İnsan Bildiği Kadar Affeder

'Din ve İslam' forumunda sha. tarafından 23 Mar 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    İnsan Bildiği Kadar Affeder ‘’

    Kötü şeylere maruz kaldığımız zaman affetmediğimizde onları mı yoksa
    kendimizi mi cezalandırıyoruz?
    Affetmenin bize kazandırdıkları, aksi olan affetmemenin ise bize kayıpları
    nelerdir?

    Düşünecek olursak, hemen hemen hepimizin bir affetme ve affedilme hikayesi
    vardır.
    Çünkü insan ilişkilerin de karşılıklı etkileşim vardır. Bu etkileşim çoğu
    zaman olumlu, bazen de olumsuz olabiliyor. Dolayısıyla olumsuz etkilenmenin
    şiddetine göre, içimize sığmayan bir kızgınlık, öfke, kırgınlık hali
    oluşabilir. Ve bir sonraki aşamada karşımızdaki kişiyi ‘Yaptığı hatadan
    dolayı asla affetmeyeceğim’ diye düşündüğümüz anlar olmuştur. Bu anlarda
    yaptıklarımıza biz bile inanamayız. Çünkü orada beklenmedik bir hayal
    kırıklığı, kırgınlık ve bu duyguların neden olduğu Öfke, acımasızlık, bazen
    de İntikam, nefret gibi çok daha olumsuz duygular zinciri bizi yönlendirmeye
    başlamıştır. Bu olumsuz düşüncelerin yanında da sağduyu, hoşgörü, sevgi,
    vicdan gibi duygular bünyemizde hiç yokmuş gibi bir hal alırız.

    Olumlu duygularımızın varlığı kadar olumsuz duygularımızda bize aittir, öyle
    değil mi? Fakat bizim için önemli olan bu duyguların ŞİDDETİ ve SÜREKLİĞİ !

    Evet, birilerinin bizi hayal kırıklığına uğrattığı, acı verdiği,
    öfkelendirdiği anlar olmuş olabilir. Fakat sonraki affetmeme, bizim
    oluşturduğumuz süreçtir. Nefret, kin, kibir, gurur, kötümserlik, katılık
    gibi yıkıcı duyguları var eden bizim düşüncelerimizdir.

    Üniversitede öğretim görevlisi bir gün derste öğrencilerine bir teklifte
    bulunur: 'Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?' Öğrenciler çok
    sevdikleri hocalarının bu teklifini kabul ederler. Hocaları 'O zaman, bundan
    sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin' der. Öğrenciler bunu da yaparlar.

    Hoca :‘Peki o halde, yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates
    getireceksiniz!’ der.
    Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin
    sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı
    gözlerle bakan öğrencilerine: 'Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her
    kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp
    torbanın içine koyun.' der. Bazı öğrenciler torbalarına üçer beşer tane
    patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur.
    Hoca, kendisine 'Peki şimdi ne olacak?' der gibi bakan öğrencilerine: 'Bir
    hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda
    taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken
    sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar.'
    Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış
    olan öğrenciler şikayete başlarlar: 'Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere
    taşımak çok zor.' 'Hocam, patatesler kokmaya başladı. İnsanlar tuhaf
    bakıyorlar bize artık. Hem sıkıldık, hem de yorulduk?'
    Hoca gülümseyerek öğrencilerine: 'Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl
    kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi, ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum
    ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir lütuf olarak düşünüyoruz.
    Oysaki, affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.’ der.

    Affettiğimizde kendimizi yok saydığımızı zannetmeyelim!
    Ya da karşı tarafı ödüllendirdiğimizi!

    Aksine, affettiğimiz an kendimizi kapattığımız, zihin hapishanesinden
    özgürleştirmiş oluyoruz. Çünkü affetmemenin temelini oluşturan nefret,
    zamanla insanlara karşı kötümser, güvensiz bir bakış açısı oluşturmamıza
    neden oluyor. Affetmemizin amacı nefretin yıkıcılığını yok etmek, aynı
    acıları tekrar tekrar yaşamamak, nötürilize olmaktır. Affetme bir düşünce
    ürünüdür. Geçmişteki yaşananların etkisinden kurtulmak, negatif duyguların,
    yaşamamızı kontrol etmesine son vermektir.

