İbrahim Sadri

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda sha. tarafından 10 Eki 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Adam Gibi



    Ben seni hiç sevmedim ki
    Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim
    Bir çiçeğe gülmeni bir güle benzemeni sevdim
    Bir de yıldızları sevdim
    Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular
    Ben seni hiç sevmedim ki

    Beni yola koduğunda ayrılmayı sevdim
    Kurşunları sevdim beni vurduğunda
    Ağlamayı sevdim unuttuğunda
    Yalnız olduğumu anladığım da
    Ayakta kalmamı sevdim
    Yıkılmamı sevdim seni her hatırladığımda
    Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği
    Su gibi özledim temmuz güneşinde sesini
    İkindide yağmur gibi
    Geceleyin rüzgar gibi sevdim seni sevdiğimi
    Ben seni hiç sevmedim ki

    Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
    Menekşeyle konuşmanı
    Nisana hatırlatmanı
    Baharın bir adının da yalnızlık olmadığına
    Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı
    Ve tuhaflığımı yürüdüğüm zaman
    Sakız satan çocukları
    Yeni çıkan şarkıları
    Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim
    Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
    Ben yangını sevdim
    Yandığım zaman böyle işte
    Ben seni hiç sevmedim ki

    Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine
    Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde
    Alemin ortasında kimsesizliğin sesinde
    Buğusunda sabahın
    Acımasızlığında bir ahın
    Ağlayan yüzende insanın
    Hep ferahlatan gücüyle duanın
    Korkutan yanıyla narın
    İncirin zeytinin ve kalbin üstüne
    Gülün üstüne
    Tutunduğum umudun üstüne
    Senin üstüne
    Hepsinin üstüne
    Ben seni hiç sevmedim ki



    Gittiğin zaman
    Gitmeni sevdim
    Evreni sevdim geldiğin zaman
    Kalmanı sevmedim
    Ürküyordum sana alışmaktan
    Yine de sevdim gülümsemeyi
    Mendilimi sallarken seni götüren trenin arkasından
    Kırlara ilk kar düştüğü zaman
    Ölümün ne güzel olduğunu sevdim
    Seni içimde öldürdüğüm zaman

    Ben seni hiç sevmedim ki
    Yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim
    Bir çiçeğe gülmeni bir güle benzemeni sevdim
    Bir de yıldızları sevdim
    Eylül akşamlarında gelip gözlerinde durdular
    Ben seni hiç sevmedim ki

    Beni yola koduğunda ayrılmayı sevdim
    Kurşunları sevdim beni vurduğunda
    Ağlamayı sevdim unuttuğunda
    Yalnız olduğumu anladığımda
    Ayakta kalmamı sevdim
    Yıkılmamı sevdim seni her hatırladığımda
    Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği
    Su gibi özledim temmuz güneşinde sesini
    İkindide yağmur gibi
    Geceleyin rüzgarı sevdim seni sevdiğimi
    Ben seni hiç sevmedim ki

    Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim
    Menekşeyle konuşmanı
    Nisana hatırlatmanı
    Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını
    Düştüğüm zaman kanayan yanlarımı
    Ve tuhaflığımı üşüdüğüm zaman
    Sakız satan çocukları
    Yeni çıkan şarkıları
    Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim
    Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe
    Ben yangını sevdim
    Yandığım zaman böyle işte
    Ben seni hiç sevmedim ki

    Ben sevdim mi
    Adam gibi severim.
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Beni Kavgada Gör



    Geçer gözüm
    İçimizden bir aşk geçer
    Ve keder
    Ve heder olmuş bir hayat
    Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan
    Öyle yavaş öyle deşer de geçer
    Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına
    Binlerce çocuğa adımızı verirler
    Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler
    Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer

    Geçer gözüm
    Memleket kadar bir nağra düşer yıkılmış sokakların pusularına
    Akşam sofralarına aç karnına yüreğim düşer
    Beni adamdan sayma
    İlk gözyaşı
    İlk yere düşen damla
    İlk kancık tuzaklara düştüğümüz hayınlığın hatrına
    Hani cebimizde iki satır mektubu yarım bıraktığımız sevdanın

