Arkeoloji Yazının Doğuşu

'Tarih' forumunda Uygu tarafından 25 Eyl 2012 tarihinde açılan konu

  1. Uygu

    Uygu New Member

    Zaman: İÖ 3300?
    Mekân: Mezopotamya

    Harflerin babası olan sen, onlara gerçek sahip olduklarının tam karşıtı olan bir güç verme isteğinle yönlendiriliyorsun... Belleğin değil, hatırlatmanın bir iksirini icat ettin ve öğrencilerine bilginin görüntüsünü sunuyorsun. Çünkü onlar bilmeden pek çok şeyi okuyacaklar ve çoğunlukla bilmedikleri şeyleri biliyor gibi görüneceklerdir.

    SOKRATES'E GÖRE MISIR KRALININ, YAZININ İLAHİ YARATICISI THOTH'A SÖZLERİ.

    [​IMG]

    Yazı nasıl başladı? Konuşma özel bir öğretim gerektirmeyen evrensel bir insan yeteneği olduğu halde, yazı, insan tarihinde görece yeni bir gelişmedir ve özel, bilinçli bir öğretim gerektirir. 18. yüzyıldaki Aydınlanma Çağı'na kadar yazının en gözde açıklaması ilahi kökenli olduğuydu.

    Günümüzde bilimadamlarının çoğu ilk yazının, elimizdeki eski Mısır, Hint, Çin ve Orta Amerika yazılarında muhasebeye pek rastlanılmasa da muhasebeden doğduğunu kabul ederler. Buna rastlanılmamış olması o uygarlıklarda bürokratik kayıtların bozulabilir maddeler üzerinde tutulmadığı anlamına gelmemektedir.

    Diğer bir deyişle, ÎÖ dördüncü binyılın sonlarında "uygarlığın beşiği" Mezopotamya'nın ilk Sümer kentlerindeki ticaret ve yönetimin karmaşıklığı yönetici seçkinlerin bellek güçlerini aşacak noktaya ulaşmıştı. Ticari işlemleri tartışılmaz ve sabit bir biçimde kaydetmek gerekli olmuştu. O zaman yöneticiler ve tüccarlar, "Bunu yazıya dökelim mi?" ya da "Bunu yazılı olarak alabilir miyim?"in Sümerce'sini söyleyeceklerdi.

    Bazı bilimadamları bu soruna bilinçli bir çözümün ÎÖ 3300 yıllarında Uruk (Kitabı Mukaddes'teki Ereh) kentinde bilinmeyen bir Sümerli tarafından getirilmesinin yazıyı doğurduğuna inanırlar. Yine bazıları bunun bir icat değil, rastlantısal bir buluş olduğu fikrindedirler. Çok kimse de yazıyı ani bir ilham ürünü değil, uzun bir süre devam eden bir evrimin sonucu olarak görür.

    Pek tanınmış bir kurama göre yazı kilden "fişler"in sayılması sisteminden çıkmıştır. Basit disklerden amacı bilinmeyen karmaşık sivri biçimlere kadar değişik "fişler", Ortadoğu'nun arkeolojik alanlarında bulunmuştur. Bu kurama göre bu üç boyutlu fişler yerine kil üstünde iki boyutlu sembolleri yazıya giden ilk adımdı.

    Büyük güçlüklerden biri "fişler"in Sümer çivi yazısının ortaya çıkışından sonra uzun bir süre devam etmesidir. Bir diğer güçlük de, kil bir tablet üzerinde iki boyutlu bir sembolün üç boyutlu "fiş"ten daha çok değil, daha az ileri bir kavram olarak görülmüş olabilmesidir. "Fişler"in yazının çıkışma yol açtığı değil, onun çıkışına eşlik ettiği daha muhtemeldir.

