Geceler sana haram olsun! gecirdimiz o kötü günler unutulsun, gözlerin yaslarla dolsun! bu cektirdigin acilar hep seni bulsun, acan ciceklerin solsun! seni ölesiye seven bu can KAHROLSUN!!!!!
Ölüm Üstüme Düşüyor Baba Yıldızlar üstüme-üstüme düşüyor Güneş üstüme-üstüme Karanlık sokaklardan geçiyordum baba, -içimde ürperen yalnızlığım- bir tutam unutulmuşluk bir tutam unutamadığım eski hikayelerden kalma dostluk, ve bir tutam ihanet, çığlık çığlığa gece çığlık çığlığa kimsesiz bomboş sokaklar, sessizliğin sesi kulaklarımda damarlarımda, tarlalardan sökün gelen atlılar gibi hızlanıyor nabız vuruşlarım, gece üstüme-üstüme düşüyor baba... korku üstüme-üstüme... Karanlık sokaklardan geçiyordum baba Teneffüs edilen havanın Damardan akan kanın Korkunun ve kavganın ardındaydım, Umudun ve sevdanın ardında, Sağanak ve sessiz -gök gürültüsüz falan yani- bir hayat yağıyordu gözyaşlarıma ağlıyordum, karanlıktı sokaklar baba cansızdı, -ağaçsız kedisizdi yani- büyük, tekdüze taş duvarlar vardı harap evler, kırık camlar vardı üşüyordum baba, yağmur üstüme-üstüme düşüyor umut üstüme-üstüme Bulanık ırmaklardan geçiyordum baba, Bulanık ve durgun Ölümle hayat gibi tezat Sevdayla-nefret gibi, Pulsuz ölü balıklar Bir tane, yüz tane, milyon tane Ölü balıklar, Ağaç ölüsü gibi Nehrin üstünde Bulanık ırmaklardan geçiyordum baba... Çamurdan ve kandan suları.. Balçıktan ve kandan Balık ölüleri suyun üstünde -insanoğlunun son ihaneti- doğa ölüyor diyorum içimden nehir küsmüş güneş kızgın ve ellerim... nehir üstüme-üstüme düşüyor baba... ölüm üstüme-üstüme Umutsuz yaşamlardan geçiyordum baba... Bir avuç sevda içimde Horlanmış bakışları tanıdım Horlanmış yalvarışları Derdi ve tasayı Hasreti ve gurbeti Ve bütün çıplaklığıyla Ölümü gördüm baba Üstadın dediği gibi -hakikat gibi çıplak- ve kemikten elleriyle sıtma gibi İznik gölünden gelen ısıtma gibi Maden ocağında gaz, Hayata sunulan itiraz gibi Çırılçıplak Ölümü gördüm baba Ölüm üstüme-üstüme düşüyor baba Yıldız üstüme-üstüme Umutsuz yaşamlardan geçiyordum baba Bir tutam güneş ışığı Avuçlarımda Yorulan ve kırılan yüreklerin Vurulan yüreklerin Bakımsız ve çelimsiz çocukların -elleri yüzleri kir-pas içinde- aç ve kimsesiz çocukların -kemikleri sayılır gündeliklerinden- ve ucu ucuna yaşanan sabahların içinden geçiyordum havada ölü balıkların kokusu havada kan havada pelin havada hasatlık buğday kokusu, avuçlarım yetmiyor gözyaşlarıma bulanık ırmaklar akıyor gözyaşlarımdan umutsuz yaşamlardan geçiyordum baba... tebessümleri çirkin gülüşleri korkunç sevinçleri ölü balık mahiyetinde kocaman elleri ve kocaman korkuları olan -kir-pas içinde yüzleri- umutsuz insanların yaşamlarından, aklım kesecek elbet, insan işi diyorum bu kavga bu kötü bu bet sıfatlar hepsi insan işi aynalara bakıyorum baba kocaman gözlerim var kocaman ışıklar tutuyorum yüzüme, görünmüyor gözlerimin arkası, beynim, yüreğim şaşırıyorum, ışık üstüme-üstüme düşüyor baba... gece üstüme-üstüme şafak üstüme-üstüme
.... ........::::: Bak biR eRkek aĞLıyoR :::::::........ Son mektubun elimde Bana veda etmişsin Ayrılırken herkese Her şey bitti demişsin .. Duydum da inanmadım Aşka gülüp geçmişsin Benimkisi aşk değil Bir oyundu demişsin .. Zafer senin zaferin Eser senin eserin Sevin ey zalim sevin Bak bir erkek ağlıyor .. Geceden ta sabaha Resmine baka baka Hayatında ilk defa Bak bir erkek ağlıyor ...
