"Senin Sayende" Demiyorsanız; "Senin Yüzünden" de Demeyin

'Yazılar, Denemeler.' forumunda Curly tarafından 25 Ara 2009 tarihinde açılan konu

  1. Curly

    Curly New Member

    Selma, 6 çocuklu bir ailenin dördüncü çocuğuydu, bana geldiğinde

    8 yaşındaydı. Selma'nın onu psikolojik olarak susmaya

    iten, 'seçici konuşmazlık' dediğimiz sürece getiren olaylar

    beş yaşındayken başlamıştı.




    Selma, beş kardeşi, anne ve babasıyla kendi halinde

    normal bi yasam sürerken, bir gün annesi hastalanıyor. O dönemlerde

    beş yaşlarında. Kendisinden büyük iki abla, bir ağabey ve kendisinden

    küçük iki kardeş daha var.. Küçük kardeşin yeni doğduğu dönemde

    anne ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşıyor. Uzun süre

    tedavi görüyor. Yoğun uğraşılara rağmen iyileşmiyor. Hastane ortamından

    evine gidip son günlerini evinde huzur içinde yaşasın diye

    doktorlar tarafından eve gönderiliyor. Birkaç ay evde

    babaanne, hala ve benzeri yakın akrabaların yardımıyla yaşatılıyor.

    Birgün hayata gözlerini kapatıyor.

    Anneye en fazla ihtiyaç duyulan dönemde anne, Selma'nın

    hayatından çıkıp gidiyor.




    Aradan 1,5 yıl geçiyor. Kendi hallerinde bir şekilde

    Yaşamaya alışıyorlar. Büyük kızlar evde yemek yapıp, en küçük

    çocuklara annelik yaparken, Selma babasıyla birlikte dükkanda çalışıyor.

    Dükkanları evin hemen alt katında olduğu için baba endişe

    duymadan iş hayatına devam ediyor. Çocuklarını kimseye

    muhtac etmeden yük etmeden idare ediyor.




    Bir gün ablalar ve ağabey, kardeşlerini alarak yakın

    Akrabalarına gidiyorlar.

    Selma babasının yanından ayrılmıyor. Çok ısrar ediyorlar ama

    istemedigi için gitmiyor.

    Babası da gitmemesine ses çıkarmıyor. Öğleden sonra baba

    Kız dükkanı temizlemeye başlıyorlar. Selma babasının istediği

    gibi her yeri bi güzel temizleyip süpürüyor. Daha sonra radyoyu

    açıyor. Müzik dinlemeye başlıyor. Ancak dışardan gelen sesler

    nedeniyle müziği duyamadığı için, sesini iyice açıyor. Babası

    da başının ağrıdığını söyleyerek müziğin sesini kısmasını istiyor.

    Selma, babasının söylediğini duymamış gibi yapıyor. Hani çocuklar

    sıklıkla yaparlar ya.. Bir süre sonra babası, başının çok

    ağrıdığını söylüyor. Yüzü asılıyor. Selma, gidip gelip

    babayı kontrol ediyor baş ağrısı geçti mi diye.




    Babası baş agrısına dayanamayarak eve ilaç almaya çıkıyor.

    Sıcaktan bunaldığını, kendini kötü hissettiğini söylüyor. Dükkana dikkat

    etmesini hemen bi ağrı kesici alıp geleceğini de ekliyor. Eve çıkıyor.

    Aradan epey zaman geçmesine rağmen baba yok.

    Bekliyor baba yok. Merak edip yukarıya babasına bakmaya

    çıkıyor. Eve giriyor.

    Babasına sesleniyor. Cevap yok. Tam oturma odasına

    giriyor ki babası o anda Selmanın gözleri önünde kalp krizi geçirmeye başlıyor.




    Selma babasının çırpınmalarına, yerde tırmalamasına...vs.

    şahit oluyor.

    Babası son nefesini verip yerde cansız yatarken,

    Uyandırmaya çalışıyor.

