İslam Öncesi Türk Kültür ve Medeniyeti TÜRK ADININ ANLAMI VE KÖKENİ

'Tarih' forumunda solitaryman tarafından 11 Tem 2010 tarihinde açılan konu

  1. solitaryman

    solitaryman New Member

    İslam Öncesi Türk Kültür ve Medeniyeti
    TÜRK ADININ ANLAMI VE KÖKENİ
    Türk Adının anlamı:
    Güçlü, kuvvetli, kudretli,
    Doğan, türeyen, çoğalan, artan anlamlarına gelmektedir.
    Türk” kelimesi ilk defa siyasi ad olarak, Göktürk Devleti tarafından kullanılmıştır. Daha sonra Türk soyuna ait olan bütün toplulukları ifade eden milli bir ad olmuştur.
    Coğrafi bir ad olarak, ilk defa Bizans kaynaklarında Orta Asya için kullanılmıştır. Anadolu ise XII yüzyıldan itibaren Avrupalılarca Türkiye olarak anılmıştır
    TÜRKLERİN ANAYURDU
    Türklerin ana yurdu Orta Asya'dır. Orta Asya; Altay-Sayan Dağları’nın kuzeybatısı, Tanrı Dağları’nın kuzeyi, Sibirya steplerinin güneyi ve Hazar Denizi’nin doğusu ile çevrili olan bölgedir.
    ANAYURTTA KURULAN UYGARLIKLAR
    * Anav Kültürü: MÖ 4500–1000 arası Türkistan’ın Başkenti Aşkabat yakınlarında ortaya çıkarılmıştır. Yapılan kazılarda dokuma parçaları, seramik ve süs eşyaları bulunmuştur.
    * Afanasyevo Kültürü: MÖ 3000–1700 de Altay-Sayan dağlarının kuzey batısında bulunmuştur. Türklerin en eski kültürüdür. Afanasyevo tolumu, avcı ve savaşçı bir toplumdu. Bu toplumun koyun ve at gibi hayvanları besledikleri bilinmektedir. Bu kültür Orta Asya uygarlığının temelini oluşturmuştur.
    * Andronova Kültürü: MÖ 1700–1200 yıllarında Altay-Tanrı dağları, Güney Sibirya ve Hazar Denizi’nin doğusuna kadar olan bölgede oluşmuş bir kültürdür. Orta Asya kültürleri içinde yayılma alanı en geniş olanıdır. Afanasyevo Kültürünün gelişmiş bir şekli olarak karşımıza çıkar. Bakırdan yapılanların yanında ilk defa tunçtan ve altından yapılmış eşyalara bu kültürde rastlanır.
    * Karasuk Kültürü: MÖ 1200–700 yılları arasında Yenisey’de bulunmuştur. Orta Asya uygarlığında demir, ilk olarak bu kültürde işlenmiştir. Karasuk kültürü mensupları yünlü dokumayı ve keçeden çadır yapmayı öğrenmişler ve üzeri çadırla örtülü, dört tekerlekli arabalar kullanmışlardır.
    * Tagar Kültürü: M.Ö.700–100 arası Abakan bölgesinde görülmüştür. Bu kültüre ait çok sayıda keskin ahançer, ok uçları vb. eşyalar bulunmuştur.
    TOPLUM YAPISI
    Aile sosyal hayatın ve toplumun en küçük birimidir.
    Ailelerin birleşmesiyle urug (aileler birliği), urugların birleşmesiyle boy, boyların birleşmesiyle budun ( millet ), budunların birleşmesiyle il ( devlet ) meydana gelir.
    Aile = Oğuş denmiştir. Aile kalabalık değildir, küçük aileler şeklindedir. Bunu sağlayan göçebe hayattır. Anne – baba – çocuklar vardır. Evlenenler ayrılır, en küçük erkek çocuk baba ocağını devam ettirir. Kadın erkekle genelde eşit haklara sahiptir. Tek kadınla evlenme yaygındır. Aile, düğün töreniyle yapılan evlenme ile kurulur, kız evi oğlan evinden kalıng denilen bir başlık alırdı.
    Urug = Ailelerin birleşmesiyle oluşur. Bağımsız bir yapı değildir. Siyasi yönden bir boyun parçasıdır.
    Boy = Urugların birleşmesiyle oluşur. Başlarında boy beyi denilen kişiler vardır. Boyun çıkarlarını korumak, adaleti ve dayanışmayı sağlamak görevidir. Her boyun belli toprağı ve askeri gücü vardır.
    Budun = Boyların birleşmesiyle oluşur. Başında Han bulunur. Han’ın başkanlığında bir merkezden idare edilir. Siyasi yönden bağımsız olduğu gibi, il’e de bağlı olabilir.
    İl ( el ) – Devlet = Budunlar birleşerek il’i meydana getirir. Belli toprağı, halkı, hukuki düzeni olan siyasi bir topluluktur. il dağıldığında onu oluşturan alt birlikler aynen özelliklerini korur. Böylece yıkılan bir Türk devletinin yerine yenisi kolaylıkla kurulur. Bu sosyal teşkilat tarih sahnesinden silinmemelerinde önemli rol oynamıştır.
    SOSYAL HAYAT
    Bozkır yaşantısı mücadeleci ve pratik olmalarını sağlamıştır.
    Halk sınıflara ayrılmaz, toplumda eşitlik esastır.
    Ekonomik ve dini özgürlük vardır. Kölelik ve soyluluk kavramları yoktur. Din adamları ayrıcalıklı bir sınıf değildir.
    Hayvancılık yaygındır. Atı evcilleştirmişlerdir. Göçleri kolaylaştırmıştır.
    Yazın yaşadıkları yerler yaylak, kışın ise kışlak olarak ifade edilmiştir.
    Avcılık yaygındır. Aynı zamanda avcılık önemli bir savaş eğitimi görevine sahiptir.
    Sosyal hayat yerleşik hayata geçmeleriyle beraber değişikliğe uğramıştır.
    Göktürkler döneminde şehirler kurmuşlardır fakat yaygın olarak ilk kez Uygurlar döneminde yerleşik hayata geçmişlerdir.
    Uygurlar evlerini tuğladan yaparlardı, şehirlerine balık demişlerdir. Ordu balık önemli ticaret merkezi olmuştur. Uygurlar bataklıkları kurutup tarlalar açmış, sulama kanalları yapmışlardır.
    Genellikle at ve koyun eti yenirdi. Sütlü darı, peynir ve yoğurt yaygındır. İçki olarak kımız, kısrak sütünün mayasından yapılırdı.
    İpek, pamuk, devetüyü ve yünden elbiseler giyilir, Turfan’da dokunan çiçekli Uygur kumaşları ünlüdür.
    Dini ve ulusal törenlere bütün millet katılırdı. Baharda büyük şölenler düzenlenirdi. Şölenlerin diğer adı toy’dur. Kurban kesilir, yarışlar yapılır, dans edilirdi. Kopuz çalınırdı. Halkın ihtiyaçları karşılanırdı. Sürek avları, at yarışları, okçuluk, güreş, kılıç oyunu ve çevgen adı verilen atlı top oyunu sportif faaliyetlerdendir.
    DEVLET YÖNETİMİ
    Teşkilatçı olmaları çok devlet kurmalarına sebep olmuştur. Bağımsızlık duygusu gelişmiştir.
    Toplumun siyasi teşkilatlanmasının en üst basamağı il (devlet) olmuştur. Ülke sınırlarını koruyan ve halkı belli kurallara göre yöneten siyasi kuruluşa devlet denmiştir. Başında hakan bulunur.
    Hükümdar ( ilig )
    Egemenliğin ve siyasi iktidarın en başta gelen unsurudur.
    Kağan, hakan, han, şanyü, yabgu, tanhu, ilteber, idikut, erkin hükümdarın unvanlarıdır.
    Hükümdarlığın kaynağı ilahidir. Kutlu hanedan soyundan olanlar hükümdar olabilir. Göktanrı yetkiyi verir, buna kut denir. Kan yoluyla babadan oğla geçer.
    Ülke töre ( türe )’ye göre yönetilir. Devlet ve topum yaşamını düzenleyen kurallardır.
    Kağan resmi törenlerle tahta çıkar.
    Hükümdarlık Sembolleri; Otağ ( hakan çadırı ), örgin (taht), kotuz ( sorguç ), tuğ ( sancak ), yay ve davul.
    Hakan çadırı kubbelidir, kapısı doğuya açılır. Rengi ve şekliyle sahiplerinin konumunu belirtir.
    Hükümdar alp ( cesur ve kahraman ), bilge ( akıllı ), adil ve erdemli olması gerekir.
    Görevi orduya komuta etmek, töre hükümlerini uygulamak, ülkede birliği, dirliği, adaleti sağlamak, dağınık Türk boylarını toplayarak, halkı doyurmak ve giydirmektir.
    Eşlerine katun ( hatun ) denilir. Söz sahibidirler, gerekirse naip ( vekil ) olarak devlet başkanlığı yapar, elçileri kabul eder, devlet meclisine katılır.
    Veraset Sistemi
    Türk devletlerinin en zayıf yönü tahta geçme konusunun belli kurala bağlanmamış olmasıdır.
    Töreye göre hükümdar öldüğünde oğullarının hepsi tahta geçme hakkına sahiptir. Bu durum taht kavgalarına sebep olmuştur.
    Turfan Uygurlarında tahta geçme hukukunun yazılı belgeler ve senetlere dayandırıldığı bilinmektedir. Tahta geçme baş hatunun çocuklarının hakkıdır. Türk kağanlarında siyasi amaçla başka ülke prensesleriyle evlenme de olmuştur.
    Çocuklar küçükse, amcaları tahta geçer. Zaman zaman kurultay seçmiştir. Bazen yaşı en büyük ve bilgili olan tahta geçmiştir.( Ekberiyet Sistemi ).
    En çok karşılaşılan durum hanedan üyelerinin mücadelesi olmuştur.
    Kurultay – Hükümet
    Devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı büyük meclise kurultay – toy - kengeş denmiştir.
    Belli zamanlarda toplanır, önemli konular görüşülür, karara bağlanır.
    Asker ve sivil tüm yöneticilerle boy beyleri, bağlı kavimlerin yöneticileri katılır. Toygun; meclise katılma hakkına sahip olanlara denir.
    Hakan meclisin doğal başkanıdır. Ekonomik, siyasi, sosyal, dini, askeri konular görüşülür ve karara bağlanır.
    Her yılın dokuzuncu ayında genel toplantı yapılırdı. Hayvanların sayım sonuçları, ordunun durumu, genel sorunlar görüşülür.
    Ayukı ( hükümet ): Siyasi örgütlenmenin kurumlarından biridir. Hakanın ve meclisin emirlerini uygulardı.
    Ayguci ( başbakan ): Hükümetin başında bulunur.
    Buyruk ( bakan ): Hükümet üyeleridir.
    Bitikçi ve tamgacı; Yazışmaları yapar ve dış politikayı yürütür.
    Tarkan, Apa; Saray görevlilerindendir. Askeri ve sivil yönetimden sorumludur.
    Tudun: Denetim ve vergi işleriyle ilgilenir. Vali.
    Ordu; Hükümet konağının bulunduğu şehre denilir.
    İl ( el ) – örgin ( saray ) devlet başkanının oturduğu yer.
    Ebi ( hükümet konağı )
    Bitigciler: Kâtip
    Agı (Agılıg) : Hazine
    Agıcı: Hazinedar
    Kenetçi: Danışman
    Subaşı: Ordu Komutanı
    Tigin: Hükümdar Çocukları (Tekin)
    Şad: Diğer Hanedan Mensupları
    Tamgacı: Dış siyaset işlerini yürüten görevliler
    Kımız: Kısrak Sütünden Elde Edilen Türklerim Milli İçkisi

