Ezgin Kılıç Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda sha. tarafından 5 Nis 2012 tarihinde açılan konu

  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Yaşar Kurt, Teoman, Feridun Düzağaç ve Cem Adrian Gibilere…


    Ruhum…
    Bedenimde ölümüne taşıdığım, hiç dokunamadığım, görüp koklayamadığım, hatta kendi bedenine sarılamayan ama hep acıyan yanım…
    Eksilen yanımdan uçuşan martı’lar…
    Ne çok yarımmışım meğer, ne çok eksik ve tamamlanamayanmışım…
    Ruhum…
    Alışamadım, yokluğuna…

    Paramparçayım…
    Zerre kadar bir ben daha yok hiçbir yaşam hücremde. Bedenime mahkum yaşıyorum, anlatılacak gibi değil…
    Daha on yedi demeden, yetmişlerde yaşlanıyor çocukluğum…
    Ruhu sarışın bir fahişeydi oysa sevdiğim kadın.
    Öyle aşk kırıntılarıyla doymaktansa aç kalırım bu hayatta diyebilecek kadar da cesur bir sinek valesi olamadım…
    Sevdim bir kere, unutamadım…

    Biliyordu oysa!
    Benim kadar iyi biliyordu! Giderse yanardı kent, yanardı hayaller; alev alev… Güvenemezdim bir daha yeniden bir başkasına, söz ver diyemezdim!
    Biliyordu, insanlar kötü…
    Oysa değişmiyordu rüzgarın yönü, ve nereye eserse oraya savruluyordu yangının külleri.
    Yanıyordu önce,
    Sonra…
    Sonra üşüyordu alev.
    Buralar soğuktu, üşürdüm ben!
    Lanet olsun; dipteydim ve sonda.
    Biliyordu…

    Bir yağmur…
    Sonra kaldırım taşlarında inleyen o yüksek topuklu Fransız lisanı…
    O derin izler bırakan dudak ucu öpüşmeleri gizleyen perde arkası iç yaraları.
    Sonra bir yağmur intiharı yeniden!
    Bana ne yaptın!
    Nereye gidiyorsun?
    Bir melek ölürken gidilmez, sırt çevirilmez, görmezden gelinmez işte!
    Bilmiyor musun?
    Oysa, sen benim…

    Biliyorduk aslında, biz gibi sizler ve sizin gibiler de!
    Hepimiz çok iyi biliyorduk…
    Siz acınızı hafifletmek için söylüyordunuz,
    Siz hafifledikçe, biz tekrar tekrar ölüyorduk…

    Ruhum,
    Paramparça...
    Mütamediyen ağlıyorum,
    Nereye gidiyorsun?
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Düş'eş Sancılar

    Çok asil bir hoşçakalın kortejinde geldi ayrılık
    Gayet net ve kararı kati veda cümleleri
    Anlamadığım bir dilin son sözlerine kulak veriyorum
    Her biri ustaca hazırlanmış ayrılığın milli marşı gibi
    Ondandır bu ayrılığa saygı duruşum
    Ve sen eski sevgilim!
    Babil’in asma bahçelerinde asarken gözünü kırpmadan kalbimi
    Hangi üvey sevgilinin merhametine emanet edeceksin
    İllegal yollardan evlat edindiğimiz bu aşkı…

    Bir genel evin üzerime yürüyen iltihaplı duvarları gibi sensizlik
    Kırık yaylı,rahatsız bir yatak misali gıcırtılı son sözlerin
    Şeytan geliyor yine soldan soldan
    Solum boş,geç diyorum anlamıyor
    Göğüs boşluğumu dolduruyorum söylediğin yalanlarla
    Biz ikimiz biz olmaktan çıkıyoruz
    Aldattıkça seni,aldatıldığımı düşünüyorum bir yabancıyla
    Zihnim dudakların arasında ki “seni seviyorum” kadar ucuz…

    Tenin tedirginliğini kapatmak için biraz fondöten
    Kırmızı ojeyle kamufle olmuş iki yüzlü tırnaklar
    Dudakların çatlağını kapatan macun gibi simli bir ruj
    Gıyabında dava açılmış bir aşkın katil zanlısı tutuklular…
    Sallandırmalı bunların bi kaçını
    Sallandıkça sarsılmalı içimde büyüttüğüm günahlar
    Ve
    Terk edişinin kalbimde çıkardığı sivri başlı sivilce
    Sıksam diyorum
    Bir kalbimi sıksam
    Bir de beynime
    Biraz acı ve biraz daha…

    Düş’lerim var artık benim sayısız!
    Kısırlaştırılmış duygularımın yaptığı son düş’ük mutluluklar
    Düş’tüğüm yerde bıraktığım kan damlaları
    Kanayan dizimden çok acıyan avuç içlerim var
    Tümör gibi kafatasıma yerleşmiş sen çıkmaz düş’üncelerim
    Ve her sarsılışta olasılıksız gelen düş’eş sancılar…
    Artık benim
    Nur topu gibi bir sensizliğim var…

