Ağır Bir Parfüm Reveransı

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda sha. tarafından 23 Nis 2012 tarihinde açılan konu

  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Ağır Bir Parfüm Reveransı
    Senden Sonraydı..

    hayvansız kalmış bir orman
    gibi ağlamaklıydı kainat;
    Senden Sonraydı..

    hangi dağda ateş yansa
    o yana ağlardı atlar,
    ve bir kartal
    bir kartala dayıyorsa başını
    aşk
    çağrıldığı her randevuya
    geç kalmış demekti!

    Senden Sonraydı..
    gökyüzüne teslim oluyordu ayışığı
    ah onun zarif parmaklarına dolanmış kuğular,
    ve kalbi delik bir melek sabahlıyordu
    yeryüzünde,
    ümit: kurugül çocuk! ümit: aksigül çocuk!
    hayat! beni ılık ılık esir al!
    diye bağırıyordum çakal karasında
    hançer nefesinde!

    çünkü
    bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine
    aşağı gölde kıyıya vuran genç nilüfer
    ağzında bir başka genç nilüferle
    ölmekteyse, ve akşamüstü
    bir annenin çocuğunun üstünü örtüşü gibi
    örtüyorsa sancıyı ve ölümü,
    bir insan ne sır verebilirdi ki gölgesine!
    çünkü
    uyuyacak kurt soyunur
    üstünden dağları çıkartırdı!
    dağlar, kokarcalarına alevcesine sokulurdu
    dağlar, sularına alev içercesine dokunurdu
    dağlar, dağlarına dürüsttü
    dağların namluya sürülü
    kurşunu yoktu!
    dağların mor avı çoktu dağların zor avcısı çoktu
    dağlar, dağlara bir kez daldı mı
    kendi doruklarından mahşeri vurgunlar yerdi
    dağların grevi borandı, çıyandı, yabanıl ottu

    dağlara sinsi bulutlarla inen eşkıya baruta
    kuytu, postal niyetine haysiyet giydirirdi!

    hele mermi bir kez müstehzi bir ifadeyle
    savurduysa tunç buhardan yelelerini,
    atların toynaklarına kan gibi menzil
    bakışlarına menzil gibi kan otururdu!

    atlara dağ kaldırmışlığı karanlığın
    o şen nallarda rakseden yosma şavkın gerdanı
    altına batırılmış isyanın şakırtısıyla tutuşurdu!
    tutuş benim yağız yılanımı puşi gibi sarıp da
    tutuş benim delioğlan fırtınamı
    ağzında ağıt gibi yakıp da
    dumanıyla
    isiyle,
    dermanıyla
    iniyle,
    inlenen ismine nakış gibi işlenen kahpe fermanıyla
    kapına dayanan tanrı misafiri sevdam, aşkımla
    belalanan dağım! belalı dağlım!
    dağlara adak adamış bir toprağın yangınıyım ben de!

    bakma! dağını emziremedim
    siyah sütümde zehir şıngırdar!
    kızma! dağına bir taş da ben koyamadım
    kumumda tuz var!

    ama senin kulağına eğilip
    DAĞ diye fısıldayan bu dudak
    bir gün ya elinden ya ayağından
    ya eteğimden ya da alnından
    öfkelenme, öpmeyecek,
    sadece şehit düşmüş bir hayalet nehir gibi fışkırıp
    başka
    bambaşka dağlara at sırtında dörtnala kan olup akacak!



    Küçük İskender
     

Bu Sayfayı Paylaş