    Bazı bilimadamlarına göreyse, yazının tam olarak ne zaman ortaya çıktığı sorusu bilimsel bir soru değildir. Asıl bilimsel soru, bugüne kalan en eski yazı örneklerinin ya da yazının "ata"sı sayılabilecek örneklerin hangi tarihten kaldığıdır. Bir başka bilimsel soru da, yazının hangi toplumsal koşulların ürünü ve hangi toplumsal gereksinimlerin karşılığı olarak ortaya çıktığı olmalıdır.


    [​IMG]

    Proto-yazı mı? Fransa'da Pech-Merle'de bir mağaradaki bu simgeler herhalde 20.000 yaşındadır. Anlamları bilinmiyor.

    İÖ 1200 yılından Çin "Kehanet kemikleri". Simgelerden bazıları modern Çin karakterlerine benzemektedir.

    "PROTO-YAZI"

    "Fişler" dışında "proto-yazı" denilebilecek sayısız örnek vardır. Örneğin Güney Fransa'da mağaralarda bulunan Buzul Çağı sembolleri herhalde 20.000 yaşındadır. Lot'ta Peche-Merle'de bir mağarada Buzul Çağı'nda çizilmiş bir el ve kırmızı noktalar vardır.

    Bu ne demektir? "Ben hayvanlarımla buradaydım" mı? Yoksa burada daha derin bir sembolizm mi vardır? Başka resimlerde atlar, bir geyik kafası, bizon ve bazı simgeler vardır. Kertilmiş kemikler herhalde ay takvimleri işlevini görüyordu.

    "Proto-yazı", bugün kelimeyi kullandığımız anlamda yazı değildir. Ünlü yazı araştırmacısı John DeFrancis "tam" yazıyı "herhangi bir düşünceyi iletmek için kullanılan grafik semboller sistemi" olarak tanımlamıştır. Bu tanıma göre "proto-yazı" Buzul Çağı mağara sembollerini, Ortadoğu arkeolojik "fişler"ini, Pikt sembol taşlarını, İnka quipus düğümlerini ve uluslararası ulaşım sembolleri, otoyol simgeleri, bilgisayar "ikonları" ve matematik sembolleri ile müzik notalarını içerir. Bu sistemlerden hiçbiri "bütün düşünceleri" ifade edemezlerse de, özel iletişimde her birinin yararı vardır.


    İnsan düşüncesini bütün genişliğiyle ifade etmek için, konuşulan dille yakından ilişkili bir sisteme ihtiyacımız vardır. Çağdaş dilbilimin (ve yapısalcılığın da) kurucusu Ferdinand de Saussure'in yazdığı gibi, dil bir kâğıda benzetilebilir. "Kâğıdın bir yüzünde düşünce, diğer yüzünde ses vardır. Bir makas alıp kâğıdın bir yüzünü öteki yüzüne zarar vermeden kesmek nasıl mümkün değilse, bir dilde de sesi düşünceden ya da düşünceyi sesten ayırmak mümkün değildir."


    Modern hiyeroglifler, "proto-yazı"nın çağdaş biçimidir. Bunların anlamları bilinmektedir, ancak alfabetik harflerin aksine sınırlı kullanımları vardır.

    Tutankhamon'un mezarından iki altın göğüslük. Yukarıdaki bokböceği (kheper olarak okunur) Tutankhamon'un prenomeni Nebkheprure'nin bir kısmını oluşturan bir rebus'tur. Şahinin pençelerindeki "ankh" simgesi (haçlı) bir piktogram olup "hayat" anlamına gelmektedir.

    YAZININ GELİŞMESİ

    İlk "tam" yazı sistemi sayılabilecek sembollerin genellikle piktogramlar olduğu düşünülür: Bir tencere, ya da bir balık ya da ağzı açık bir baş (yemek kavramını ifade için). Bunlar ÎÖ 4. binyılın ortalarında Mezopotamya ve Mısır'da, ondan kısa bir süre sonra İndus Vadisi'nde ve bazı Çinli arkeologların (kuşkulu) iddialarına göre daha önce de Çin'de bulunmuşlardır.

