Türk resim sanatı üç dönemde incelenir: a. İslamiyetten Önce b. İslamiyet Çağı c. Batı Etkisinde Türk Resmi * İslamiyetten Önce: İslamiyetten önce Türklerde resim biliniyor ve yapılıyordu. Çadır medeniyetine sahip gezici Türk boylarından günümüze pek fazla eser kalmamıştır. Fakat belli yörelere yerleşen kavimlerde resim sanatı ile ilgili eserlere rastlanır. Halı, kilim, kumaş ve derilerdeki işlemelerle, kullanılan günlük eşya ve silahların yüzeylerindeki motifler, Türklerin resim sanatına olan yakınlığını ve bu alandaki yeteneklerini gösterir. Uygur Türkleri zamanında yazılan kitaplarda minyatür tekniğine uygun resimler bulunmaktadır. Bu arada minyatür resmin ne olduğunu da kısaca tanımak yerinde olacaktır. Minyatür resimler genellikle konularını o devri n devlet adamlarının savaş, tören, av ve diğer yaşantılarından alır. Bu çalışmalarda perspektif kurallarına uyulmaz; ışık ve gölgeye yer verilmez. Şekiller kendi rengine uygun olarak düz boyanır. Figürler kişilerin önemine göre büyük ya da küçük yapılır; süs motifleri de en ince ayrıntılarına kadar gösterilir. Minyatür resimler sulu boya ve guvaş tekniğinde yapılır. * İslamiyet Çağı: Türklerin islam dinini kabul etmesinden sonra, resim sanatı daha çok dinsel etkilerin altına girmiştir. Putperestliğe karşı olan islam dini, bazı yanlış yorumlar sonucu heykel ve resim sanatının karşısına yasaklar çıkartmıştır. Aslında yeniliklere ve sanat gelişimine açık olan islamiyet, yanlış yorumlarla bu amaca hizmet edememiştir. Bu etkiler altında kalan Türkler de ruhlarındaki resim yapma isteklerini süsleme ve güzel yazı yazmaya yönelerek tatmin etmişlerdir. Selçuklular devrinde süsleme sanatı mimarı yapıtlara da girmiş, taş üzerine kabartma olarak yapılan bu çalışmalarda insan, hayvan ve bitki motifleri süs unsuru olarak kullanılmıştır. Önceki devirlere göre büyük bir gelişme gösteren minyatür resimlerde de genellikle din dışı konular ele alınmıştır. Osmanlılar zamanında ise minyatür alanında gerçek bir gelişme görülür. Bu devirde minyatür ve duvarlara süsleme yapanlara nakkaş denilirdi. 18. yy.da yaşamış olan Levni, minyatür sanatının en güzel örneklerini vermiştir. Bu yüzyılda imparatorluğun batıya doğru yönelmesi Levninin minyatürlerinde de görülmüştür. Önceleri çok figürlü konular ele alındığı halde Levni az figürlüleri hatta tek figürleri işlemiştir. Çalışmalarında kişilerin karakterlerini belirlemeye çalışmış; o yıllarda memlekete gelen batılı ressamların etkisi ile az da olsa perspektif kurallarına uymaya çalışmıştır. II. Mahmudun kendi portresini yağlı boya yaptırarak çoğaltması, resim tarihimizde minyatür devrin hemen hemen sonu sayılır. Batılı ressamların memleketimize gelmesi, askerı okullara resim derslerinin konulmuş olması ve bu okullarda yetişen yetenekli öğrencilerin Avrupaya gidip sanatlarını geliştirmesi ile Türk resminde batı etkisi görülmeğe başlar. * Batı Etkisinde Türk Resmi Batı resmi ile ilgimiz Fatihin saltanatı (1451 -1481) zamanında başlamıştır. Bu devirde istanbula davet edilen Gentile Bellini adındaki italyan ressamı, Fatihin bir portresi ile bir madalyonunu yapmış; saraydaki bazı odaların duvarlarını da resimlemiştir. Fatihin yaptığı bu hamle ancak saray duvarları arasında kalmıştır. Halbuki bu zamanlarda Avrupa resim sanatı yağlı boya tekniğine dayalı en büyük sanat ustalarını yetiştirme çabası içinde idi (Rönesans Devri). Batı resim sanatına karşı ikinci ilgi III. Ahmet zamanında (1703 1730) olmuştur. Avrupadan istanbula gelen ressamlar çalışmalar yapmışlar ve resimlerini Dolmabahçe Sarayında sergilemişlerdir. Bu olaylar, batı resim zevkinin toplumumuza yayılmasını sağladığı gibi, o zamanki Türk ressamlarında da yağlı boya resme karşı bir ilgi uyandırmıştır. Türk resim sanatında Batılı anlamda ilk çalışmalar III. Selim (1793) ve II. Mahmud (1835) zamanında mühendis ve harp okulları na konulan resim dersleri ile başlamıştır. Bu okullardan yetişen yetenekli gençler Avrupaya resim sanatı öğreni mine gönderilmiş, döndüklerinde de kendilerinden büyük yarar sağlanmıştır. Bu devirde yetişen ressamlarımız kendilerine özgü realist çalışmalarla dikkati çekmişlerdir. Bunlardan Şeker Ahmet Paşa (1841 1906) Türkiyede ilk resim sergisini açmıştır. Osman Hamdi Bey de (1842 1913) Eski Eserler Müzesini kurarak ilk defa memleketimize müzecilik fikrini getirmiştir. Genel küıtür bakımından da kendini yetiştirmiş olan Osman Hamdi Bey, bugünkü Güzel Sanatlar Akademisinin de kurucusudur. Güzel Sanatlar Akademisinden ve diğer okullardan yetişen değerli ressamlarımız çağımıza kadar süregelen resim sanatı akımlarını toplumumuza aktarma çabası içindedir. Bunlardan Nazmi Ziya Güran (1881 1937) empresyonizm ilkelerini en yakın şekilde ülkemize getirmiş, Sami Yetik (1876 1945) milli harp sahneleriyle ün salmış, İbrahim Çallı da (1882 1960) Genç Türkiye Cumhuriyetinin sanat kurucularından olup uzun süre Güzel Sanatlar Akademisinde görevler almıştır. Namık ismail (1890 1935), Ruhi (1883 1931), Hüseyin Avni L. (1889 1927), Ali Sami Bayar (1880 1967), Şevket Dağ (1876 1944), Feyhaman Duran (1886 1970), Hikmet Onat (1885 1977) ülkemizin resim sanatı ustalarındandır. Alıntı