Atilla İlhan Şiirleri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda ...... tarafından 3 Eyl 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. ......

    ...... Misafir



    AN GELİR

    an gelir
    paldır küldür yıkılır bulutlar
    gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
    o eski heyecan ölür
    an gelir biter muhabbet
    çalgılar susar heves kalmaz
    şatârâbân ölür

    şarabın gazabından kork
    çünkü fena kırmızıdır
    kan tutar / tutan ölür
    sokaklar kuşatılmış
    karakollar taranır
    yağmurda bir militan ölür

    an gelir
    ömrünün hırsızıdır
    her ölen pişman ölür
    hep yanlış anlaşılmıştır
    hayalleri yasaklanmış
    an gelir şimşek yalar
    masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    direkler çatırdar yalnızlıktan
    sehpada pir sultan ölür

    son umut kırılmıştır
    kaf dağı'nın ardındaki
    ne selam artık ne sabah
    kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
    evvel zaman içinde
    kalbur saman ölür
    kubbelerde uğuldar bâkî
    çeşmelerden akar sinan
    an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür

    görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf
    tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatlı bir bombadır patlar
    an gelir
    attilâ ilhan ölür​
     
  2. ......

    ...... Misafir



    AYRILIK SEVDAYA DAHİL -4

    4.
    yalnızlık
    hızla alçalan bulutlar
    karanlık bir ağırlık
    hava ağır toprak ağır yaprak ağır
    su tozları yağıyor üstümüze
    özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
    eflatuna çalar puslu lacivert
    bir sis kuşattı ormanı
    karanlık çöktü denize
    yalnızlık
    çakmak taşı gibi sert
    elmas gibi keskin
    ne yanına dönsen bir yerin kesilir
    fena kan kaybedersin
    kapını bir çalan olmadı mı hele
    elini bir tutan
    bilekleri bembeyaz kuğu boynu
    parmakları uzun ve ince
    sımsıcak bakışları suç ortağı
    kaçamak gülüşleri gizlice
    yalnızların en büyük sorunu
    tek başına özgürlük ne işe yarayacak
    bir türlü çözemedikleri bu
    ölü bir gezegenin
    soğuk tenhalığına
    benzemesin diye
    özgürlük mutlaka paylaşılacak
    suç ortağı bir sevgiliyle​
     
  3. ......

    ...... Misafir



    BENCE MALUMDUR

    dikenin
    kalbime battığı bir sonbahar günüdür
    sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
    içini kurtlar kemirir
    bence malumdur
    buğulanmış camların arkasında masmavi yüzün
    senin ateşler içinde olduğun
    bence malumdur
    ellerin muhakkak çocuk elleridir
    hep kimsenin bilmediği türküler düşünürsün
    onlar neden daima okul türküleridir
    süleymancıktan bahseder
    kara toprakta açık yeşil bir yıldız gibi akıp giden
    süleymancıktan
    ve karınca yuvalarından bahseder
    ışıksız kömürsüz karınca yuvalarından
    gökyüzünde kızıl bir hilalin kaydığını görürsün
    sen ansızın gökyüzünde görünürsün
    gözlerinin rengi
    bence malumdur
    elinde değildir akşam serinliğinde üşüsün
    eylül'den itibaren geceler hazindir uzundur
    sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
    sokakların üstüne bulutlar gelirler
    bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
    bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
    yıldızların kaybolduklari yer
    bence malumdur
    karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
    uzaktan yabancı sesler duyulur
    sen elini bulutların içinde gezdirirsin
    elin hayallerimi dağıtır
    bilirsin
    sen elini bulutların içinde gezdirirsin​
     
  4. ......

    ...... Misafir



    BİR ÜÇ BEŞ

    desen ki denizin tuzu
    çiğ düşmüş kadife donlu patlıcanlar
    desen ki kendilerinden karga çığlıklarıyla kaçanlar
    en fakiri en zengini çirkini ve orospusu
    seni unutmuş olsun
    sen ki üşümüş gökte o yalnız bulutsun
    kıskanmadığın cömert bir maviliğin ortasında o
    bildiğin yalnızlığın ellerinden tutmuşsun
    desen ki unutulmuşsun

    denizler kızılca kıyamet akıp geçiyor
    zamana karşı geliyorsun
    bir üç ve beş leylekler artık gitti
    şimdi seni artık karanlıkta bir liman çekiyor
    unutulduğun unutulmadığın bilinmediğin bir liman
    bir üç ve beş derken şişede rom bitti
    sen yaşamaya başladığın zaman

    üşümüş gökte o yalnız bulut
    kendini hiç yerinde hissetmiyeceksin
    keyif senin
    istersen talihini billur akıntılarla bir tut
    ellerini göğsüne kavuştur
    doğu batı kuzey güney diyerek
    koştur
    bir üç ve beş istersen rom kadehleri gibi
    nasıl ki unutulmuşsun
    devril
    ve bitir maceranı
     
  5. ......