    Hani son bir umutta tutunduğumuz arkadaşlarımız
    Ve kaygan ve ıslak ve kaypak sabahı Ankara'nın
    Ve bilsen
    Tek başına büyür intikam aşk ve sen
    Tek basma büyür elif misali
    mezarıma bıraktığın menekşen
    Geçer gözüm
    İçimizden bir aşk geçer
    Ve keder
    Ve heder olmuş bir hayat
    Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan
    Öyle yavaş öyle deşer de geçer

    Beni son kez kavgada gör
    Son kez ölsün arkadan vurmacasına bütün ihanetler
    Sonra şöyle saçlarımı savurup ecel saatine
    Sonra son kez alnından vurulmacasına aşkın
    Bir eşkıyalık yapıp
    Basınca bütün evlerini bu şaşkın İstanbul'un
    Bir de kendimi denize dökünce Üsküdar'dan
    Nasıl da patlar içimde çığlığın
    Bana bu şehri yakmış desinler
    Beni son kez kavgada gör
    Bana kendini satmış desinler
    Beni son kez kavgada gör

    Koyarlar cesaretimizi bir sokağın tabelasına
    Binlerce çocuğa adımızı verirler
    Bize ölüm bize kurşun bize hançer neyler
    Neyler ömrünü cebine koymuş adama yağlı mavzer

    Ya bir de sen düşersen ellerimden
    Ya bir de kimsesizsem
    Ya ölüm kadar sevdiğim cesaretim yan çizmişse
    Sonu yok uğraşlarda yılgınsam
    Son mermim avucumda
    Fiyakalı bir eylül sabahı
    Basar giderim kalbine namımın
    Sıkar giderim
    Avucumda mermim menekşem ve arkadaşlarım

    Geçer gözüm
    İçimizden bir aşk geçer
    Ve keder
    Ve heder olmuş bir hayat
    Nasıl geçerse zehir damarlarımızdan
    Öyle yavaş öyle deşer de geçer
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    Munih Treni



    Bir bavulla gelmişler
    Karaların memet, ince ali ve bir de bekir
    Puslu bir alaman sabahında münihe inmişler trenden
    Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
    Bir de yar ilen ana baba hasreti
    Bildikleri birkaç sıla türküsü
    İnmişler üçüncü mevki kompartımandan
    Başlarında kasketleri
    Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli

    Nere baksan bir soğukluk değmiş içlerine
    Nere baksan insanı üşüten kocaman bir yalnızlık
    Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına
    Nere baksan deli bir ayrılık düşecek burada bahtımıza
    Dönelim demiş memet yıkıp kaşlarını arkadaşlarına

    Bir bavulla gelmişler
    Münihe, viyanaya, berline, rotterdama
    Çorum nire memec, lozan nire
    Brüksel nire ali, emirdağ nire
    Konya nire bekir, strasbourg nire
    Ve frankfurta ve kölne ve lyona
    Hamburga, liege, bonna
    inmişler içlerinde memleket döne döne, yana yana

    Bir bavulla gelmişler
    Önce geceler bitmemiş sonra soğuk ve karanlık gündüzler
    Herbir işini,tamam eylemişler atamanın
    Herbir vidasını sıkmışlar
    Herbir makinasına terlerini akıtmışlar
    Eksilerek, didinerek ve direnerek
    Sağlam basmasını bellemişler yere
    Kancık pusuların yaban belaların
    Ve hayın ve namert ve itkopuk Pazar sabanları çanlarının arasından

    Geçirmişler yüreklerinin filiz filiz umutlarım
    Hey canım
    Hey adam yanlarım
    Hey karaların memet, ince ali ve yetim bekir
    Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı
    Bir kere öpebilseydiniz
    O makinayağı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz
    Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi
    Hey canım
    Hey adamlarım
    Hey karanlığına atamanın ıslık çalan kahraman yanlarım

    Bir bavulla gelmişler
    Karaların memet, ince ali ve bir de bekir
    Puslu bir ataman sabahında münihe inmişler trenden
    Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
    Bir de yar ilen ana baba hasreti
    Bildikleri birkaç sıla türküsü
    İnmişler üçüncü mevki kompartımandan
    Baştarında kasketleri
    Şenolasın bakalım gurbetlik şenolasın yabaneli