... _______ aDam giBi ___________ Ben seni hiç sevmedim ki, Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim, Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim, Bir de yıldızları sevdim, Eylül akşamlarında gelip, gözlerinde durdular, Ben seni hiç sevmedim ki. Beni yola koduğunda ayrılmayı sevdim, Kurşunları sevdim, beni vurduğunda, Ağlamayı sevdim, unuttuğunda, Yalnız olduğumu anladığımda, Ayakta kalmamı sevdim, Yıkılmamı sevdim, seni her hatırladığımda, Ekmeği sever gibi sevdim, sensizliği, Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini, İkindide yağmur gibi, Geceleyin rüzgâr gibi, sevdim seni sevdiğimi, Ben seni hiç sevmedim ki. Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim, Menekşeyle konuşmanı, nisana hatırlatmanı, Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını, Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı, Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman, Sakız satan çocukları, yeni çıkan şarkıları, Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim, Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe, Ben yangını sevdim, yandığım zaman böyle işte, Ben seni hiç sevmedim ki. Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine, Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde, Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde, Buğusunda sabahın, acımasızlığında bir âhın, Ağlayan yüzünde İsa'nın, ferahlatan güzüyle duanın, Korkutan yanıyla nârın, İncirin, zeytinin ve kalbin üstüne, Gülün üstüne, tutunduğum umudun üstüne, Korkunun üstüne, senin üstüne, Hepsinin üstüne, Ben seni hiç sevmedim ki. Gittiğin zaman, gitmeni sevdim, Evreni sevdim, geldiğin zaman, Kalmanı sevmedim, Korkuyordum sana alışmaktan, Yinede sevdim gülümsemeyi, Mendilimi sallarken seni götüren trenin arkasından, Kırlara ilk kar düştüğü zaman, Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim, Seni İçimde öldürdüğüm zaman. Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim, Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe, Ben yangını sevdim, yandığım zaman böyle işte, Ben seni hiç sevmedim ki, Ben sevdim mi; aDam giBi seveRim ...
Dünya.... Benim şiirim değil bu sensizliğin üzerine yazılmış basit mısralar Hepsi birbirinden mat hasretlerin yaşandığı sevdalsevdaların çocuğuda değilim ben Varoluşun pençesinde ölüm sancılarıyla kıvranan zavallı bir insanım Göz göze gelince bakışları titreyen düz bi mantığın esaretindeyim Aşmam gereken onlarca kaf dağı beni bekliyor Ortasında kaldığım bu kargaşanın isabetindemiyim acaba Yoksa ıska yaşanmışlıkların yıprandığı Kötü masallardaki kurgu bir prenses mi? Bölünmüşlüğün perişanlığını gözettiğim şu koskoca dünya; Basit bir denklemin Çözülmüşlüğündeki esrarın bumuydu? Sen bu kadarmıydın Bukadar küçücükmüydün Ne kadar zavallıymışımki Seni bulmaya çalıştım Oysaki ben senin değil Sen benim içimdeymişsin
... __ ayRıLıkLarın ŞaiRi __ Ben ayrılıkların şairi, Yalnızların ozanıyım. Sen, sen masallar okurken daha, Ben acıların yazarıyım. Haklısın, aramızda dağlar, denizler var, Haklısın, aramızda uçurumlar. Senin sevdaların, üç günlük masal, Benim sevdalarım, Allah'ına kadar. Elma şekeri mi sandın aşkı, Ne şiirin şiir, ne şarkın şarkı. Hele bir kırılsın, feleğin çarkı, İşte ben o zaman görürüm seni. Halâ tahta masalara yazıyorsam adını, Aşk kitaplarında arıyorsam tarifini aşkın, Kahır mektuplarında yeniden buluyorsam seni, Islak mendillere siliyorsam gözyaşlarımı, Eyvahlar çekiyorsam her biten aşkın ardından, Bana sor yalnızlığı, Ayrılığı bana sor diye haykırıyorsam, Ve sabahçı kahvelerinde Bir çay gibi demliyorsam hasretini, Ve inadına özlüyorsam, o çay karası gözlerini, Bil ki, bu seni erkekçe sevdiğimdendir. Bu benim ilk aldanışım değil, Bu benim son yıkılışım değil, Bırak bu sahte gözyaşlarını, Bırak bu masum bakışlarını. Üzülme, benim için üzülme, Üzülme bu son için üzülme, Ben, ben yeterim kendime Varsın da bir dağ gibi büyüsün hasretin içimde, Varsın da her gece Bir kemanın tellerinde ezilsin kalbim, Varsın da bir daha değmesin ellerim ellerine, Asla pişman değilim. Hatırla, bir adam diyordun hatırla, Ömür boyu sevsin beni ömür boyu, İşte o deli, işte o çılgın, işte o adam benim. Çünkü ben, Çünkü ben aşkı ölümsüz bilenlerdenim
geceleri soguk üsüyorum.. her an her saniye seni düsünüyorum.. her gece kabus görüyorum... bitanem gel artik, cok üzülüyorum.. dayanamiyorum, ölüyorum...