    ...... Misafir



    CLAUDE DİYE BİR ÜLKE

    claude diye bir ülke siyah palmiyelerin
    değişerek her gece genç kızların öptüğü
    yanlış erkekler gibi çizdiği raphael'in
    şüpheli dudakları ayva tüyü

    cladue diye bir ülke kuşların ürküttüğü
    tüylü sevişmesi yağmurlu geyiklerin
    kırık masallarının uzaktan göründüğü
    lesbos adasındaki bitmemiş şiirlerin

    cladue diye bir ülke mermer prensesin
    ağzıyla emdiği yılanların sütünü
    o kadar korktuğu ibranî peygamberin
    ay doğunca yaşayan ay batınca ölü

    radyoaktif etkilerle saçların birden
    balmumu bir heykel başında uzaması
    röntgen yansımaları seramik gözlerinden
    ellerinin inatla göğsünü araması
    boşlukta katılaşan bir kadın kahkahası
    akvaryum yeşili flamand resimlerinden
    kaşlarının aynalarda incecik alınması
    her şimşek çakışta kendiliğinden
    sebâ melikesinin odalık hareminden
    kuduslü bir kızın âzeri ağlaması
    servirû sultan'ın yahudi dişlerinden
    çıplak ten aydınlığına işleyen sızı

    claude diye bir ülke neuilly'de damgalanmış
    fransız pullarının paris laciverdine
    kendinden başlayarak herkeste yanılmış
    rüyalar işleyince eksik erkekliğine

    claude diye bir ülke hiç kimse uğramamış
    okyanus diplerinden yoğun sessizliğine
    dünya haritasından oyulup çıkarılmış
    uluyan bir köpek bırakılmış yerine​
     
  6. ......

    ...... Misafir



    GİBİ REDİFLİ GAZEL

    yorgun kadınlar içtik
    yalnızlıktan uğuldayan
    tuzlu kan gibi
    nice akşamlar devirdik
    çengi kıyamet
    'kızıl sultan' gibi

    vurdukça mızrap
    öyle yoğun bir melâl
    dağılır ki tamburdan
    bastırır eski sevdalar
    göz gözü görmez
    duman gibi

    su karanlıktır
    ve kadehler boşalmış
    leylaklar darmadağan
    kıvılcımlar savurup narçiçeği
    çöker bir daha başımıza gökyüzü
    tutuşmuş tavan gibi

    kanlı hesapları vardır
    kıyamete kadar sürecek
    ölümlü şairlerin
    kim bilir nerden bilecek
    ne çığlıklar geçer daha dünyadan
    attilâ ilhan gibi​
     
  7. ......

    ...... Misafir



    HER SABAH, YANILMAK !..

    sabah olmak her gece kolay mı sanırsınız
    bulutları dağıtıp güneş olarak doğmak
    denizle gök arasında çiy yorgunu şehre
    kurşun kubbeleri buğulu minareleri ıslak
    soğuk bir trenden inmiştiniz / yalnızdınız

    bilmem kaçıncı defadır / yine yanılmıştınız

    hiç uyumamıştınız / gözleriniz yanıyordu
    yolculuk sanki bitmemişti / birdenbire
    kendinizi vagonda unuttuğunuzu sandınız
    sanki katar soluk soluğa tırmanıyordu
    dumanlı rampaları / bir kılıç gibi çıplak
    tiz çığlıklarıyla aydınlığı doğrayarak

    bilmem kaçıncı defadır / yine yanıldınız

    jilet mavisi bir kadın elinde purosu
    değdiği yer açılıyor çok fena keskin
    kim olduğunu bilen yok / işin doğrusu
    yüzünü kaybetmiş aynalarda arıyordu
    amerikan bara tünemiş sek vodka içiyor
    geçmişinden rusça bir şarkı arayarak
    sarhoş olmamak en büyük korkusu

    bilmem kaçıncı defadır / yine yanıldınız

    elbet en kötüsü sokaklarda tutuklanmak
    hani bir kere iki yanınızda iki sivil polis
    beyoğlu'ndan çekilip nasıl koparılmıştınız
    nabız gibi vuran o kötü ve karanlık his
    yakanızı hala bırakmadı asla bırakmayacak

    bilmem kaçıncı defadır / yine yanıldınız​
     
  8. ......

