Gitmeyi ben tercih etmezdim hiçbir zaman. İstemedim de bu yüzden. Eğer sadece o isterse yapardım ve yaptım da zaten. Tüm su belki de bendeydi. Belki de ben hep öyle olmasını istedim. Bende çünkü gitmemi engellemek için tüm kapıları kilitleyip anahtarı savurmalıydım bilmediğim bir denize. Ve ben yapmadım bunu. Öyleyse suçluyum ben, vurun beni. Tüm acılara göğüs gelebilirdim aslında ben. Ama acının en büyüğünün o olduğunu bilmiyordum. Ben gelemedim acılara göğüs. Etrafa hep o boş gülücükleri savurdum. Kendimi olmadığım bir şekilde gösterdim. Belki de gerçekte olmak istediğim buydu, bilmiyorum. Ölmek istiyorum. Ama hayattan bazı umutlarım var. Yeniden sevilmek gibi, sevmek gibi. Her ölmek istediğimde onu görüyordum göz kapaklarımda. Açmıyordum gözlerimi ama her vazgeçişimde onu kaybediyordum. Her Cuma namazında ettiğim dualar geliyor bazen aklıma. ‘’ne olur’’la başlayan ve her cümleden sonra ‘’âmin’’ dediğim. Meğerse bu iki kelime arasına saklamışım ben seni. Seni diyorum, acaba o kadar yakın mıyım ki artık sana, yoksa size? Sizden giderken kendimi size denizci düğümüyle bağlamışım ben. Oysaki ben denizci de değilim, denizci düğümü bilinde. Nasıl kendimi. Sana bağlı olan kendimi… Nasıl kurtarayım. Hem zaten kurtarmamak için böyle yapmamış mıydım ki ben? Şimdi gönlüm, bu yüzden acılara göğüs gelme zamanı. Eskisi gibi yıkılmadan… Gönlüm gözyaşlarımın içinde yüzmeyi öğrenmek gerek artık. Artık gönlüm ondan boğulmama zamanı, kendi içimde… alıntı,,,