    Balık: ygurların Şehirlerine Verdikleri Ad (Beşbalık Ve Ordubalık Gibi).
    Bitik Taş: Kitabe, Yazılı Taş
    Börk: Genellikle Hayvan Postundan Yapılan Başlık
    Kült: Tapma, Tapınma. Din.
    Minyatür: çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve hacim duygusu yansıtılmayan küçük renkli resim tekniği.
    Mani Dini (MANİHEİZM) : Hıristiyanlık, Budizm ve Zerdüştlük dinlerinin karışımı bir din.

    İkili Teşkilat
    Türklerde ilk devlet teşkilatı Mete Han tarafından kurulmuştur.
    Ülke sağ – sol ( doğu – batı ) şeklinde ikiye ayrılarak yönetilir.
    Doğu batıya göre üstündür. Güneşin doğduğu yer olduğu için. Hakan doğuda oturur, batıyı yabgu unvanıyla kardeşi yönetir. Yabgu iç işlerinde serbest, dış işlerde büyük hakana bağlıdır.
    Tigin hükümdarın çocuklarıdır. Şad unvanıyla çeşitli yerlere tecrübe kazanmaları için gönderilir. Selçuklu ve Osmanlı’da da görülür.
    ORDU ( SÜ )
    Kadın erkek her Türk savaşa hazırdır ( Ordu millet anlayışı )
    Ücretli değildir.
    Her Türk bir asker sayılır.
    Ordunun temeli süvarilere dayanır.
    Boy beyi, han, şad, tigin gibi yöneticiler savaşa hazır bir komutandır.
    İlk düzenli Türk ordusu Mete Han tarafından kurulmuştur. Mete Han’ın başa geçtiği M.Ö.209 yılı Türk Kara Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak kutlanmaktadır.
    Onlu sistem vardır. En küçük on, en büyük onbin kişilik birlikler vardır. Onbin kişilik birimlere tümen denir. Ordu 24 tümenden oluşur.
    Avrupa bu sistemden etkilenmiştir. Romalılar, Ruslar, Moğollar, Çinliler vb. devletler taklit etmişlerdir.
    Bugünkü flama ve sancak yerine tuğlar kullanılmıştır.
    Genellikle hafif silahlar; ok, yay, kılıç, kalkan, kargı, mızrak, süngü ve hançer kullanılmıştır. Düşman ve araziye göre taktik vardır. Keşif, yıpratma, ani baskın ve Turan Taktiği ( kurt oyunu ) savaş taktikleridir. ( Malazgirt, Niğbolu, Mohaç)
    DİN VE İNANIŞ
    Türkler dini bir toplum değildir. Daha çok siyasi bir karaktere sahiptir.
    Din adamları ayrı bir sınıf değildir.
    Türklerde şamanizm’den etkilenme vardır fakat din değildir, büyü ve gizli güçlere inanma vardır. Temsilcilerine şaman denir. Şifa vericilik esastır.
    Eski Türklerde dini inanç üç noktada toplanmıştır;
    Tabiat Kuvvetlerine İnanma
    Atalar Kültü
    Gök Tanrı İnancı