    Şimdi onlar
    Herbir sokağına değerek avrupanın
    Ve herbir dağında şahin olup uçarak özge vatanın
    Bize bir sabahı indirirler öyle gülümseyerek çocuklarımıza
    Öyle kara öyle ince öyle yetimdirler
    Öyle konya öyle maraş öyle adana
    Öyle trabzon öyle afyon öyle erzurumdurlar
    Öyle dadaş öyle ele öyle uşak öyle yörük öyle çerkez öyle doğudurlar

    Ve doğururlar
    Herbir sıkıştığında kalbimiz
    Münihin, viyananın, roterdamın, brükselin ve nice şehirlerin
    Dumanların, çanların, köprülerin, kanalların
    Acıların, yalnızlıkların, hasretlerin, mektupların
    Ve hepsinin ötesinde o ağır gurbetliğin çöktüğünde efkarı
    Gelip tutarlar ellerimizden
    Karaların memet, ince afi ve bir de bekir

    Varsın bize alamancı desinler
    Varsın bizi sofralarındaki ekmekten sonra sevsinler
    Varsın yüzümüzden önce bavullarımızı gözlesinler
    Biz yine de memleket kadar bir yürekte sevmekteyiz memleketi
    Çünkü karaların memet, çünkü ince ali ve bir de bekir çünkü

    Bir bavulla geldiler
    Puslu bir ataman sabahında münihe
    Çünkü
    Biraz memleket peksimeti mendil içinde üçbeş lokum
    Bir de yar ilen ana baba hasretini
    Ve bir de bildikleri birkaç sıla türküsünü hiç düşürmediler
    Sokağına avrupanın
    Hey canım
    Hey adam yanlarım
    Hey karaların memet, ince ali ve bekir
    Keşke gelip bir görebilseydiniz torunlarınızı
    Bir kere öpebilseydiniz

    O makinayagı bulaşığı elleriniz, kavruk yüzleriniz
    Ve cengaver bakışlı kara gözlerinizle hepimizi
    Hey canım
    Hey adamlarım
    Hey karanlığına alamanın ıslık çalan kahraman yanlarım


    -----------------------------------------


    Namın Yürüsün



    Hüzünlü bir kış günü başladı yolculuğum
    Çocukluğum yıkık kentlerde
    Ve asma kaya bahçeli ahşap evlerde geçti
    Okuma yazmayı öğrendiğim
    Gazetelerdeki terör sayfaları
    Ve haliç tersanelerinde korsanlar
    Evden çıkarken vedalaşırdı
    Babalar ve evlatlar
    Her sokağın başında
    Anaların isyanı dururdu
    Ve günler kısa geceler uzun olurdu
    Bir kurşun bir liraya
    Ve bir hayat bir kurşuna malolur
    Benim doğduğum yerlerde insanlar
    Can evinden vurulurdu

    Sen sarayburnunun dimdik delikanlısı
    Yavuz zırhlısında deniz piyade eri
    Yetmişikiye dört çakı gibi asker
    Arkadaşının kaza kurşunu izini sırtında taşıyan
    Ve bıraktığı sevgiliyi döndüğünde bulamayan
    Yakar mı bizi bu sevda
    Bir aşk bir delikanlıyı bozar mı
    Hadi kalk eski günlerde olduğu gibi
    Karanlığa yine ışık yak
    Arka bahçelerdeki mahalle kavgalarında
    Kaşına sapan taşı geldiğinden beri
    Hani kanına kanımı sürdüğüm
    O günden beri
    Can dostum ve kan dostum
    İster kalbine gömdüğün sevdanın aşkına
    İster Allah'ın aşkına kalk
    Bir ışık yak, bir kor düşür yüreğimize
    Savaşmak ne güzel bir şey uğrunda
    Ve yeniden yeniden aşık olmak