Yalnız "Karıcığım çayı koydun mu?" dedi, Kalktı çayı koydu. "Karıcığım sofrayı hazırladın mı?"dedi, Gidip sofrayı hazırladı. Sofraya iki bardak koydu, Biri boş kaldı.
Yalnız her zamanki gibi yine yine aynı güne uyandı yalnız "duvarları da konuşturacak" demişti düşünde bir ses "yakında senin bu sessizliğin" ...öylesine büyümüştü ki bu korku... ...artık sebebi hatırlanmıyordu... kalktı, masaya oturdu yalnız kabında yeterince su vardı şimdi gelip içer mavi martı eğrildi yalnız, eğdi başını becerebilseydi saklamayı kendini hep ellerinin arasında kalırdı hiç değilse yüzü avuçlarına keşke yüzü sığsaydı ...acılar duvara çarpıp dönmekte mi... ...yoksa duvarların varlığında mı sancı?.. bugün de sessizliği zarifçe bitirdi bir çift kanat sesiyle mavi martı ve omzuna kondu usulca yalnızın "günaydın" dedi aynı tatlı sesiyle "bugün gidecek miyiz?" avuçlarının arasından sıyrıldı yalnız masaya indirdi titreyerek ellerini odası aydınlandı "bütün gece sesini duydum" "sanki daha bir yakındı deniz" "hatırladın mı yerini anahtarın" dedi mavi martı... "açıp kapıyı gidebilecek miyiz?" gene omuzundayken mavi martı kalktı duvara yaklaştı yalnız birşeyler daha kazıdı "hani..." dedi mavi martı "hani eskiden anlatırdın ya bana" -açacaksın deniz rengi kanatlarını- -sen de uçacaksın maviler içinde- -bir bilsen,- -ne özledim o mavileri ben- cevap vermedi yalnız yavaşça sırtını döndü duvara devrilen bir ağaç çaresizliğiyle uzanıp elleri tutundu kapıya kapı açıldı... "hani..." dedi tatlı sesiyle mavi martı "hani kilitliydi bu kapı?" ...yine konuşmuyordu yalnız ellerini arkaya kenetlemiş yavaşça savruluyordu kıyıda boynu, kırık bir çiçek kadar eğik bir mahkum edasıyla ilerliyordu yalnız bir tek prangalarıydı eksik! bir çift deniz rengi kanadıyla büyük bir daire çizdi gökte usulca omzuna kondu "senin bana anlattıklarından" "çok daha büyükmüş deniz" dedi mavi martı "neden bunu hep sakladın?" öylece ne zamandır oturdu iskelenin ucunda, bilemeyiz! ayaklarını yalıyordu deniz gözlerini indirdi ufuktan yavaş yavaş, korkuyla ve gözleri değdi sudaki aksine sanki taş kesilmişti yalnızın yüzü ve hemen o anda paramparça dökülmüştü suya! su durulduğunda gördüğü kendi gözleri miydi, yoksa gözlerinde miydi deniz! "denize git" demişti düşünde bir ses "kendini bulacaksın içinde" tekrar duyunca bu sesi avuçlarından kurtuldu gene yalnız fırlatılan iki bıçak gibi karşıya vurduğunda ıslak gözlerini acıyla haykırdı sonunda duvar; "denizin sadece adı var" "ötelerde yine duvar!!"