    Bunların ikonluğu çoğunlukla kısa zamanda o kadar soyutlaşmıştır ki, bizler için artık tanınmaz haldedirler. Aşağıda Sümer piktogramlarının çivi yazısına nasıl dönüştüğü görülmektedir:

    Ancak piktogramlar resmedilemeyen kelimeleri ve bunları oluşturan parçaları ifadede yetersizdi. Yalnızca piktografik, sınırlı "proto-yazı"nın aksi olarak "tam" yazının gelişmesi için gerekli olan rebus ilkesiydi. Latince'de "nesnelerle" anlamına gelen sözcükle ifade edilen bu radikal fikir, fonetik değerlerinin piktograf sembolleriyle temsil edilmesine imkân verir.



    Böylece İngilizce'de önünde 4 (four) olan bir arı (bee) resmi "before"u (önce) temsil edebilir. Bir arı (bee) ile bir tepsi (tiay) resmi "betray" (ihanet) olarak okunabilir. Mısır hiyeroglifleri rebus'lerle doludur; örneğin R(a) ya da R(e) olarak telaffuz edilen güneş simgesi O, firavun Ramses'in hiyeroglif hecesinin ilk sembolüdür. Sümer tabletlerinden birinde soyut "parasını iade" sözcüğünün bir saz ile temsil edildiğini görüyoruz. Bunun nedeni "iade" ile "saz"in Sümer dilinde aynı fonetik gi değerini paylaşmalarıdır.

    Konuşma ve düşünmeyi tümüyle ifade edebilen bu "tam" yazı icat edildikten -ya da bir rastlantı sonucu bulunduktan ya da evrimle oraya gelindikten-sonra, bulunduğu Mezopotamya'dan bütün dünyaya yayılmış mıdır?

    En eski Mısır yazısının tarihi İÖ 3100, İndus Vadisi'ninki (çözülmemiş mühür taşları) İÖ 2500, Girit'inki (çözülmemiş Lineer A yazısı) İÖ 1750, Çin'inki ("kehanet kemikleri") İÖ 1200, Orta Amerika'nınki (çözülmemiş Zapotek yazısı) ÎÖ 500 yıllarından kalmadır ve bu tarihlerin hepsi yaklaşık tarihlerdir.

    Bu temele dayanarak belirli bir yazının sembollerinin değil de, yazı fikrinin bir kültürden uzak kültürlere ağır bir tempoyla yayıldığını söylemek mantıklı görünmektedir. Baskı fikrinin Çin'den (Girit'te bulunan İÖ 1700 yılına ait ve "baskı" gibi görünen esrarengiz Phaistos diskini saymazsak) Avrupa'ya erişmesi 600-700 yıl sürmüştür. Kâğıt fikrinin Avrupa'ya yayılmasının daha da uzun sürdüğü gözönüne alınırsa yazının Mezopotamya'dan Çin'e çok daha uzun bir sürede gitmiş olmaması için bir neden yoktur.

    Yine de, fikrin iletilmesi konusunda somut kanıtların yokluğunda (ki, Mezopotamya ve Mısır gibi daha yakın uygarlıklarda bile) bilimadamlarının büyük bir kısmı yazının eski dünyanın büyük uygarlıklarında birbirinden bağımsız olarak geliştiğini düşünmeyi yeğlemektedirler, iyimserler ya da en azından anti-emperyalistler, insan toplumlarının zekâ ve yaratıcılıklarını vurgulayacaklardır.

    Tarihe daha muhafazakâr açıdan bakan kötümserler ise insanların varolan şeyi mümkün olduğu kadar aslına sadık kalarak kopya ettiklerini, yeniliklerini mutlak ihtiyaç duyulan durumlarla sınırlayacaklarını kabul edecektir. Ne de olsa bu sonuncusu Yunanlılar'ın (İÖ 1. binyılın başlarında) alfabeyi Fenikeliler'den alışlarını ve bu arada Fenike yazısında olmayan sesli harf simgelerini eklemelerinde tercih edilen açıklamadır.