    ...... Misafir



    PUSUDAKİ

    Gece bir anda yıldız
    Bahçe bir anda çiçek
    Uzaktan denizin kokusu
    Karanlıkta kımıldayan böcek

    İçimi bir anda
    Aydınlatır mimozalar
    Bir anda yaşamak yeniden güzel
    Yepyeni bir aşk
    Pusuda hazır​
     
  9. ......

    ...... Misafir



    RAST "ZENCİ" PEŞREVİ

    4. Sunturlu Bir Karanlık

    dudakları ateş aldı narçiçeği
    sonra tırnakları dikenli alev
    yer gök yangın sıcağı sarışın
    gümüş bir çil lira parlaklığı
    şehveti kristal gibi tınlıyor

    sunturlu bir karanlık edinmeli
    taşkömürü siyahlığında bir gece
    niye zenci bir herif olmasın
    bıyıkları masmavi mıknatıslanmış
    duman fışkırıyor erkekliğinden

    o kadar acıkmıştır ki aydınlığı
    doyurmaya bir gece yetmeyecek
    birkaç zenciyi kolayca içerebilir
    gözeneklerinden sızmalı karanlık
    bütün deliklerinden içine dolmalı

    'Ayıp resimler' bölümünden...

    -5.

    epeyce yaşlı
    hantalca biraz
    kapılardan sığmaz
    erkek güzeli kadın
    omuzları geniştir bilekleri kalın
    gülmesi ısırmayı andırıyor
    ensesi tıraşlı
    kül rengi saçlarını 'erkek' kestirmiştir
    sık sık
    arkaya tarıyor

    balkonda rakı sofrası her akşam
    eski hovardalar gibi 'ahkâmla içer
    'felekten kâm alıyor'
    radyoda hüzzam faslı
    çamlıca'da mehtap
    tamam
    arasıra çok fena dalıyor
    cigara paketinin arkasına hesap
    aybaşında emlak vergisi
    hisar'daki arsaya ne verirler
    bekir'e yaş günü hediyesi
    bakkala hesap
    beşer biner

    kıvırcık
    gece mavisi kirpikler
    bunlar göz müdür göl yansıması mı
    kadın güzeli erkek
    gizli aynalarda kaşlarını alıyor
    her defasında incelterek
    bulutlarda kaçıcı bir ışık mıdır
    şüpheli bir erkekliğe karışması mı
    tehlikeli bir kadınlığın
    zehirli bir sarmaşık mıdır
    yaprakları nemli
    salyası yapışkan
    bir türlü tutamadığın

    erkek güzeli kadın
    kadın güzeli erkek
    dibinde fosforlu bir karanlığın
    sabahlara kadar boğuluyorlar
    nefes nefese sevişerek​
     
  10. ......

    ...... Misafir

    SAKLI SEVDA

    cam yeşili bir kız çok kirpikli
    saçları nasıl karanlık bir kızıl
    örtülü bir güzellik benzeri olamaz
    dudaklarındaki kan etkiliyor asıl
    duyarlığı alıngan gönlü ikircikli
    ne yazsam ona tutsak
    / adı şehnaz

    belki kadın belki çocuk iyice kuşkulu
    hangi tutku buğulamış camlarını
    bazen ne çok var bazen ne kadar az
    kan kırmızı yaşayıp yaz akşamlarını
    okşaması boğulmak öpmesi uğultulu
    sabah olsam ona tutsak
    / adı şehnaz

    saklı sevda sevdaların en saklanmışı
    birbirimizde fena boğuluyoruz
    hiç kimse birbirimizin yerini tutamaz
    benimle yaşayamadığı ona uygunsuz
    hiçbir şeye değişmem onunla yaşanmışı
    uygunsam ona tutsak
    / adı şehnaz

    saklı bir sevdadır bulduk sığındık
    bu büyülü bir aşk çünkü yasak
    gizli bir mutluluk ki ne söylesem az
    bin yılda yaşasak hiç de yaşamasak
    varımız yoğumuz aşkımız artık
    hayatım ona tutsak
    / adı şehnaz​
     
  11. ......

    ...... Misafir



    SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI

    öyle büyük hicran ki
    cam çerçeve bırakmıyor
    kırdı kapıları döküldü sokağa
    havada yangın kokusu
    itfaiye sirenleri
    uzaktan uzağa

    öyle büyük hicran ki
    telefonlar devamlı meşgul çalıyor
    trafik durdu
    çarşılar darmadağın
    çığlıklar geçiyor karanlıktan
    camlarda sinsi bir titreme
    boğuk bir uğultu
    yeraltından
    borular patlamış sular
    vahim bir tenhalığa akıyor

    öyle büyük ki hicran
    zincirleme
    elektrik kontakları
    şerareler dökülüyor sokak lambalarından
    ceryanlar kesildi
    gözden kayboldu şehir
    sanki siyah bir denize batıyor
    ayak sesleri boş meydanlardan
    hoyrat kanatları
    yukarda bir helikopterin
    o ihanet sessizliğini
    par
    par
    parçalıyor​
     
  12. ......

