Sanat Sözlüğü

'Güzel Sanatlar' forumunda Uygu tarafından 28 Eyl 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member



    A
    abaküs: Antik sütun başlıklarının en üstünde yer alan taş levha.
    afiş: Tanıtım ya da reklam amacıyla ha*zırlanan yazılı veya resimli grafik sanat ürünü.

    agora: Eski Yunan kentlerinde çarşı, meydan. Ticari ve idarî merkezlerin bu*lunduğu alan.

    akademik: Sanat alanmda belli ilke ve kurallara bağlı olarak yapılan çalışmalara denir.

    aksiyon: Hareket, eylem ve etkinlik niteliğine sahip olma.

    alegori: Canlandırma, göz önüne ge*tirme.

    alınlık: Yapıların cephesinde çatı ile korniş arasında yer alan üçgen kısım.

    almaşık: Farklı malzemelerden, özel*likle taş ve tuğla birlikte kullanılarak örülen duvar.

    altar: bkz. sunak.

    anıt: Herhangi bir olay, kişi ya da top*luluğun anısına yapılmış her türlü yapı ya da heykel.

    antik: Eski Yunan ve Roma eserlerine verilen ad. M.Ö. VI. - M.S. IH. yy. arası dönem. Antikite.

    apsis (absi,apsid): Kilise ve bazilika*larda kapının karşı tarafmda bulunan, yarım plânlı niş.

    arkaik: Bir sanat anlayışının ya da üs*lûbunun olgunluk dönemi öncesi geçir*diği aşama sürecine verilen ad.

    arşitrav: Antik mimarîde, sütunlar tara*fından taşman üst yapı elemanlarının en alt parçası.

    atrium: Eski Roma evlerinin ortasında, ilk Hristiyan kiliselerinde (bazilikalarda) ise girişin önünde yer alan avlu.

    ayrık düzen: Kent plânlamasında yapıla*rın birbirine birleştirilmeden yapılması.

    B
    Barok: XVII ve XVIII. yy. da Avrupa'da egemen olan üslûp.

    bazilika: Uzunlamasına gelişmiş mekân düzenine sahip, sütun dizilerine taşman yapı türü.

    beşik tonoz: Yarım daire kesitli eğrisel örtü unsuru.

    bezeme: Mimarî eser ya da her çeşit kul*lanım eşyaları üzerinde süslemeye yöne*lik yapılan çalışmaların tümü. Deko*rasyon.

    biçim: Sanat eserleri de dahil, her çeşit nesnenin görme ya da dokunma organ*larıyla algılanabilen kendine özgü ger*çekliği. Form.

    bindirme: Yapımında genellikle harç, çivi, kenet vb. kullanılmadan yapılan in*şa tekniği. Yapım öğesinin bir diğeri üze*rinde, ancak biraz daha çıkacak şekilde yerleştirilerek uygulanması.

    bingi: Kare bir alt mekân üzerine kubbe*nin oturtulabilmesi için yapılan geçiş öğesi. Pandantif, tromp (tonoz bingi) ya da Türk üçgeni de denilir.

    bingil: Kemerler üzerine oturtulmuş kubbe ile kemerlerin arasını kapatan üç*gen biçimindeki kubbe parçalarından her biri.

    bitişik düzen: Kent plânlamasında yapı*ların birbirine bitişik olarak yapılması.

    blok: Ağır ve büyük yapı öğesi. Ayrıca, büyük boyutlu ve bir kısmı bir araya gelerek siteyi oluşturan binalara ya da kent, yol veya sokaklarla sınırlı yapı gruplarına verilen ad.

    büst: İnsan vücudunun baş ya da göğüs*ten yukarı kısmının heykeli
    C
    cella (söylenişi: sella): Çok tanrılı din*lerde tanrı heykeli ya da kült objesinin korunduğu en önemli kutsal bölüm.
    cephe: Yapının dıştan görünen yüzeyi. çanak-çömlek: Pişmiş topraktan yapılan her türlü kullanım eşyası. Keramik.
    çizgi: Yüzey sanatlarda uzunluğuna oranla kalınlığı çok az uzun şerit. Resim*lerde fırçayla vurulan uzunlamasına boya darbesi.