    Artık günümüzde bilim adamları kalp ve sindirim rahatsızlıkları, hormonal
    bozukluklar gibi sorunların affetmeyle en aza indirildiğine işaret
    ediyorlar. Dolayısıyla affetmesini bilen insanların hem ruhen hem de bedenen
    daha sağlıklı olduğu görüşünü savunuyorlar. Çünkü affetmeyen insanın
    kötümser düşünceleri, affeden insanın ise iyimser düşünceleri var etmesi,
    sürece yayıldığında bu sonuçları da birlikte getirmektedir.

    Affetmek cesaret işidir. Tercihtir. Affetmemekten vazgeçmektir. Kişilerin
    gösterdikleri tepkilere göre hareket etmek değildir. Kendi istediğimiz
    tepkileri oluşturabilmektir. Kişinin kendi düşüncelerinin yönetimini ele
    almasıdır. Affedilene artı ve eksi değer vermek değildir. Nötürleştirmektir.

    İnsanları sadece iyi şeyler yaptıkları zaman mı severiz? Ya da kötü şeyler
    yaptıkları zaman nefret etmek mi gerekiyor?
    Eğer insanlar iyi şeyler yaptığı zaman sevgimizi arttırabiliyorsak, kötü
    şeyler yaptıkları zaman da nötür olmayı tercih edebiliriz, değil mi?

    ‘ Kendini affetmeyen bir insanın bütün kusurları affedilebilir.’ Konfiçyus

    Affetmek aynı zaman da karşı tarafa ikinci bir şans tanımaktır. Fakat bazen
    zaaflarımız bizi affa götürebiliyor. Bu karşı tarafa hatayı tekrarlama
    rahatlığı verebiliyor. Bu gibi durumlarda yapmamız gereken öncelikle aynı
    veya benzer olayların yaşanmasına neden olacak zeminlerin oluşmasına izin
    vermememizdir! Yani aynı hataların tekrarı, olup olmadığını gözden geçirmek
    gerekir. Affetmek; hatayı sonlandırmalı, tekrarlatmamalıdır. O yüzden
    yaşanan deneyimden ders almalı ve bunu anımıza uyarlayarak yaşamaya
    başlamalı ve geleceği de buna göre programlamalıyız.

    Bazen görevimiz gereği, zorunluluk gereği, sorumluluk gereği affedilmeyecek
    hataları görmezden gelebiliyoruz. O halde güçlü olduğumuz zaman neden
    yapamayalım. En erdemli affediş ise güçlü iken affedebilmektir. O bakımdan
    affetmek aynı zaman da iyilik dersi de vermektir.

    Aslında baktığımızda affetmenin veya affetmemenin; hataların, acıların,
    hayal kırıklıklarının, öfkenin, kırgınlıkların ardından oluşan bir süreç
    olduğunu görebiliriz. Duyguların çatışması sonucu oluşan durumdur. O nedenle
    içten içe bizi yıkabilecek, yok edebilecek duyguları mı yoksa varlığımıza
    anlam katacak yapıcı, var edebilecek duyguları mı tercih etmeliyiz? Tabi ki;
    sevgi, saygı, hoşgörü,akıl, sağduyu, vicdan gibi yapıcı duyguları değil mi?

    Görünen şu ki, birilerine hak ettiğini verdiğimizi zannettiğimiz de, hak
    etmediğimiz duyguları da kendimize yaşatıyor olabiliyoruz. Keskin sirke ilk
    önce küpüne zarar verir, daha sonra da çevresine. Dolayısıyla tercihlerimizi
    affetmeden yana kullanalım.

    “Başkalarının yaptığı hatalardan dolayı öfkelenirsek onları değil kendimizi
    cezalandırmış oluruz.”Immanuel Kant

    Bizlerin düştüğü en büyük yanılgı olan affetmenin kaybetme hissinden
    arınmalıyız. Affetmenin çok güzel insanı bir duygu olduğunun bilincine
    varmalı ve tadını çıkarmaya bakmalıyız.​
     

Bu Sayfayı Paylaş