Çocuktum... Hep kardan adamlar süslerdi düşlerimi Büyüdüm... Hep kandan adamlar oydular yüreğimi Çocuktum... Hep ölümsüz aşkları okurdum masallarda Büyüdüm... Ne aşklar satıldı o körkütük masalarda Çocuktum... Şerefti itibardı bütün kapıları açan anahtar Büyüdüm... Hiçbir güç tanımadım para kadar Çocuktum... Saçlarından yakalardım ümitleri Büyüdüm... Ezberledim bütün ihanetleri Çocuktum... Yaşam bir yağmur gibi düşerdi avuçlarıma Büyüdüm... Şimdi hep çocukluğum geliyor aklıma Sakın sen büyüme çocuk. Ahmet Selçuk İlkan
Babama Selam Söyle Karlı bir akşamdı ankara'da; Son kez elele yürümüştük, Bitmesin istediğimiz yola. Kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık. Yazarsın bana demiştin. Bende yazarım sana sık sık. Ağlıyordum.... Sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı. Elimi daha sıkı tuttun, Anlıyordun.... Bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim, Öğrettiğim çiçek adlarını unutma dedin, Kelebekleri kitap arasında kurutma, Sık sık fotoğraf çektir, yolla bana, Kitaplarım sana emanet, İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde... Beni bekle... Yol bitti, gidiyordun artık; gittin Sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre, Kin büyütmedim kalbimde söz vermiştim sana diye, Kitaplarını okudum, kelebeklerine dokunmadım, Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim, En çok fesleğeni, çoban heybesini, akşam sefasını sevdim. Seni beklerken çok şey öğrendim, Yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam... Nasıl olsa bulacaktır diye, her görüşümde aynı sesle seslendim Uçak, babama selam söyle! Beni kötü rüyalardan uyandıran sevdiğim ilk adam... Bir bilsen seni nasıl özledim... Kar yağıyor şimdi, otuz yaşım bitti, Kitapların bende, kelebekler gibi kar taneleri, Kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi; Selamını aldım babacığım, Kin büyütmedim kalbimde.... Küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde. Uçak, babama selam söyle! Uçak, babama selam söyle! İclal Aydın
ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP Zindanda iki hece.Mehmed'im lafta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de geri adam,boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed'im! Kavuşmak mi?..Belki ..Daha ölmedim! Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli, Kırmızı tuğlalar altı köşeli. Bu yol da tutuktur hapse düşeli... Git ve gel... Yüz adım...Bin yıllık konak Ne ayak dayanır buna ,ne tırnak! Bir alem ki, gökler boru içinde. Akıl almazların zoru içinde Üstüste sorular soru içinde. Düşün mü,konuş mu, sus mu ,unut mu? Buradan insan mı çıkar,tabut mu? Bir idamlık Ali vardı,asıldı Kaydını düştüler,mühür basıldı. Geçti gitti,birkaç günlük fasıldı Ondan kalan,boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil... Müdür bey dert dinler,bugün"maruzat"! Çatık kaş...Hükumet dedikleri zat... Beni Allah tutmuş kim eder azat? Anlamaz;yazısız,pulsuz,dilekçem... Anlamaz!ruhuma geçti bilekçem! Saat beş dedi mi,bir yırtıcı zil Sayım var, maltada hizaya dizil! Tek yekun içinde yazıl ve çizil! Insanlar zindanda birer kemmiyet; Urbalarla kemik,mintanlarla et. Somurtuş gibi bıçak,nara gibi tokat; Zift dolu gözlerde karanlık kat kat... Yalnız seccademin yönünde şefkat Beni kimsecikler okşamaz madem Öp beni alnımdan,sen öp seccadem! Çaycı getir ilaç kokulu çaydan! Dakika düşelim,senelik paydan! Zindanda dakika farksız aydan Karıştır çayını zaman erisin Kopuk kopuk,duman duman erisin! Peykeler,duvara mihli peykeler Duvarda,başlardan