Erta Ale Yanardağı

'Coğrafya' forumunda Pl1 tarafından 3 Kas 2012 tarihinde açılan konu

  1. Pl1

    Pl1 Mary Poppins Site Yetkilisi

    [​IMG]



    Danakil Çöküntüsünden bir volkan kuşağı yükselir; bir korku, sıkıntı ve ölüm manzarası. İngiliz kâşif Ludovico M. Nesbitt, 1934 yılında notlarına şu kaydı düşer: "Torunlarımız belki bir gün yıldızlara yolculuk yapmanın ne demek olduğunu keşfedecekler ve yükseklerden, yeryüzünün bilinmeyen yerlerine bin bir zorlukla ulaşmaya çalışmış olan bizlere bakıp gülümseyecekler.
    " Çağdaşı diğer gezginlerle paylaştığı gibi, ona göre, dünya üzerinde keşfedilecek son nokta bile olsa, bu yer maksimum gayret gösterilmeksizin kazanılmamalıydı. Motorlu taşıt ve uçak, insanı içinde olduğu çevrenin parçası olmaktan koparan şeylerdi. Kendi adına, "ne denli yavaş, yorucu, hatta çok zorlayıcı olsa da keşif yolculuklarını eski yöntemlerle yapmış olmaktan" mutluydu. "Bir gezgin ancak böylelikle yabancı toprakların derinliklerine dokunabilir, kokusunu duyabilir ve onu en ücra köşesine dek gözlemleme şansına sahip olabilirdi." Nesbitt, iki İtalyan gezginle birlikte 1928 yılında çıktığı yolculukta, muhteşem Erta Ale volkanlarını işte bu 'eski yöntemleri' izleyerek keşfetti. Ve ekibiyle birlikte volkanlan gören ilk Avrupalı olmanın tadını yaşadı.


    Aşağıya doğru Doğu Afrika'yı yaran Büyük Rift Vadisi'ndeki Danakil Çöküntüsü'nü, güneyden kuzey ucuna, 640 kilometre yürüyerek kat etmeyi hedeflemişlerdi. Ancak durum hiç de cesaret verici değildi. Önlerinde, ısının fırın sıcaklığına çıktığı, deniz seviyesinin oldukça altına batmış, büyük bir bölümü alkalik çölle kaplı, suyun neredeyse olmadığı topraklar uzanıyordu. Öte yandan, bölgedeki Afar yerlileri sertlikleri ve kana susamışlıklarıyla ün salmışlardı. Son 50 yılda aynı bölgeye giren yarım düzine kadar Avrupalı grubun onlar tarafından boğazlandığına inanılıyordu. Nesbitt'in rotası, Awash Nehri'nin suladığı atlama noktası Aussa Vahası'ndan çölün dosdoğru derinliklerine dalıyordu. Gün geçtikçe güneş daha fazla yakmaya başladı ve ekip, yürüyüşüne ay ışığında ve şafak vakti devam etmek zorunda kaldı. Güneş yükselirken gökyüzü ve çöl birleşti; ufuk çizgisi, mesafeler ve biçimler silindi. İnsani bir fırının içindeymişçesine kavuran açık çöl bu denli sıcaksa, Danakil Çöküntüsü'nün dar ve derin geçitlerinin nasıl dehşetli olabileceğini tahmin etmek hiç de zor değildi. Orada, gerçekten de yer yanıyor gibiydi. Hiçbir yerle kıyaslanamayacak ölçüdeki bu kor gibi topraklarda botlarının tabanlarım sanki alevler yalıyordu. Daha da kötüsü, zaten kıt olan su kaynaklarına artık rastlanamaz olmuştu. Develeri ölmeye başladı. Güneşin gözleri kör edici parlaklığı altında, ısı, 75 dereceye çıkıyordu ve gölgeliklerdeki sıcaklık ancak birkaç derece daha düşüktü. Hayatta kalan yük hayvanlarıyla birlikte, korkunç sıcaktan korunmak için böcekler gibi kayaların altından sürünerek yol aldılar. Ama hangi koşulda olurlarsa olsunlar, o uzun, beyaz örtülere sarınmış, tıpkı bu topraklar gibi amansız olan Afar savaşçıları, uzaklardaki bulanık görüntünün içinde, onlarla birlikle hareket ettiler hep. Ekip, özellikle de tüfekleri Atarlar için paha biçilmez değerdeydi. Bir akşamüstü, pus kalktığında, Nesbitt ve arkadaşları ilerde yükselen olağanüstü kütleleri fark ettiler. 80 kilometre boyunca uzanan sıradağ kıvnmmda, beyaz düzlüklerin üzerinden dimdik yükselen beş büyük volkan, orada, tam önlerindeydi. Rehber isimlerini fısıldadı: Erta Ale, 'tüten dağlar' En yalandaki Ummuna idi. Kenarlarına tutunmuş, ince, zarif bir duman bulutu, volkanın ağzını bir örtü kapatmıştı. Sonraki ise Erta Ale'nin kendisi... Mükemmel simetrisi, gökyüzüne doğru tül gibi salman dumanıyla muhteşemdi.

