Psikolojide Gelişim Kavramı

'Felsefe-Psikoloji-Sosyoloji' forumunda Uygu tarafından 2 Eki 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member

    İnsan gelişimi çevre ve kalıtım arasındaki sürekli ve karşılıklı etkimişimin ürünüdür. Kalıtımsal özellikler kısaca biyolojik ön yatkınlıklar olarak tanılanabilir.

    Döllenmiş yumurta aşamasından başlayarak genler taşıdıkları yapısal özellikler doğrultusunda hücreleri programlar ve böylece cinsiyet saç rengi fiziksel büyüklük ve hatta bir ölçüde zihinsel yetenekler çevresel değişkenler ile etkileşerek şekillenir. Buna göre insan gelişimine yön veren iki temel süreç söz konusudur. Bunlardan biri genotip ikincisi fenoptiptir. Genotip ana babadan kalıtım yoluyla gelen tüm özellikler fenotip ise aile çevre okul ve toplum gibi farklı sosyal bağlamlarda toplumsal ilişkiler yoluyla edinilen gözlenebilir tüm kişisel özelliklerdir.

    Gelişimin kalıtsal özelliklerini yansıtan genetik değişmeler evrim sürecinde gerçekleşen üç etkene göre oluşmaktadır. Bunlar; değişkenlik (varibility) uyum (adaptaion) ve ayıklanma (selection) süreçleridir. Bireyin genetik yapısındaki oluşum ve değişmeler çiftleşme aşamasında kadından gelen X ve erkekten gelen XY kromozomlarının rastlantısal (random) yolla etkileşimine bağlıdır. Cinsiyeti belirleyen X ve Y kromozomlarının rastlantısal olarak etkileşimi genlerde yer alan mutasyonlar (mutotions) yoluyla türe özgü davranış örüntülerini de (related species) içeren çok yönlü bir süreç içinde oluşmaktadır.

    Değişkenlik olarak biline bu etken uyum kavramı ile ilişkilidir. Uyum rastlantısal olarak bir araya gelen özelliklerinin doğal ayıklanma (natural selection) süreci içinde kalıcı hale geçirerek genetik yapıyı koruyan tüm değişimleri kapsamaktadır. Ayıklanma ise organizmamın çevreye uyum sağlamasını kolaylaştıran özelliklerin kalıcı hale gelmesi diğerlerini giderek sönmesi anlamındadır.

    Gelişimin sosyal çevre değişkeni ile oluşan boyutu ise kısaca algılama sisteminin düzenlemesine bağlıdır. Buna göre algılama sistemimiz farklı olsaydı doğal olarak dişilimiz de farklı olacaktı. Bireysel deneyimlerimiz içinde yer aldığımız kültürel yapıya (cultural pattren) sosyal gruba ve aileye bağlıdır. Örneğin çocuğun saldırganlık davranışı içinde yer aldığı sosyal grubun ve ailenin tepkilerine göre biçim denmektedir.

    Genel olarak alt sosyo – ekonomik setlerinde gelen ve eğitim düzeyi düşük olan ailelerinçocuklarını saldırganlık davranışlarını ödüllendirdikleri gözlenmektedir. Ayrıca yetişkinlerinsöz ya da davranış düzeyinde saldırgan tutumlarına sıkça tanık olan çocukların onları model alarak benzer tepkiler gösterdikleri bilinmektedir. Öte yandan çocukların saldırganlık eğitimlerine “sessiz davranma” e “sistematik duyarsızlaştırma” yöntemleriyle yok sayma tepkisi veren eğitilmiş ailelerin bu tür davranış bozukluklarını sağaltmada daha başarılı oldukları görülmektedir. Bu bağlamda cinsiyete bağlı rol yapısının başat bir etken olarak algılandığı alt kültürlerde saldırganlığın özellikle erkeklik kavramı ile özdeşleştirilmesi nedeniyle yaygın biçimde oraya çıkması anlaşılabilir bir durumdur.


    Gelişimin iki temel bileşeni (compenets) olan kalıtım ve çevreden hangisinin daha etkin bir faktör olduğu uzun bir zamandan beri tartışılmaktadır. Ancak sorunun ortaya konuş şekli ile ilgili olan böyle bir tartışmanın pratikte fazlaca önem taşımadığı açıktır. Sorunu her hangi bir değişkenin üstünlüğüne indirgeyen ve bu nedenle bir düşünme yanlışı olarak değerlendirilmesi gereken bu yaklaşım yerine bugün kalıtım ve çevrenin birbirinden ayrılmaz bir bütünlük taşıdığı görüşü kabul edilmektedir.

    Bu saptaya doğrulamak amacıyla kalıtım çevre etkileşiminin dil öğrenme süreci bağlamında inceleyelim. Doğuşta konuşma için nöro fizyolojik açıdan biyolojik ön yatkınlığa sahip olan çocuğun dili öğrenmesi sosyal etkileşime bağlıdır. Ancak çocuklar belli bir nörolojik gelişme aşamasına ulaşmadan konuşmazlar.

    Örneğin çocuklar bir yaşından önce düzenli cümleler kuramazlar. Ancak çocuklarıyla doğumdan itibaren konuşan ve onların konuşma denemelerini ödüllendiren ailelerin çocuklarıdiğerlerine oranla dana erken konuşmaya başlamaktadırlar. Ayrıca konuşma becerisikapsam ve nitelik açısından farklı özellikler göstermektedir. Bu konuda yapılan araştırmalareğitim düzeyi yüksek olan aile ortamında ve sosyal çerçevede yer alan çocukların deyimve kavramları daha yaygın ölçüde kullandıkları doğrulamaktadır. (Gerstle. 1982)

    Başka bir anlatımla konuşmayı öğrenme gen biyolojik hem de sosyo – kültürel değişkenlere bağlıdır. Benzer bir durum çocuğu bilişsel (cognitive) ahlaki (moral)davranışsal (behovioral) sosyal (social) duygusal (emotional) bedensel (physical) gelişimi içinde geçerlidir. Bu bilgilerin ışığında gelişim kısaca organizmanın döllenmiş yumurta aşamasından başlayarak yaşam boyu geçirdiği çık yönlü iyileşme ve yetkinleşme süreci olarak tanımlanabilir.

    Alıntı
     

Bu Sayfayı Paylaş