Yüklemini Kaybetmiş Aşkın Gizli Öznesiyim

'Yazılar, Denemeler.' forumunda sha. tarafından 14 Eyl 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Uğruna dağları sırtıma yükleyip canımı “ canına “ adadığım kadın...

    Yüzümü jilet gibi kesen ayazın beşiğine uzanmış gecenin en dar vaktinde yazıyorum yine. Gözbebeklerimde biriktirdiğim isyanların körpe kelimeleri dilimde öğütüp yine sana geldim elimde yüreğim, yüreğimde hasretin ile..Unuttuğun sevdamı hüviyetimde saklayıp yalnızlığının orucunu senin gözlerinde açmaya geldim. Kapında kelimelerim diz çöküp yine senin gülüşlerinde solmaya geldim. Ölümü dudaklarına kuşanıp saçlarınla sevişen arsız rüzgar ile kör topal savaşmaya geldim. Elimde sevgi silahıyla, huzurunda gözyaşlarını yüreğimle silmeye geldim ey yar..

    Unuttun mu sevgili, lacivert okyanuslara uzanan umuttu gözlerin. Yaralı yüreğimi güvenle dayadığım sevda uçurumuydu yüreğin. Sen, kelebeklerin gözyaşlarını kurulayıp gökyüzüne senin omuzlarından kanatlandığı sevda meleğiydin. Sen yüreğimde; yanık türkülerle büyütülmüş çocuğun sevdaya adanmış son kelimeleriydin .. Ömrümü ayak uçlarına eğip uğruna canımı adadığım taze baharların umut kokan tomurcuğuydun sen. Adınla başlayıp gözlerinde biten bir sevdaydın bende..Ben sende di’li geçmiş zaman cümlelerine gömülmüş bir hatıra olsam da; ben hala sende “ yüklemini kaybetmiş aşkın gizli öznesiyim”

    Aynalar bile inkâr eder oldu yüreğindeki var oluşuma. Karanlıklar şahit oldu yüreğinde yavaş yavaş yok oluşuma..Gözlerinde tozlandım, yüreğinde hasrete yakalandım. Ama sen bilmedin…Yüreğimi sensizliğin kirpiklerine asıp koynunda bir cocuk gibi ağladım, kınalı dağları yüklenip bağrıma yokluğun sancılarını dindirmek için bağrıma taş üstüne taşlar bastım..Ama yüreğimin ıslaklığın silmedin..Bırak silme gözyaşlarımı, aksın toprağa. Toprağın dudaklarından öpen her gözyaşım senin günahlarına kefen olsun. Bırak bilme hasretin kanayan yaralarını. Kangren olup bedenimi alacak olsa da bırak kanasın. Her damlası, yollarında susuz kalmış fidelerin canına can olsun.

    Gitmelere alışığım sevgili. İlk önce canımdan canı kaybettim bir Ekim günü. Kır saçlarına kurban olduğum babamı kaybettim bir sonbahar günü, sonra bir gün masmavi düşlerimi. Birisinin acısını yüreğime saklamışken ansızın bir Eylül günü düşlerimi kaybettim. Canım babamı koca bir çınar ağacının gölgesine, masmavi düşlerimi geleceğin ıssız suretine gömdüm. Unutmadım acıları, unutmadım yüreğime sakladıklarımı. Her gece dualarıma ekleyip sancıları, taş kundaklara sardım kırık dökük hatıraları.. Ve sonra bir gün seni kaybettim. Yüreğimi bedenimden söküp kendini tozlu hatıralara gömdün..Gelişine adaklar adayamadan gidişine gözyaşlarımı bıraktım. Babamla, düşlerimle başlayan kaybedişlerime kendini ekledin. Bendeki seni öldürmeye çalıştın ama izin vermedim. Suskunluğu giyinip kelimelerinle vedaları hazırlasan da ben seni yüreğimin toprağına gömmedim. Sende unutulmayı göze alıp seni bir yudum nefesle büyüttüm. Kanayan geçmişine gülüşlerimi merhem diye sürüp gözlerimde uyuttum seni.

    Bıkmadan utanmadan seni yaşatan oldum. Önüme dizdiğin kör uçurumlara inat ben sana yürüdüm ayaklarımda acılarına ezerek. Gövdesinden koparılmış kökleri koynuma alıp göğsümde kanattım kırık dökük çığlıklarımı. Gittiğin her günü geceyle kefenleyip sesi dudaklarımdan koparılmış çığlıklarımla harf harf seni çağırdım yüreğime..Duymadın…Adını kaç kez satırlara kazıyıp olur olmadık sevdana susadım. Ama sessizliğime “ sesinle “ akmadın… Güneşin bile kıskandığı taze gülüşlerini kanayan yaralarıma merhem diye sürmeni diledim. Sarmadın. Ama sen sarmasan da ben gülüşlerini yaralarıma sarıp adını dudaklarıma mühürledim sevgili.

    İçimdeki cocuğu dinlememeyi öğreneli çok oldu ey yar. Gittin, devasa sensizliği çığlıklara bölüp yalnızlığını demledim gecenin esir düştüğü ayazlarda. Susmalarının kiracısı olsam da sensizlikte ateşi saklayan dağ gibi sustum. Karanlığı besleyen bir çığ gibi yutkundum kanayan çığlıkları. Ama hicbir zaman sen benden gittin diye seni unutmadım sevgili. Acılarını, dünüme; adını, bugünüme ve sevdamı ölümsüzlüğe mühürleyip senin yüreğinde nefes aldım hep..

    Gelmeyeceksen sevgili; üfle karanlığa yakılmış kandilleri. Saçının tellerinden ör darağacımın urganlarını. Son kez tutmayacaksan üşüyen ellerimi, dudaklarıma sür ayrılığın sen kokan zehrini. Kanayan dudaklarınla öp soğuk kurşunları. Öp ki; gözlerinde ateşlenmiş kurşunları yetim gönlüm onur bilsin sevgili…..

    Adını dudaklarıma mühürlediğim sevgili; sen beni hep baharı kıskandıran güzelliklere meyleden ipi kopuk bir serseri bil ama ben senin koynunda ölmeyi diliyorum zamanın tanıklığında, ellerimi semaya açıp kör kütük ağlamalarımda senin gülüşlerinde kefenlenmeyi istiyorum sevgili...Ben senin gülüşlerine yanmadım ki , gidişinle seni ayak uçlarıma gömeyim. Ben senin acılarını sevdim sevgili. Bırak ellerini uzatma bana, bırak üşüyen dudaklarımı yüreğinle bir kez bile dokunma. Sana vasiyetimdir bir gün çınar ağacına gömülecek bedenimi ıslak gözyaşlarınla yıkayıp sıcak gülüşlerinle kefenlesinler ne olur. Gülüşlerinle kefenlesinler ki; toprağın altında kemiklerim üşüdüğünde sıcak yüzüne sarılayım.."


    Ekim 2006 / İsmail Sarıgene ​
     

Bu Sayfayı Paylaş