Karadelikler Güneş'imizden 8-50 kat büyük kütleli yıldızların çökmesiyle oluşur.Wolf-Rayet türü bu yıldızlar ancak birkaç milyon yıl yaşıyorlar ve kısa ömürleri süresince dış katmanlarının bir kısmını güçlü rüzgarlarıyla uzaya saçıyorlar . Merkezlerindeki hidrojen yakıtı demire kadar evrilip çekirdek tepkimeleri durunca dengelenemeyen muazzam kütle çekimi nedeniyle yıldız çökerek bir karadelik oluşturuyor. Karadeliğin ' tekillik ' denen merkezi içinde bildiğimiz bildiğimiz fizik kurallarının geçerliliğini yitirdiği , matematiksel bir nokta büyüklüğünde sonsuz yoğunlukta bir uzay bölgesi . İçinden ışığın bile kaçamayacağı kadar güçlü bir kütleçekim alanının oluşturduğu 'olay ufku ' ile çevrili . On Güneş kütlesinde bir karadeliğin olay ufku çağı yalnızca 60 km'dir . Yıldız kökenli karadelikler dışında , bir de hemen hemen tüm büyük gökadaların merkezine yerleşmiş gerçek devler bulunur . Gökadalar oluşurken merkezdeki büyük gaz kütlelerinin çökmesiyle oluşan bu ' Süper Kütleli Karadelikler ' , milyonlarca hatta milyarlarca Güneş kütlesine sahiptirler . Bizim gökadamız Samanyolu'nun merkezinde de böyle dev bir karadelik bulunuyor . Ancak ötekilerden daha alçak gönüllü boyutlarda . Yalnızca 3 milyon Güneş kütlesi kadar !... Böylesine büyük bir kütlenin uzayda kapladığı alansa Güneş Sistemi'nin boyutlarını aşmıyor . Gökada merkezlerindeki süper kütleli kara delikleri de doğrudan göremiyoruz. Bunları da gene yolaçtıkları etkilerle saptayabiliyoruz . Samanyolu'nun merkezine baktığımızda gaz ve toz bulutlarıyla yıldızların çok büyük hızlarla döndüklerini gözlemliyoruz . Bu hızla dönen cisimlerin uzaya saçılmaması için merkezde çok büyük bir kütleli cismin bulunması gerekiyor . Fizik kurallarına göre böylesine büyük kütleler karadeliklerden başka hiçbir cisimde bulunamaz. Kara Delik terimi ilk defa Princeton fizikçilerinden John Wheeler tarafından 1968'de yayımladığı "Evrenimiz, bilinenler ve bilinmeyenler" isimli makalede kullanılmıştır. Kara delikler çok ağır olduklarından, çok büyük çekimsel alana da sahiptirler. Çekimsel kuvvet öyle büyüktür ki, ışık dahil hiçbir şey kara delikten kaçamaz. Kütleleri büyük olan yıldızlar, termonükleer evrimlerinin sonlarına doğru kırmızı veya mavi süper devler haline gelir. Nükleer yakıtları tükendiğinde, süpernovalar halinde patlarlar. Patlamaların kalıntısı bir nötron yıldızı (pulsar) olabilir veya süpernova çekirdeğinin kütlesi Güneş kütlesinin yaklaşık üç katına ulaşıyorsa, bir kara delik olabilir. Kütlesi küçük olan yıldızlar ise bir gezegen bulutsusu oluşturarak gömleklerinin bir bölümünü yitirir. Bunlar, Dünya'nın boyutlarına yakın boyutlarda beyaz cüceler olarak evrimlerini tamamlarlar. Kara deliklerin dinamiğini ve içlerindeki herşeyin dışarı çıkmasını nasıl engelleyebildiklerini anlayabilmek için Genel Görelelik kavramını anlamak gerekir. Genel görelelik (izafiyet) kuramının belirttiği maddenin kütlesiyle çevresindeki uzay-zamanın yapısını değişikliğe uğratmasıdır. Bu varsayım, hiçbir şeyin hatta ışığın bile, büyük kütleli bir gökcisiminin yakınında, düz çizgi halinde yer değiştiremeyeceği anlamına gelir. Ebediyete kadar içinde kalma riskine girmeden, bir kara deliğin ne kadar yakınına yaklaşılabilinir? Bu cisimlerde geriye dönüşü olmayan noktaya olay ufku (event horizon) denir. Bu, kara delikle aynı merkezli küresel bir zarf olup, bu zarfın yarıçapına Schwarzchild yarıçapı denir. Eğer bir kere olay ufku içine girilirse, geri dönüş yoktur. Uzay-zaman tekilliğinin yer aldığı ölü delik merkezine doğru çekilebilecektir. Saniyenin küçük bir kesri içinde oradaki sonsuz büyük çekimsel kuvvet tarafından toz haline getirilecektir. Bir kara deliğin yakın çevresindeki uzay yollarını bozduğu görüldü. Einstein hükmüne göre, uzay zaman birbirine karışmış olduğundan böyle cisimlerin yakınında zamanın da sapmaya uğrayacağı sonucu ortaya çıkar. Bu nedenle bazı araştırmacılar kara deliklerin zaman makinesi gibi kullanılabileceğini ileri sürmektedirler. Bir astronot kara deliğe doğru yola çıkmadan önce uzaygemisine büyük bir saat yerleştirilirse, dışarıdaki bir gözlemci, gemi çökmüş yıldızın yakınına yaklaştıkça, saatin gittikçe yavaşladığını fark edecektir. Aynı şekilde, gittikçe yavaş hareket ediyor gibi, olay ufkunun sınırına asla erişemeyecek gibi gözükecektir. Sonunda şaşırtıcı bir durum meydana gelip, zaman durmuş gibi olacaktır. Astronotun bakış açısına göre ise, gemideki saat her zamanki hızı ile tik taklarını sürdürecektir. Böylece astronot, karanlık cehennemin içine hızla dalmasını geciktirecek bir şansa sahip olmayacaktır. Hatta olay ufkunun içinden geçtiği anı bile farketmeyecektir. Fakat ne yazık ki bu noktadan itibaren kara deliğin içine saplanmış olacaktır. Gemi aşağı doğru inerken pencereden dışarı bakan astronot herşeyin hızının arttığını görecektir. Bütün gelecek öyküsü gözünün önünden bir anda akıp geçecektir. Fakat astronotun evrenin geri kalanı ile iletişimi kesilmiştir ve kendisini mutlak ölüm beklemektedir. ÇETİN BAL