    çizim: Düzlem üzerinde çizgiler kullanı*larak resimleme ya da tasvirleme işlemi.
    D
    dehliz: Geleneksel yapım teknikleriyle meydana getirilen uzun ve karanlık ko*ridor

    dekor: Bir iç mekânı bezeme, süsleme ve döşeme amacıyla yerleştirilen ya da eklenen öğeler. Tiyatroda ise, oyunla il*gili her tür eşya ya da malzemeye verilen ad.

    dentil (Fr. dentele): Kenarı dişli, dantel kesmeli ve girintili çıkıntılı yapı türü.

    desen: Resim sanatında tasarı ve hazır*lık niteliğinde olup, genellikle kalemle renkli ya da renksiz olarak yapılan çi*zimler. Doğrudan eser olarak yapılan de*sen çalışmaları da yapılabilmektedir.

    devasa: Çok büyük. Oldukça iri ve görkemli.

    dikilitaş: Herhangi bir olay ya da zafer anısına dikilen yekpare yüksek taş.

    düzen: Sanat eserinin ortaya çıkşını sağ*layan malzemeler arasmdaki bağlantılar bütünü. Ayrıca, Antik dönem mimarî üs*lûplarının (Dor, İyon, Korint) her biri. Nizam

    E-F
    ekol: Genel çizgileriyle aynı üslûp kap-samında değerlendirilmekle beraber; bir topluluğa, bölgeye veya kente özgü bazı ayrılıklar gösteren sanatçı grubuna veri*len ad.

    eksedra: Yarım daire plânlı, kubbe ör*tülü ve kendinden daha geniş bir mekâna bağlantı kurdurulan mimarî mekân un*suru.

    eksen: Resim ve mimarî eserlerde doğ*rultu belirleyen var sayımsal çizgi.

    estetik: Güzellik konusundaki görüş ve düşünceler.

    fantastik: Gerçek dışı ve hayalî nitelikli olgu ve oluşumlar.

    fasat: Binanın cephesi, ön yüz.

    fascia: Antik Yunan ve Roma mimarlı*ğında arşitrav yüzeyindeki yatay şerit biçimindeki alçak kademeler.

    feodal: Orta Çağ'da Avrupa ülkelerinin hemen hepsinde yaygın olan, toprak kö*leliğinin hâkim olduğu sistemle (feo-dalite=derebeylik) ilgili.

    fibula: Pelerin ya da benzeri bir elbise*nin insan üstünde kalmasını sağlamak için kullanılan özel iğne.Broş.

    figür: Resim ve heykel sanatlarmda tas*vir edilen insan resmi. Ayrıca, tabiattarastlanan ya da hayal edilen varlıkların adı.

    filayak: Büyük kubbeli yapılarda kubbe*leri üzerinde taşıyan kaim ayak.

    fonetik: Ses. Sesle ilgili. Sesleri özel*likleriyle gösteren, sesçil.

    fresko: Henüz yaşken ince duvar sıvası üzerine toprak boyalarla yapılan resim.

    friz: Baştabanla korniş arasmda yer alan resim, kabartma ya da süsleme. Bunların yapıldığı şerit.

    frontal duruş: Eski Mısır ve Arkaik Yu*nan heykeltıraşlığında insan vücudunun ön cepheden verilmesi. Ağırlık her iki yanda aynıdır.
    G
    galeri: Bazilikalarda yan netlerin üze*rinde bulunan asma kat.

