1250 - 1517 yılları arasında Aybek tarafından Mısır topraklarında kurulmuş hükümdara bağlı köle sınıf kökenli asker devletidir. Memlûkler bir nevi profesyonel asker olarak İslam toplumuna girmişler ve zamanla güçlenerek iktidarı ele geçirebilecek bir konuma dahi gelen oligarşik bir topluluk olmuşlardır. Kelimenin kökeni, Arapça'nın kökü "m-l-k" olup "abd" ve "cariye" gibi köle manasına gelen kelimelerden erkek kölesine tekabül eden kelimedendir. Genelde Mamlûk kelimesi 9. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar İslam dünyasında faaliyeti göstermiş beyaz köle kökenli askerler için kullanılmıştır. Memlûk kelimesi, genç hizmetkâr, azat edilmiş köle, delikanlı ve efendisine bağlı muhafız anlamları da taşır. Memlûkleri oluşturan unsurlar genel itibariyle Kıpçak ve Kuman Türkleridir. Memlûklerin Diğer Kölelerden Farklılıkları Memlûk adayları köle olarak satın alınırlardı. Fakat, hem satın alanlar, hem de satanlar ile bu satışa konu olan kişiler bilirlerdi ki, askeri okul eğitiminden sonra, mevcut kölelik statüsü değişecektir. Böylece Memlûkler, ileride kaderlerini çizebiliyorlardı. Oysa, diğer kölelerin özgürlüklerini elde etme konusunda kesin bir şansları yoktu. Onların özgürleüklerini kazanmaları için efendilerinin ya onları azat etmesi ya da yakınlarının onları bularak fidye ödemesi gerekiyordu. İkinci olarak, askeri okula katılan Memlûk adayı köleler, diğer köleler gibi olmusuz barınma ve beslenme koşullarıyla karşılaşmazlardı. Memlûk adaylarından ileride usta bir asker olmaları beklenildiği için, ihtiyaçları ideal koşullarda karşılanmaktaydı. Üçüncü olarak, toplumsal statü bakımından köleler, özgürlükten yoksun olarak, her türlü ağır işlerde çalıştırılırlardı. Toplumda hor ve hakir görülen, pazarlarda ikinci sınıf insanlar olarak alınıp satılabilen insanlar olarak algılanırlardı. Memlûk adayı köleler de başlangıçta böyle pazarlarda alınıp satılsa da, Memlûk adayı olarak yetiştirildikten sonra azat ediliyordu. Memlûk sistemine giren bir Memlûk, sosyal statü bakımından en üst sınıfta yer alıyordu. Oysa, köleler, toplumun en alt sınıfında bulunuyorlardı. Tarihte Memlûkler tarafından kurulmuş devlet olarak şunlar sayılabilmektedir: Dördüncü olarak, Memlûkler hukuk bakımından da kölelerden üstünlerdi. Özgür bir fert olarak hareket eden Memlûk, kendi iradesiyle evlenebilirdi. Fakat, köle statüsünde olanlar için bu durum, efendisinin izniyle mümkündü. Bir Memlûkün çocuğu hür doğarken, kölenin çocuğu da köle olarak doğmaktaydı. Beşinci olarak Memlûklerin mülk edinebilme hakkı varken, kölelerin böyle bir hakkı yoktu. Son olarak, kanun önünde de Memlûklerin üstünlüğü bulunmaktaydı. Akşitler (Abbasiler'in memlûklerinden) Tolunoğulları (Abbasiler'in memlûklerinden) Gazneliler (Samaniler'in memlûklerinden) Harezmşahlar (Selçuklular'ın memlûklerinden) Köle Hanedanı (Delhi Sultanlığı'nın ilki) Mısır Memlûk Hanedanları (Eyyubiler'in memlûklerinden) Vikipedi