    Tabiat Kuvvetlerine İnanma: Dağ, tepe, kaya, ırmak, vadi, ağaç, orman, güneş, ay ve yıldız gibi varlıklarda bir takım gizli güçlerin var olduğuna inanılır.
    Ruhlar, iyilik seven ve kötülük getiren olarak ikiye ayrılır.
    Doğadaki bu ruhlara iduk yer- su ( kutsal yer su ) denir.
    Umay tanrıça adıdır.
    Yada taşı; yağmur yağdırmak ve rüzgar estirmek için sihrine başvurulan kutsal taştır.
    İlkbaharda ve sonbaharda at ve koyun kurban edilir. İlkbaharda törenler yapılır ( Nevruz: Yenigün )

    Atalar Kültü: Ölen kişilere ve atalara ait hatıralar kutsaldır. Ataların ruhlarının kendilerini koruduğuna inanılır ve kurban kesilir. Mezarlara yapılan saldırı savaş nedeni olabilir.

    Gök Tanrı İnancı: Türklerin asıl dinidir. Bütün kâinatı yaratan Göktanrı’dır.
    Bugünkü Tanrı sözcüğü, Orhun yazıtlarında Tengri veya Tengiri biçimindedir.
    Göktanrı can veren yaşatan ve öldürendir. Yol gösterir, hükmeder, cezalandırır ve mükâfatlandırır.
    Türklerin devlet kurması Göktanrı’nın isteği ile olmuş ve hakana verilmiştir. Tanrı tarafından verilen devleti yönetme yetkisine kut denir.
    Ölenlerin ardından yas tutulur ve yuğ adı verilen törenler yapılır. Bu törenlerde ziyafet verilir, at yarışları yapılır.
    Ölüler kurgan adı verilen mezarlara gömülür.
    Ölümden sonraki hayata inanç vardır. Eşyalar da gömülür. Mezarlara balbal adını verdiğimiz taşlar dikilir.
    Gök kutsaldır, gök ve yer yedi kattan yaratılmıştır.
    Uçmağ; Cennet, Tamu; Cehennem olarak ifade edilmiştir, öldükten sonra dirilişe inanılmıştır.
    Din adamlarına kam denilmiştir.
    Türk topluluklarının asıl dini Gök Tanrı dini olmasına rağmen, bazı topluluklarda değişik dinlerin yayıldığı da görülmektedir.
    Uygurlar arasında Budizm, Maniheizm, Hıristiyanlık ve İslamiyet yayılmıştır. Hazarlar da Museviliği kabul etmişlerdir. Macarlar, Kumanlar, Peçenekler, Tuna Bulgarları Hıristiyanlığı kabul etmiş, itil Bulgarları ise İslamiyet’i seçmişlerdi.
    Hazarlar ve Uygurlar din konusunda daha çok hoşgörülü olmuşlardır.
    İslamiyet dışındaki dinler genellikle Türklerin milli benliklerini kaybetmelerine ve diğer milletlerin arasında yok olmalarına sebep olmuştur.
    HUKUK
    Siyasi ve sosyal hayatı düzenleyen kurallara töre ( türe ) denir.
    Adalet, iyilik, eşitlik değişmeyen hükümlerdir.
    Töreye uymamak en büyük suç sayılmıştır.
    Sosyal düzeni sağlamak için mahkemeler vardır. Mahkemelerin başında bulunan kişilere yargan denir. Kağanın başkanlık ettiği mahkemeye yargu denmiştir. Yüksek mahkemelerdir ve siyasi suçlara bakar.
    Törelerin sert ve kesin hükümleri vardır. Hafif suçlar için hapis cezası vardır.
    Tek eşlilik vardır. Miras hukukuna göre topraklar en küçük oğla taşınabilir mallar ise diğer oğullara verilir.
    Türk hukuku ilk kez Uygurlar tarafından yazılı hale getirilmiştir.
    Medeni hukuk, ticaret hukuku, borçlar hukuku ve vergi hukukuna ilişkindir.

    YAZI, DİL VE EDEBİYAT
    Yazı: Göktürk, Uygur, Arap, Kiril ve Latin alfabeleri kullanılmıştır.
    Göktürk ve Uygur alfabeleri milli alfabelerdir.
    Göktürk alfabesi, en eski milli alfabemizdir.38 harf bulunur. Dördü sesli otuz dördü sessizdir. Sağdan sola yazılır, Orhun Alfabesi de denilmiştir. En güzel örneği Orhun Kitabeleridir.

    Orhun Kitabeleri-Yazıtları ( Göktürk Kitabeleri ) : Kutluk devleti döneminde ilki Vezir Tonyukuk adına 727’de, ikincisi Kültigin adına 732’de Bilge Kağan tarafından, üçüncüsü Bilge Kağan adına 735’de oğlu tarafından dikilmiştir.
    Türk tarihinin ve edebiyatının ilk yazılı belgeleridir.
    Türk adının geçtiği ilk Türkçe metindir.
    Türklerin sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi hayatları hakkında bilgi verir. Ayrıca kitabeler gelecekteki Türk Milleti içinde çarpıcı öğütler vermesi bakımından önemlidirler.
    Tonyukuk kitabesini kendi yazmış, Küligin ve Bilge Kağan’a ait olanları Yollug Tigin yazmıştır.1893’de Danimarkalı Thomsen okumuştur.
    Kırgızlar, Bulgarlar, Hazarlar ve Peçenekler 10. yy’a kadar Göktürk Alfabesini kullanmışlardır.
    Esik Kurganı’nda M.Ö. 5. ve 6. yy’a ait yazı bulunmuştur.
    Uygur Alfabesi; Soğd alfabesinden alınıp geliştirilmiştir.18 harfli olup, üçü sesli on beşi sessizdir. Sağdan sola yazılır. Moğolların resmi yazısı olmuştur.
    Uygurlar dönemine ait edebi eserler çoktur.
    Uygurlar kâğıt yapımını ve hareketli matbaa tekniğini uygulamışlardır.

