BÖYLE BİR SEVMEK ne kadınlar sevdim zaten yoktular yağmur giyerlerdi sonbaharla bir azıcık okşasam sanki çocuktular bıraksam korkudan gözleri sislenir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir hayır sanmayın ki beni unuttular hala arasıra mektupları gelir gerçek değildiler birer umuttular eski bir şarkğ belki bir şiir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir yalnızlıklarımda elimden tuttular uzak fısıltıları içimi ürpertir sanki gökyüzünde bir buluttular nereye kayboldular şimdi kimbilir ne kadınlar sevdim zaten yoktular böyle bir sevmek görülmemiştir
ELDE VAR HÜZÜN söyleşir evvelce biz bu tenhalarda ziyade gülüşürdük pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının ne meseller söylenirdi mercan koz nargileler zamanlar değişti ayrılık girdi araya hicrana düştük bugün ah nerde gençliğimiz sahilde savruluşları başıboş dalgaların yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller elde var hüzün o şehrayin fakat çıkar mı akıldan çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması sırılsıklam aşık incesaz kadehlerin mehtaba kaldırılması adeta düğün hayat zamanda iz bırakmaz bir boşluğa düşersin bir boşluktan birikip yeniden sıçramak için elde var hüzün
ELİMDEN GELEN BU Elimden gelen bu ben iki kişiyim Çoğalmak neyse ne azalmak zor Birisi seni her an bırakıp gittiğim Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim Gözlerine kirli bir bulut getirdim Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor Elimden gelen bu ben iki kişiyim Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o Bir yerin üşüse onun sıcaklığı Öbürü en içten çağrını işitmiyor Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o Bakışları kıyısız deniz uzaklığı Elimden gelen bu ben iki kişiyim İkisi birden çıkmaya uğraşıyor Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim Birisi yeni baştan serüvene başlamış Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor Çoğalmak neyse ne azalmak zor
GEÇ KALMIŞ ÖLÜ Korkacak bir şey yok hesap tamam Sıram geldi mi hatta güleceğim Kendimi hazırladım biliyorum Önce turgut arkasından ömer haybo Daha sonra varujan sonra nureddin Sonra ben değilsem demokrat toni Sonra o değilse mutlaka benim Kendimi hazırladım biliyorum Aysel'in gölgesine saklandım Hep susamışım su içiyorum
GECE BULUŞMASI Sen İstinye'de bekle ben buradayım İçimde köpek gibi havlayan yalnızlığım Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git Çünkü ben buradayım karanlıktayım Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor Şarabım bütün ekşi suyum soğuk Yanımda olmadınmı seni seviyorum Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git Yüzünü ıslatmadan ağlıyabilir misin Gece yarıları telefon ettin mi hiç Karanlık adamlar hüviyetini sordu mu Ben senin olmadığını arıyorum Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git Yabancı gibisin miyop gözlerin kısık Bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor Sana ait ne varsa hiçbiri benim değil Belki ölmek hakkımı kullanıyorum Belki gelmem gelemem 5 dakika bekle git
HARP KALDIRIMINDA AŞK sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin hiç görmediğim yıldızlar gözlerine doğmuş bir büyüklük duygusu dağlar gibi yüreğinde ah biz mutluluğu böyle aranıp duracak mıyız yağmur hep böyle yağacak mı hatıralara eksik olan bir şey var sana bana dair belki bir rüzgar belki rüzgardan da hafif ama kalbimiz yine uzak bir deniz gibi boş heybetli gurupların belirdiği saatlerde sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin acaba nasıl öğrenmişim nasıl farkında olmadan her şey nasıl olup geçmiş nasıl barut yağmış nasıl güneş vurmuş zehirlenmiş şehrin üstüne şimdi hangi kıyılarda gemiler demir alıyor güney rüzgarlarına açıp yelkenlerini belki bir italyan kızı tüfeğine dayanmış senin gibi barışı tasarlıyor dağlarda mahzun esirler harp şarkıları kadar mahzun gizlice talim ediyor hürriyet adımlarını sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin ah şu harp bitse rüzgar gibi bir nefes alabilsek kimseler kimseler çıkmasa yolumuzun üstüne yağmur yağsın varsın ıslansın saçlarımız yalnız duyulmaz olsun göğsümüzdeki darlık dilimizdeki kilit kolumuzdaki zincir ömrümüz meçhullerden meçhullere akıyor saatler bizim değil kitaplar bizim değil bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim buna rağmen mutluluğa inanıyoruz