    Unutmadık o günleri
    Sevdamız yüreğimizde gizli kalır
    Ve mahallenin aşık olmak ayıp sayılırdı
    Bir kıza aşık olmak
    Bir de parkayı çıkarmak haramdı
    Ve dünya dedikleri şey yalandı
    Paranın geçmediği günler vardı gençliğimizde
    Ve namerdin yıkamadığı mertliğimiz
    Silah çekmek ve tespih sallamak değildi delikanlılık
    Tespihi çekmek ve silahı saklamaktı
    Yazık gün geldi nasıl da azaldık
    Sonra üç kuruşa satılan arkadaşlıklar ve aşklar
    Artık bizim işimiz değildi
    Ah sarayburunun dik ve yetik delikanlısı
    Ne geçmişten yükselen ağıtlar anlıyor seni
    Ne de geleceğe satılan aşklar
    Gidiyorsun belki
    Sana kal diyemem giderken
    Sevmek kadar ölmek de kader
    Ama giderken bile ışığın yol göstersin
    Kayıp gemilere
    Gözlerin gökyüzünü aydınlığa bürüsün
    Ve sen ölsen bile bir gün
    Namın yürüsün


    -------------------------------------


    Nan Gibi



    Ve gözlerin gelir geçer içimden
    Su içerken sen
    Sokulurken akşam kızıllığına
    Ekmeği bölerken
    Yalnızsan yıllar nasıl geçmişse aradan
    Unutmak nasıl kolay sanmışsa şarkılar
    Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
    Kör olsun sözlerim unuttuysan adını
    An gibi aklımdasın
    Gelir geçer gemiler
    Belki sen de geçersin diye
    Bir kumru konar her sabah pencereye
    Bir miladı taşır gece bir yıldız
    Soğuk olur üşürsün ya adam akıllı
    Hani sarılırsın kendine
    Hani aklın karışır
    Bu bir divaneliktir gönül aha alışır
    Ömür bitse ne çıkar
    Can gibi aklımdasın
    Gündür geçer gider
    Belki bir şey kalmaz sanırsın
    Yani bir sabah uyandığında
    Ne hayatın tortusu, ne kokusu alışmışlığın
    Her şey yeniden ve aniden başka olacaktır
    Başka bir otobüs, başka bir gazete
    Resimlerden silinecek yüzün belki de
    Ne adın, ne sanın
    Bir şafak vakti açınca gözlerini
    Bir merhabayla
    Yeniden kurulacak dünya
    Sen her şafak
    Tan gibi aklımdasın
    Bazen bir şey geçer içinden insanın
    En ücra yerlerinden cesaret gibi bir şey
    Ne olacak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel
    Fasulyenin tadı yoksa
    Şarkılar yakmıyorsa içini
    Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa
    Aşık olamayı beceremiyorsa İzzet Günay
    Mahallenin en güzel kızına
    Denizin tuzu
    Yalnızlığın bahanesi yoksa
    Bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına
    Zannetme ki ölmek zor,
    Ölmek kolay, kolay da
    Kan gibi aklımdasın
    Bu da geçer
    Her sabah kanayacak değil ya
    Bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın
    Biraz da helvası bizim bakkalın
    Senden ayırdığım üç beş zeytin,
    Otururum sofraya
    Her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın
    Ben de unuturum
    Nasıl unutulursa sana susuzluğum
    Ve nasıl becerdiysem kahrolmayı
    Öyle unuturum
    Ekmek gibi
    Nan gibi aklımdasın
    Ve gözlerin gelir geçer içimden
    Su içerken sen
    Sokulurken akşam kızıllığına
    Ekmeği bölerken
    Yalnızsan yıllar nasıl geçmişse aradan
    Unutmak nasıl kolay sanmışsa şarkılar
    Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
    Kör olsun sözlerim unuttuysan adını
    An gibi aklımdasın



    --------------------------------


    Onyedi Yaşım



    Sen benim
    Onyedi yaşımsın, deli çağımsın
    Sen benim
    Ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın
    İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım
    İlk aldanışımsın
    Sen benim
    İlk ütülü beyaz gömleğim
    İlk şiirim ilk kavgam yaşamı ilk farkedişimsin
    Sen Benim onyedi yaşımsın