    Dil ve Edebiyat:
    Ural – Altay dil grubunun Altay kolundandır.
    İlk ürünler sözlüdür. Cenaze törenlerinde söylenen sagu, şölenlerde saz eşliğinde söylenen koşuk, atasözleri olan sav, bağımsızlık ve vatan kutsallığı – kahramanlık – birlik konularının işlendiği destanlar en güzel örneklerdir.
    Adı bilinen en eski Türk şairi Aprın – çur Tigin’dir.
    Türk edebiyatının bilinen ilk yazılı örnekleri Yenisey Kitabeleri ve Orhun Kitabeleri’dir.
    Önemli Türk Destanları :
    Oğuz Kağan Destanı : Hunlar
    Alper Tunga Destanı : İskitler ( Sakalar )
    Şu Destanı : İskitler
    Manas Destanı : Kırgızlar
    Bozkurt Destanı : Göktürkler
    Ergenekon Destanı : Göktürkler
    Türeyiş Destanı : Uygurlar
    Göç Destanı : Uygurlar

    Türk Yazıtları ( Kitabeleri ) :
    Yenisey Yazıtları : Kırgızlar
    Karabalgasun( Ordubalık ) Yazıtları : Uygurlar
    Orhun ( Göktürk ) Yazıtları : Göktürkler
    EKONOMİ
    Hayvancılık
    Ekonominin temeli hayvancılıktır. At ve koyun çoğunlukta olup deve ve sığır da yetiştirilmiştir.

    Hayvan ürünlerinin ticareti yapılmıştır. Hunlarda canlı hayvan ihracatı ilk sırayı almıştır. Uygurlar hayvancılıkta gelişmemişlerdir.
    Tarım
    İklimin ve toprağın uygun olduğu yerlerde tarımla uğraşılmıştır. Hunlar buğday ve mısır yetiştirmişleridir. Göktürklerde her ailenin ekip biçtiği kendine ait topraklar vardır. Sulama kanallarının yapımına önem verilmiştir. Altay ve Selenga bölgelerinde kanallar açılmıştır. Hunların açtığı Göktürkler tarafından kullanılan Tötö kanalı örnek verilebilir.
    Uygurlar yerleşik hayat geçtikten sonra tarıma önem verdiler. Her çeşit sebze yetiştirmişlerdir.
    Türklerin yetiştirmiş olduğu ilk tarım ürünü hayvan yemi olan yonca, ilk tarımsal gıda ürünü buğday olmuştur.
    Tarlaya tarıglag, çiftçiye tarıgçı denmiştir. Saban kelimesi Türkçe de biline eski kelimelerden biridir.

    Ticaret
    Hunlardan itibaren ticaretin önemi kavranılmıştır.
    Çin, Sasani ve Bizans ile buna yönelik antlaşmalar yapılmıştır.
    Tüccarlara kolaylık sağlanmış, ticaret yollarının güvenliği için seferler düzenlenmiştir.
    İpek Yolu ve Kürk Yolu’nun Türklerin elinde bulunması diğer milletlere karşı üstünlük kurmalarında etkili olmuştur.
    İpek Yolu : Çin’den başlayıp Akdeniz ve Karadeniz’de sona eren ticaret yoludur.Türkler bu yol için Çinlilerle mücadele etmişlerdir.
    Kürk Yolu : Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlar, Altay ve Sayan dağlarından İpek Yolu’na paralel olarak uzanarak Çin’e ulaşan yoldur.Hazar, Sabir, Ogur ve Bulgar Türkleri genellikle ön plana çıkmıştır.

    Madencilik
    Madencilik gelişmiştir. Göktürkler demircilikle uğraşmışlardır. Hunlar demircilik, Hazarlar altın ve gümüş madenleri işlemişlerdir.

    Devletin Gelirleri
    Toprak ve hayvan vergileri, ganimetler, bağlı devletlerden alınan ve ticaretten sağlanan vergilerdir.
    Gelirler daha çok ordu masraflarına ayrılmıştır.
    İlk Türk devletlerinde hükümdarın resmi mührü vurulmuş ipekli bez parçalar para olarak kullanılmıştır.
    İlk madeni para Türgişler ( Türgeşler ) döneminde kullanılmıştır. ( 630 – 766 )
    BİLİM VE SANAT
    Ayı’ın, güneşin ve yıldızların hareketleri hakkında bilgi sahibidirler.
    Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, güneş yılı esasına göre hazırlanmıştır. Onili yıllık devrelere ayrılmış, her yıl bir hayvan ismiyle adlandırılmıştır.
    Orta Asya Türk sanatının temeli göçebe hayata dayanır. Bu nedenle saraylar ve tapınaklar yapmamışlardır. Hunlar dönemine ait etrafı surlarla çevrili yerleşim merkezleri bulunmasına rağmen genellikle göçebe hayat uygun eşyalar Orta Asya Türk sanatının örnekleridir.
    Göktürk Kitabeleri önemli bir sanat eseri olarak görülür.
    Halk demircilik, dokumacılık, ahşap işlemeciliği, süslemecilik yapmıştır. Süslemede hayvan figürleri kullanılmıştır(hayvan üslubu)
    Kurgan; tepe biçiminde mezarlardır. Kazakistan’ın Almatı şehrine yakın Esik Kurganı en ünlüsüdür. M.Ö. 5. – 4. yy’a aittir. Altın eşyalar, seramik küpeler, gümüş çanaklar bulunmuştur. Altın Adam adlı altından yapılmış bir zırh bulunmuştur.

    Dokumacılık gelişmiş olup dünyanın en eski halısı Pazırık kurganında ortaya çıkarılmıştır. Halı ilk kez Hunlar tarafından koyunyününden dokunmuş ve kullanılmıştır.

    Resim sanatında Hunlardan kalma insan ve hayvan figürleri bulunmuştur. Göktürk Kitabelerinde savaşları konu alan tasvirler vardır. Uygurlar döneminde gelişmiştir. Saraylara ait duvar kalıntılarında fresko örnekleri vardır. Fresk: yaş duvar sıvası üzerine kireç suyunda eritilmiş madeni boyalarla resim yapma yöntemidir.
    Uygur şehirlerinin kalıntılarında minyatürler bulunmuştur. Bu minyatürler Türk resim sanatının ilk önemli örnekleridir. Moğollar aracılığıyla İslam dünyasına girmiş ve etkilemiştir.

    Heykel: İlk heykel örnekleri Göktürkler dönemine ait balbal taşlarıdır.
    Türkler, ölen kahramanları mezarları başlarına hayatta iken yendiği düşmanlarının heykellerini dikerlerdi. Bu heykellere balbal denmiştir. Yine Göktürk dönemine ait koç heykelleri geleneği daha sonraları Anadolu’da uzun yıllar devam etmiştir.
    Uygurlarda heykel sanatı gelişmiştir. Daha çok hayvan üslubu görülür. At, deve, keçi, fil heykellerine rastlanır.