HERŞEYİ BİRDEN İSTEMEK o kitabı da okudum bitirdim hani o genç kızın beni unuttuğu bir ara fena halde fikrindeydim dudağındaki nem gözündeki buğu durmadan hayal değiştiriyorduk çetrefil bir hayat herkesin korktuğu kaderlerimiz kalındı sevinçlerimiz çabuk yaşamadan dağılıyor yarısından çoğu erteleyip durduk suç ortalığımızı asıl mutluluğun içinde bulunduğu bazı ben yalnıştım o yalnıştı bazı çünkü gecikmenin ağır yorgunluğu yanıldığımız herşeyi birden istemekti isteği gerçekleştirmez isteğin yoğunluğu ihtiyaç başka bir boyuta geçmekti devreden çıkarıp gereksiz sorumluluğu tekrar loş yalnızlıkların en dibindeyim sararmış yaprakların usulca savrulduğu köprüler yıkıldı artık kendimleyim parmak uçlarımda ölümün soğukluğu
Kimi Sevsem Sensin her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet sarışın başladığım esmer bitiyor anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli dudakları keskin kırmızı jilet bir belaya çattık / nasıl bitirmeli gitar kımıldadı mı zaman deliniyor kimi sevsem sensin / hayret kapıların kapalı girilemiyor * * * kimi sevsem sensin / senden ibaret hepsini senin adınla çağırıyorum arkamdan şımarık gülüşüyorlar getirdikleri yağmur / sende unuttuğum hani o sımsıcak iri çekirdekli senin gibi vahşi öpüşüyorlar kimi sevsem sensin / hayret in misin cin misin anlamıyorum
Nasıl Bir Sevdaysa ay çok mu gecikti neredeyse çıkar sen yanlızlığıma varır varmaz az sonra yağmuru durduracaklar rüzgarı değiştirdim ustura ağzı poyraz yok canım yıldızları unutmadık mutlaka yerlerinde bulunacaklar kenarı yaldızlı mavi bir karanlık sütlü çıplaklığını örtecek kadar senin için olduğu asla bilinmeyecek yapraklarını birden dökecek dutlar şafak sökerken sekiz on kadar şimşek balkonda işlemeli müstesna bulutlar ayak bastığın an şehir de değişebilir yoksa Moskova mı belki berlin belki dakar belki 30'lardan mehtap yorgunu izmir körfez'de şerefine donatılmış vapurlar nerede ne zaman kaç kere yaşadık nasıl bir sevdaysa eskitememiş yıllar bitirdiğimiz herşeye yeniden başladık dudaklarımızda birbirimizden mısralar
NEYDİ O BİR ZAMANLAR istanbul ve sen / neydi o bir zamanlar sanki gençliğime doğru yaşlanıyordum çengelköy'de yaz unutulmaz erguvanlar hangi yanıma dönsem seni bulurdum içimdeki lambanın kırıldığı anlar istanbul ve sen / sırılsıklam yaşananlar yanardöner bir ayna yeniden ruhum çengelköy'de yaz unutulmaz erguvanlar gözlerinin sisinde sevdalı bir yolcuyum hayal meyal gemiler dumanlı ilkbahar istanbul ve sen / ikinizden kalanlar tekrar tekrar ısrarla yaşayıp durduğum çengelköy'de yaz unutulmaz erguvanlar rüya mıdır gerçek mi kendi kendime sorduğum istanbul ve sen / neydi o bir zamanlar
Rüzgar Gülü Önümden çekilirsen İstanbul görünecek Nerede olduğumu bileceğim Sisler utanacak eğilecek Ağzının ucundan öpeceğim Saçına kalbimi takacağım Avcunda bir şiir büyüyecek Nerede olduğumu bileceğim Bu çıplak geceler yok mu Bu plak böyle ağlamıyor mu Camları kırmak işten değil Delirecek miyim neyim Kirpiklerimden mısra dökülüyor Kenya'da simsiyah yalnızım Yoksul bir şilepte gemiciyim Malezya'da yük bekliyorum Önümden çekilirsen İstanbul görünecek Nerede olduğumu bileceğim Gözlerini söndürme muhtacım Ben senin aydınlığına muhtacım Yepyeni bir ilkbahar harcayıp Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp Rüzgar gülünü arayacağım Oran'da Pernanbouc'ta Tombuktu'da Vinçler yine akşamları indirecekler Yine karanlığa bulaşacağım Gözlerin rüzgarda savrulacak İkimiz iki sap buğday olsak Sen benim olsan, ben senin olsam Bir gece vakti aklına gelsem Uykunu tutsam bırakmasam Seni kucaklasam, kucaklasam Birbirimizin kalbini dinlesek Dünyanın kalbini dinlesek Büyük ateşler yaksalar İki güvercin uçursalar Nerede olduğumuzu bilsek