    Babası uyanmıyor... Camdan aşağı doğru bağırmaya başlıyor:

    'İmdat.. Babama bişey oldu... Yardım edin!..' kısa süre

    içinde ev mahalle halkıyla doluyor...




    Cenaze işlemleri bitince 1,5 yıl önce anneleri ölen bu altı

    kardeşin ne olacağı tartışması başlıyor.. kimi 'yanımıza alalım', kimi 'yuvaya

    verelim', kimi de 'hepsine birden nasıl bkacağız' diyor. En

    sonunda akrabalar aralarında anlaşıyorlar.'herbirimiz birisini

    alalım. Böylece çocuklar yurtlarda perişan olmaz, arada sırada

    da olsa birbirlerini görürler.' Diye düşünüyorlar. Selma' yı çok

    sevdiği halası alıyor. İki yıldır Selma yanlarında ve hiç

    konuşmuyor.




    Duyduklarım beni çok etkilemişti. Daha önce gidilen

    Uzmanların isimleri beni endişelendirmişti. Bir yandan da bir şeyler yapabilirim

    belki diye düşünmeden edemiyordum.

    Hikayesinden çok etkilendigim bu kızı merakla bekliyordum.

    Halası olan biteni tek tek anlattı.

    'Gelinimiz ve ağabeyimin ölümünden sonra ben de onu bir türlü

    mutlu edemedim. İki yıldır yüzü hiç gülmüyor. Kendiliğinden

    hiç bir şey yapmıyor. Sadece konuşmasa neyse ama sanki

    kurulmuş bir robot gibi.örneğin sofraya oturup yemek

    yiyeceğiz ' Hadi Selma sofraya otur!' diyoruz oturuyor. Hadi Selma artık

    kalkabilirsin demeden kalkmıyor. Önceleri aldırmadık. Baktık

    olmadı karşımıza aldık uzun uzun konuştuk

    anlattık. Ona evimizin bi kızı oldugunu, evdeki herkes

    kadar her

    şeye hakkı oldugunu... hiçbirisi fayda etmedi. Zamanla

    öfkelenip inadını kırmak için bazı taktikler uygulamaya başladık. Sofra

    hazır olunca gel otur demedik, aç kaldıgı günler oldu. Ya da artık

    kalkabilirsin demedik saatlerce sofrada oturdu. Hadi artık uyu

    demedik, sabaha kadar koltukta öyle oturdu. Vicdanın yoksa söyleme...'




    Onunla yaptığım ilk seans dün gibi aklımda. Hal hareketleri

    dinlemiyormuş gibi ama tüm alıcılarını bana cevirdiğini

    hissettiğim tavırları.

    - Biliyor musun ben seni çok sevdim

    - ......

    - Vallahi çok ciddiyim, çok sevdim.

    - .....

    - Ne güzel hiç konuşmuyorsun, diğer çocuklar gibi kafamı

    şişirmiyorsun ..

    Gözlerimin içine bakıp gülümsemesini saklamak ister gibi

    dudaklarını ısırarak başını salladı.

    - Biliyor musun bazen çocukların hayatlarında bazı şeyler

    Yolunda gitmiyor, benim işimse bunları yoluna koymak.

    Beni dinlediğini biliyorum .. hatta

    benimle konustugunu bile hissediyorum. Çocuklar benden

    yardım isterler, ben de onlara yardım ederim. Bu hep böyle oldu.

    - .......

    - Ama şu an işler değişti. Sana yardım etmeyi ben istiyorum.

    Eğer bana yardım edersen , izin verirsen seni susturan şeyin ne

    oldugunu bulurum. Gerçekten... inan bana...izin verir misin? Başını

    salladı! Evet başını salladı!

    - Elimde bazı resimler var, o resimleri cocuklara gösteriyorum

    onlar da bana resimlerle ilgili hikayeler anlatıyorlar. Onlar

    bana hikaye anlatınca ben de onların mutlu olmasını sağlıyorum. Yani

    bütün sır hikayede. Biliyorum sen konuşmuyorsun. Ama hikaye

    anlatmak istersen, konustugunu kimseye söylemem. Bu ikimizin sırrı olur.