    ...... Misafir



    ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

    Gözlerin gözlerime değince
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Beni sevmiyordun, bilirdim
    Bir sevdiğin vardı, duyardım
    Çöp gibi bir oğlan, ipince
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Ne vakit karşımda görsem
    Öldüreceğimden korkardım
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Ne vakit Maçka'dan geçsem
    Limanda hep gemiler olurdu
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi
    Sessizce bir cigara yakardın
    Parmaklarımın ucunu yakardın
    Kirpiklerini eğerdin, bakardın
    Üşürdüm, içim ürperirdi
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Akşamlar bir roman gibi biterdi
    Jezabel kan içinde yatardı
    Limandan bir gemi giderdi
    Sen kalkıp ona giderdin
    Benzin mum gibi giderdin
    Sabaha kadar kalırdın
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Güldü mü cenazeye benzerdi
    Hele seni kollarına aldı mı
    Felaketim olurdu, ağlardım​
     
  13. ......

    ...... Misafir



    ADIM SONBAHAR

    nasıl iş bu
    her yanına çiçek yağmış
    erik ağacının
    ışık içinde yüzüyor
    neresinden baksan
    gözlerin kamaşır

    oysa ben akşam olmuşum
    yapraklarım dökülüyor
    usul usul
    adım sonbahar​
     
  14. ......

    ...... Misafir



    ADIMLA NASIL BERABERSEM

    hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
    bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan
    koşar gibi yürüyüşün
    karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün

    hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
    uzak uzak yıldızlarla çevrilmiş kainatın
    karanlık boşluklarında akıp giderken zaman

    adımla nasıl berabersem öylece beraberiz
    seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
    gönlümüz mutluluğa inanmış olmanın gururuyla rahat
    koltuğumuzun altında birer dinamit gibi kellemiz
    ve sonra her zaman her ölümlüye
    aynı şartlar altında kısmet olmıyan
    gerçekleri görmenin aydınlığı alınlarımızda

    hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların
    sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın​
     
  15. ......

    ...... Misafir



    AĞIR KAN KAYBI

    Biz yalnızlıktan doğduk o dağdağalı sudan
    Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet
    Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku
    Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk
    Köy köy bucak bucak memleket memleket
    Yani afyon adilcevaz akçadağ turgutlu
    Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku

    Buzlu mehtap alçakca kesmişti yolumuzu
    Bütün kapılardan açıkca kovulmuştuk
    Silahımız avcumuza yapışmıştı soğuktan
    Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet
    Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku
    Kestiremedik ne yaptığımızı kim olduğumuzu
    Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk
    Köy köy bucak bucak memleket memleket
    Yani afyon adilcevaz akçadağ turgutlu
    Birkaç litre kan bir hayli kemik epeyce korku

    Ne kadar korkmuştuk elimizden tutmadılar
    Doğrudur kendi içimizde daraldığımız
    Kim neyi savundu bilinmez nereye kadar
    Biz yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet
    Başka bir yalnızlıkta boğulduk / havasızlıktan
    Sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk
    Köy köy bucak bucak memleket memleket
    Ne solculuğumuz solculuktu ne sağcılığımız
    Karanlık bir kapı ölüp üstümüze kapandılar
    Kimse bizi sevmedi / ağır kan kaybıyız​
     
  16. ......

    ...... Misafir



    AĞUSTOS ÇIKMAZI

    Beni koyup koyup gitme, n'olursun
    Durduğun yerde dur
    Kendini martılarla bir tutma
    Senin kanatların yok
    Düşersin yorulursun
    Beni koyup koyup gitme, n'olursun

    Bir deniz kıyısında otur
    Gemiler sensiz gitsin bırak
    Herkes gibi yaşasana sen
    İşine gücüne baksana
    Evlenirsin, çocuğun olur
    Beni koyup koyup gitme, n'olursun​
     
  17. ......