    Yazlık sinemanın kapısında
    Saçları taralı bir oğlan
    Cebinde iki gazoz parası
    Gönlüne tarifsiz rüzgarlar dolan
    İki filim bu akşam
    Birinde Yılmaz Güney oynuyar
    Birinde Fikret Hakan
    Bak Suat Sayın söylüyor cızırtılı plaktan
    Rüyadır gördüğüm bütün ümitler
    Gözlerin aklımı perişan eyler
    Aşk masalından şarkılar söyler
    Beni hülyalara salan gözlerin

    Yazlık sinemanın kapısında
    Saçları taralı bir oğlan
    Bir külah çekirdeği
    Mangal gibi yüreği var bilesin

    Sen benim
    Onyedi yaşımsın, deli çağımsın
    Aynaya ilk bakışım, babamla ilk kavgam
    Evden ilk kaçışımsın
    Serçeleri sevdimse senden
    Minibüslerde muavinlik ettiysem
    Bir teselli ver'i dinlediysem Orhan Gencebay'dan
    Emirgan'da çay içtiysem
    Tophane'de sabahçı kahvelerini öğrendiysem
    Nerden bildiysem Şiirlerini Ümit Yaşar'ın
    Pazar sabahları kapının önünden geçtiysem
    İçimde kıpır kıpır bu soluk nerden

    Sen benim onyedi yaşımsın
    Okulu ilk asışım
    İlk kez birine gümüş kolye alışımsın
    Sen benim
    İlk sakarlığım, ilk tuhaflığım, ilk yakalanışımsın
    Sen benim onyedi yaşımsım

    Mahallenin delikanlısı elleri ceplerinde
    Dudağında ıslığı
    Başında kavak yelleri
    Şarkılar mırıldanıyor
    Zalimin zulmü varsa
    Sevenin Allah'ı var
    Yeni çıkmış piyasaya
    Hayri Şahin ortalığı kavuruyor
    Mahallenin delikanlısı, cebinde iki gazoz parası
    Yüreğinde garip bir pıtırtı
    Alışmaya çalışıyor sana alışmaya
    Akşamları işportaya çıkıyor
    Bir defter, bir kalem bir de çakı alana
    Aynayı bedava veriyor
    Yani günler geçiyor
    Onyedi yaşının bütün tadıyla

    Sen benim
    Onyedi yaşımsın, deli çağımsın
    İlk maça gidişim
    Cemil Turan'ı ilk seyredişim, ilk sevincimsin
    Ben anamın muskasını nasıl astıysam göğsüme
    Öyle güvendiğimsin

    Sabahları eskici geçiyor kapıdan
    Karşı komşu Nafile Teyze bakkaldan ekmek istiyor
    Çocuklar top kovalıyor mahallenin arsasında
    Bir bakıyorum cama da iki güvercin konuyor iyi mi
    Her şey güzel oluyor
    Bu hengane nasıl yakışıyorsa İstanbula
    Bana da aşk öyle yakışıyor
    Anam koş kapa diyor muslukları
    Üç gündür akmayan sular geliyor
    Ben onyedi yaşındayım
    Hayat benden yana duruyor

    Sen benim
    Onyedi yaşımsın, deli Çağımsın
    Sen benim
    Ayakkabılarımın arkasına ilk basışımsın
    İlk cigaram, ilk ıslığım, ilk kızgınlığım
    İlk aldanışımsın
    Sen benim
    İlk ütülü beyaz gömleğim
    İlk şiirim ilk kavgam yaşamı ilk farkedişimsin
    Sen Benim onyedi yaşımsın
    Sen benim, sen benim, sen benimsin
    Sen benim her şeyimsin
    Hiç bir şeyimsin
    Hiç bir şeyimsin