    Anlaştık mı?




    Bir süre düşündü. Başını saga sola salladı. Evetle hayır

    Arasında gidip geliyordu.

    Birden evet anlamına gelecek şekilde başını salladı.

    Karşımdaydı... ben ona resimler gösteriyordum o da bana

    hikayeler anlatıyordu. İşimiz bittiğinde ona çok teşekür ettim.

    Anlattıklarını analiz etmeye bile gerek yoktu. O kadar saf, o

    kadar temiz, o kadar kendi hikayesini anlatmıştı ki... Selma'nın bilinçaltı

    karmakarışıktı.




    İşte Selma'nın analizden geçmesine bile gerek bırakmayan,

    Halasını dinlerken

    gözyaslarına boğan, beni analiz yaparken hıçkırıklara boğan

    hikayesi...




    'Bir varmış bir yokmuş, bir zamanlar bir ülke varmış. Bu

    Ülkede anne babasıyla yaşayan çok mutlu çocuklar varmış. Çocuklar

    kardeş kardeş hep oynarlarmış, anne babaları onlara hiç kızmazlarmış. Bir

    gün bu çocukların annesi hastalanmış. Çocuklar çok üzülmüş. Ama

    kimse çocukların üzüldüğünü anlamamış. Anneyi hep hastaneye

    götürmüşler. İlaçlar vermişler. hem de acı acı ilaçlar. Anne,

    sırf çocuklarını yalnız bırakmamak için içmiş bütün o acı ilaçları.

    Çocuklara hep annelerinin iyileşeceği söylenmiş. Bir gün

    anneyi eve getirmişler.

    Çocuklar anne geldi diye çok mutlu olmuşlar. Anne hep yatakta

    yatmaya başlamış. artık

    cocuklarına yemekler yapmıyormuş. Çocuklar çok üzülmüşler.

    Annelerinin yanında oyunlar oynamaya başlamışlar. Annelerinin

    yanında niye oynuyorlarmış biliyor musun ? Anneleri

    eğlensin diye. Ama babaanneleri hep kızıyormuş onlara.

    'Gürültü

    yapıp durmayın.

    Anneniz zaten sizin yüzünüzden hastalandı' diye. çocuklar çok

    yaramazlık yaptı diye anne hastalanmış meger. Çocuklar da anne

    iyileşsin diye onu eğlendirmek istiyorlarmış ama kimse

    anlamıyormuş. herkes çocuklarını azarlayınca anneleri de cok

    üzülüyormuş..




    Birgün anne ölmüş. Herkes ağlamış. Çocuklar annenin neden

    Öldüğünü anlamış.

    Yaramazlık yaptılar diye. Çocuklar evde babalarıyla yaşamaya

    başlamışlar.

    Bir gün anane gelip yemek yaparken, çocuklar gürültü yapmışlar.

    Anneanne onlara kızmış 'kızım sizin yüzünüzden hasta oldu. Hiç

    annenizin sözünü dinlemediniz hasta ettiniz

    kızımı. Sizin yüzünüzden de öldü. Sözümü dinlemeyip

    gürültü yapar, çok konuşursanız

    beni de öldürüp ortada kalacaksınız. Kim bakacak size?' demiş.

    Bir gün Selma , babasıyla dükkanda oturuyormuş. Ablaları

    kardeşleri amcalarına gitmişler. selma babasının yanından

    ayrılmak istememiş. Hiç gürültü yapmadan hep babasına yardım ediyormuş.

    Anneleri çocuklar evde yokken hastalanmış ya. Babası yalnız

    kalır hastalanır diye yalnız bırakmak istemiyormus. Babaları çocuklarını

    hiç kızmıyormuş zaten. Gürültü yaptıklarında bile.. Selma dükkanda

    babasına yardım etmiş, her yeri mis gibi yapmış.