    Gotik: XIII. yy.'da Avrupa'da egemen olup, Rönesansa kadar devam eden üslûp. Deyim, İskandinavya'dan gelen Gotlara izafeten verilmekle beraber, bu sanat üslû*bunun onlarla ilişkisi yoktur.

    gölge-ışık: Yüzey sanatı olan resmin üç boyutlu nesnelerini ifade etmek için, bir kesimin gölgeli, bir kesimin ise aydınlık biçimde boyanması.

    gravür: Ahşap veya metal baskı levha-larıyla çeşitli teknikler kullanılarak ya*pılan sanat eseri.

    grifon: Kartal başı, kanatları ve pençesi ile aslan vücudunun birleştirilmesinden meydana gelen hayalî yaratık.
    H
    hacim: Nesnelerm uzayda yer kaplayan kitlesi.

    harç: Taş ya da tuğla duvar yapımında kullanılan kaynaştırma maddesi.

    hat: Yazı. Hat sanatmda kullanılan yazı çeşitlerinden her biri. Yazı sanatı; yazı sanatı ürünü.

    havari: Hz. İsa'nm inanç sistemini ve öğütlerini yaymakla görevli on iki yar*dımcısından her biri.

    heykel: Üç boyutlu hacim sanatı.

    hol: Odalar arasmda bulunan sofa.

    I-İ-J
    idol: Çok tanrılı (politeist) dinlerde kü*çük tanrı ya da tanrıça heykelciği. ikon: İsa, Meryem ve ermişlerin resmi.

    İkanoklast: İkonların, yani resim kırı*cılığına yandaş olan kimse.

    istinat duvarı: Arkasmda toprak vb. bu*lunan, üstü dar, altı geniş duvar.

    izlenim: Resim ve heykelde tabiattan edinilen intiba, görüntü. jest: Davranış. Yerinde yapılan, anla*tımcı hareket



     
  2. Uygu

    Uygu New Member



    K-L
    kabartma: Taş, kıl, metal, ahşap gibi malzeme yüzeylerinin oyulması yön-teniyle yapılan sanat eseri.

    kagir: Taş, tuğla ve kerpiçten yapılan her türlü yapı.

    kaide: Bir sütunun oturtulduğu alt kısım.

    kanelür: Antik mimarlıkta sütun göv*desi üzerine açılmış yarım daire plânlı düşey oluk.

    karyatit: Antik mimarîde kadm heykeli biçiminde sütun.

    katakomp: İlk Hristiyanların içinde top*lanıp ibadet ettikleri yer altı mezar*larının genel adı.

    katedral: Piskoposluk kilisesi. Mimarî yönden diğer kiliselerden daha bü*yüktür.

    kemer: Bir açıklığın giderilmesi için kullanılan eğrisel biçimli yapısal öge.

    kenger: Yayvan yapraklı, dikenli bitki.

    keramik: bkz. çanak-çömlek.

    kerpiç: Saman ve çamur karışımının ka*lıp hâline getirilip güneşte kurutulma*sıyla yapılmış inşaat öğesi.

    kitabe: Bir yapının tarihini veya yaptı*ranını belirtmek amacıyla o yapı üzerine yerleştirilen metin. Ayrıca, hatırlatma amacıyla bazı konularm işlendiği taş ya da metal küçük anıt.

    kolossal: Büyük boyutlu masif mimarî unsurlar ve heykeller.

    konsol: Mimarîde ana yapıdan çıkmtı yapan kısımlar, balkon.

    konstrapost: Resim ve heykelde insanın resmedilmesi ya da tasvirinin yapılması sırasında kullanılan klâsik duruş. Poz*lardan biri. Bu pozda, ayakta duran kişi*nin, kalça ve bacaklarıyla gövdesinin üst kesimi hafifçe farklı yönlere dönük ola*rak işlenir.

    konstrüksiyon: Yapının tüm ögeleriyle birlikte inşa edilmesi, yapım.

    kontur: Resimde figürlerin sınırlarını belirleyen çizgi.

    koro: Kiliselerde apsis ile çapraz nef ara*sında bulunan, kilise korosuna ve papaz*lara ayrılan kısım.

    korniş: Yapı cephelerinin en üstünde, çatı hizasmda yer alan silme dizisi.

    krepis: Tapınağın oturduğu platformun çevresindeki basamaklı kesim.

    kripta: Eski Roma'da Hristiyanların giz*lice ibadet ettikleri yer altı kilisesi.