    Mimarlık : Hun ve Göktürk dönemlerinde kalıcı sağlam yapılar yoktur.Zaman zaman kerpiçten evler yapmışlardır.
    Uygurlar döneminde evler, tapınaklar ve şehirler yapmışlardır. Tek katlıdır. Mani ve Budizm’in etkisi ile mimari gelişmiştir. Şehirlere balık adını vermişlerdir. Beşbalık, Ordubalık, Turfan şehirleri Uygurlara aittir.
    Şehirlerin çevresi surlarla çevrilidir. Çin’de Mani ve Buda dinine ait mabed yapımında çalışmışlardır.

    Müzik :
    İlk örnekler kopuz eşliğinde söylenen destanlar, kahramanlık hikâyeleri ve aşk türküleridir.
    Kopuz Türklerle birlikte Mısır, Suriye, Balkanlar, Macaristan, Polonya, Rusya, Ukrayna ve Almanya’ya kadar yayılmıştır.
    Söyledikleri besteye ır ( yır ), sazlarla çalınan melodiye küg denmiştir.
    En gelişmiş sanatlardan biridir. Askeri bando yaygın olup ordugâhlarda ve hükümdarın huzurunda ır ve küglerden her gün dokuz parça çalınırdı. Bu durum hükümdarlık alametlerindendir.
    Göktürk ve Uygurlarda nefesli çalgılar kullanılmıştır.
    Türk ordularından Avrupa’ya geçen çalgılar kudüm ( timpani bas davul ), zurna ( obua ), çevgan ( çıngıraklı asa ), Türk kanunu ( kitara )dır.
    Uygurlarda orta oyunu vardır.
     
  2. solitaryman

    solitaryman New Member

    Kültür: Çeşitli insan topluluklarının kendilerine özgü yaşayış ve davranış tarzları;dil,din,ahlak,hu kuk,iktisat alanlarındaki belirli özelliklerin hepsi.

    Medeniyet: Milletlerarası ortak değerler seviyesine yükselen anlayış ile yaşama vasıtaları
    DEVLET YÖNETİMİ
    Eski Türklerde devlete ‘il’ diyorlardı.Siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesi devlet idi.

    Devletin kurulabilmesi için millet,ülke,egemenlik, siyasi , örgütlenme unsurlarının olması. Gerekiyordu.

    Devlet içinde birleşmiş olan halk ‘töre’ denilen ortak idari ve hukuki düzenle yönetilirdi.

    Şanyü, kağan ,hakan, han, ilteber, ve idikut ünvanlarını taşırlardı.


    Türkler, hükümdarlarına devleti idare etme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanırlardı. Bu yetkiye ‘Kut’ adı verilirdi.

    Hatun (Katun) denilen hükümdar hanımlarının devlet idaresinde önemli yetkileri vardı.

    Şad: Oymak ve boylara idareci olarak gönderilen hükümdar çocuklarına verilen isimdir.

    Tamgacı: Dış politikada hükümdara yardımcı olur ve yazışmaları yapar.

    Tudun: Vergilerin toplanmasından sorumlu devlet memurudur.

    Tarkan: Askeri ve sivil yönetimden sorumlu yüksek dereceli bir görevlidir.



    Orduda kullanılan silahların başlıcaları;ok, yay, kılıç, kalkan, kargı, mızrak ve süngü idi.

    Türk birlikleri değişik renklerde bayraklar taşırlardı. Kutsal Türk sancağı ‘tuğ’idi.

    Türk savaş tekniğinin iki önemli özelliği vardı:Sahte geri çekilme ve pusu. (Turan Taktiği)
    Hukuk
    Töre: İslamiyetten önceki Türklerde, adet, gelenek ve göreneklerden meydana gelen yazısız hukuka ‘Töre’ denirdi.

    Cezalar: Türklerde, devlete isyan etmek, ordudan kaçmak, adam öldürmek, zina gibi suçlar ölüm cezasını gerektiriyordu.
    DİN VE İNANIŞ
    Eski Türklerin dini inanışları üç noktada toplanıyordu.

    Tabiat kuvvetlerine inanma
    Atalar kültürü
    Gök-tanrı dini
    Eski Türklerde Totemizm ve Şamanizm
    Totem inancı, bazı canlıların dokunulmaz ve kutsal kabul edilmesiyle doğmuştu.

    Eski Türkler toprak, ağaç, maden, ateş, su, Güneş, yıldız gibi unsurları kutsal sayarlardı.

    Şamanizm, dinden ziyade sihir karakterine sahip inanışlar sistemiydi. Tabiatüstü birtakım güçlere inanılıyordu.

    Göktanrı Dini
    Türkler bütün kainatı yaratan bir tek Tanrı’ya inanıyorlardı.
    Göktanrı’ya,kurbanlar sunarlar,ölümden sonra da hayatın var olduğuna inanırlardı.
    Ölünün mezarının başına, sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar, balbal denilen taştan dikilirdi.
    SOSYAL VE İKTİSADİ HAYAT
    Türklerde toplumun en küçük çekirdek birimini aile oluştur. Aile yapısı ataerkildir.

    Türk ailesi çadırda yaşardı. Genellikle göçebe hayat tarzı vardı.

    Türk devletlerinde halk, yetki ve imtiyaz bakımından sınıflara ayrılmamıştı.Eşitlik esastı. Halk hürdü.


    Hun giyim eşyaları

    İlk Türk devletlerinde; hayvancılık, tarım ve ticaret önemli yer tutardı.

    Orta Asya’nın yeryüzü şekilleri, iklimi ve Türklerin yaşayış tarzları, hayvancılığın gelişmesini sağlamıştı.

    Göktürk Devleti’nde Çin ile yapılan ipek ticareti önem kazandı.Uygurlar döneminde en ileri seviyeye ulaştı.

    Tarımsal faaliyetler, özellikle yerleşik hayata geçilen Uygurlar döneminde çok gelişmişti.




    YAZI, DİL VE EDEBİYAT
    Eski Türkler kavimlerinin en önemli ortak yanları Türkçe idi.
    İslamiyetten önce Türkler Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmışlardır.
    Uygurlar kağıt ve matbaayı ilk kullanan Türk Devleti olmuştur.

    Türk dilinin edebiyat alanında ilk örnekleri sözlüdür. Bunlar destanlar, efsaneler, sagular, koşuklar, savlar ve halk türküleridir.

