Kuşbazdım bir zamanlar - Feridun Andaç

'Yazılar, Denemeler.' forumunda sha. tarafından 26 Nis 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Kuşların dilinden anladığını söyleyen Okan 'a inanmıştım. Bana verdiği paçalı güvercine takla attırmasını seyredince, içim gitmişti.

    Çaldığı ıslıkla güvercini kanatlandırıp gökyüzüne salması görülmeye değerdi.

    Onlar için kurup düzenlediği kuşevleri ise dillere destandı. Taş oymakta, kafes yapmakta üstüne yoktu. Kuşların dilinden anlamada kimse eline su dökemezdi.

    Benden birkaç yaş büyük olması onun her sözünü dinlemem için yeterli nedendi... Gerçi ''ağabeyi'' demesem de, o bu yaş farkını hissettirir, arada bir ''ben senin abinim unutma'' diyerek her söylediğini yapma, ona inanmaya yöneltirdi beni.

    Kuşlara düşkün olduğumdan, onun peşinden ayrılmaz, her dediğini yapar, gözümü üzerinden ayırmazdım... İyi bir kuşbazlığın yolu, bunu iyi bilen birini gözlemekten geçer, diyordum kendi kendime...

    Onun, yaptığı tek şey, beni bütün bu işlerinin ortağı kılması, her dediğini yaptırmasıydı.

    Evlerinin arka bahçesindeki metruk bir yapıyı tamamen kuşevine çevirmiş, mahallenin çekim odağı yapmıştı.

    Kuşbazlığı dillerdeydi...

    Kuş pazarlarının vazgeçilmez siması Okan ile akrabalığımız ise ona itaat etmemin bir başka nedeniydi.

    Kimi mahallelinin lanetlediği, kiminin acıyarak baktığı, kiminin de hayranlıkla dilinden düşürmediği Okan; benim gözümde de bir kahramandı.

    Kuş avına çıktığımız günlerde, hazırladığı tuzaklar, kurduğu ökseler, bunları siperde bekleme anları; her bir şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattığı bir süre sonrasında şenliğe dönüşürdü.

    ''İyi bir kuşbaz, önce kuş avlamasını bilecektir. Bunun için de yapacağı ökseler, hangi kuş neye gelir, nasıl avlanır bunları öğrenmelidir. Kuş dilini ancak bunları bilirsen öğrenebilirsin...''

    Onun bu türden sözleri çekip almıştı beni o dünyanın içine.

    Bir tür ona çırak durmuştum. Gidip zahireci Zakir Usta 'nın yanında çalışmam da bundandı. O öğlen namazına gittiğinde, Okan bir çuvalla gelir, kuşyemi alır giderdi. Öylesine rahat, güvenliydi ki; dükkânın sahibi sanırdınız onu. Kendince usulü vardı; Zahire dükkânında kuşyemleri için ayrılan yerde öbeklenen açılmamış çuvalları açar, her birinden birer lenger alır, çuvalları aynı ustalıkla dikerdi.

    Bu oyunumuz bir gün ortaya çıkınca, benim de zahireci çıraklığım sona ermişti.

    Okan'la dillere düşmüştük artık.

    Hafta sonları bit pazarında kuş ve yumurta satışı, yaptığı kuşevlerinin siparişlerini alma işi biter bitmez soluğu maşatlıkta alır bu kez yanımızdaki kafeslerde getirdiğimiz paçalı güvercinleri gökyüzüne salar onların takla atmasını seyre dalardık. O çıkardığı kavalını üflerdi; bense, yetmeyen nefesimle, baldıran sapından yaptığım mızıkama asılırdım. Yer gök susar, bizi dinlerdi. Kuşlar o sesle yükselir alçalır; maşatlık taşları uğultularını keser, bazen ağuya, bazen özleme, bazen de şenliğe dönüşen sesimize kulak verirdiler.

    ''Ölülerde ses ister,'' derdi Okan. Beni çekip götürdüğü maşatlıkta korkum dinerdi, Okan'ın yanında güven duygusunu siper ederdim kendime. Kuşlar yorulup da kafeslerine girince, taş oyununa verirdik kendimizi.