yağlı lekeler Gömülmüş duvara,bas bas gölgeler... Duvar,katil duvar yolumu biçtin Kanla dolu sünger... Beynimi içtin Sukut...Kıvrım kıvrım uzaklık uzar Tek nokta seçemez dünyada nazar Yerinde mi acep,ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz? Güneşe göç varda ,kalan biz miyiz? Ses demir,su demir ve ekmek demir... İstersen demirde muhali kemir. Ne gelir ki elden,kader bu,emir... Garip pencerecik,küçük daracık; Dünyaya kapalı,Allah'a açık Dua,dua eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış Gözyaşı bir tarla,hep yoncalanmış Bir soluk,bir tütsü,bir uçan buğu İplik ki incecik,örer boşluğu Ana rahmi zahir ,şu bizim koğuş Karanlığında nur,yeniden doğuş.... Sesler duymaktayım;Davran ve boğuş! Sen bir devsin,yükü ağırdır devin! Kalk ayağa,dimdik doğrul ve sevin! Mehmed'im,sevinin ,başlar yüksekte! Ölsek de sevinin,eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın elbet bizim,elbet bizimdir! Gün doğmuş ,gün batmış ,ebed bizimdir NECİP FAZIL KISAKÜREK
Rüveyda'ya Ağıt ben bir aziz değilim hele gündüz değilim attığı her adımda siyah bir iz bırakan bir yanında ürküten bir baldıran gövdesi bir yanımda kederi özümleyen bir lale merhamet sahrasının uyuyan gecesiyim bırakta böyle bitsin bu günahkar serüven bırakta kurtarayım bu emanet sarayı yeter intiharınla oyduğun yüreğimi umutsuz şarkılarla avutulduğun yeter göğsümde bir yanardağ kıvranıyor rüveyda yaraları kapandıkça kanıyor rüveyda duman çöktü güneşin sitem aynalarına aralandı perdeler şimdi sensiz değilim dertliyim, viraneyim, ben bir aziz değilim azizler tohum eker sevgi tarlalarına senin gözlerin dram, oysa ağlatan benim ben dilenci, sen sultan sevgi dağıtan benim sen ışık ben karanlık ve aydınlatan benim ben ölümüm sen hayat cana can katan benim sabah sende oluyor güneşi tutan benim soran ben sorulan sen hüznü damıtan benim öldüren ben ölen sen kabirde yatan benim sen, sevda yüklü bulut, göklerimin sahibi saklıyorum içimde seni bir tufan gibi nerde uğruna ömür verdiğim bela, nerde her hatıra bir demet zakkum meyhanelerde düşlerim esrarınla çoğalan pervanedir götür benden ahzanı bana, ihsanı getir yalanı reddederken düşüyorum yalana ben bir aziz değilim rüveyda anlasana bu ağıdı öldüğün için söylemiyorum sen ölmedin rüveyda at vuruldu ben öldüm her hamlesi bir tabut şimdi bakışlarının yıkayıp kefenledim mehtabına gömüldüm duysun alem ateşin dağı erittiğini bu illetin daşları bile çürüttüğünü gün olurda ayrılık yumağı çözülürmü bergüzarım ayaklar altında ezilirmi rüveyda görürmüyüm yeşil ufuklarını seninle bir sonsuzluk bulurmuyum rüveyda yoksa hep bu kabirde kalır mıyım rüveyda Nurullah Genç
Seni Arıyorum... Bu şehrin bütün sokaklarına sinmiş yalnızlığım Sensizliğin köşe başındayım Avuçlarımda kırık dökük pişmanlıklar Avuntusuz çıkmazlara doğru yürüyorum Bütün umutsuzluğuma inat Yine seni arıyorum... Dudaklarımda bildiğin o ıslık Sokak lambalarına sığınıyorum Hafiften bir yağmur ağlıyor benimle Bir deli rüzgar saçlarımda Yalnızlıktan üşüyorum Bulamayacağımı bile bile Yine seni arıyorum... Anlatacak nelerim var bir bilsen İçimde ihtilaller kopmuş Kendimi sürgüne verdim Mutluluğum çoktan iflas etmiş İtiraza hakkım yok biliyorum Beni savunmak sana düştü Seni arıyorum... Yarım kalmış şiirlerim gibisin Yaşanmamış çocukluğumsun anılarımda Öylesine eksiğim sensiz Öylesine sahipsiz İşte bütün umutlara havlu attım gidiyorum İçinde geç kalmışlığın çaresizliği Çocuklar gibi ağlıyorum Ve gel gör ki her damla gözyaşımda Yine seni arıyorum... Ahmet selçuk İlkan