    İS 1. binyılda Japonlar'ın da Çin karakterlerini almaları gibi başka yazı alma örnekleri de vardır. Paskalya Adası'nın rongorongo yazısı -ki, ada yeryüzünün her yerden en uzak iskân edilmiş noktasıdır- çözülürse bu Paskalya Adası sakinlerinin yazıyı kendilerinin yardımsız mı icat ettikleri, yoksa yazı fikrini kanolarında Polinezya'dan mı getirdikleri ya da adayı ilk 17. yüzyılda ziyaret eden Avrupalılar'dan mı aldıkları sorusuna ışık tutacaktır. Eğer rongorongo'nun Paskalya Adası'nda yardımsız icat edildiğim kanıtlayabilirsek, o zaman yazının bir tek değil, birkaç kökeni olduğundan sonunda emin olabileceğiz.

    Yazıyla uygarlık ve kültürel gelişme arasında dolaysız bir ilişki olduğu öne sürülür. Bununla birlikte 20. yüzyılda yapılan antropolojik araştırmalar son derece karmaşık bir ruhsal ve kültürel sisteme sahip bazı toplulukların yazı olmadan da varlıklarını sürdürebildiklerini ortaya koymuştur.

    Bütün bunların sonucunda son söz olarak şunu söyleyebiliriz: Yazı her zaman ticaretin ve meta ekonomisinin belli bir düzeye geldiği ve görece geniş bir coğrafya üzerinde merkezi bir yönetimin kurulduğu topluluklarda bir zorunluluk olmuştur.

    Alıntı
     
  2. Uygu

    Uygu New Member

    MÖ III. BÎNYILDAN başlayarak Ortadoğu'daki bütün büyük kültürler ya bir yazı sistemi icat etmiş ya da bir başkasından alarak kullanmıştır. Bu yazılardan, Antikçağ dünyasında en yaygın olan ve bugün en iyi bilinen sistemler, Eski Mısır'daki hiyeroglif yazısı ile Mezopotamya halklarına özgü çivi yazısıdır. Mısır yazısının kullanımı, Nil Vadisi'nin Sudan'a kadar olan bölümü, Filistin-Fenike kıyıları ve Sina Yarımadası'yla sınırlı kalmıştır. Oysa çivi yazısı ve bu sistemle yazıya geçirilmiş olan Samî (Asur-Babil) dili, bin yıla yakın bir süre boyunca tarihteki ilk uluslararası iletişim aracı olmuştur.


    [​IMG]

    Elamlılar (iran'ın güneybatısı), Hititler (Anadolu), Hurrîler (Kuzey Suriye) ve Kenardılar (Filistin ve Fenike'de), diplomatik ve ticarî yazışmalarının yanı sıra edebiyat ve din metinlerinde de Mezopotamya dilini ve yazısını kullandılar. Mısır'da Yeni Krallık dönemi firavunlarının diplomatik yazışmalarını, çi-viyazısında ustalaşmış kâtipler yürütürdü. Aynı dönemde başka yazı sistemleri de ortaya çıktı, fakat bu yazıların yayılmaları sınırlı kaldı: Hititler, Mısır'dakinden daha farklı bir hiyeroglif kullanıyorlardı. Girit'e gelince, başlangıçta bir hiyeroglif sistemi kullanıldı, daha sonra, Mykenai uygarlığına da miras kalacak olan yaklaşık 80 işaretli çizgisel bir yazı sistemi (Lineer B) icat edildi.