SANA NE YAPTILAR O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin Seni görür görmez özgürlüğümden utandım Söyle ne içersin, çay mı kahve mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım. Saçların uzundu, omuzlarına akardı Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın Gülerdin, içimize aylar doğardı Görünmez dağların arkasından Eski gülümsemeni beyhude aradım O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım. Bir çay içer misin, yoksa kahve mi Kibritim yok, demek cigaraya başladın Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var Böyle bir kız değildin sen eskiden Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar? Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi Çok değişmişsin birden tanıyamadım
SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN Sen benim hiçbir şeyimsin Yazdıklarımdan çok daha az Hiç kimse misin bilmem ki nesin Lüzumundan fazla beyaz Sen benim hiçbir şeyimsin Varlığın yokluğun anlaşılmaz Galiba eski liman üzerindesin Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak Dudaklarınla cama çizdiğin En fazla sonbahar otellerinde Üniversiteli bir kız uykusu bulmak Yalnızlığı öldüresiye çirkin Sabaha karşı öldüresiye korkak Kulağı çabucak telefon zillerinde Sen benim hiçbir şeyimsin Hiçbir sevişmek yaşamışlığım Henüz boş bir roman sahifesinde Hiç kimse misin bilmem ki nesin Ne çok çığlıkların silemediği Zaten yok bir tren penceresinde Sen benim hiçbir şeyimsin Yabancı bir şarkı gibi yarım Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak Hiç kimse misin bilmem ki nesin Uykumun arasında çağırdığım Çocukluk sesimle ağlayarak Sen benim hiçbir şeyimsin
SEN YOKSUN sen yoksun deniz yok yıldızlar arkadaşım ya bu gece harika bir şeyler olsun yahut bir bomba gibi infilak edecek başım ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım istanbul minareler odamda gibi gökyüzü temiz ve parlak işte kolkola girmiş en mesut günlerimiz muhalif bir rüzgar karşı sahilden fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz havada kanat sesleri ve çılgın kokular deniz yok yıldızlar uzaklaşıyor ben yine yalnız kalıyorum istanbul minareler kaybolmuş sen yoksun
SEVMEK İÇİN GEÇ ÖLMEK İÇİN ERKEN akşamın acı su karanlığı içinden soğuk kadife teması yalnızlığın şuh bir kahkaha balkonun birinden gizli işareti midir bir başlangıcın sevmek için geç ölmek için erken başbaşa çay elele yürümek derken boğaz vapurları mı iskele sancak telefonda kaybolmak sesini beklerken insan insanı yeniler doğrudur ancak sevmek için geç ölmek için erken içimdeki gökkuşağı besbelli neden bulutların içinden kuşlar yağıyor bir şiire başlarsın birini bitirmeden hiç kimse gözlerine inanamıyor sevmek için geç ölmek için erken sevmek sevildiğini bile farketmeden yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi sevmek zehir zemberek ve yürekten gecikerek de olsa vuruşur gibi sevmek için geç ölmek için erke
SİSLER BULVARI elinin arkasında güneş duruyordu aylardan kasımdı üşüyorduk ağacın biri bulvarda ölüyordu şehrin camları kaygısız gülüyordu her köşe başında öpüşüyorduk sisler bulvarı'na akşam çökmüştü omuzlarımıza çoktan çökmüştü kesik birer kol gibi yalnızdık dağlarda ateşler yanmıyordu deniz fenerleri sönmüştü birbirimizin gözlerini arıyorduk sisler bulvarı'nda seni kaybettim sokak lambaları öksürüyordu yukarda bulutlar yürüyordu terkedilmiş bir çocuk gibiydim dokunsanız ağlayacaktım yenikapı'da bir tren vardı sisler bulvarı'nda öleceğim sol kasığımdan vuracaklar bulvar durağında düşeceğim gözlüklerim kırılacaklar sen rüyasını göreceksin çığlık çığlığa uyanacaksın sabah kapını çalacaklar elinden tutup getirecekler beni görünce taş kesileceksin ağlamayacaksın! ağlamayacaksın! sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı ıslak