Göz görünce bir kez geriye ne kalır? | İskender Pala

'Yazılar, Denemeler.' forumunda SeaBoy` tarafından 30 Eyl 2014 tarihinde açılan konu

  1. SeaBoy`

    SeaBoy` " ۱۹ ٦ط "

    ..






    Bütün aşk hikayelerinin en unutulmaz ve heyecan verici sahnesi, sevenin sevgiliye ilk baktığı andır şüphesiz. Daha doğrusu onun yüzünü ilk gördüğü vakit.

    Âşıktaki içsel değişimin başladığı an, gözün sevgiliye ilk takıldığı saniye dilimidir ve âşıkın bütün biyografisi, bu "ilk bakışın öncesi ve sonrası"ndan ibarettir. Bir ilk bakış, kaderin kazaya dönüştüğü en kutlu demi yüklenmiştir. Kalpte ateşin yükselmesi, aklın ve sabrın ateşe düşmesi o ilk bakış ile başlar. Kılıcın kınından sıyrılması yahut okun yaydan fırlamasıdır bu. Sevgilinin yüzü kınında bir kılıç yahut sadakta bir yay gibidir; bakış onu kınından ve sadağından çıkarır. Kınından çıkan her kılıç yahut yaydan fırlayan her ok gibi artık o da öldürmeye yönelir. Âşıkın ruhî ve bedenî (bâtınî ve zâhirî; içsel ve dışsal) hayatında bir ihtilalin, yeni bir dönemin başlangıcıdır bu.

    Aşk, âşıkın gönül toprağında filizlenecek bir sarmaşıktır. İlk bakış, bu sarmaşık tohumunun âşık gönlüne ekilmesinden ibarettir. Artık o tohumun nasıl yetkinleşeceği, gitgide nasıl gür dallar vereceği ve âşıkın bedenini nasıl kaplayıp onu kurutacağı; âşık ile mâşukun kaderlerine ve karşılaşacakları hadiselere bağlıdır.

    Şarka ait bütün aşk mesnevilerinde şairler bu ilk bakış ve ilk görme ânı üzerinde çok durmuşlar ve konuyu enine boyuna incelemişlerdir. İlk bakış, ancak yüz aynasına çarparsa aşka dönüşür. Çünki sevgilinin başka hiçbir uzvu, hiçbir güzelliği onun yüzü kadar aşka kapı aralayamamaktadır. Nitekim bu mesnevilerde âşık mâşukunu ya bir resimde seyreder, ya rüyasında görür, ya da birinden medhini işitip sevmeye başlar. Ancak sevginin aşka dönüştüğü an, sevenin sevgili yüzünü göz ile gördüğü andır. Çünki bu noktada bilgi ve bilinç devreye girer. Mesela Veys ü Râmin hikayesinde Râmin, Veys'in yüzünü ilk gördüğü anda at üzerindedir ve kalbine bir ok saplanmış savaşçılar gibi atından yere düşer. Hüsrev, Şirin'i gölde yıkanmış, saçını tararken gördüğünde, onun yüzü saçları arasında gizli ve Hüsrev'e sırtı dönüktür. Şirin'in kendisini seyreden şehzadeden haberi de yoktur. Fakat ansızın önemli bir şey olur ve Şirin saçlarını yana atar. İşte Hüsrev için dolunayın geceden çıkması, yahut okun yaydan fırlaması bu anda gerçekleşir. Kays da mektebe varıp çocukların arasına oturduğunda Leyla sınıftadır, ama ne zaman ki yüzünü görür, kılıç kınından sıyrılmış olur.

    Sevgilinin yüzü mü; aşk yangınını alevlendiren ilk kıvılcımdır.

    Âşıkın kalbi mi, ilk bakıştan sonra suda titreyen bir mehtab.

    Göz... Savaşı başlatan haberci.

    Bakış... Elde olmayan kader; İlahî kaza.

    Ve aşk... Kalp ile göz arasında kutlu bir hâdise.

    Çoook sonraları kalp göze diyecektir ki, "Beni bu onulmaz derde iten sensin. Safayı sen sürdün, acıyı ben çektim. Nimet senin, zahmet benim oldu. Sen sevinirken kaygılanan ben oldum. Bakışlarını artırdıkça sen, dertlerimi çoğalttın benim. Zafere eren sen, hezimete uğrayan ben. Sen emirlerine itaat edilen hükümdar oldun, ben senin peşinde koşan tebaan. Sen emîr, ben esir. Melik iken memlûk (kul) ettin beni." Sonra devam eder:

    -Ey göz! Sen ikisin, ben birim. İki kişinin bir ferde saldırıp onu öldürmesi zulüm değil de nedir?!... Şimdi ağla o hâlde, ettiğin zulmün cezasını çek bakalım!..

    Göz buna karşılık âyet-i kerîme ile cevap verir:

    "-Gerçek şu ki; gözler kör olmaz, ancak sînelerdeki kalpler kör olur (Hacc 46)."

    Ebu Hureyre der ki: "Kalp bir kral ise, organlar emrine âmâde askerler gibidir. Kral iyi davranış içinde olursa askerler de ona uyar. O fenalık yaparsa, emrindeki askerler de fena davranır." Göz der: "O hâlde ey kalp, kendini de beni de helaka sürükleyen sensin. Seni perişan eden yegane şey, Allah'ın sevgisinden, zikrinden ve emrettiklerinden uzak kalmandır. Sen başkasının sevgisini O'nun sevgisine tercih ediyorsun ve aşkın yükünü bana yüklüyorsun. Şimdi ağlayan benim, yanan sen. Ne sen beni kurutabilirsin; ne ben seni söndürebilirim. Ben su serptikçe senin alevin artacak, sendeki ateş arttıkça ben daha çok yaş akıtacağım. Yoksa 'Hayırlı olanı şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz?' (Bakara 61)"

    Yedi Askı'nın şairlerinden biri şöyle soruyor:

    "Şaşkın vaziyetteyim; nefsimi mi azarlayayım, arzulu gözümü mü, yoksa kalbimi mi?"
     

Bu Sayfayı Paylaş