her gün karanlıktı burası, ama bugün başka bir karanlık. nefes alamıyorum. sanırım ihmal ettiler bizi. kırdılar umudumuzu ve bu yüzden ölüyoruz birer birer dışarı bir kalabalık var, ağlama seslerinden anlıyorum. ağlayanların sesini seçebiliyorum aralarından bu da oğlumun sesi (duyuyorum) canım oğlum! arkadaşlarımın çoğu öldü, keskin bir koku var çünkü etrafta. kömür kokusu ağırdır belki, ama bu kadar değil. bu bildiğin ölüm kokusu, sancılı bir karın ağrısı gibi keskin. mecbur olmasak, inmeyiz hiçbirimiz bu kömür cehennemine yeryüzü büsbütün dururken yoksulluk hapsediyor işte bizi bu karanlığa bu ocaktan başka gidecek yerimiz, bu karanlıktan başka çaremiz yok aslında karanlık dediğime de bakmayın burası normal zamanlarda ekmek kokar oğlum gibi kokar karanlık oluşu aklıma bile gelmez ama şimdi ters giden bir şeyler var: sesimize bile karanlık çöktü, koku giderek ağırlaşıyor, kimsesizlik gibi bir şey oldu burası, sesimizi duyan yok mu ? ö l ü y o r u z . sanırım oğlumu bir daha göremeyeceğim. annesinden sonra beni de kaybetti. ekmek davası uğruna indiğim bu yeraltı, oğlumu yetim bıraktı. bizi hiçbir zaman unutmayın. en büyük ölüm, unutulmaktır derdi karım onu hiç unutmadım siz de bizi unutmayın böylesi bir ölüm, ancak o zaman zorumuza gitmez b i z i u n u t t u r m a y ı n sevdiklerimize iyi bakın biz yokken; en çok da oğluma. çünkü o henüz yedi yaşında ve benden başka kimsesi yok.