuk gibi aşığız yaşadığımız her şeye,
    Ne sen beni kandırıyorsun ne de ben seni,
    Biz seninle hala istiyoruz kazara yalnız kalsak birbirimizi,
    Ne bir çıkmazı var aramızdakinin,
    Ne de bir gideri…
    Biz seninle hala özlüyoruz “yaşayamayacaklarımızı” bildiklerimizi…
    Kader demiyoruz, bitti de diyemiyoruz…
    Ya kendimizi kandırıyoruz ya da kanmak istiyoruz,
    Ki bence “diğerlerine” en başından inanmıyoruz!

    Ama ben…
    Tüm bu gördüklerime rağmen,
    Sesine, kokuna, tenine rağmen tümümü getiremedim sana…
    Nasıl bir fırtınanın ortasında kalmaksa bu,
    Savrulup seni de yıkamadım!
    Hiçbir şey konuşmadık,
    Tek bir cevap vermedim içimde kopan hakkında,
    Anlamış gibi göründün…
    Ne zaman kırılsam, ne zaman yanılsam, ne zaman ondan kaçmaya çalışsam
    Seni gördüm kapımda!
    Biz seninle hala aynı ipte beni zorluyoruz aslında,

    Kaç kahvaltı gitti ömrümüzden,
    Ömür geçmiş seninle seviştiğim gibi sevişmeyeli “gerçekten”!
    Ne bir kere dokundun ne bir adım yaklaştın kalbimdeki o adamı bildiğinden,
    Ben sana ne kadar eğilsem az şimdi,
    Ben sana ne kadar ezilsem o kadar dikleştirirsin beni…

    Şimdi biliyor musun ömür geçmiş,
    Çok kandırmışım kendimi,
    Bunu söylemek için aramıştım seni,
    Koşa koşa geldin, iyi bir haber beklemeden, hiçbir iz sürmeden…
    Söyleyemedim…
    Durdu içimde fırtına, alevim söndü diyemedim…
    Onu böylesine severken ondan öğrendiklerimi kabullenemedim.
    Beni dirilt istemiştim, nedense bunun için seni seçmiştim,
    Can havliyle kanayan bir yara gibi önce sen sar istemiştim,
    Söyleyemedim…
    Uyuyamadığımı, ağlayabildiğimi, sancımın sebebini söyleyemedim…

    Ömür geçmiş bugün fark ettim,
    Sana bakınca, bana bakınca,
    Elimdeki o aptal bardakla,
    Başından beri hiç olmayan bir aşka inandığım yalanıyla,
    Çırpınırken, bir çıkış ararken senin kapına gelemedim.

    Yapamam…
    Sen bana böyle bakarken, ben sana O’ymuşsun gibi bakamam,
    Sen bana hep böyle avuç içinle dokunurken ben sana elimi tut, ölüyorum diyemem!
    Ben başkasına “ömür boyu” derken, sana “ömürlük” söz veremem…
    Artık onunla olmayacağını bilsem de, içimi harabeye çevirsem de sana ömür vaat edemem.

    Seni gördüm bugün…
    Ne zamandır özlediğim her şeyi gördüm…
    Gözlerime mi inansam, kalbimde yıkılana mı bilmiyorum.
    İkisi de çok gerçek, ikisi de içimden…
    Kader diyemem, git de diyemem,

    Bir hayli zaman geçti…
    Senden ayrılalı bugün,
    Düşündüm, delirir gibiyim artık…
    Benim için bir düştü,
    O…
    Uyandım uyanmasına da,
    Seni bulunca yanımda,
    İçim, kalbim, ömrüm bölündü!

    Ama ben…
    Tüm bu gördüklerime rağmen,
    Ömrün olduğumu bilmeme rağmen
    İçinde başka birinin durduğu bir kalple sana gelemem…
    Ne senin kutsallığına ne O’nda hissettiğime ihanet edemem!
     

Bu Sayfayı Paylaş