Bir ulus devleti olmayan ve kölelikten gelen memlûklerin bugünkü Mısır ve Suriye'de kurduğu bir askeri aristokrasi devletidir. Memlûk sözcüğü Arapçada köle demektir. Bu yüzden devletin ismi Türkçede Kölemen Devleti olarak da geçer. Kökeni Memlûk Sultanlığı'nın kökeni, Eyyubi Devleti'nin 1174 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından kurulmasına kadar uzanmaktadır. Diğer sultan ve amirlerin olduğu gibi El- Salih Eyyub'un da Bahriler adında kendine özel askeri birliği vardır. Bu askerler 800 ile 1,000 arası atlıdan oluşmaktadır. Bahri kelimesi, deniz veya büyük ırmak anlamına gelen Arapçadaki bahr (بحر) kelimesinden gelmektedir. Çünkü onların kışlaları Nil'deki Rawda adasında bulunmaktadır. Onlar, Karadeniz'in kuzeyindeki bozkırlardan ele geçirilen köle Kıpçakların arasından gelmiştir. Kahire'deki garnizonlarda ise Çerkez ve Gürcü kökenli köle askerler bulunur ve bunlara da Memalik-i Çerakise denirdi. Halkının çoğu Arap olan bu devlette iktidar Arap olmayan ve askeri kökenden gelen kişilerin elindeydi. Siyasi Tarih 1159 yılında Mısır'da yönetimi ele geçiren Selahaddin Eyyubi, ordusunda kölelerden oluşturulan birliklere, Abbasi halifelerinin bu geleneğine giderek ağırlık vermiştir. Memlûk Sultanlığına adını veren ve Mısır ordusunun süvari bilirliklerini oluşturan Memlûk Atlı birlikleridir. Bu birliklerin komutanlığını elinde bulunduran kimseler zaman içinde devletin başına geçmişlerdir. Moğol İmparatorluğu'nun istilası sonucunda esir düşen ve Mısır Devletine satılan köleler Memlûk askerleri olarak yetiştirilirdi. Çoğunlukla Kıpçaklar, Çerkezler, Gürcüler ve Türkler gibi Arap olmayan müslümanlardan oluşturulmaktaydı. Selahaddin Eyyubi'den sonra, orduda köle unsurların kullanılması uygulamasına devam edilmiş, giderek bu unsurlara ağırlık verilmiştir. İçlerinden yetenekli olanlar, üst düzey kamu görevlerinde de çalışmışlardır. Kendilerini, bir bakıma kölelikten kurtaran devlete ve orduya karşı ölümüne bir bağlılık içinde olan bu askeri birlikler, hafif süvari tarzında örgütlenmişlerdir ve savaş tarzları da, sıkı disiplinli kütlesel hareketlere dayanmakla birlikte, bireysel atılganlığı öne çıkaran bir tarzdır. Bu köle askerler iki kışlada eğitim görürlerdi. Bazı (özellikle Batı) kaynaklara göre bu garnizonlardaki askerler iki etnik kökenden geliyordu. Kahire yakınlarındaki, Nil nehri üzerideki Ravda adasındaki garnizonda çoğunlukla Kıpçak askerler bulunur ve bunlara Memalik-i Bahriye (deniz köleleri) denirdi. Yine Kahire'deki başka bir garnizonda ise Çerkez ve Gürcü kökenli askerler bulunur ve bunlara da Memalik-i Çerakise denirdi. Tarihçiler Memlûk egemenliğini, biri 1250-1382 öteki 1382-1517 arasını kapsayan iki döneme ayırırlar.. Batılı tarihçiler askeri birliklerin siyasal önem kazanma durumlarına bakarak birincisine "Bahri", ikincisine "Burci" derler. çağdaş İslam tarihçileri ise, etnik kökenlerde farklılığa ve bu farklılığın devletin gelişimine yansımasına dikkat çekmek için aynı dönemlere "Türk" ve "Çerkez" adını verirler. 