Çine Yapılan Türk Göçleri ve Etkileri Çinin kuzeybatısındaki Şensi ve Kansu bölgesine M.Ö. 2500 yıllarında bir Türk göçü oldu. Ordos bozkırlarına doğru yayılan Türkler, beraberlerinde kendi kültürlerini de getirdiler. Bu kültür, at ve koyun yetiştiriciliğine dayanıyordu. Bununla beraber dan, arpa ve buğday ziraati de yapılıyordu. Bu göçler neticesinde Kuzey Çin, Türk atı ile tanışmış oldu. M.Ö. 2000 yıllarından itibaren Kansuda kırmızı, beyaz ve siyah renklere boyanmış çömleklere rastlanmıştır. Bu çömlekler ile Batı Türkistanda Anavda bulunan çömleklerin ortak özellikler göstermesi dikkat çekicidir. Ayrıca, yine Çinde M.Ö. 1800 yıllarında tunç eserlerle karşılaşılmıştır. Bu eserler, M.Ö. 1400 yıllarına kadar büyük bir yaygınlık göstermektedir. Çömlek, tunç ve tunç işçiliğinin Çine Türkler tarafından getirildiği kabul edilmektedir. Kuzey Çine atı Türkler getirmişlerdir. Atın yanında araba da gelmiştir. Çin kültürünün şekillenmesinde ve gelişmesinde en büyük etkiyi, kuzeybatıdan gelen Türk boyları yapöıştır. Belirtilen bölgedeki Çinliler arasında Gök dini inançlarının temelleri Türkler tarafından atılmıştır. Yakut ve Çavuş Türklerinin Göçleri Yakut Türklerinin anayurttan ayrılarak ne zaman kuzeydoğu Sibiryadaki tındralar bölgesine göç ettiği bilinmemektedir. Aynı şekilde Çuvaş Türklerinin de batıya Ural dağlarının güneyine ne zaman göç ettikleri belli değildir. Bu iki Türk kavimimin, çok eski tarihlerde ana kitleden ayrıldığı kabul edilmektedir. Çuvaşca ve Yakutça, bugünkü Türkçeden çok farklıdır. Güneye ve Batıya Yapılan Türk Göçleri Sümerler, dünyanın en eski medeniyetini Mezopotamyada kurmuşlardır. Sümer medeniyeti, daha sonraki Ön-Asya medeniyetlerine kaynak olmuştur. Sümerlerin aslen Orta Asyalı ve muhtemelen Türk soyundan geldikleri ilim adamlarınca kesinlikle ispat ve kabul edilmemiştir. Sümerlerin Türklerle akraba olup olmadığı ileride açıklığa kavuşturulacak bir konudur. Güney Asya bozkırları, Asya bozkırlarının bir devamıdır. Bu bölgeye çok eski devirlerden itibaren Orta Asyadan Hunlar, Oğuzlar, Avarlar, Bulgarlar, Peçenekler, Kumanlar ve Uzlar göç etmişlerdir. Bu Türk kavimleri, buradan Orta Avrupa ve Balkanlara kadar yayılmışlardır. Asıl vatanı Vistül-Pripet olan Ruslar, Karadenizin kuzeyinde Türk kavimlerinin boşalttığı bozkırlara yavaş yavaş yerleşmişlerdir. Göçlerden Sonra Anayurdun (İlk yurdun) Durumu Anayurttan çeşitli yönlere yapılan Türk göçleri, belirli aralıklarla çok uzun zaman devam etmiştir. Buna rağmen, birçok Türk boyu da eski yurtlarında kalmışlardır. Göç etmeyerek kalan Türk kütlesinden biri, İrtiş Irmağı ile Hazar Denizi çevresinde yaşıyordu (Batı Türkleri). İkinci kütle ise İrtiş Irmağından doğuda Baykal Gölü, Selenga ve Orhon Irmağına kadar olan yerlerde yaşamaya devam ediyordu (Doğu Türkleri). Doğu Türkleri M.Ö. III. yüzyılda Büyük Hun İmparatorluğunu kurmuşlardır. Orta Asyaya yapılan Ari Göçleri Orta Asyadan Avrupaya yapılan Türk göçlerine karşılık, batıdan doğuya doğru, Hazar Denizi kuzeyinden kalabalık Arî (Hint Avrupalı) toplulukları göç etmişlerdir. Bunlar Çin sınırlarına kadar gelip yayılmışlardır. Arî topluluklar, daha sonraları kurulan Türk devletlerinin genişlemeleri sonucunda, Orta Asyadan uzaklaşmak zorunda kalmışlardır. Alıntı