    kubbe: Yarım küre biçiminde mimari örtü unsuru.

    kült: İbadet, tapınma, dinî tören.

    kümbet: Silindirik ya da çokgen plânlı bir gövde üzerine konik biçimde yapıl*mış Türk ve İran mezar yapısı.

    lahit: İçine ölünün konduğu özel tabut.

    levha: Üzerine resim yapmak için kul*lanılan düzgün yüzeyli küçük pano.

    lirik: Coşku ve ilham dolu, etkili

    M-N
    mabet: Tapmak.

    manastır: Kırsal alanlarda Hristiyan din adamlarının kaldığı yapı ya da yapı top*luluğu.

    mask: İnsan yüzünden alınmış alçı kalıp ya da başın sadece yüz kısmını ortaya çı*karan heykel.

    mastaba:Eski Mısır mimarîsinde bir tür mezar yapısı. Kesik piramit biçimli alçak bir toprak üstü kısmıyla, toprak altmdaki bir mezar odasından oluşur.

    meander (meandr): Eski Yunan, Roma ve Neoklâsik nizamlarda kullanılan mi*marî öğelerden biri. Geometrik kıvrımlar yapan bir şerit halindedir.

    mekân: Bir yapının üç boyutlu olmasın*dan başka, onun uzay içinde kapladığı alan.

    mimesis: Doğadaki canlıları taklit etme. Mimetizm; yansılama, taklide ilişkin, yansıtma.

    mimik: Yüz, el ve kol hareketleriyle dü*şünceyi anlatma sanatı. Duygu ve düşün*celerin yüzde beliren kımıldanış ve hare*ketlerle anlatımı.

    minyatür: Çoğunlukla eski yazma ki*taplarda görülen, ışık-gölge ve derinliF duygusu yansıtmayan küçük, renkli re*sim sanatı.

    mistik: Mistisizmle ilgili. Tanrıya sezgi ve gönül yoluyla erişilebileceğini kabul eden dinî doktrin yanlısı.

    mitolojik: Mitolojiye ilişkin.

    motif: Bezeme ve süslemelerde bütünü oluşturan parçalardan her birine verilen ad.

    mozaik: Küçük boyutlu renkli parça*cıkların bir düzlem üzerinde bitişik ola*rak yerleştirilmesiyle yapılan kompo*zisyon.

    mumya: Bozulmadan korunabilmesi için üzerinde çeşitli teknikler uygulanarak muhafaza edilen ceset.

    mümesis: Benzerleşme, taklitçilik.

    nakış: Kumaş, duvar gibi yüzeyleri süs*lemek için yapılan resim.

    narteks: Erken Hristiyan ve Bizans mi*marîlerinde kilisenin ana mekânına açı*lan giriş bölümü.

    naturalist: Gerçeğin doğaya uygun bi*çimde yansıtılması amacıyla davranan sanat akımı, bu akım içinde olan sanatçı. natürmort: Çiçek, meyve vb. doğal ve hareketsiz varlıkları ele alan resim. Ölü tabiat.

    nef: Kilisede apsise dik doğrultuda, bir*birinden sütun ya da ayak dizileriyle ay*rılmış, uzunlamasına mekânların her biri. nekropol: Kentin dışında yer alan me*zarlık alanı.

    niş: Kendisinden daha geniş bir mekâna açılan ve duvar içine oyulmuş, genel*likle üstü kemer biçiminde olan girinti ya da hücre.

    nizam: düzen.

    O-Ö
    obelisk: bkz. dikilitaş.

    obje: Nesne.

    obsidiyen: Siyah, gri, yeşil ya da mor renkli saf ve doğal cam. Volkan camı da denir.

    opera: Sözlerinin çoğu ya da tümü şarkı*lı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri.

    organizasyon: Devlet, toplum, idare vb.nin düzenleniş hâli.

    ortostat: Eski Ön Asya ve Anadolu uy*garlıklarında, duvarlarm alt-ön yüzünde olan ve resim kabartmaları bulunan taş bloklar.

    otomatizm: Ön yargı ve kurallara uyma*dan, bilinçsizce yapılan sanatsal çalışma.