1249 yılında kanlı bir ayaklanmayla, Eyyubi hanedanlığının son sultanı Turan Şah'ın, ordu ve devlet yönetiminde giderek etkin olmaya başlayan bu köle unsuralara karşı kesin tavır alması üzerine, şahı öldürerek iktidarı ele geçiren bu unsurlar, eski sultanlardan Melik Necmettin Salih'in dul karısı Şecer-üd-Dürr'ü sultan ilan ettiler. Ordu komutanlığına ise bir memluk komutanı olan Muizzüddin Aybeg getirildi. Kısa bir süre sonra Şecer-üd-Dürr, Aybeg'le evlenerek sultanlığı ona devredecektir. Böylece 250 yıldan fazla sürecek bir memluk (köle asker, köle kamu görevlisi) hanedanı başlamış oldu. Memluk hanedanlığının, tarihte üç önemli etkisi olmuştur. Askeri planda, Haçlı ordularının bölgeden atılması ve Moğol akınlarının durdurulmasıdır. Her iki olay da Arap - İslam devletini kaçınılmaz bir yıkımdan kurtarmıştır. Memluk hanedanlığının üçüncü etkisi ise toplumsal ve ekonomik alanda olmuştur, bir dizi düzenleme getirmeleri, askeri ve politik anlamda bölgede bir istikrar oluşturmaları sonucu, Mısır yeniden önemli bir ticaret yolu haline gelmiştir. 1260 yılında, Bağdat'ı alarak Halifeyi öldüren Moğol orduları Ortadoğuda hızla ilerlemişler ve Mısır sınırlarına dayanmışken, Memluk sultanı Sultan Kutuz, emrindeki memluk ordusuyla Moğol akınını karşılamak üzere harekete geçmiştir. Ayn Calut denilen bölgede karşı karşıya gelen iki ordunun çatışması, Moğolların bozguna uğramasıyla sonuçlandı. Ayn Calut Muharebesi'nda öncü birliklerin komutanı olan Baybars, Sultan Kutuz'u öldürtüp kendi hükümdarlığını 1260 yılında ilan ettikten sonra 1261 yılında El-Muntasır'ı halife ilan etmiştir. Böylece halifelik, Bağdat'dan Kahire'ye geçmiş olmakta, Memluk devletinin himayesine girmektedir. 1265 yılında Suriye'deki halen Haçlıların elinde olan kaleleri ele geçiren Sultan Baybars, 1268 yılında ise bugünkü Antakya'ya saldırarak, Haçlı prensliğine son vermiştir. Anadolu'da Moğol hakimiyetini sürdüren İlhanlı Devletinin etkisinden kurtulmak isteyen bazı Selçuklu beylerinin yardım talebi üzerine 1277 senesinde Anadolu'ya bir sefer düzenleyen Baybars, İlhanlı ordusunu Elbistan ovasında yenerek Kayseri'ye kadar ilerlemiş, bu kentde bir hafta kadar kalmıştır. Ama Anadolu Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'nin İlhanlı yanlısı siyaseti yüzünden Anadolu'dan ayrılmak zorunda kaldı. 1280 li yıların ortalarına kadar İlhanlıların karşı saldırılarıyla başetmek zorunda kalan Memluklar, bu akınlar durulduktan sonra yeniden Haçlılarla savaşmaya başladılar. 1291 yılında Akka'yı Haçlılardan geri aldılar. Akka'nın düşmesinden sonra Haçlılar Suriye kıyılarında fazla direnemediler ve tümüyle Ortadoğu'yu terk etmek zorunda kaldılar. İzleyen 90 yıllık barış dönemi, çok genç yaşta hükümdar olan ve sık sık değişen sultanların devridir. Deneyimsiz bu sultanların döneminde devlet ileri gelenlerinin nüfuzu giderek artmıştır. 1382 yılında Çerkez kökenli Berkuk'un, devrin sultanını öldürerek iktidarı ele geçirmesiyle Türk asıllı Memlukların devri de kapanmış oldu. Bu tarihten itibaren Çerkez asıllı sultanlar ülkeyi yönetmiştir. 1461 yılına kadar Memluklarla Osmanlı Devleti arasında yakın ilişkiler hüküm sürmüştür. 