Atların Ve Ölülerin Öyküsü-1 (ölüler kitabı. Bap: bir) I. Bağlanıyor kaderleri uc uca Cepheler yarılıyor Toynağından kan sıçrıyor atların Canlara iştahla yalanıyor yeryüzü Başlıyor bir haziran ayında Atların ve ölülerin öyküsü Öncesinde var olup sonranın ortasında Tarihe odun oluyorlar uzağında bir diyarın Ateşler içinde başlıyor mavi mavi Acılı ölümlere gebe gökyüzü Atların ve ölülerin öyküsü Küf kokuyor harmanisi tarihçilerin Ölüm komşu kapısı sararan yapraklarda Dün doğandı nihayete gül üfüren çıraklar Anaları ağlatan bugünün sabahında Eskimiş bir kindi ve al kandı otlukbeli Mercidabık kızılca candı Damla damla kandı gökyüzü Kandiye kal’ası ruh doğuran bir harmandı Yeşil hırıltılı tarlaların enli hududunda başladı Atların ve ölülerin öyküsü …….. (ölüler kitabı. Bap: iki) Iı. Birbirini bütünler ölüm ve dirim Atların üzengileri paslı Dizginleri ışılak dorular Puslu bir gün ortasında onlar Yaslı ve eşgin dururlar Atlar ve ölüler bir bütündürler Gah ıslak gözleri, gah şadıman olurlar Öncesinde var olup sonranın ortasında Tarihe odun olur atlar karanlık külhanlarda Zaferlerle halay durur ölümlerin türküsü Kor ve alev içinde başlar yaslı yaslı Atların ve ölülerin öyküsü Bilenmiş bir kindir nalları küheylanların Normandiya kızılca can olur Yağmur yağmur kana keser gökyüzü Seferberlikte başlar nefeslerine binerek Atların ve ölülerin öyküsü …… (ölüler kitabı bap: üç) Iıı. Sapla samandır karışan dengi dengine Samanlık saçakları sırf alevdendir Ellerinde grek ateşleriyle zalimler Uzak ve kuş uçmaz ülkelerden gelirler Annemin annesinin annesi Ağzından can sızarak anlatandı Bir eli uçmuş bileğinden Kan kızılı kına yeşiliyle zifafta Mor belikleri sırtını döven Mavi yazmasıydı yaralı başında Dizliğiydi tozluğuydu Ve yok olan ruhsuz ellerde Zavallı ve görkemli kızlığıydı Yırtılan bir zar inceliğinde başlar Atların ve ölülerin öyküsü Bilenmiş bir kindir kılıçlar Yemen kızılca candır Dolu dolu kana kanandır yeryüzü …… (ölüler kitabı. Bap: dört) Iııı. Babamın babasının babası Ağzından can sızarak anlatandı Bir eli uçmuş bileğinden Kan kızılı kına yeşiliyle zifafta O hafta evlenmişti daha Birinci kere biniyordu özgür muharip Daha ilk seferinde ölümle eş İlk seferinde kanla kankardeşti Bıyıkları salt ipektendi Enli palası elinde şahmeran Poşususu bir kuştu ufkun ardında Sırpsındığını gördü Truva atıydı üzerindeki teni Her çatışmada amansız yeniden öldü Bozgunlarda binip gri çelikten kısrağına Yırttı ufka gerili kirli duvarları Vuruldu puvatya’da vuruldu düştü Kanına kargalar üşüştü Kan akan ırmakların sahillerinde başlar Atların ve ölülerin öyküsü Kunuri kızılca candır artık Bulut bulut kandır gökyüzü
ÖLÜM DİYOR bir yanım sen diyor yoook tüm ruhumla seninim diyor bu beden bir duysan bir gelsen aslında bilsen yeter gece gündüz demeden kör karanlık seni bekliyorum hani bilsem unuttuğunu umudumda bitecek ama rüzgarlar fısıldıyor adımı sayıklıyormuşsun geceleri yemin olmuşum dilinde dudakların hala dudaklarım burnunda kokum varmış kokladığın yaban gülleri söylüyor peki beni biliyormusun ne haldeyim bir damla uyku yok sensizlikte dindirmiyor susuzluğumu bahçedeki çeşme ve aydınlatmıyor yollarımı şimdi sana parlayan yıldızlar yarımım yalnız ve üstelik yorgunum dinle ... kalbimin sesini dinle hep seni söylüyor bilki gelmezsen...bilmezsen bir gün ölüm diyor
