Umutsuzlar Parkı IX

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda DaRkBlooD tarafından 26 Nis 2010 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. DaRkBlooD

    DaRkBlooD Anne'sinin bidenesi (:

    Umutsuzlar Parkı IX

    Artık ne uyanmak için bu sabahlar
    Ne de bekliyoruz, beklemek için değil
    Üstelik ne de bir karanlıkta anlatıyoruz bu düşünceyi
    Ne açıp da ağzımızı tek kelime
    Yok, hayır, kaskatı durmuşuz sadece
    Durmuşuz; ölümü, acıyı, daha neleri durdurmak için
    Evet bir de cins tuzaklar kurmuşuz gözlerimize
    Tuzaklar ve sanırım herkesin işi bizi anlamak
    Biz ki dört kişiyiz evde; ben, çocuklar ve karım
    Artık adını sürdüremiyoruz gizli kalmanın
    İçkiler içiyoruz, en çok da kötü içkiler - Hıh sığınmak!
    Bilmem ki ne demeli, böylesi içinden geliyor insanın
    Belki de alışıyoruz, soylu bir düşüncedir alışmak
    Diyoruz, belki de
    En önce İsa almıştır kendi söylevlerine
    Sonra da biz; ya durmak, ya da bir zincirle oynamak bütün gün
    Ya da pek olağan şey, katılmak bir döğüşe
    Korkmak, o kadar korkmak ki sonuca varmak için
    Sinmek, kalakalmak dört duvar arası bir yerde
    Bakınca duvarlara - üstelik böyle de bakmak kendimize
    Biz ki dört kişiyiz evde; ben, çocuklar ve karım
    Artık tadını sürdüremiyoruz gizli kalmanın.

    Karımı soruyordunuz, her zamanki gibi çok geveze
    Bir gün onu yaşarken görmüştüm - görmüştünüz
    Çiçek mi koparıyordu ne, elini tutmuştum tutmuştunuz
    Yani ben ne yaptıysam, o sizin de yaptığınızdı biraz
    Ben ki ne yapmıyordum, o sizin de yapmadığınızdı.

    Karımı sormuştunuz, nedense ölmüştür karım
    Sizinle yemeğe gitmek gibi kolay ölmüştür işte
    O kadar kolay ölmüştür ki, belki de anlatırım
    Ne süs, ne çiçek, ne de bir şölen
    Üstelik ne de bir şey eksiltti gülümsemesinden
    Konuşup duruyordu gene akşamlara dek
    Kumarsa kumar, içkiyse içki
    Yani bir kedi gelirdi arada bir
    Bir köpek siyaha koşardı ellerinden
    Bense o günlerde bir kürk tacirinin evinde
    Tırnakları kirli bir oğlanla
    Bir gemici durmadan bir sıkıntıyı anlatır
    Şişeleri devirir elinin tersiyle.

    Karımı sormuştunuz, nedense ölmüştür karım
    Sizinle yemeğe gitmek gibi kolay ölmüştür işte
    O kadar kolay ölmüştür ki, elbette anlatırım
    Bana gelince, günlerce kendimi yokladım ben
    Elimi kanattım, yüzümü kestim, kafamı vurdum bir yerlere
    Uyudum uyudum uyudum öylesine
    Ve şaşırdım böylece yemek saatlerini
    Ve sabahlara karşı yattım, aklıma çocukluğum geldi
    Sevdim ki sevdim o her zaman sevmediğim şeyleri
    Koynuma bir bıçak yerleştirdim, düşmeyecek gibi eğilirken
    Geceleri kapkalın adamlarla döğüştüm
    Birinde yaralandım üç dikiş vurdular göğsüme
    Bir gün de peşi sıra gittim bir adamın
    Siyah elbiseli, siyah şapkalı, eldivenli
    Adamsa ummadığım şey, bir bankaya girdi
    İstediğim kirli işlere karışmaktı, olmadı.