    Türklere Ait Destanlar
    Sakaların:Alp Er Tunga Destanı
    Hunların:Oğuz Kağan Destanı
    İslamiyetten Önceki Türk Tarihi


    Türk Göçleri ve Sonuçları
    Göçlerin Nedenleri
    İklim koşullarının değişmesine bağlı olarak meydana gelen kuraklık, artan nüfusa mevcut toprakların yetmemesi ve bu gelişmelerin sonucunda bölgede geçim sıkıntısının ortaya çıkması
    Türk boyları arasındaki siyasal anlaşmazlıklardan dolayı ortaya çıkan savaşlar
    Dış baskılardan (Çin, Kitan ve Moğol) dolayı Türklerin bağımsızlıklarını kaybetmek istememeleri
    Salgın hayvan hastalıkları ve otlakların yetersiz hale gelmesi
    Göçlerin Sonuçları
    Orta Asya kültür ve medeniyeti dünyanın değişik yerlerine yayılmıştır.
    Orta Asya’da kalan boylar Hunların yönetiminde ilk Türk devletini kurmuşlardır.
    Farklı bölgelerde Türk devletleri kurulmuştur.
    Batıya giden Türkler, Kavimler Göçü’nü başlatmışlardır.
    Türkler değişik kültür çevreleriyle etkileşim içine girmişlerdir.
    Türklerin çok çeşitli bölgelere yayılması, Türk tarihinin bir bütün halinde incelenmesini engellemiştir.
    Türklerin atı evçilleştirmeleri ve tekerleği kullanmaları çok uzak bölgelere göç etmelerine yardımcı olmuştur.
    İlk Türk Devletleri
    1. Asya Hun İmparatorluğu
    Kuruldukları tarih kesin olarak bilinmeyen Hunlar hakkında Çinlilerin verdiği bilgiler M.Ö. I. Bin yılın başlarına kadar uzanır.
    M.Ö. III. yüzyılın ikinci yarısında Hunlar, Çinlilere karşı büyük bir güç haline gelmişlerdir. Çinliler, Hun akınlarına engel olabilmek için kuzey sınırlarında bir duvar örmeye başlamışlardır. Bugün “Çin Seddi” diye bildiğimiz bu duvar M.Ö. 214 yılında tamamlanmıştır.
    Çinlilerle mücadele eden Mete Han’ın asıl düşüncesi, Çin’i etkisiz hale getirmekti. Çin’i yıllık vergiye bağlayan Mete, gücünün sembolü olarak Çinli bir prensesle evlenmiştir.
    Kalabalık Çin nüfusu içerisinde Türklerin asimile olmasından çekinen Mete, Çinlilerle antlaşma yapmış ve onlarla dost kalmayı tercih etmiştir.
    Mete Han’dan sonra Hunlar zayıflamıştır. Bu dönemde, Çinlilerin propagandasıyla Hun beyleri birbirine düşmüştür. Mete’nin ölümünden sonra zayıflayan Hunlar, önce Doğu ve Batı olarak sonra da Güney ve Kuzey olarak parçalanmışlardır.
    Kavimler Göçü
    Aral gölü çevresinde toplanan Hun boyları Orta Asya’daki Çin baskısı ve kuraklık yüzünden IV. yüzyılın ortalarından itibaren batıya doğru göç ederek barbar kavimleri Roma İmparatorluğu üzerine saldırmaları sonucu Kavimler göçü olmuştur (375).
    Kavimler Göçü’nün Sonuçları
    Roma İmparatorluğu ikiye ayrılmıştır (395).
    Batı Roma İmparatorluğu yıkılmıştır (476).
    Avrupa’da yeni milletler ortaya çıkmış ve yeni devletler kurulmuştur. Böylece Avrupa’nın günümüze kadar gelen etnik yapısı oluşmuştur.
    İlkçağ’ın sonu Ortaçağ’ın başlangıcı kabul edilmiştir.
    Feodalite (Derebeylik) rejimi ortaya çıkmıştır.
    Avrupa’da Hun Devleti kurulmuştur.
    Hristiyanlık barbar kavimler arasında yayılmıştır.
    2. Göktürk Devleti (552 - 630)
    Göktürkler Türk adıyla kurulan ilk devlettir. Başkentleri Ötüken, ilk hükümdarları Bumin Kağan’dır.
    Ülkenin batısını yöneten İstemi Yabgu batı yönünde fetih hareketlerinde bulunmuş, Akhunlara karşı Sasanilerle birleşmiş ve bu devletin toprakları Göktürkler ile Sasaniler arasında paylaşılmıştır. Çinlilerin Göktürk Devleti’ni içişlerine karışması sonucunda 582 tarihinde ülke ikiye ayrılmıştır.
    Doğu Göktürkleri 630 yılında, Batı Göktürkleri ise 659 yılında Çin egemenliğine girerek yıkılmışlardır.
    3. Kutluk Devleti (682 - 745)
    Kutluk Devleti’nin en güçlü olduğu dönemler Bilge Kağan ve kardeşi Kül Tiğin dönemleri olmuştur. Vezir Tonyukuk ise danışman olarak Kutluk Devleti’nin siyasetinde önemli rol oynamıştır.
    Bilge Kağan öldükten sonra Kutluk Devleti’nde iç karışıklıklar başlamıştır. Basmil, Karluk ve Uygur Türkleri Kutluk Devleti’ne son vermişlerdir.
    4. Uygur Devleti (745 - 840)
    Doğu Türkistan’a yerleşen Uygurlar, diğer Türk boylarını egemenlikleri altına aldılar. Uygurların en önemli özelliği yerleşik hayatı benimseyen ilk Türk toplumu olmalarıdır. Bu nedenle tarım, sanat ve ticarette ilerlemişlerdir. Mani dinine ait tapınaklar yaparak mimaride gelişme göstermişlerdir.
    Uygurlar, XIII. yüzyılda Cengiz Han’ın egemenliğini kabul etmişlerdir. Bundan sonra Moğollar Uygur Türklerini önemli görevlere getirmişlerdir. Uygur yazısı, Moğolların da yazısı olmuştur. Uygurlar, diğer Türk toplulukları ile birlikte Moğolların Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır. Çağatay ve Özbek Türkleri bu şekilde ortaya çıkmıştır.
    İlk Türk Devletlerinde Kültür ve Medeniyet
    Devlet Yönetimi
    Türklerde hükümdarlar ülkeyi törelere, gelenek ve göreneklere göre yönetirlerdi. Hükümdarların görevi dağınık boyları toplamak, halkın ihtiyaçlarını gidermek, toplumda adalet ve eşitliği sağlamak, halkın huzur ve güvenini sağlamaktı.
    Türklerde iktidarı ve hükümdarı kontrol eden, savaş ve barış gibi konularda devleti ilgilendiren önemli konuları görüşen ve kurultay adı verilen bir meclis bulunuyordu.
    Bazı Türk hükümdarları kurultayın aldığı kararların bir kısmını uygulamamıştır. Bu durum kurultayın danışma meclisine benzediğini göstermektedir.
    Eski Türklerde, devlet yönetme görevinin Hükümdarlara tanrı tarafından verildiğine olan inanç halkın Hakan’a mutlak bağlılığını sağlamıştır. Osmanlılara kadar Türk devletlerinde “Ülke toprakları hükümdar ailesinin ortak malıdır.” anlayışı devam etmiştir.
    Bu uygulamanın sonuçları şunlardır:
    Aile üyeleri arasında sık sık taht kavgaları yaşanmıştır.
    Türk devletleri kısa sürede parçalanmış ve yıkılmıştır. Ayrıca irili ufaklı birçok devletin kurulmasına neden olmuştur.
    İç mücadeleler Türk devletlerinin zayıflamasına ve dış müdahalelere ortam hazırlamıştır.
    Ordu
    Türk devletlerinde hemen her Türk savaşa hazır durumda olduğundan, askerlik özel bir meslek sayılmazdı. Türk ordusunun temeli, atlı askerlerden meydana gelmiştir. Düzenli ve disiplinli ilk Türk ordusunun kurucusu Mete Han’dır. Mete Han, Türk ordusunu “onlu sisteme” göre teşkilatlandırmıştır (Onbaşı, Yüzbaşı, Binbaşı ve Tümenbaşı gibi).
    Hukuk
    Eski Türklerde yazılı hukuk yoktu. Türklerin âdet, gelenek ve göreneklerinden oluşan yazısız hukuka “töre” (türe) denilirdi. Bununla beraber, törenin anayasa niteliğinde, adalet, eşitlik ve iyilik gibi değişmez ilkeleri vardı.
    Uygurlarla birlikte hukuk daha sağlam ve şekilci bir nitelik kazanmıştır. Ticaret hayatının gelişmesi, kişiler arasındaki ilişkilerin “kanıtlanabilir” nitelikte olmasını gerektirdiğinden yazılı ve tanıklı sözleşmeler önem kazanmıştır.
    Türklerin ceza işlerinin kesin hükme bağlanması ve devlet tarafindan takip edilmesi toplumda ''kan gütme'' geleneğinide engellemiştir.
    Din ve İnanış
    Türklerde en eski din Göktanrı dinidir. Gökten başka bazı dağ, ırmak, vadi gibi varlıklarda bir takım gizli güçlerin bulunduğuna inanılırdı. Bu arada güneş ve ay kutsal sayılmıştır. Eski Türklerde tanrı, sonsuzdur ve herhangi bir şekle sokulamaz. Bundan dolayı Türklerde putçuluk olmadığı gibi putları korumak için yapılan tapınaklar da yoktur.
    Öldükten sonra dirilmeye inanan Hunlar, ölülerini günlük eşyalarıyla birlikte gömerlerdi. Türklerdeki tek Allah inancı ve yeniden dirilme düşüncesi Türklerin İslâm dinini kolaylıkla benimsemelerinde etkili olmuştur. Türkler Maniheizm, Budizm, Nasturizm (tabiatçılık), Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi inançları kabul etmişlerdir.
    Sosyal ve İktisadi Hayat
    Hunlar ve Göktürkler dönemlerinde göçebe bir hayat süren halk çadırlarda yaşıyordu. Türklerin yaşadıkları coğrafi şartlar hayvancılık faaliyetlerini öne çıkarmıştır.
    Türkler Uygurlar döneminde yerleşik hayata geçmişlerdir. Bu gelişmeler sonucunda Türklerde mimari gelişmiş, şehircilik ve şehir kültürü ortaya çıkmıştır.
    Türk devletlerinde sosyal hayat sınıfsızdı. Başarılı olan bir kişi en üst görevlere kadar çıkabilirdi. Ayrıca Türklerde kölecilik anlayışı yayılmamıştır.
    Elverişli bölgelerde tarım faaliyetleriyle uğraşılmıştır. Türkler arpa, buğday ve darı gibi tahılları yetiştirmişlerdir.
    Yenilgiye uğratılan ve egemenlik altına alınan ülkelerden alınan yıllık vergiler ve halktan toplanan vergiler Türk ekonomisine destek olmuştur.
    Türkler yakın komşularıyla yoğun ticari ilişkilerde bulunmuşlar, ticaret yaptıkları ülkelere canlı hayvan, konserve et, deri, kösele, kürk ve hayvani gıdalar satmışlardır.
    Türklerin yaşadığı topraklardan geçen İpek ve Kürk Yolları Türk devletlerine önemli ölçüde gelir sağlamıştır.