1461 yılından itibaren etki alanları yönünden gerginleşen ilişkiler, 1468 yılında Sultan Kayıtbay zamanında açık rekabete dönüşmüş, 1485-1490 yılları boyunca Çukurova'da yapılan savaşlarda iki taraf da önemli kayıplar vermekle birlikte kesin sonuç alamamıştır. Giderek gerginleşen ilişkiler 1516 yılında tarafların Mercidabık'da savaşa tutuşmalarına yol açmıştır. Memluk ordusunun yenildiği bu savaşın ardından Osmanlı son darbe olarak Ridaniye'de Memluk ordusunu ikinci kez yenilgiye uğratmıştır. Her iki savaş da savaş tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Bir açıdan, kitle halinde yönetilen disiplinli süvari birliklerinin, Falanks düzeninde muharebe eden piyade birliklerince önlenebilirliğinin kanıtlandığı savaşlardır bunlar. Diğer açıdan ise dönemin ateşli silahları olan sahra toplarının etkinliğini vurgulamaktadır. Askeri tarihçiler Memluk ordusunun yenilgisini genellikle Osmanlı ordusunca etkili bir biçimde kullanılan sahra toplarına bağlamaktadırlar. "Mızrak ya da kılıç darbeleriyle yapılan saldırılardan hiçbirimiz kaçmayacaktık, çünkü biz bu insanları [Osmanlılar] tanıyorduk. Onlardan korkmamız için bizden daha iyi binici, daha cesur olmaları gerekirdi. Bize zarar veren tek şey, ateş etseniz devirecek olan bu ateşli silahlar, bu mermiler, bu toplardır." Bu iki zaferin ardından Osmanlı ordusu Kahire'ye girerek 267 yıllık Memluk devletini ortadan kaldırmıştır. Osmanlı açısından bu zaferlerin parlaklığı, İslam dünyasının hem askeri-ekonomik, hem de Halifeliğin Osmanlı Devleti'ne aktarılmasıyla politik hakimiyetinin Osmanlı Devletine geçmesinde yatar. Aybek Dönemi Devletin kurucusu olan Aybek, Eski bir köledir. Daha sonraları satın alındığı Mısır'da eğitilerek Memlûk askeri olarak yetiştirilmiş ve kumandanlığa yükselmiştir. Eyyubi Devleti'nde yaşanan iç karışıklardan yararlanarak Eyyubi devletini yıkmış ve Memlûk devletini kurmuştur. Bu dönemde Mısır'da yaşanan Şii kökenli Arap isyanları bastırılmış ve Suriye Eyyubilerine son verilmiştir. Memlûkler 1250 ile 1382ye kadar Bahr-i Memlûkler, 1382den 1517ye kadar Burci Memlûkler olarak adlandırılmışlardır. Kutuz Dönemi Kutuz döneminde Moğol tehlikesine karştı Türk ve İslam dünyasını savunmuşlardır. 1258de Abbasilere son veren Moğolları 1260 Ayn Calut Muharebesinde yenilgiye uğratarak ilerlemelerini durdurmuşlardır. Suriye, Hicaz ve Mısır Moğol istilasından kurtulmuştur Baybars Dönemi Baybars dönemi en güçlü dönemdir. Halifeliğin merkezi Mısıra taşınmıştır. Baybars Bey, din ve devlet işlerini birbirinden ayırmıştır. 1276da Anadolu beyliklerine yardım etmeye gitmiştir. 1277 yılında Anadolu Türkleri safında savaşarak Elbistanda Moğolları 2. kez yenmişlerdir. Fakat Anadolu beyliklerinin yardımı kesmesi sebebiyle savaş sonuçsuz kalmış; Moğol hakimiyeti devam etmiştir. Ölümünden sonra yerine sırasıyla oğulları geçmiştir. Büyük oğlu Berke Han, uygunsuz kararlar aldığı için kumandanların kararıyla kendini fesh etmiştir. Berke Han, bu kararı kabul etmek zorunda kalmıştır. Berke Han'dan sonra devletin başına el-Adil Sülemiş geçmiştir. Sülemiş'in yedi yaşında olması diğer kumandanları harekete geçirmiştir. Kalavun Dönemi Bundan sonra devleti El-Mansur Seyfeddin Kalavun yönetmeye başlamıştır (1279-1290). Kalavun, Haçlılarla mücadeleye devam etmiş ve Suriye'deki son Haçlı kalıntısına son vermiş, Antakya'daki Haçlıları da uzaklaştırmıştır. Osmanlı Devleti ile