Z'ye... İnsan doğduğu toprağa benzer. Rengiyle, ismiyle, saçının ve teninin kokusuyla dünyaya merhaba dediği toprağa. Kasabada dünyaya göz açan biri kasaba kadar genişliğe, akla sahip. Köyde doğan biri yaşamı boyunca öyle kalır, istediği kadar mekan değiştirsin dursun, bir köylü imanı taşır kalbinde. Bir şehirlinin tefekkürü bir medine kadardır. Şehirden sıkılınca doğduğum topraklara kaçarım. Gri, uzun ve boş sahraya. Bozkıra... Ama bozkırda doğan biri bozkıra benzemez. Her şeye biraz benzer. Biraz kasabalı olur, biraz köylü, biraz medineli. Kabında her mekandan birazcık toprak vardır. Karışıktır dünyası. Aşkı, kimliği, davası, kitapları, sevdikleri, giysileri, saçının telleri bile karışıktır. En çok da hafızası. Elini uzattığı şey sonsuzluksa eğer, bir bozkırlı fethetedebileceği her mekana dalar. Her ortamı istila eder. Şehirleri yıkar, nehirleri kurutur, köylüleri sürgün eder. Bazen de yenilerini ve daha ihtişamlısını yapar. Önce kendisi gibi koparır dünyaları eski, ona ait olmayan dünyasından, sonra karışık bir şey çıkarır ortaya. Ruhuna benzeyecek bir şey Dünya ne kadar geniş ve karmaşık olsa da hep gri gözükür bana. Gece siyah olur, sabah olunca beyazlaşır, aydınlanır, yağmur yağarken ıslanır, kar yağarken donar, ama hep gride son bulur. Hayatın rengidir bu, yaşamın, insanın, gökyüzünün kaderi. Ölümün rengi... Ortaçağ Hrisitiyanlık literatüründe bir sözcük vardır: Brikolaj. Çağdaş Türkçede karşılığı karmalama olarak belirlenmiş. Eski bir katolik kavramı olan syncretismden doğmuş bu kelime. İnançsal bir açıklaması gerekirse, her düşünce doğrudur, biri diğerinden üstün tutulmadan birleştirilmeli ve buradan yeni bir karma yapı üretilmelidir anlamında kullanılır. Eğer böyle bir şey üretilecekse bu şeyin rengi gri olmalı. Rüyanın rengidir gri. Renkli rüyalar yoktur. Renkli günahlar da. İnsan rüyasında tüm objeleri gri bir mekan üzerinde siyah ve beyaz görür. İnsan rüyasında kendisi dışındaki diğer varlıkların dünyayı gördüğü gibi görür. İnsan, başka varlıkların dünyayı nasıl gördüğünü ancak rüyasında görür. İnsan tüm varlıkların dünyasına rüya kadar uzak bir dünya görür. Gece kısa. Ay yok. Bulutlar sinirli. Bu şehir gri. İçim sahra gibi düz. Rüya mağara. Bir müzik esiyor dışarıda, sözleri yok... Gri... gri... gri... Tengri... * [FONT=tahoma, geneva, lucida, lucida grande, arial, helvetica, sans-serif]NADİR MARMARA[/FONT]