    İslamiyet Öncesi Türk Ailesi


    Aile insanlığın başlangıcından beri varolup, o günden bu güne anlaşma, cinsiyet gibi bazı etkenlerin etkisiyle değişime uğramıştır. Aile Birleşmiş Milletlerce şöyle tanımlanmıştır:'' Aile; kan, yasa ve evlilik yoluyla bir birlerine belirli derecede akrabalıkları bulunan hane halkı üyelerinden meydana gelir.'' Fakat akrabalık dereceleri toplumdan topluma değişir. Önceleri aynı toteme bağlı olma şeklinde kendini gösteren aile, toprağa bağlılıkla birlikte kan hısımlığına dönüşmüştür, ataerkil aile tipi şekillenmiştir. Daha sonra sosyal şartlara bağlı olarak babanın yetkisi daralmış ve ekonomik nedenlerle çekirdek aile özelliğini almış, aile toplumun en küçük sosyal birimi olmuştur.

    Türk ailesinin, İslamiyet’ten önceki yapısını inceleyecek olursak; Türklerde birkaç örnek dışında "ana ailesi''ne rastlanmadığı görülür. Çin kaynakları, Türklerin ana hakimiyetine dayalı bazı boyları olsa da, baba hakimiyetine dayalı aile tipinin ağırlıkta olduğunu söylemektedir.
    Fransız sosyologlarından Gaston Richard; Yakut, Kırgız ve Altay Türklerinin ataerkil aileye sahip olduklarını iddia etmiştir.

    Türk ailesi hakkında araştırmalar yapan ilk batılı araştırmacı Grenard’a göre; Türk kızı hayat arkadaşını seçmekte serbesttir. Eş seçme geleneğinin çok güçlü bir kurum olduğunu ve günümüze kadar devam ettiğini görmekteyiz. Kaşgarlı Mahmut'un Divan- ı Lügati't- Türk adlı eserinde de eşlerin birbirlerini serbestçe seçtiklerini söylemektedir.

    Evlenme ve aile Türklerde toplumun ve devletin temeli olarak kabul edilmektedir. Aileden anlaşılan ana-baba ve çocuklardır.Evlilik "ev'' ile sembolize edilmektedir. Evlenme aynı zamanda ''duman kurma'' olarak kabul edilmiştir. Ocak, Türklerde her zaman kutlu sayılmıştır. Kazak Türklerinde ocağın önemi büyüktür. Ocağa büyük saygı göstermişlerdir. Kazak kadınlarının yeni evlerine geldiklerinde ve ilk çocukları doğduğunda ateş önünde eğilmeleri ve yağ parçaları atmaları adettir. Altaylılarda ise kadın yeni evine geldiğinde ocağın önünde yere kadar eğilmektedir, kayınbaba veya akrabalardan biri de geline öğütler vermektedir. Ocağa büyük saygı göstermişlerdir. Kazak kadınlarının yeni evlerine geldiklerinde ve i1k çocukları doğduğu zaman ateş önünde eğilmeleri ve yağ parçaları atmaları adettir. Altaylılarda ise kadın yeni evine geldiğinde ocağın önünde yere kadar eğilmektedir. Kayınbaba veya akrabalardan biri de geline öğütler vermektedir. ''Ocak'' Türklerde ailenin en önemli sembolüdür. Yabancılarla etkileşimi az olan Yakut Türklerinde evlilik ''sönmez bir ateş yakmadır''. Eve gelen gelin ise ''evi aydınlatan bir ateştir.'' Anadolu'da ''ocağın sönmesi, aile ocağı'' ve genç erkek çocuklara ''0cak umudu'' denmesi eski Türk geleneklerinin izleridir.