Savaş ve Memlûk Sultanlığı'nın Sonu Hicaz su yolları sürtüşmesi ve Dulkadiroğulları Beyliği'nin kimin olacağına yönelik sürtüşmeler sonucu, 24 Ağustos 1516 yapılan Mercidabık Savaşını Kansu Gavri yönetimindeki Memlûk ordusu kaybetti ve Kansu Gavri öldü. Yerine sultan olan Tomanbay 22 Ocak 1517 tarihli ikinci bir Osmanlı-Memlûk savaşı olan Ridaniye (Reydaniye) Savaşını da kaybetti. Yavuz Sultan Selim komutanlığı altındaki Osmanlı ordusunun Kahire'yi ve Mısır'ı fethi ile Memlûk devleti son buldu. Memlûk Ordusu Memlûk kara ordusu birkaç kaynaktan oluşturuluyordu. Sultanın memlûklerden oluşan, Kahire'ye yerleştirilmiş bir daimi ordusu vardı. Her komutanın kendi memlûkleri de olabilirdi. Ayrıca, göçmenlerle memlûklerin oğullarından toplanan özgür doğmuş (memlûk olmayan) süvari sınıfı vardı. Zaman zaman Türkmen, Kürt, Bedevi aşiretler destek verirdi; eyaletlerin de kendi garnizonları bulunurdu. Tüm memlûkler at sırtında savaşmak üzere eğitilir ve donatılırlardı, yeğlenen silahlar mızrak ile yaydı; memlûkler iyi silahlanmış, özellikle hafif süvari ile savaşmaya hazırlanmış orta ağırlıkta süvariydi. Özgür doğmuş süvariler ayrı bir birlik oluşturuyordu. Bunların içerisinde Moğol göçmenler, memlûk olarak hizmet edemeyen ancak özgür doğmuşlar içerisinde seçkin bir yeri olan memlûk oğulları vardı. Memlûk ordusunda piyadenin yeri süvariye göre çok daha önemsizdi. Var olan piyade daha çok yerel nüfustan toplanıyordu. Mısır'ın denizlerde güçlü olmaması Memlûklerin genişlemesini engelledi. Mısır, uzun mesafeli ticaret için iyi bir merkezdi ama sürekli kereste eksikliği olması deniz ticaret gemiciliğinin gelişmesini önlemiş gibi görünmektedir. Kereste Türkiye'den, Hindistan'dan, Doğu Afrika'dan getirtiliyordu. Hatta hindistan'dan bitmiş gemi bile alınıyordu. Birkaç istisna dışında Mısır gemileri Akdeniz savaşlarına karışmadı; daha çok Hint Okyanusu'nda faaliyet gösteriyorlardı, ancak Portekizliler'in ayarında olmadıkları 1500'lerde kanıtlandı. 1509'da Gucerat Sultanlığı ile birlikte Portekizliler'e karşı savaştılar. Memlûk-Gucerat donanması Diu'de yenildi ve yok edildi. Memlûkler ve Türkçe Resmi yazışmalar Arapça olsa da askeri dil çoğunlukla Türkçeydi. Sultanlar adına pek çok Türkçe eser yazılmıştır. Memlûk sultanı Kansu Gavri, Türkçe ve Çerkezce yazdığı şiirleri ile tanınır. Bu zat, Firdevsi'nin Şehnamesi'ni Türkçeye çevirtmiştir.Ayrıca sultanların tamamının isimlerinin Türkçe olması da dikkat edilmesi gereken bir özelliktir.Aybeg,Baybars,Kayıtbay,Kansu,Tomanbay gibi. Memlûk Medeniyeti Memlûkler büyük bir medeniyet kurmuşlar, pek çok konuda Osmanlıların önüne geçmişler ve onlara öncü olmuşlardır. Memlûkler Moğol istilası sebebiyle Orta Asyadan kaçan bilim adamlarını kabul etmişlerdir. Kahire, Halep ve Şamda büyük medreseler kurmuşlardır. Memlûkler ile birlikte Arabistana ve Mısıra her alanda damgasını vurmuşlardır. Mısır ve Suriyede Memluk usulü eser olarak, Sultan Kalavun Camisi, Sultan Hasan Cami ve Medresesi, Sultan Berkuk Türbesi, Kahire Kalesi, Halep Kalesi örnek verilebilir. Memlûk mimarisinde çok renkli görünüm ve mineli cam örneği ön plandadır. Vikipedi