    İçinden çıkamadığım bir yangının içlemiydi gözlerin.
    Dayanırım sandım.
    Şimdi her zerrem kan revan yara bere ve her biri birinci dereceden derin.
    Zamanla alışacağını düşünürken zamanı kendime yonttum.
    Ağladı bir martı,
    boğuldum…
    Bitirilmiş bir aşkı keşkelerle tokatlamanın bir anlamı yok şu saatten sonra
    Bir hırsızın
    dolunaysız geceye imanı kadar minnettarız artık pahalı yalnızlıklara… ​
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Evet bayan,
    Yol üstü hayatınızdan geçen en ahmak adam benim.
    Çünkü yalnızca yoldan geçtim, üzerinizden asla!
    Kirli parmaklarımı pantolonuma silmeden asla sürmedim gözyaşlarınıza.
    Tokat izi saklayan yanaklarınızı öpmeden önce,
    Nikotin kokan dişlerimi fırçaladım mutlaka…

    Evet bayan,
    Aklına geldiğinizde ayağa kalkan tek aptal benim.
    Çünkü bir kanepeye uzanıp film izlemeyi teklif etmedim size!
    Düşlerimi anlattım yalnızca, hiç fantezim olmadı.
    Ve iç çamaşırınızın rengini hiç merak etmedim.
    Bu yüzden arkanız açılmasın diye,
    Arkası kapalıdır bütün sandalyelerimin…

    Evet bayan,
    Karşılaşacağınız en korkak adam benim!
    Çünkü tuttuğu eli asla bırakmayanlardanım.
    Kazandığını kaybetmeyi göze alamayanlardan.
    Bu yüzden başka eller bacaklarınızdayken,
    Benimkiler hiç düşmedi omuzlarınızdan…

    Evet bayan,
    Öptüğünüz en tecrübesiz adam yine benim!
    Parçalanmış dudaklarınıza dudaklarım merhem olsun istedim.
    İlk sizdiniz bayan, ilkimdiniz.
    Aşka uzak ve kurak tenimde,
    En hoyrat iklimdiniz, incittiniz.
    Akıttığınız kan yüreğimin bakirliğiydi.
    Bilemediniz…

    Evet bayan,
    İşte gördüğünüz ve göreceğiniz en şerefsiz adam da benim!
    Bundan büyük şerefsizlik mi olur?
    Sevdim…
    Şeref, sizin bayan.
    Şeref, size ben gibi bakmayan herkesin.
    Özür dilerim, rahatsız ettiğim için…
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Nasılsın,
    Yolunda mı her şey, dikkat ediyorsun değil mi kendine?

    Kalın giyin havalar soğuk, sabah erken kalkacaksın hadi uyu artık, geç kalma, koşma, düşme, seni sevdiğimi unutma, boş ver üzülmene bile değmez, hadi gel seveyim saçlarını, her şey daha güzel olacak…
    Diyemiyorum sana…

    Kapına komşu da değil ki kapım; kulak misafiri olsam, hani arada da olsa duysam sesini.
    Yemin ederim sarılmak falan da değil niyetim; şöyle uzaktan da olsa görmek, iyi olduğunu bilmek de yeterli. Yanlışlıkla bile aramıyorsun ki bir bahanem olsa “nasılsın” diye sormaya…
    Özlemek böyle bir şey işte,
    Yarısı merak, diğer yarısı meraktan ölüm nedeni…

    Bu arada şunu da bil;
    İlk “seni seviyorum” derken dudaklarım titriyordu ama fark etmedin. İyi de oldu aslında, yalan söylüyorum sanacaktın belki, cesur değilim, içten değil ya da… ne bileyim, sanacaktın bir şeyler, her neyse ne işte…
    Olabildiğince gerçekçi olmaya çalıştım bunu söylerken. Hep hoşlanmıştım daha önce, beğendiklerim de olmuştu ve hatta…
    Çünkü ilk kez sevmiştim… O zaman söyleyemedim, şimdi bil istedim.
    “seni seviyorum” derken dudaklarım titriyordu,
    “sahiden bitti mi” derken sesim,
    Bilmeni istediklerimi yazarken parmaklarım titriyor şimdi.
    Bir yalvarış değil bu, yalnızca oku ve geç.
    Sadece bil istedim…

    Ne kadar zaman geçerse geçsin, hangi öznelere iyi geceler öpücüğü verirse versin tenlerimiz,
    Seni hala titreye titreye seviyorum, biliyorsun aslında…
    Yine de bil istedim…
    Sadece bil,
    İstedim…
     

Bu Sayfayı Paylaş