    I. binyılda alfabenin ortaya çıkışı, yazı tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. Mısırlılar, yüzyıllardan beri ulusal yazı sistemi içinde sessiz harfleri yazıya geçirebiliyorlardı. MÖ XIV. yüzyılda Ugaritliler, 27 sessiz ve 3 sesliden oluşan alfabelerini yazıya geçirmek i-çin sadece 30 işaretlik basit bir çiviya-zısı kullandılar. Fakat bunlardan hiçbiri yaygınlaşmadı. Alfabeye dayalı yazı sistemi ancak XI. yüzyıldan sonra, Fenike kıyılarından başlayarak genelleşti. Bu önemli yenilik, toplumsal yapıdaki bir değişikliği de beraberinde getirdi: saray ve tapmak okullarında uzun bir e-ğitimden geçerek yetişen kâtiplerin rolleri ve önemleri artık azalmaya başlamıştı.


    Hiyerogliften demotike'ye

    ÖNCELERİ HİYEROGLİF NİTELİĞİNDE OLAN MISIR YAZISI, ZAMANLA BASİTLEŞTİRİLEREK, DAHA KOLAY VE HERKESİN ÖĞRENEBİLECEĞİ BİR YAZIYA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ.

    MÖ 3000 yılına yaklaşırken Mısır'da, üç bin yıl boyunca kullanılacak olan ve hiyeroglif işaretlerine dayanan yazı sisteminin temelleri atılmıştı. Çeşitli hayvanlar, göz, güneş, aletler gibi çoğu kola
    yca tanınabilen 700 kadar işaretleri vardı. Bu yazı, başlangıçta resim çizimine dayanıyordu (çizilen resim, bir nesneyi veya eylemi temsil ediyordu). Ama başından beri, her bir işaretin bir sesi temsil ettiği ses çizimlerini göstermekteydi. Ördek çizimi, hayvanın kendisini temsil ediyordu; ama ördeğe sa dendiğinden, aynı işaret« oğul» anlamına gelen sa sesini de çağnştırabilirdi. Yazıcı, okuyanın kanşıklığa düşmesini önlemek için, metni ek işaretlerle dolduracaktı: işaretin kullanımının ideogram (sözcüğün anlamını az çok temsil eden işaret-nesne) veya fonogram (ses işaretleri) olarak taşlar üzerine kazındığını belirten uyarılar ve hece değerini gösteren ses ekleri.

    Mantığı ne olursa olsun, bu yazının öğrenilip okunması zordu ve hızlı yazmaya da elverişli değildi. Taşlar üzerine kazınan veya lahitler ve mezarların üzerine resmedilen metinlerde kullanılan hiyeroglife paralel olarak işlek bir yazı daha gelişmişti. Mürekkebe batırılan ezik uçlu bir kamış yardımıyla papirüs üzerine çizilen hiyeratik-hiyeroglif yazısı, hiyeroglif işaretlerinin basitleş-tirilip üsluplaştırılmasıyla oluşturulmuştu. Birleştirme işaretleri ve kısaltmalarıyla, gündelik yaşamın gereklerine hizmet e-diyor, adlî, idarî ve özel yazışmalarda, döküm ve sayımlarda, ayrıca edebî, dinsel ve bilimsel metinlerde kullanılıyordu.

    MÖ 700'e doğru, daha da basitleştirilmiş yeni bir işlek yazı, hi-yeratik-hiyeroglif yazının yerini aldı. Yunanlılar buna « demoti-ke », yani « halk yazısı » adını verdiler; çünkü yaygın biçimde kullanılıyor ve konuşma dilindeki yeni biçimleri yazıya geçirme olanağı sağlıyordu. Papirüs veya ostrakon (çömlek kınklan) üzerine uygulanan demotike yazısı, 1000 yıldan fazla bir zaman anıtların üzerine kazınan ve hiyeroglif kullanılan metinlerle, papirüs üzerine yazılan ve hiyeratik-hiyeroglif yazısının kullanıldığı metinler dışında her alanda yeterli oldu.


    Çiviyazısı sistemi

    DÖRDÜNCÜ BÎNYILDAN İTİBAREN MEZOPOTAMYA HALKLARI ÇİVİYAZISI ADI VERİLEN VE MS I. YY'A KADAR KULLANILACAK OLAN BİR YAZI GELİŞTİRİR.