    ------------------------------------


    Paramız Yoksa Da Haysiyetimiz Var


    Dünya dediğiniz abiler
    Aha benim şu yüreğim kadar
    Abiler hayat dediğiniz
    Ne kadar gülebiliyorsak o kadar
    Boş verin ötesini
    Sallayın gitsin dünyayı
    Paramız yoksa da haysiyetimiz var
    Ey gözünü seviyim zeytinin, taze ekmeğin, çayın
    Bakmayın, benim de canım elbet çeker
    Şöyle tereyağlı bir buçuk iskender
    Yine de olsun
    Kesmedikten sonra selamı Bakkal Ender
    Bir de bizim takıma gol olmadıktan sonra
    Ve de en kıyağından
    Ve de en ağırından bir şarkı patlatınca Müslüm bana
    Ne gam, ne tasa, ne fırtına, ne kar
    Boş verin abiler
    Paramız yoksa da haysiyetimiz var
    Şimdi beni iyi dinleyin
    Canımdan öte ve de
    En kıymetli sevdiğim muhterem arkadaşlar
    Durumum ortadadır
    Hayat bana da sağlamına harbi bir çelme takmıştır
    Nevrim dönmüş, midem bulanmış gözlerim kararmıştır
    Cümlenize olan bil cümle borç edavatım
    Üç vakte kadar askıya alınmıştır
    Ha biraz idare edebilirseniz eğer
    Bi de kahveci Nuri'den rica edebilirseniz
    Kesmezse tavşan kanı günde üç bardak çayı
    Elbet bu feleğin paslı çarkı
    Bi gün benim için de döner ve düşeş gelmese de
    Gelirse eğer zarımız mesela bir dubara ve hele dört cahar
    İşi kolayladık sayın
    Ve de inanın ki abilir
    Paramız yoksa da haysiyetimiz var
    Dalgalan bakalım kız kulesi önündeki dalgalar gibi kalbim
    Hayıflan bakalım hiç kimselere belli etmeden geceleri yorganın altında
    Yazıklan bakalım bu da revamıdır hayatının baharında bi delikanlıya
    Hep kısa çöpü ben mi çekeceğim
    Hep bana mı denk düşecek çarkı feleğin iflası
    Hep ben bileceğim başkalarımı kapacak beşyüz milyarı
    Hep ben sevip eller mi alacak Aslıyı, Leylayı
    Batsın bu dünya, sende mi Leyla, itirazım var yalana dolana
    Ve ben böyle dolana dolana
    Ellerim cebimde dudağımda ıslığım başımda eski alemlerin sarhoşluğu
    Orhan Veli tadında basıp voleyi yürüyeceğim hayatın sonuna kadar
    Hiç tasalanmayın abiler
    Paramız yoksa da haysiyetimiz var
    Son bi kere öpmek isterim gözlerinizden
    Son bi kere sarılıp ağlamak geçer içimden
    Ama vicdan yapıyorum sanırsınız diye korkuyorum
    Vallahi içimden öpmek geliyor en kral arkadaşlarımı
    Ayhan Işığı, Sadri Alışığı, Erol Taşı
    Bi de canım sütmısırla kanlıca da yoğurt çekiyor
    Adamın gönlü şarkılar söyleyip unutmak istiyor garibanlığı
    Adamın günlü habire enayi yerine konulmaktan kanıyor ha kanıyor
    Adamın canı hesapsız dostlarını çekiyor
    Dalgasız dümensiz yoldaşlığı
    Mahalle arasında gazozuna maç yapıp yenilmek çekiyor
    Komşunun kızına mektup yazıp
    Çarşamba pazarında el altından vermek geçiyor
    Minübüsün kapısını açıp topkapıda
    Arkayı dörtleyelim abiler, demek çekiyor
    Yaylaları, başı duman dağları, uzun tozlu yolları
    Bazen sıcak ekmek
    Bazen seyyardan sabah puaçası çekiyor
    Adamın canı bağıra bağıra ağlamak çekiyor gece mehtabına karşı
    Lüfer çekiyor, çingene palamudu çekiyor
    Langadan hıyar, Beyoğlu'ndan adam çekiyor
    Ne yalan söyleyim biraz kırgınlık da var
    Yine de boşverin abiler
    Paramız yoksa da haysiyetimiz var
    Dünya dediğiniz abiler
    Aha benim şu yüreğim kadar
    Abiler hayat dediğiniz
    Ne kadar gülebiliyorsak o kadar
    Boş verin ötesini
    Sallayın gitsin dünyayı
    Paramız yoksa da haysiyetimiz var