    Volkanların üzerinde, havada asılı duran bu muazzam dumandan manto, alacakaranlığa girince, kızı, parlak ışıklarla tutuşmaya başladı. Altlarında için için yanan alevler kendini gösteriyordu artık. Kâşifler, ertesi sabah Erta Ale'ye ulaşmak üzere yola koyuldular. Ancak volkanların uzaktan sakin ve tehlikesiz görünen çevresi, kapkara bir donmuş deniz gibi, jilet keskinliğinde lav dalgaları halinde uzanıyordu. Dalga oyukları, adım attıkça ayaklarının altında parçalanan camsı cürufla doluydu. Botları ve ayakları kesilmişti. Tükenmişlerdi ve kendilerini yenilmiş hissediyorlardı. Yine de duraksamadılar, yaralarını tedavi ettikten sonra tekrar ilerlemeye devam ettiler. Batıya yönelen grup, Alu Dağı'nm tütsü kokan ağızlarım geçti ve çok yüksek bir yamaca tırmandı. Burası, göz kamaştırıcı bir kaya tuzu ovasına bakıyordu.

    Arkalarındaki bu ebedi ateş, önlerinde uzanan amansız düzlükle bu topraklar kaşifler için acımasız, benzersiz ve ürkütücüydü. Nesbitt, Erta Ale'yi "bir terör manzarası" olarak tanımladı. Ancak sularının tükenmesi üzerine, rehberlerinin kuyu vaadinin doğru çıkmasını umarak, yollarına devam etmek zorunda kaldılar. Dayanma güçlerinin bittiği bir anda kaynağın izini yakaladılar. Ancak yollarına kalabalık bir yerli grubu çıktı. Kâşifler onların savaşçı değil, tuz çıkaran madenciler olduklarını anlayınca rahatladılar. Yerliler oldukça misafirperverdi ve onlara tatlı suyun kenarında kamp kurmalarında yardımcı oldular.

    Birkaç gün sonra, keşif gezisinin son bölümünü tamamlamak üzere kuzeye, Kızıl Deniz'e doğru yola çıktılar. Dünyanın bu en acımasız, en sert topraklarındaki yürüyüşleri üç ay, on beş gün sürmüştü.

    [​IMG]

    YAKICI TOPRAKLARIN CEVHERİ TUZ

    Erta Ale'nın hoşgörüsüz volkanlarına ev sahipliği yapan Danakil Çöküntüsü, yılın büyük bir bölümünde tuzla kabuk bağlamış kupkuru topraklar halindedir ve bu yapısıyla adeta yeryüzüyle uzlaşmaz görünür. Çoğu bölgesi deniz seviyesinin altında kalan bu muazzam coğrafya, aslında Kızıl Deniz'in bir uzantısıdır. Yerkabuğu hareketlerinde, kuzeyde, Danakil Yükseltileri'nin oluşması sonucu ana denizle bağlantısı kopmuş, içte kalan su zamanla buharlaşarak eski deniz yatağında yaklaşık 3 kilometre kalınlığında bir tuz tabakası bırakmıştır.

    Ara sıra düşen yağmurlar, yüksek yerlerdeki tuzu yıkayarak, oluşturduğu sığ kanallar üzerinden daha aşağıdaki bir noktaya, Karum Gölü'ne taşır. Minerallerle yüklü, 72 kilometre boyunca uzanan bu yataklar, deniz seviyesinden yaklaşık 120 metre aşağıdadır. Ve her yıl, bahar yağmurlarıyla birlikte, etrafında oluşan kaynaklardan fışkıran kaynar sularla kabarır. Kabusu andıran koşullarına rağmen Danakil Çöküntüsü, göçmen Afar kabilelerinin yurdudur. Bu ölümcül sıcak ve kavurucu topraklarda onların hayatta kalmalarını sağlayan iki temel iş alanı vardır: Hayvancılık ve tuz toplayıcılığı.

    Karum Gölü'nün tuzu, Afarlar için yüzyıllardır can alıcı bir geçim kaynağıdır. Toprağın kalın beyaz kabuğundan tuz bloklarını kaldırmak için uzun sopalar kullanırlar. Çıkardıkları tuz kütlelerini daha sonra düzgün küçük parçalara ayırırlar. Afarların bu tuz tuğlaları böylelikle Kuzey ve Güney Afrika'nın her yanına taşınır.

    Buna karşılık çoğu Afar, göçer atalarının yaptığı gibi, keçi, koyun ve deve sürüleriyle yeşil otlaklar bulmak için bölgeden bölgeye dolaşarak geleneksel çiftçiliği sürdürür. Uzun, ince ve güçlü bir yapıda olan Afar erkekleri yakışıklıdır. Beyaz pamuklu peştamal ve harmanileriyle etkileyici bir görünüm sergileyen erkeklerin hepsi de uzun, geniş kenarlı bir hançerle birlikte bir kargı ya da tüfek taşır. Uzun kahverengi etekleriyle çarpıcı bir zarifliğe sahip olan kadınlar ise çok güzeldirler ve çocuklarıyla birlikte, sürülerini otlatmak için bir bölgeden diğerine, aile grupları halinde verimli topraklar arayarak geçirirler zamanlarını. Ama ne yazık ki, çoğu kez azıcık süt ve etle yetinmek zorunda kalırlar. Çünkü uzun süren kuraklık dönemleri onları açlıkla yüz yüze getirir. Ve kıtlık, Afarlar ve hayvanları için ölüm demektir.

    Erta Ale Yanardağı Nerede
    [​IMG]
     

Bu Sayfayı Paylaş