    Eski Mezopotamya'da ilk yazı işaretleri, mal sayımı, tayın ve erzak dağıtımı gibi çok somut ihtiyaçlara cevap vermek üzere ortaya çıktı. Bütün yazı sistemlerinde olduğu gibi, önce bir nesneyi veya bir eylemi temsil eden kalıplaşmış resimler biçimindeki harfler belirdi. Sümer Uygarlığı, birkaç yüzyılda basit resim çizimlerinden, bir fikrin ve bir sesin anlatımına geçmeyi başarmıştı. Mesela başlangıçta oku gösteren işaret (Sümerce'de tt), f/'nin ses değerini ve soyut bir şey olan « hayat » anlamını alırken; yazımı da üsluplaşıp genişleyerek ilk baştaki resimden iyice uzaklaşmış oldu. Sümerler böylece, MÖ 2600 yılına varıldığında, 150'si hece ses değeri taşıyan, diğerleri ise ideogram (nesne işareti) veya logogram (somut veya soyut bir gerçekliği temsil eden işaret) işlevlerini koruyan yaklaşık 600 işaretten yararlanmaktaydı.

    Mezopotamya'ya MÖ 2300'den itibaren yerleşen Samî Akkadlar, bu yazıyı benimsediler. Fakat Sümer yazısı, temelde tek heceli bir dile göre tasarlandığından ilk olarak Akkadlar, kendi dillerindeki sözcükleri her işaret (Sümerlerden alınan) bir heceyi gösterecek biçimde bölmek zorunda kaldılar.
    Ti işareti, hece değeri dışında hâlâ « hayat » demekti, fakat bu soyut gerçeklik artık ti (Sümerce) yerine balatu (Akkadca) olarak telaffuz ediliyordu.

    MÖ 1800'e doğru, BabÜ Kralı Hammurabi zamanında Mezopotamya dünyasında konuşulan Akkad dili, çok geçmeden kuzeyde Asur ve güneyde Babil dilleri olarak ortaya çıktı. Yazıcılar, bu dili yazıya dökmek için, daha sonra güneşte veya fırında kurutacak olduklan ıslak kil tabletlere çiviyazısıyla (« çivi biçiminde ») işareder kazıyordu. Her işaretin (toplam 500'den fazla işarete rasdanmıştır) bir veya daha fazla hece değeri ve genellikle bir veya daha fazla anlam değeri vardı. Dolayısıyla yazan veya okuyan herkes, binlerce olası anlamı tarayıp içlerinden birini seçmek zorundaydı; bunu da ancak meslekten olan kişiler, yani yazıcılar yapabiliyordu. Böylece yazıcılar, toplumda giderek artan bir etkiye sahip oldular.


    Çözülmüş eski yazılar

    DERİN BİLGİ, TUTKU VE SEZGİYİ BİRLEŞTİREN XIX. YY ARAŞTIRMACILARI, MISIR VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARININ YAZILARINI ÇÖZMÜŞTÜR.

    Çözücüler, çalışmaları sırasında iki sorunla karşı karşıya kaldılar: bir yanda, gerçek anlamıyla yazı sorunu, öte yanda ise yazı sisteminde kullanılan dil sorunu. Dolayısıyla, biri önceden bilinen iki (veya daha çok) yazı sisteminin kullanıldığı belgeler gerekliydi. Rosette (veya Reşid) Taşı'ndaki Yunanca metni okumada bir sorun çıkmıyordu; en azından hiyeroglif ve hiyeratik yazıyla bu dikili taşta yazılı metinlerin içeriği biliniyordu. Daha sonra bilim adamları, ellerindeki metnin yazımında hangi dilin kullanılmış olduğuna dair bir varsayımda bulunmak zorunda kaldılar; Champollion, Eski Mısır dilinin, Mısır Hıristiyan kilisesinin ayinlerinde kullanılan Kıptî dilinde hâlâ sürdüğü fikrini ortaya attı. Rawlinson ise, Bisütun'daki Elamca ve Eski Farsça metinleri aydınlığa kavuşturduktan sonra, başka araştırmacılarla birlikte kalan metnin Babilce olduğunu ve Arapça ile İbranice'den yola çıkılarak yapılarına ulaşılabilecek bir dilinin söz konusu olduğunu ileri sürdü. Her iki uzman da haklıydı: birçok bilim adamının çılgınca değilse de pürüzlü bulduğu bu varsayımlar binlerce saatlik çalışma sonucunda ortaya konmuştu.