    -----------------------------------------


    Sabri Abi


    Ah ulan ah sabri abi
    Yüreği elinde çocuk
    Diz boyu karda açan ah çiçeği
    Aşkın kendisi yani
    Hürriyetin geleceği
    Sert sakallarında vurgun izi
    Ah ulan ah sabri abi
    Yorgun akşamların kederli sofralarında
    Önce duran sonra vurulan dostluğumuz gibi
    Temiz pak

    Sen beni bir volkanın kapısında bıraktın
    Hani sen benim elimden tutacaktın
    Can olacaktın
    Sen beni severdin
    Sen yüreğinde vurgun gögsünde darp izi
    Sen hani güler geçerdin
    Ah ulan ah sabri abi
    Gittin
    Geride kan geride tortu
    Geride bir hain karanlık
    Ki dizboyu
    Geride eski şarkılar kaldı sadece masalara çizdiğimiz
    Geride takvim yazıları mapus mektupları
    Solgun fotoğraflar ve saksıda kurumuş cezayir menekşeleri
    Geride bir ömür kaldı yarım bıraktığın

    Hani güzel günler gelecekteydi sabri abi
    Hani beyaz arabamız bir impalamız olacaktı
    Hani cebimizde paramız
    Hani dudağımızda ıslığımız
    Hani sahilde çay içecektik adam gibi
    Pahalı birer gömlek giyecektik
    Jilet gibi ütüleyecektik lacilerimizi
    Kahpe dünyanın ta ciğerine üfleyecektik cigaralarımızı

    Ah ulan ah sabri abi
    Sensiz erken kapanacak bol kepçe kısmet lokantası
    Bir daha Yılmaz Güney oynamayacak yazlık sinemada
    Bir daha leblebi kavurmayacak Nuri amca
    Kabataş kaldırımlarında
    Bir daha birlikte çıkmayacağız sabaha
    Bir daha, bir daha olmayacak
    Sahilde kısmetim teknesi bizim için yanmayacak
    Tophane limanına rus gemisi odesa gelmeyecek
    Bizi sevmeyecek yüreğimizdeki umut
    Bizi sevmeyecek karabaş köpeğimiz
    Bizim için şikayetsir bir nar gibi yağmayacak cihangir

    Ah ulan ah sabri abi
    Yüreği elinde çocuk
    Diz boyu karda açan ah çiçeği
    Aşkın kendisi yani
    Hürriyetin geleceği
    Sert sakallarında vurgun izi
    Ah ulan ah sabri abi
    Yorgun akşamların kederli sofralarında
    Önce duran sonra vurulan dostluğumuz gibi
    Temiz pak



    ---------------------------------



    Sirkeciden Tren Gider



    Sirkeciden tren gider
    Varım yoğum törem gider
    Tuna bizden utanır biz Tuna'dan
    Yüzüne kapatır ellerini
    Aldırma be tunam
    Yiğit çıplak doğar anadan

    Sirkeciden tren gider
    Vagon gider derdim gider
    Gurbet elde bir başıma
    Varım yoğum alır gider

    Sirkeciden tren gider
    Ona giden verem gider
    Bir kampana çalar analar ağlar
    Oğul oğul çocuklar öksüz gelinler dul
    Akşam olur hüzün çöker
    Omuzlarım bir bir düşer
    Sirkeciden tren gider
    Gözyaşımı döker gider

    Sirkeciden tren gider
    Erzurumlu Duran
    Ankaralı Burhan gider
    Burda ezan var orda çan
    Her sabah çınlar tepemizde
    Uyan uyan

    Sirkeciden tren gider
    Bir yaldızlı Kur'an gider
    Su serperler ya gidenlerin ardında
    Dün askere Hint'e Yemen'e
    Bugün ekmeğe yaban ellerine
    Dönmezler ya andan