    Evlenme olayının safhaları ve unsurları varıdır. Kız ve erkek önceden anlaşmış olsalar bile ailelerinin bir araya gelmesi lazımdır. Bunun için aracılar yardımcı olur. ''Arkacı'', ''Dünürcü'' denilen kişiler evlenme zamanında dünürler arasında gidip gelirler. Aracılık, sosyal gelişmenin bir görüntüsü şeklindedir. Aracılar, saygılı ve tecrübeli, ak sakallılar veya Anadolu'daki ifadesiyle köyün uslularıdır. Bu kişiler aynı zamanda tanık mahiyetindedirler. Dede Korkut'taki Bay Biçen, kızına beşik kertmesi ile nişanlarken bile, ''siz tanık olun'' deme gereğini duyarak ileride vaki olacak evliliği kanun ve töre temellerine oturtmuştur. Evlenme için ''kalın'' veya ''başlık'' adıyla kız ailesine verilen bir aile malı veya gelinin çeyizinin bir kısmını oluşturan eşyaların verilmesi yerleşik adetlerdendir. Bugün bu terim Türkiye'nin çeşitli yerlerinde kullanılmaktadır. Kalın veya başlık Türk aile hukukunun temelini teşkil etmektedir. Çeyiz ise kız çocuğunun baba malından aldığı paydır. Gelin kız kocasının evine giderken ''sep'' adı verilen çeyiz eşyasını da götürmektedir. Gelin kızın çeyizi bazı durumlarda zengin birinin desteğiyle de hazırlanabilmektedir. Evlenecek kızın çeyizini hazırlamak yalnız ana-baba ya değil, bütün akrabalara düşen bir görevdir.

    Evlenme sürecini söz kesme, nişan, düğün ve eve gelin getirme oluşturmaktadır. Evliliğin başlangıcı kabul edilen söz kesmeye ; Türklerde büyük önem verilmiştir. Geleneklerine çok bağlı Türk kesimlerinde, söz kesme antlaşması at üzerinde yapılmaktadır. Göktürklerde antlaşmalar ile elçi kabulü gibi resmi törenler hep at üzerinde yapılmıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki, evlilik Türklerde çok değerli kabul edilerek önem verilmiştir.

    Erkek nişanlandığı kızın parmağına kendi yüzüğünü takar, kız da nişanlısına gerdekte giymesi için kendi diktiği kırmızı renkli kaftanı gönderir. Nişan Batı Türklerinde daha çok görülmektedir. Kalın antlaşması ve söz kesimi hediyeleri ile nişan gerçekleşmektedir. Tanıklar, antlaşma ve dua ile yapılan beşik kertmesi ise bütün Türklerde görülmektedir. Kaşgarlı Mahmut Divanı'nda, Türklerde nikahın çok eskilerde de bulunduğu ifade edilmektedir. Anadolu'da ve Orta Asya'da nikah kızın evinde kalın anlaşmasından sonra kıyılır. Kalın ve çeyizlerin miktarı nikah kıyılmadan önce tespit edilir.

    Evlenme sırasında düğün yapma zorunludur. Düğünde yerine getirilmesi şart olan adetlerin başın- da ise düğün yemeği gelmektedir. Düğün için gelinlere ipekli kumaşlarla süslenen özel odalar hazırlanmaktadır. Düğüne çağırma işine "okuma'' denmektedir. Bu ifade bugün de kullanılmaktadır. Gelin eve atla gelmektedir. Gerdek gecesi geline yol gösterici birisi (eget,mamu) bulunduğu gibi, güveye de yol gösterici bir sağdıç vardır.

    Orhun Abideleri’nden Türklerde tek kadınla evlenmenin esas olduğu anlaşılmaktadır. Çok kadın alma adeti kadının kısır olması halinde söz konusudur. Eski Türklerde babaya ''kang'' denmektedir. Öz kardeşlere ''kangdaş'', üvey kardeşlere ise ''kangsık'' denilirdi. 11. yüzyıldan sonra babaya ''ata'' denmiştir. Türklerde ister kız ister erkek olsun evlada ''oğul'' denmektedir. Erkek çocuğu baba, kız çocuğu anne yetiştirir. Babanın yeri, onuru, şerefi erkek çocuğa kalır.

    Kız çocuk evlendikten sonra koca evinin üyesi olmaktadır. Büyük erkek çocuk babadan sonra ailenin reisliğini üstlenir. Küçük oğlan ise baba ocağının devamından sorumludur. Diğer erkek çocuklar evlendikten sonra ayrı eve çıkarlar. Aynı anneden meydana gelen çocuklara ''karındaş" denir.

    Türklerdeki aile yapısı, aynı zamanda köklü bir toplum yapısına da sahip olduğunu göstermektedir. Oğuz Türklerinde zina hadisesinin kabul edilemez bir suç sayılması, istisnai de olsa zina edenlerin en ağır şekilde cezalandırılmaları, Yakut ve Altay Türklerinde kız kaçırma ile kurulan evliliklere meşru olmayan evlilik gözüyle bakılması Türklerin sahip oldukları aile yapısını göstermesi açısından önemlidir. Aile yapısının sağlam tutulmasıyla güçlü bir toplumun temeli atılmış olmaktadır. Çekirdek bir unsur olarak aile ordu ve devletin de temel taşıdır. Bundan iki bin yıl önce Türkler aileyi sosyal yapının esası olarak korumuşlar ve ailenin devamlılığını ve bölünmezliğini sağlamak için bazı tedbirler almışlardır. Levirat adı verilen aile düzeninde babaları ölen ailelerde büyük çocuklar annelerini ve küçük kardeşlerini himaye etmek mecburiyetindedirler. Eğer kardeşlerden biri ölürse en büyük kardeş ölenin ailesini kendi ailesine katar. Ölen kardeşin çocuklarının başka ailelere katılıp soyadlarını değiştirmelerine kesinlikle izin verilmezdi. Aile içinde taviz verilmeyen hususlardan biri de aile bireylerinin Türk adlarını kullanmalarıdır. Böylece hem ferdin, hem ailenin, hem de toplumun kimlik arama problemi ortadan kalkmaktadır. Türk ailesinin diğer bir özelliği de devlet ve orduyla en üst seviyede bütünlük sağlamış olmasıdır.

    Türkler sağlam bir aile düzeni kurarak sosyal yapısını ve milli olma karakterini asırlardır korumuşlardır.
     

Bu Sayfayı Paylaş