Ebedileşti Ayrılık Gidişine mıhlandı saatler Akrep buluşmayacak yelkovanla Artık her saat başı Ölümcül Ebedileşti ayrılığımız Sen gidince, durdu zaman İtelesem de akrebi yelkovan'a Geçmiyor hiçliğe mıhlı zaman __________Ebedileşti __________Sensizlik Bir ayrılık şarkısı çalıyor Sokaktaki kemancı Aşk şarkıları çalardı Oysa düne kadar Martılar suskun Uçmuyorlar çığlık çığlığa Bir melek gibi Süzülmüyorlar gökyüzünde __________Ebedileşti __________Suskunluk Papatyalarla aşk falı bakılmıyor Bütün seviyor yapraklarını Rüzgarla savurmuşlar Kalanlar...Sadece sevmiyorlar Güllerin boyunları bükük Büyülemiyorlar kokularıyla Kan kırmızısı değil artık renkleri Goncalardan akıyor kanları __________Ebedileşti __________Yokluğun Duygular kızgın çöle dönüşmüş Fırtınalar yaşanıyor ha bire Göz açtırmıyor sensizlik Ölüme çeyrek var Sen yoksan, yaşam da yok Akrep son kez buluşsun yelkovanla Sonra... Dursun hayat...
bu gece gençliğimle beraber kollarımı açıp ölümü özledim yaşamın bana veremediği veya benim yaşamdan alamadığım her şeyi bana bir anda sunduğu için ölümü sevdim...
Bir çocuk sesi uzanıyor Geçmişten geleceğe Canevimden geçiyor Eylül’ün pusuna karışarak Kuşların kanat çırpışlarıyla Dalıp gidiyorum yine Kıvranan lacivert düşlerime Albenisi gözlerinin Gün gibi döndü Bir çiçeğin kayboluşuyla Gecenin yalnızlığında Kızgın yüzümde ısınıyor sabah Ve gözlerimde büyüyen kara sevda Sevincin kanattığı sıcaklığı örterken Can çekişiyor buruk sesimde içlenen anlam Yok ağlamıyorum Bir deri bir kemik toz içinde Yemin ediyorum seni sevdiğime Kaç kez sarıldım sana Ey sıcacık öpüşlerin Uçsuz bucaksız yumuşaklığı Boğuldum kaç kez içinde Ölüm kokusu karışıyor yüreğimden gelen gül kokularına Karanlıkta çepeçevrelenen bedenime sarıldım sıkıca Özlediğim gülüşü yüzünde sakla
düş dağınıklığında yatağım gözlerimde diş izleri katıksız bir ölüm gecede çoğalan ve yattığım yerdeki acının motiflerinde kanar oyası yüreğimin zamanla dayanağımı kopardığımda varoluşa aykırıydım özlem cinayetleri karaya demir atan büyür seslerde kin tersine dönerken masaüstü takviminde saniye ve müthiş bir yokluk öykülerden alınıp gömülür son esrarlı dağa kız kaçıran bir umudun ışıltısı dolunayda ezberletir tüm şiirleri yalnızlığıma
Gece Bak yine sabah oluyor gece gözlüm Yine sensiz kalkıyor İstanbul yeni güne Camilerden ezan seslerini bir başıma dinliyorum Hiçbir zaman olmaz diye bilirdim ama Simidimi bile paylaşmak için kuşları bekliyorum Bak yine sabah oluyor gece gözlüm Ellerim ceplerimde Günü boyuyorum maviye Çaresizlikten dolmuş gözlerim farkında değilim Ben ağlamayı bilir miyim Yoksa sen misin herşeyi öğrettiğin gibi Bunu da ezberime çizen Yüreğim ellerinde Günü boyuyorum maviye Durağa çıkıyorum öylesine adımların sahibi olarak Ne kaybedenlerdenim ne de hep galiplerden Gittiğim yere kadar gitmek Kaldığım yerde beklemek Ama sonunda hep sana dönmek istiyorum Olmuyor Saatler senin gelişine kurulsun İnsanlar işlerine senin için gitsin Kuşlar yavrularına değil Sana doğru uçsun Dalgalar bir ileri, bir geri Bir de sana aksın Irmaklar seni çağlasın Tüm dünya benim için ağlasın Herkes seni benim için arasın istiyorum Olmuyor Ve ben yine Günü boyuyorum maviye Belki bir gün Bana gülümsersin diye