En ilkel kavimler dahi, sadece keyif için kendiliklerinden göç etmezler. İnsanlar, topraktan emekleri ölçüsünde faydalanırlar. Aynı zamanda toprak üzerinde yaşarlar. Bu bakımdan oturulan topraktan aynlmak çok zordur. Göçler, birtakım zorunluluklardan meydana gelir. Göçlerin Sebepleri: a)Kuraklık: Türk göçlerinin ilk sebebi, yağışların yetersizliği yüzünden görülen kuraklıktır. Büyük ölçüdeki kuraklıklar, nüfus kalabalığı ve otlak darlığı ekonomik sıkıntıları ortaya çİcarmıştır. b)Şiddetli Kışlar: Bazı yıllar kar yağışı fazla olurdu. Bazen de kışlak olarak seçilen yerlerde don görülürdü. Böyle zamanlarda kahn kalmhğından sürüler ot bulamaz ve açlıktan kırılırlardı. Don olunca, hayvanların ayaklan bıcır oluyor ve yut denilen büyük hayvan kırımları meydana geliyordu. Bu kırım sonucunda, atlar da öldüğünden ordular için büyük bir felaket başlıyordu. c)Hayvan Hastalıkları: Hayvanlar arasında başgösteren bulaşıcı ve salgın hastalıklar büyük ölçüde hayvan kırımına sebep olurdu. Koyun ve at sürüleri (yılkı) yok olurdu. Kötü hava şartlan neticesinde meydana gelen yut, başlıca geçim kaynağı hayvancılık olan Türkleri acınacak duruma düşürüyordu. Böyle felaketli senelerde Türk aileleri çocuklannı, ülkelerine gelen zengin tüccarlara verirlerdi. Böylece çocuklannın hayatta kalmalannı sağlamış olurlardı. Sonraki devirlerde İslam ülkelerinde görülen Türk Memlûkler yut yüzünden verilen çocuklardır. Bu çocuklar büyüyünce, İslam devletlerinde çok yüksek makamlara gelmişler ve devletler kurmuşlardır. d)Türk Boyları Arasındaki Mücadeleler: Orta Asya bozkırlarında tabiatın verimi kısır ve tarım imkanı sınırlıydı. Türkler geçimlerini daha çok hayvan yetiştirerek sağlıyorlardı. Çeşitli yiyecek ve giyecek ihtiyaçlanmn karşılanması için iklimi elverişli, zenginlik kaynaklan bol olan topraklar gerekiyordu. Bu çeşit topraklar, o çağda nüfusu az olan komşu ülkelerde bulunuyordu. Bu sebeple Türkler yalnız başka ülkelere değil, iktisadi ve ticari yönden daha fazla imkanlara sahip olan diğer Türk boylarının topraklarına da akınlar yapıyorlardı. Böylece Türklerden bir boy, başka bir Türk boyunu yaşadığı topraktan çıkararak göçe mecbur ediyordu. Yenilen Türk topluluğu, ya önündeki Türk topluluğuna saldırır ya da uzak yerlere göç ederdi. XI. yüzyd göçleri bu sebeplerden olmuştur. Türkler atlı ve göçebe bir millet idi. Sürülerini ve çadırlarını (ev) da yanlannda götürürlerdi. Kolaylıkla çok uzak yerlere göç ederlerdi. Göçler sırasında önlerine çıkan hiçbir engeli tanımazlardı. Çünkü her türlü güçlüğü delip geçme üstünlüğüne sahip bulunuyorlardı, önlerine çıkan diğer topluluklan, teşkilatçılıklan ve üstün askeri yetenekleri sayesinde kolayca alt ediyorlardı. Bazen Türkler, ağır dış baskılara uğruyorlardı. Türkler yabancı bir devletin idaresine girip esaret altında yaşamaktansa, yurtlannı terk etmeyi tercih ediyorlardı. Yerleşik topluluklar için bu çok zordu. Fakat, atlı bozkır kültürüne sahip Türkler için bu, çok kolay ve mümkündü. V. ve XI. yüzyıllardaki Moğol hücumlan sonunda yapılan göçler böyle olmuştur. Türklerin birbiri arkasına çeşitli yönlere göç ederek yayılmalarını sağlayan sebeplerden biri de Türkün sağlam maneviyatıdır. Bilinmeyen ufuklara doğru akmak, her an ortaya çıkabilecek tehlikelere göğüs germek için hazır olmak, aralıksız ölüm kalım savaşı içinde yaşamak, her milletin göstereceği bir davranış değildir. Bu ruhi zenginlik ve dirilik Türklerde her zaman var olmuştur. Bu zindelik, basanlarla birlikte daha da artmıştır. Her askeri zafer, yeni bir siyasi hedefin yolunu açmıştır. Ülkeler fethedildikçe, yeni ülkeleri fetih arzulan kamçılanmıştır. Bu vaziyet, zamanın akışı içinde, Türklerde bir fütuhat düşüncesi ve hakimiyet mefkuresi meydana getirmiştir. Türk fütuhat düşüncesi, dünyayı Türk Töresinin himayesinde huzur ve sükûna kavuşturmayı ülkü edinmiştir (Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi). Alıntı