    ...... Misafir



    ARTI SONSUZ

    yağmurun yerden göğe yağdığı
    bu gece yasak bölgedeyim
    büyük çingenelerin çaldığı
    kaçak silahların içindeyim
    sevişmek kapısının kapandığı

    bir nabız yoklar ki daima
    hızlı bir nabız yoklar elim
    öpüştüklerim hırsızlama
    çirkin bir ağızda dişlerim
    bir bıçak değer dudağıma

    gök yarıldıkça şimşeklerden
    soğuk aynalarda kilitliyim
    tırnaklarımdaki elektrikten
    su gibi erir iliştiklerim
    kıvılcımlar uçar kirpiklerimden

    doğumdan öncesini yaşıyorum
    henüz belli olmadı kimliğim
    vücudunu arıyor ruhum
    bir yerde atomun çekirdeğiyim
    bir yerde artı sonsuzum​
     
  18. ......

    ...... Misafir



    AYDINLIK NEYİN OLUYOR SENİN?

    aydınlık neyin oluyor senin
    gökyüzü akraban filan mı
    beni bulur bulmaz gözlerin
    şimşek çakıyorum yalan mı
    yüzünde yalazını gezdirdiğin
    saçlarından tutuşmuş orman mı
    akla ziyan bir şey elektriğin

    ayışığı mavisi dudaklarından mı
    o ışık zenginliği mi giyindiğin
    uzay tozları mı yıldızlardan mı
    elime dokunduğu an elin
    güneşler açıyorum sahi ondan mı
    aydınlık neyin oluyor senin​
     
  19. ......

    ...... Misafir



    AŞK ÜZRE

    Sevişirken yılan bile dokunmaz
    Tapınmakta aşktan saygın olamaz
    Sevda üzre yıldırım olsa çarpmaz
    İstiyorsan uzak kalmak ölümden
    Hep aşk üzre olmaslısın a caanım
    Ki ölüm de sevişirken kıyamaz​
     
  20. ......

    ...... Misafir



    BANA BİR ŞİMŞEK ÇAK

    bana bir şimşek çak
    ortalık fena karanlık
    yüreğim örtülüyor
    ağır bir dalgınlığa genişliyorum
    durmadan değişen o mevsimde
    dağlarda kalın
    omuz omuza bulutlar
    çok fena kalabalık
    ellerim çıplak
    bana bir şimşek çak
    kötü bir tuzaktayım
    bilmem ne yapsak
    aklımda fikrimde onlar
    yaşlı ve genç
    erkek ve kadın
    korkularıma tutsak

    bana bir şimşek çak
    içim içime sığmıyor artık
    vahim bir çağrışımdan
    daha vahimine atlamaktayım
    bana bir şimşek çak
    belki fena halde
    yanılmaktayım
    o ince kız çocuğu
    gün doğmadan her sabah
    bir hapisaneden bir nezarethaneye
    kelepçeli götürülüyor
    dudakları titrek
    gözlerinde buğu
    bilmem ki nasıl anlatayım
    bağışlanmaz suçu dünyayı sevmek
    bir de o
    adını bile bilmediği
    kıvırcık saçlı'devrimci'öğrenciyi
    fakülte kapısında vurulmuş
    yağmurun altında
    çıplak
    bana bir şimşek çak
    çok yanlış anlaşılmaktayım
    hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor
    içimdeki zemberek
    boşandı boşanacak
    yaşamak mı gerek
    yoksa unutmak mı
    şaşırmaktayım
    galiyef yoldaş ne olacak
    galiyef yoldaş sibirya sürgünü
    sanki yalın bir bıçak
    kayarak
    bir kırlangıç hızıyla
    bulutların arasından
    karanlığın böğrüne saplanacak

    galiyef yoldaş ne olacak
    galiyef yoldaş sibirya sürgünü
    elinde bir mektup eski yazıyla
    artık yüzünü bile unuttuğu
    karısından
    burnunda sadece kokusu var
    ilkbahar kadar müşfik
    sonbahar kadar yumuşak
    galiyef yoldaş ne olacak
    avrasyada hala mazlumların uğultusu
    kısa bozkır atlarının nallarından
    gizli kıvılcımlar ki etrafa saçılıyor
    azadlık mermileridir
    çekirdekleri çelik
    cehennem gibi sıcak

    bana bir şimşek çak
    sala veriliyor görünmez minarelerden
    İzmir de istibdat'ı yaşamaktayım
    bir yangın soluğu sokak içlerinden
    kordonboyunda muzaffer atlılar
    fahrettin paşanın süvarisi
    bana bir şimşek çak
    yolumu aydınlatacak
    gazi'nin gözlerinden
    mavi bir şimşek
    kuva-yı milliye mavisi
    aynı emaneti taşımaktayım
    'hürriyet ve istiklal benim karakterimdir'
    çünkü hain sinsi ve korkak
    aynı düşmana karşı
    savaşmaktayım​
     

Bu Sayfayı Paylaş