    Çözücüler:

    1754. Rahip Barthélémy, Fenike ve Palmira metinleri için kesin bir okuma yöntemi önerdi. 1799. 2 ağustos. Nil Delta-sı'nda Ptolemaios V. Epiphanes'in bir buyruğunun hiyeroglif, hiyeratik ve Yunan yazılarıyla yazılmış kopyasını taşıyan Rosette Taşı gün ışığına çıkarıldı. 1822. J.-F. Champollion'un, Mısır yazı ilkelerini açıkladığı Lettre à M. Dacier'si (« Sayın Da-cier'ye Mektup ») yayımlandı. 1824. Champollion'un Précis du système hiéroglyphique des anciens Enyptiens (« Eski Mısır Hiyeroglif Sisteminin Elkitabı ») adlı eseri yayımlandı. 1835'den sonrası. İngiliz H. C. Rawlinson, İran'ın Bisütun köyünde, o zamana kadar bilinmeyen üç ayrı yazı sistemine göre Eski Farsça, Elamca ve Babilce (Akkadca) olarak çiviyazısıyla yazılmış, I. Dara'nın (MÖ 516) kahramanlıklarını yücelten bir metni kopya etti. 1845- Rawlinson Eski Farsça metni çözdü.

    1853. E. Norris, Elamca metni çözdü.

    1857. Aynı metnin Babilcesi dört ayrı bilim adamına verildi ve hepsi de aynı çeviriyi yaptı.

    1858. Jules Oppert, çiviyazışı-nın çözülmesine katkıda bulunan Expédition scientifique en Mésopotamie (« Mezopotamya'ya Bilimsel Yolculuk ») adlı eserini yayınladı.

    1905. F. Thureau-Dangin, Sümer yazı ve dilbilim sisteminin özgünlüğünü ortaya koydu. 1917. Çek Hrozny, çivi harfleriyle yazılmış Hitit metinlerinin, artık çözülebilen bir Hint-Avrupa dilini yazıya geçirmeye hizmet ettiğini ortaya çıkardı. 1945. Kilikya'da Kara tepe'de iki dilde yazılmış bir dikili taş bulundu; metnin Fenike dilindeki örneği sayesinde, hiyeroglifle yazılmış Luvitçe (Hititçe'ye yakın bir dil) metin çözülebildi. 1953. M. Ventris ve J. Chad-wick adlı İngiliz araştırmacılar, « Lineer B » adı verilen yazıyla oluşturulan metinlerin Eski Yunanca (Mikene dili) olduğunu saptadı; Lineer B, yaklaşık 90 işaretten oluşan bir hece yazısıydı.


    Alfabe

    I. BİNYILIN SONUNDA YUNANLILAR, FENİKELİLERDEN ESİNLENEN BÎR ALFABE KULLANIR; BU MEZOPOTAMYA YAZI SİSTEMLERİNİN UĞRADIĞI SON DEĞİŞİMDİR.

    Alfabe yazısı, insanlarla ü-rünlerin, fikirlerle düşünsel yeniliklerin daima iç içe girdiği Akdeniz çevresinde ve Kenan (Fenike ve Filistin) ülkelerinde ortaya çıktı.