    Bir gün de bir lokantaya girdim, yanımda biri vardı
    İğrendim, ama susmayı seçtim sadece
    Böyleyken garsonun biri elini kesti
    Çıkardı mendilini, bir düğüm attı üstüne
    Masaya geldi derken usulcacık masaya
    Geldi: ne içersiniz? sahi biz ne içer mişiz?
    Şarap mı, konyak mı ve ne dermişiz viskiye
    Çıkalım dedim o yanımdaki kız gibi herife
    Başını salladı, kim olsa böyle yapardı, çıktık
    Karanlık, uzakta surlar ve kadınlar geliyordu üstümüze
    Bense şaşırmış gibi çıkalım diyordum durmadan
    Adamsa bakıyordu, şaşırmış bakıyordu kendimize
    Hep böyle diyordum işte, çıkalım çıkalım çıkalım
    Çıkalım diyordum, çıkalım diyorduk, hadi çıkalım
    Nereye, ama nereye?

    Belki de biliyoruz, doğrusu bilmiyorum, biliyor musunuz?
    Ben askerdim, yağmur mu yağıyordu, bir yere geldim
    Üçüncü sınıf bir otele indim, tırnaklarım kirliydi biraz
    Bir o kadar da kirliydi ayaklarım
    Burnum mu kanadıydı ne; ispirto, pamuk, sırtüstü yatmak
    Yattım öğleye kadar, otelci karısını dövdü aşağıda
    Üç çocuğu vardı otelcinin, bir horozun başındaydılar
    Sabahsa bir karışık şeydi, sanırım peynirler, salamlar kesiyordu
    Adamlar
    En ayıp yerlerini tıraş ediyordu biri
    Alıştım gitti
    Sonra yıkandım, tıraş oldum ben de, görmeliydiniz
    Sonra da bir bara gittim - nee! Bara mı gittiniz?
    Doğrusu müzelere gidecektim, biriyle buluşacaktım - sonra da
    Tam üç yıl oluyor özlediğim bir kadınla...
    Öldüyse, hayır ölmemiştir, nereden çıkardınız?
    Neyse ben bara gittim, çıkarken anladım gittiğimi
    Başım da ağrıyordu, üstelik alnımın üstünde koca bir yara
    Ya duvara çarptımdı, diyorum, ya da kestimdi bir bardakla
    Ya da kim bilir, bana sorarsanız tanrısal bir şey
    Elbette, kim ne der, inanmışım ben
    Bir keder, bir susuş ve bütün bunların yüze vurmuşluğuna
    Otele döndüm sonra, oteller gidiyordu biraz
    Girmeler çıkmalar, uzanıp yatmalar büyüyordu odalarda
    Otelci duruyordu, karısı duruyordu, çocuklar durmuştular
    Birden aklıma geldi, dilimi çıkarttım onlara
    Dilimi çıkardım; sipsivri, kıpkızıl, ucunu oynatarak
    Onlar ki biraz şaşkın, acıyorlar gibi biraz da
    Sonra pek tuhaf oldu, ne yapsam, yalıyor gibi yaptım elimi
    Öyle ya, elimi kestimdi ben - ne yani, deli değilim ya!

    Yukarı çıktım, bilseniz çığlıklar içindeydi odam
    Yataklar bir şeyleri kaydırıyordu soluk soluğa
    Bardaklar büyümüş - o gün bugündür anlatamam büyümeyi
    Çoraplar, gömlekler, kravatlar taşıyordu sokağa
    Bir kedi esniyordu - ben gördüm - üstünde şehirlerin
    Bir böcek - yetişir be - dünyayı yokluyordu bacaklarıyla
    Yığılmış kalmışım öyle, sonradan anlattılar
    İyi ki anlattılar, otelci karısını dövdü gene aşağıda
    Biliriz, üç çocuğu vardı işte otelcinin
    Ama bilmiyoruz, biz neydik ve ne olmağa.

    Kalktım bir bara gittim - nee! bara mı gittiniz?
    Doğrusu müzeleri gezecektim; biriyle buluşacaktım - sonra da
    Tam üç yıl oluyor özlediğim bir kadınla
    Kadın mı dediniz, dedim ya, ne olacak?
    Hiiç!
    Alışmak, sadece alışmak.

    Ben o kadınla yattım mı, kör olayım bilmiyorum
    İnanın yattımsa
    Ama bilmiyorum.
    Edip Cansever
     

Bu Sayfayı Paylaş