    özgün: İçinde üretildiği toplumun ger*çek şartlarının bir sonucu olarak beliren ve taklit etmeye yeltenilmeden ortaya konulanlar. Bir eserin kendine has nite*liklerinin olması.

    öznellik: Nesnelerin gerçeğine değil, bi*reyin duygu ve düşüncelerine dayanan, sübjektif. Nesnellik karşıtı.

    P-R
    palmet: Bir sapın ıkı tarafında simetrik olarak sıralanmış uzunca yapraklardan oluşan üslûplaştırılmış bitkisel bezeme öğesi.

    pandomim: Sözsüz oyun sanatı.

    papirüs: Eski Mısır kâğıdı.

    pastoral: Kırsal alanda ya da orman*larda geçen veya çoban yaşantısını tas*vir eden sahnelere verilen genel ad.

    patetik: Dokunaklı, etkileyici, içlendi-rici. Dokunaklılık.

    payanda: Duvarın dışa doğru eğilmesini önlemek için karşı yönde inşa edilen destekleme sistemi.

    paye: Yapıda taşıyıcı ayak.

    perdah: Pürüzlü yüzeyin düzgünleşti-rilmesi, parlatılması.

    perspektif: Üç boyutlu nesneleri, iki bo*yutlu resim düzlemi üzerinde yansıtmak için, üçüncü boyut izlenimi vermek için yapılan resim ve çizim tekniği.

    peyzaj (mimarlığı): Açık alanlardaki ağaç, çiçek vb. doğal öğeleri dikkate alı*narak yapılan mekân düzenlemesi.

    pigment: Her türlü boyanın renk verici ana maddesi.

    pilon: Yeni Krallık Dönemi Mısır tapı*naklarının giriş kısmma verilen ad.

    piramidal: Resimde yer alan figür, şe*kil ve tasvirlerin bir eşkenar üçgenin sı*nırları içinde yerleşik biçimde düzen*lenmiş olması.

    plastik: Bir cismin yoğrulabilir, şekil*lenebilir maddeyle örneğini yapma. Üç boyutlu anlatım. Üç boyutlu eser.

    plinth: İyon sütunlarında üzerine kaidenin konulduğu taş blok.

    podium (podyum): Roma ve Rönesans mimarîsinde yapmm üzerine konduğu zeminden yükseltilen kaide. Roma anfi tiyotralarında arenanın çevresini dola*nan hafif yüksek platform.

    porfir: Kırmızı renkli bazaltik sert taş. Somaki.

    portal: Taşkapı. Binanın ana kapısı.

    portik: Küçük sütunlarla taşman giriş sundurması. Yalnızca Batı mimarlığında-ki bu tür öğeleri anlatmak için kullanılır. Ayrıca, antik yapılarda revak niteliğinde kullanılan, sütunlarla taşman ve genel olarak bir avluyu çevreleyen kolonad. portre: İnsan yüzünün gerçek ölçülere uyularak yapılan resim ya da heykel.

    potern: Eski Anadolu medeniyetlerinde, kaleden kaçış yolu olarak yapılan tünel.

    potetik: Dokunaklı, etkili.

    profil: İnsan ya da hayvanın yandan yapılmış resmi veya fotoğrafı.

    renk: Işığın yapısındaki niteliklerin nes*neler üzerindeki yayılımına bağlı olarak göz üzerine yaptığı etki.

    resim: Yüzey üzerinde oluşturulan her türlü iki boyutlu kompozisyon.

    revak: Yapının önünde yer alan, uzun kenarlarının biriyle binaya bitişik, diğeri sütunlarla taşman ve bir kemer dizisiyle dışa açılan; üstü kubbe, tonoz ya da çatıyla örtülü uzunlamasına mekân.

    ritm: Sanat eserinde bulunan öğelerin kendi aralarında oluşturdukları ardışık zaman ve mekân aralıklarının belirlediği düzen.

    ritmik: Düzenli aralıklarla tekrarlanan, dizemli, tartımlı.