kaldırımlar parlıyordu durup dururken gözlerim dalıyordu bir bardak şarapta kayboluyordum gece bekçilerine saati soruyordum evime gitmekten korkuyordum sisler boğazıma sarılmışlardı bir gemi beni afrika'ya götürecek ismi bilmiyorum ne olacak kazablanka'da bir gün kalacağım sisler bulvarı'nı hatırlayacağım kırmızı melek şarkısından bir satır lodos'tan bir satır yağmur'dan iki senin kirpiklerinden bir satır hatırlayacağım seni hatırlatanın çenesini kıracağım limanda vapurlar uğuldayacak sisler bulvarı bir gece haykırmıştı ağaçları yatıyordu yoksuldu bütün yaprakları sararmıştı bütün bir sonbahar ağlamıştı ağlayan sanki istanbul'du öl desen belki ölecektim içimde biber gibi bir kahır bütün şiirlerimi yakacaktım yalnızlık bana dokunuyordu eğer sisler bulvarı olmasa eğer bu şehirde bu bulvar olmasa sabah ezanında yağmur yağmasa şüphesiz bir delilik yapardım hiç kimse beni anlıyamazdı on beş sene hüküm giyerdim dördüncü yılında kaçardım belki kaçarken vururlardı sisler bulvarı'ndan geçmediğin gün sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm yağmurun altında yalnızım ağzım elim yüzüm ıslanıyor tren düdükleri iç içe giriyorlar aklımı fikrimi çeliyorlar aksaray'da ışıklar yanıyor sisler bulvarı ayaklanıyor artık kalbimi susturamıyorum
Yagmur Kacamagı Elimden tut yoksa düşeceğim yoksa bir bir yıldızlar düşecek eğer şairsem beni tanırsan yağmurdan korktuğumu bilirsen gözlerim aklına gelirse elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni geceleri bir çarpıntı duyarsan telaş telaş yağmurdan kaçıyorum sarayburnu'ndan geçiyorum akşamsa eylülse ıslanmışsam beni görsen belki anlayamazsın içlenir gizli gizli ağlarsın eğer ben yalnızsam yanılmışsam elimden tut yoksa düşeceğim yağmur beni götürecek yoksa beni.
Üçüncü Sahsın Şiiri. Gözlerin gözlerime değince Felaketim olurdu, ağlardım Beni sevmiyordun, bilirdim Bir sevdiğin vardı, duyardım Çöp gibi bir oğlan, ipince Hayırsızın biriydi fikrimce Ne vakit karşımda görsem Öldüreceğimden korkardım Felaketim olurdu, ağlardım Ne vakit Maçka'dan geçsem Limanda hep gemiler olurdu Ağaçlar kuş gibi gülerdi Sessizce bir cigara yakardın Parmaklarımın ucunu yakardın Kirpiklerini eğerdin, bakardın Üşürdüm, içim ürperirdi Felaketim olurdu, ağlardım Akşamlar bir roman gibi biterdi Jezabel kan içinde yatardı Limandan bir gemi giderdi Sen kalkıp ona giderdin Benzin mum gibi giderdin Sabaha kadar kalırdın Hayırsızın biriydi fikrimce Güldü mü cenazeye benzerdi Hele seni kollarına aldı mı Felaketim olurdu, ağlardım
ÖLMEK YASAK daha önce bıçaktan hiç su içmedim hiç kısılmadı kerpetene bıyıklarım gururlu bir gemiyim oldum bittim sabah olur yelkenlerimi saklarım özgürlük dediğim yerde demirledim üstüme varma bulutları tutamam böyle paldır küldür gideceklerdir gelmezsen farketmez kimseyi aramam asıl sevdiklerim en içimdekilerdir onlarla yaşarım eğer yaşarsam olur mu gecemi yeşile çalmak yıldız çivilemek parmakuçlarıma ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak hiç doğmamayı isterdim ama bir kere doğmuşum ölmek yasak
ŞAHANE SERSERİ yolumdan çekil yavrum bağlasalar duramam demir asa demir çarık dedim neyleyim! yolculuk dedim ağaçlara tünedi yine akşam kargalarla bir rüzgar kendini yerden yere vuruyor kırık dökük yıldızlar belirli uzaktan telsiz mevceleri ardım sıra koşturuyor anamdan yolcu doğmuşum yedi dağın yolları kalbimden geçer salkım salkım mısralar gelir içimden dudaklarımda yağmur damlaları alır beni yollar beni alır gider anamdam yolcu doğmuşum nehirlerle birlikte denizlere kavuştum akşam dedim şu koca dünya dedim ağlasam dedim yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir ekmeğin ve şarabın peşinden turnaların peşinden büyük şehirler büyük aşklar çığlık çığlığa terkedilir ben çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırab çektim damarlarımda dünyanın bütün rüzgarları harblere açlıklara yalnızlığıma rağmen anamdam yolcu doğmuşum neyleyim gurbet dedim vatan dedim hürriyet dedim.