    Bizim Okan'la kuş sevdamız, oyunların bendinden geçme ayinimiz Okan'ın bir av tüfeğinin saçmalarına hedef olmasıyla son bulmuştu.

    Ortaokula yeni başlamıştım... Okan, okulu bitirememiş; babasının ölümü sonrasında annesinin, yakın bir mahallede okul inşaatı yapan bir müteahhide gizlice kaçmasıyla o büsbütün kuşlarına vermişti kendini.

    Kocaman evde anneannesiyle bir başına kalan Okan; o bahçeye, bahçedeki kuşevine kapanmış, uzunca süre onu gören olmamıştı.

    Bu kez, onun adı, 'kuşlara eziyet ediyor' a çıkmıştı.

    Bazı evlerin damlarına kurduğu ökselerde yakaladığı bıldırcınların kafalarını kopararak orada ızgara yapıp yediğini, kafeslere kapattığı kuşları günlerce yemsiz, susuz bıraktığı bu söylentilerin bazılarıydı.


    Bir gün, onun Doktor Kâmil Bey 'in av tüfeğine hedef olup öldüğü haberini aldığımda; okuldan yeni çıkmıştım. Son dersi zor etmiş, çıkar çıkmaz Okan'a gitmeye, kapısını zorlamaya, beni bahçeye almasına karar vermiştim. Daha da olmazsa, evlerine en yakın bir evin damına çıkıp onu orada gözetlemeye ahdetmiştim.

    Eve gelip okul giysilerimi çıkarıp kasketimi çantamı bir yana atıp dışarı çıkacaktım ki; annem:

    ''Sakın Okanlar'a gideyim deme... Orada kötü şeyler oldu,'' sözleriyle beni duralatmıştı...

    Sorularımı yanıtsız bırakınca tıknefes Okanlar'ın kapı önünde buldum kendimi...

    Kapıda bir polis duruyordu. Bir de yeşil cip vardı. Polise yaklaşıp içeri girmeye cesaret edemedim. Ama kötü bir şeyin olduğunu hissetmiştim. Geri dönmektense, evin tam karşısındaki Taşçeşme'nin önünde beklemeye koyuldum.

    Sokaktan gelip geçen yoktu... Hava kararmak üzereydi.

    Babamın eve gelme saati de yaklaşmıştı. Beni burada görmemeliydi. Ama oradan da kopamıyordum.

    Aklıma, evin bitişiğindeki binanın çatısı gelmişti. Damdan dama geçerek çatıya çıkıp, oradan da Okanlar'ın bahçeye atlardık. Bahçenin yanı başında yıkılan evin yerine yapılan bu yeni yapı Doktor Kâmil Bey'in eviydi. Tek katlı binanın, açık bir terası vardı. Bütünüyle bahçeye dönük teras doktorun gözlemevi gibiydi. Çünkü yaz kış teleskopunun başından ayrılmazdı. Doktorun bu hali mahallelinin dilinde oyuna dönüşmüş, öyle ki; ''Doktor civanım, seni seviyor canım,'' diye diye, biz çocukların eğlencesi olmuştu Kâmil Bey.

    Onun bu gökyüzü seyirlerine kimse anlam veremezdi. Hatta, bazen, 'evleri gözetliyor,' diye de adı ünlenirdi.

    Kuşlar terasta yuva yapalı beri, Okan oraya musallat olmuş, Kâmil Bey'in de başına bela kesilmişti.

    İşte gene böyle bir günde, münakaşa etmişler; Kâmil Bey'in içeri girip çıkmasıyla av tüfeğini Okan'a doğrultup tetiği çekmesi bir olur...

    Bu olay Okan'ı hayatımdan kopardığı, beni güvercinlere küstürdüğü gibi Doktor'u da dört duvar arasına göndermişti.

    Ondan bana yadigâr kalan kafesi, ökseyi hâlâ saklar; ''Ollum (oğlum) kuşbaz olmak için kuşları sevmek yetmez, dilini anlayacaksın; bunun için de bin fırın ekmek yemen gerekir,'' sözlerini sık sık hatırlarım...
     
  2. Zuzu

    Zuzu <b> " inatçı zuzu " </b>

    Daha önce okumuştum ve üzülmüştüm yine aynı etki :/
     

Bu Sayfayı Paylaş