    Roman: X.-XII. yy.'lar arasmda Avru*pa'da yaygm hâle gelen sanat üslûbu. Or*ta Çağ'da Avrupa'da yaşanan sanat tarzını ifade etmek için ilk kez 1824'te Fransız arkeolog De Caumant tarafından kullanıl*mıştır. Kelime seçilirken, bu dönemde Ro*ma medeniyetinin etkisi olduğu vurgu*lanmak istenmiştir.

    rölyef: Kabartma.

    S-Ş
    saçak: Eğimli çatılarda, çatı yüzeymm yapının dışına doğru uzanan etek kısmı.saçaklık: Eski Yunan ve Roma mima*risinde sütunların taşıdığı üst yapı öğe*lerinin bütünü. Yukarıdan aşağıya kor*niş, friz ve arşitravdan oluşur.

    Sanat: Dilimize Arapça'dan geçmiş keli*melerden biridir. Amel, yani iş yapmak demektir. XTX. yüzyıla kadar Türk top*lumunda sanat kavramı, el ustalığı, bece*ri, tecrübe ve bilgiyle yapılan işlerde kullanılmıştır. Daha sonra özel yetenek ve el ustalığıyla yapılan işlere zanaat, bunun da üstünde yapılan iş ve etkinlik*lere (resim, müzik, şiir, tezyinat, heykel vb.) sanat denilmiştir.

    sanduka: Türbelerde ölünün gömülü ol*duğu yerin üzerine yerleştirilen taştan ya da ahşaptan, tabut biçiminde olup ku*maşla örtülü tutulan öge.

    sarnıç: Su toplamak amacıyla genellikle toprak altmda yapılan yapı.

    sella: bkz. cella.

    Sembolizm: Realizm ve Empresyonizme tepki olarak 1886'da Paris'te ortaya çı*kan sanat hareketi.

    sfenks: Başı ve gövdesi farklı yaratıklar biçiminde olan hayalî yaratık.

    sır: Pişmiş toprak ve yapı malzemesi üzerine sürülerek fırınlanıp saydam bir katmanla örtülmesi. Koruyucu saydam malzeme.

    silme: Duvar yüzeyinde hafif çıkıntılı olarak bulunan şerit biçimindeki min.aıi bezeme öğesi.

    simetri: İki ya da üç boyutlu bir biçim üzerinde yer alan tüm noktalarm en az bir eksene göre eşit uzaklıkta bulun*maları hâli.

    simge: Sembol.

    site: Antik kent devleti.

    skolastik: Orta Çağ'da Avrupa'da hâkim olan dinî-felsefî düşünce.

    soyutlaştırma: Yüzey ya da hacim sa*natlarında gerçek figür, şekil ve kompo*zisyonların tanmamayacak derecede ya-lınlaştırılması.

    statik: Hareketli olmayıp, belli bir süre değişmeyen, duruk.

    stel: Küçük dikilitaş.

    stereobat: Antik dönem mimarlığında yapının üzerine oturduğu, toprak üstünde kalan bezemesiz ve silmesiz üst yapı öğesi.

    stil: bkz. üslûp.

    stilize etmek (stilizasyon): Bitki ve hay*vanların doğadaki biçimlerini şematik leştirip yalmlaştırarak yansıtılması. Üs*lûplaştırma.

    stilobat: Eski Yunan ve Roma mimarî*sinde yapmm üstüne oturtulduğu ba*samaklı kaide. Subasmanı.

    sunak: Çok tanrılı dinlerde tapınağın içinde veya yakmmda yer alan ve tanrı*lara kurban sunulan alan. Kiliselerde ise takdis ayini için kullanılan banko biçi*minde yer.

    süje: Konu, özne.

    sütun: Daire, kare ya da çokgen plânlı, taştan veya mermerden yapılmış düşey taşıyıcı unsur. Çoğunlukla yekpare ola*rak yapılır.

    şapel: Tek mekânlı küçük kilise. Kilise ya da katedrallerde bir azize adanmış küçük tapınma yeri.