    Elleri de acımış biraz. Radyoyu açmış. Babasının başı

    ağrımış. 'Kızım kapat şunun

    sesini' demiş. Selma duymuş ama duymamazlıktan gelmiş. En

    sevdiği müzikler varmış.

    Babası biraz sonra eve gitmiş. İlaç alıp gelecekmiş. Gitmiş gelmemiş.




    Selmanın aklına hemen anneannesiyle babaannesinin

    Söyledikleri gelmiş. Annesi zaten cocukların yaramazlıgı yüzünden ölmüştü

    ya. Selma çok korkmuş eve çıkmış. Babasını aramış. Odaya girince bi

    bakmış, babası bişeyler yapıyor. Selma çok korkmuş. Babası

    Selmaya 'git' der gibi işaretler yapmış. Selma gitmemiş. Babası yerde

    Uyumaya başlayınca uyandırmaya çalışmış.

    Uyandıramayınca ağlamaya başlayıp komşuları çağırmış.

    Sonra ev kalabalık olmuş. Selma kimseye söyleyememiş ama çok

    üzülmüş.. babası ' git ' dediği halde gitmemiş. Yine

    babasının sözünü dinlememiş. Eger gitseydi, müziğin sesini açıp babasının

    başını ağrıtmasaydı babası ölmeyecekti. Selma'nın yüzünden öldü.

    akrabalar çocukları paylaşmışlar. Selma ablalarından ayrılmak

    istememiş. Küçük kardeşini de çok seviyormuş. Halası yanına

    gelip 'kızım sen artık benim kızımsın bizimle yaşayacaksın'

    demiş Selma çok mutlu olmuş. Öyle mutlu olmuş ki, halasını

    çok seviyormuş, istediği zaman kardeşlerime götürürler, diye

    düşünmüş.. Halasının evine gidince 'artık bunlar benim yeni

    anne babam' demiş kendi kendine. Ama birden korkmaya

    başlamış. 'Annemle babamı ben öldürdüm. Yaramazlık yaptım

    sözlerini dinlemedim. Yeni annemi babamı çok seviyorum.

    Ya onlara da bişey olursa ben ne yaparım.?' Sonra aklına

    Bişey gelmiş. Gece yatmadan önce

    yatağının başucuna oturup dua etmeye başlamış.

    'Allahım .. ben çok yaramaz bir kızım. Annem babam benim

    Yüzümden öldü.

    Halamlar çok iyi insanlar. Ne olur benim yüzümden onları

    da yanına alma.

    Eğer onları da alırsan ben kimin yanında kalırım? Ne olur

    Allahım bana yardım et.

    Hiç konuşmamam için bana yardım et. Ne zaman gürültü yapıp

    Söz dinlemesem annem babam ölüyor. Hep susmam için bana yardım et

    Allahım. Ne söylerlerse yapacağım, onlar söylemeden hiç bişey

    yapmayacağım... ne olur onları benden alma!..'

    O günden sonra Selma hiç konuşmamış. Gülmemiş. 'Eğer

    gülersem evde gürültü olur, başları ağrıyıp ölürler' diye korkmuş. Hep susmuş..

    Hikayesi bitince Selma gözlerimin içine baktı ve ekledi;

    'Biliyor musun? Hala her gece dua ediyorum. Allahım nolur

    konusmayayım, konusmamam için bana yardım et! Diye. Bazen çok

    mutlu oluyorum. O zaman çok korkuyorum sevinçten çığlık atarım da gürültü

    olur, annem ölür diye'




    O küçük bedeniyle ne kadar büyük bir görev üstlenmişti.

    Kaçımız en konuşkan, en geveze çağımızda kendimizi susturmayı

    başarabiliriz ki?

    Kaçımız bir dondurma alındıgında bile sevinç çığlıkları

    atabilecekken, bu yogun duyguyu bastırıp susmaya devam

    edebiliriz ki? Kaçımız?

    Bu kadar sevilmek... bu kadar değer verilmek...
     

Bu Sayfayı Paylaş