    Birinci binyıldan beri alfabe oluşturma yönünde birçok girişim olmuştu: hiyeroglif işaretlerini temel alan yaklaşık 30 işaretlik basit bir yazı kullanan (MÖ 1800'e doğru) muhtemelen Asya kökenli Sinalı madencilerin girişimi bunlardan biridir. Mısır'la Kenan dünyasının kaynaştığı, Biblos'ta, hiyerogliften yola çıkılarak benzer şekilde hece değerine veya sessiz harflere dayanan 75 işaretli bir sistem oluşturuldu. Asıl yeniliği ise Ugarit yazıcılan yarattı: Mezopotamya işaretleri gibi kile kazman çiviyazısı görünümündeki karakterler aslında daha o zamandan gelecekteki alfabe sisteminde yerini alan 30 harften oluşuyordu. Ugarit, yani Kenan dünyasının dinî edebiyat metinleri, bu yazıyla bize ulaşmıştır. Ugarit « alfabesi » sadece bu siteyle sınırlı kalırken, « eski » olarak adlandırılan Samî alfabesi, bugün kullandığımız alfabe sistemlerinin kökenini oluşturdu. İlk kez XI. yüzyılda, Biblos Kralı Ahiram'ın lahti üzerine kazılı metinde ortaya çıktı; yalnızca sesli harf değerindeki 22 işaretten meydana geliyordu. Bu sistem sırasıyla Aramlar, İbraniler ve Fenikeliler tarafından kullanıldı. Tüccar ve denizci olan Fenikeliler, seferleri sırasında bu sistemi özellikle Batı'ya, Kıbrıs ve Ege'ye taşıdılar. Bu sistemden esinlenerek yola çıkan Yunanlılar kendi alfabelerini yarattılar. Dünyada ilk kez, sessiz ve sesli harflerin yazıya dökülmesine dayalı ilk gerçek alfabeyi kul- . lananlar, MÖ XI. yüzyılda Yunanlılardır. Etrüskler tarafından yeniden ele alınan ve İtaliklere, daha sonra da Latin halklanna aktarılan bu alfabe, tüm Akdeniz dünyasında kullanılacaktır.

    Alfabenin evrimi

    l'den 4'e kadar olan sütunlar, MÖ XIII. ve IX. yy'Iar arasındaki Fenike alfabesinin harflerini göstermektedir; 5. ve 6. sütunlarda bu harfler, İsrailli yazıcıların kopya ettiği biçimiyle verilmiştir. 7. sütun, işaret yazısının MÖ I. yy'daki durumunu gösterir: bu yazı, varlığını j günümüze kadar sürdüren « dört köşeli » İbrani-ce'dir. Sonraki sütunlarda , Eski Yunan harfleri ile bunların Romalılar tarafından değiştirilmiş biçimleri görülüyor (10 ve | 11) Yunanlıların en ö-nemli buluşu, seslileri (ayrıca i olarak yazdıkları ill'i) belirtmek için, Yunancada olmayan gırtlaksıları ifade eden Fenike harflerini kullanmak ve fazladan dört harf icat etmiş olmaktır: epsilon (E), khi (X), psi (T) ve omega (O).


    Yazı sistemleri

    Resimdeki papirüste , yazıcıların koruyucusu 1-bis başlı tann Thot, ölüler mahkemesi yargıcının kararını yazıya geçirirken görülüyor; tanrı, üstünde dizi dizi fırçaların ve değişik renklerde mürekkeplerin bulunduğu bir palet kullanmaktadır. Sümerler, muhasebe işlemlerinde kil tabletler kullanmışlardır . Her haneye, değişik meslek gruplarına yapılan eşek dağıtımı kaydedilir. II. binyılda Ugarit yazıcılan, sessiz harf değerinde 30 işareti kapsayan alfabetik bir yazı sistemi kullanmıştır. MÖ VII. yy'da çiviyazısı hâlâ kullanılmakla birlikte [sağdaki yazıcı, bir tablet ve bir şiş tutuyor], Aramca'yı yazıya geçiren alfabe sistemi, o zaman bile yaygındır; diğer yazıcı, parşömen üstüne fırçayla yazı yazıyor.

    Alıntı
     

Bu Sayfayı Paylaş