    T
    tablet: Eski Mezopotamya ve Anadolu-Hitit medeniyetlerinden kalma, üzeri yazı ya da resimli pişmiş topraktan yapılı küçük levha.

    tablo: Tual, ahşap levha, karton vb. üzerine yapılmış taşınabilir boyuttaki resim.

    tapınak: İçinde tapınılan, ibadet edilen her türlü yapı. İslâmî yapılar için kul*lanılmaz.

    tarz: Sanat anlayışı, sanat akımı. Üslûp.

    tasarım: Tasarlama eylemi sonunda be*liren ve asıl yapmm gerçekleştirilmesi sırasında yönlendirici olan proje, çizim, maket vb. ürünlerin tümü.

    tasnif: Gruplandırma. Ele alman olgu ya da nesnelerin niteliklerine göre ayrışı*mının yapılması. Düzenleme.

    tasvir: Tabiatta varolan ya da sanatçı*nın tahayyül ettiği her türden gerçek*liğin sanat eserinde yansıtılması. Betim*leme, tasarlama.

    tebşir: Hz. Meryem'e Cebrail tarafmdan Hz. İsa'ya gebe olduğunun müjdelen-mesini tasvir eden ikonokrafık sahne. tempera: Boyar maddenin tutkallı suyla, genellikle de yumurta akıyla karıştırılmasıyla elde edilen boya ile yapılmış resim.

    tezyinat: Bezeme, süsleme. Deko*rasyon.

    tonoz: Örgü teknikleri kullanılarak inşa edilmiş, kagir, eğrisel yüzey ya da yü*zeylerden oluşan mimarî örtü unsuru.

    trajedi: Konusunu efsanelerden ya da ta*rihî olaylardan alan, acıklı sonlara bağla*nan bir tür tiyatro eseri. (Trajik:Acıklı.). transept: Kilisede apsise yönelik olarak uzunlamasına mekânı dik doğrultuda kesen ve kilise plânını bir haça benzeten uzunlamasına mekân.

    triglif: Dor nizamı frizinde metoplarm arasmda yer alan taş blok. İki düşey derin olukla bunların iki yanmda bulunan birer yarım oluktan meydana gelir. Üçüz yiv.

    tual: Üzerine yağlı boya resim yapılan, ahşap çerçeveye gerili bezden malzeme.

    tüf: İşlemesi kolay volkanik taş türü.
    tümülüs: Bir yer altı mezar odasıyla o-nun üzerine yığılmış bir toprak yığının*dan oluşan yapay mezar
    U-Ü
    ulvî: Yüce. Gökle ilgili, semavî.
    üslûp: Bir toplumun ve çağın tüm sanat eserlerinde ortak olan biçimlendirme, ta*sarım ilke ve anlayışları bütünü. Ayrıca, birsanatçının kendine özgü biçimlen*dirme ve tasarım anlayışı.
    V-Y-Z
    vaftizhane: İçinde vaftiz töreni yapılan ve genellikle merkezî plânlı Hristiyan dinî yapısı.

    vazo: Seramik, metal ya da cam kap.

    vitray: Renkli camlardan meydana geti*rilen kompozisyon. Bu tür resimlerde camlar genellikle kurşun şeritlerle bir*birine bağlanmaktadır.

    yiv: Bir yüzeyin üzerindeki ince çizgi. Bir sütun gövdesinin veya bir vazo göv*desinin çevresine eşit aralıklarla paralel ya da sarmal olarak uzunlamasına açılan dar oyuk.

    yontu: Taş, mermer vb. malzemelerden yontularak yapılmış heykel sanatı ürünü.

    zanaat: İnsanların maddi ihtiyaçlarını karşılamak için yapılan, öğretimle birlikte tecrübe ve ustalık gerektiren iş. Zanaatçı; belli bir zanaatla uğraşan kişi.

    ziggurat: Eski Mezopotamya'da basa*maklı olarak inşa edilen tapınak yapısı.


    Alıntı


     

Bu Sayfayı Paylaş