Gece ve Yalnızlık Gece yalnız ve karanlık Gözlerin kadar Yalnız yüreğime sensizliğin kabusu çökmüş Fırtınalar kasırgalar , zelzelelerle Bir dolu yürek, ve bir çağlayan sevda ile Yalnız ve sensiz Geceyi beklemekte. Bir sesin, bir hayalin çok yakında kulaklarımda, gözlerimde Yalnızlık ve sensizlik gecenin karanlığı kadar, Sen şu an gökyüzünde yıldızlar kadar uzak nefesimden daha yakın Sigaramın dumanından daha içimde Sabahı bekliyorum gecenin yalnızlığında gece ıssız, sessiz
Suskun Sus, kimseler duymasın. Duymasın ölürüm ha. Aydım yarı gecede Yeşil bir yağmur sonra... Yağıyor yeşil. En uzak, o adsız ve kimselersiz, O yitik yıldızda duyuyor musun? Bir stradivarius inler kendi kendine, Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil. Önce bendim diyor ve sonra benim... Ölümsüz, güzel ve çetin. Ezgisidir dolaşan bütün evreni, Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları. Canımı, tüylerimi sarmada şimdi Kendi rüzgarıyla vurgun... Sarıyor yeşil. Rüya, bütün çektiğimiz. Rüya kahrım, rüya zindan. Nasıl da yılları buldu, Bir mısra boyu maceram... Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, Bilmezler nasıl sevdik, İki yitik hasret, İki parça can. Çatladı yüreği çakmaktaşının, Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde Çağlardır boğulmuş bir su... Ağıyor yeşil. Yivlerinde yeşil güller fışkırmış, Susmuş bütün namlular... Susmuş dağ, Susmuş deniz. Dünya mışıl-mışıl, Uykular derin, Yılan su getirir yavru serçeye, Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş, Memeleri bereketli ve serin... Sağıyor yeşil. Aydım yarı gecede, Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat, Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda. Ama hançer taşı sanki Koca Kartaca! Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne Bak nasıl alıyor, yiğit, Binlerce yıl da sonra Alıyor yeşil. Vurur dağın doruğundan Atmacamın çalkara, Yalın gölgesi. Kuş vurmaz, tavşan almaz, Ama aç, azgın Köpek balıklarıydı parçaladığı Bak, Tiber saygılı, suskun. Bak nilüfer dizisi zinciri. Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır, Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi, Ve ilk gerillası Spartaküs'ün. Susuyor yeşil. Sus, kimseler duymasın, Duymasın, ölürüm ha. Aymışam yarı gece, Seni bulmuşam sonra. Seni, kaburgamın altın parçası. Seni, dişlerinde elma kokusu. Bir daha hangi ana doğurur bizi? Ruhum... Mısra çekiyorum, haberin olsun. Çarşıların en küçük meyhanesi bu, Saçları yüzümde kardeş, çocuksu. Derimizin altında o ölüm namussuzu... Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor. İlktir dost elinin hançersizliği... Ağlıyor yeşil.
Çok Şey Var ki Geride Kaldı Çok şey var ki, geride kaldı Dönüş yolları kapalı, Kara otağ içindeyim; Yerde de kara bir halı... Çok şey var ki geride kaldı Nice sisli-sevgili yüz Her biri bir yönden öksüz Kiminin ardında kalınır, Kiminden önce ölünür Zamanla herşey silinir, Bir gerçek yalnız bilinir: Tanrı verdiydi, O aldı.... Ne çok şey geride kaldı Ne çok şey geride kaldı
Elissi Savaşhaberleriyle dolu renkli gazete sayfalarını katlayıp bir çocuk üstüste kesiyor özene bezene elindeki makas ile Ve insanlar oluşuyor kağıttan tutuşmuşlar elele Sunay Akın