    Sirkeciden tren gider
    Evim barkım viran gider
    Biz hep atla geçtik Tuna'dan
    Böyle geçmedik avrat uşak
    Biz hiç böyle geçmedik
    Tuna bizden utanır biz Tuna'dan
    Aldırma be Tuna'm
    Yiğit çıplak doğar anadan

    Sirkeciden tren gider
    Vagon gider derdim gider
    Gurbet elde bir başıma
    Varım yoğum alır gider


    Sirkeciden tren gider
    Erzurumlu Duran
    Ankaralı Burhan gider
    Burda ezan var orda çan
    Her sabah çınlar tepemizde
    Uyan uyan

    Sirkeciden tren gider
    Bir yaldızlı Kur'an gider


    -----------------------------------


    Vur Bitsin


    Orada masanın üstünde bir resim
    İkimiz denize karşı durmuşuz Üsküdar' da
    Saçlarımızın üzerinde martılar
    Gözlerimizde acemi bir aşk, biraz umut
    Ve tuhaf ve çocuksu bir mutluluk
    Senin sırtında sarı yağmurluğun
    Kadıköy'de ucuzluktan almışız
    Bende o siyah kazak
    Hani bir kedi gibi sokulduğun
    Şubat ve yağmur yağıyormuş meğerse
    Islatan her tarafımızı
    Orada masanın üzerinde bir resim
    Yak, bitsin
    Orada kapının arkasında bir yazı
    Seviyoruz yazmışız birlikte
    Harfler nasıl da titremiş meğer ellerimizde
    Bir Pazartesi akşamı ben eve dönünce
    Tutup öyle yazmışız nereden estiyse
    Hep gülüşün, hep sıcaklığın sinmiş harflere
    Ne yaptığın çorbanın ne pilavın tadı
    Sobayı yakmayı unutmuşuz ne gam
    Senin çiğdemler açmış yüzünde sıcaklığın
    Orada kapının arkasında bir yazı
    Sil, bitsin
    Orada sehpanın üzerinde iki bardak
    Senin demlediğin çayı içmişiz birlikte
    Nasıl da dalgamızı geçmişiz dünyanın bütün dertleriyle
    Umudu sürmüşüz ortaya
    Kocaman yüreklerimizi bilemiş onca kahıra
    Bir masalmış, bir yalanmış gibi korkmuşuz
    Sıkı sıkıya yaslanmışız bahtımızın kara yıldızına
    Ben tek sen üç şeker atmışım filiz çayımıza
    Sonra açıp perdeyi gök yüzünden bir dilek tutmuşuz
    Mehtap gülümsemiş deliyürek çocukluğumuza
    Orada, sehpanın üstünde iki bardak
    Kır, bitsin
    Orada odaya saçılmış küçük hatıralar
    Ne yana dönsem senden bir parça bir şey
    Belki minik kızgınlığın, belki bir gülüşün uluorta
    Böreğin altını yakışın,
    Düğmemi dikerken iğneyi eline batırışın
    Ve saçların, kan gülleri taktığın
    Beni mahpus bıraktığın saçların
    Ne yana dönsem bir parça bir şey senden
    Hep o kanepede oturmuşluğun
    Şu senin yastığın, şu eşarbın
    İşte şu bir Haziran akşamı gitmek için ayaklanışın
    Ne yana dönsem bir parça bir şey senden
    Orada, odaya saçılmış küçük hatıralar
    Git, bitsin
    Orada ayaklarının dibinde bir adam
    Adam bütün adamlığını dökmüş önüne
    Böyle kaç gün yana kaç gece ayaklarının dibinde
    Öyle kolay mı öyle kolay gitmek
    Her şeyi bu İstanbul' u o sevdiğin adaların kokunusu
    Mısır çarşısını Eminönü'nün balık ekmeğini
    Beyoğlu' nun sinema salonlarını
    Birlikte beklediğimiz
    Yirmisekiz numarayı unutmak öyle kolay mı
    Öyle kolay
    Orada ayaklarının dibinde bir adam
    Kov, gitsin
    Orada, çekmecede altıotuzbeş bir silah
    Babadan kalma
    Hani bir bayramda saydırmışız havaya
    Sen biraz ürkek sokulmuşun omzuma
    Kuşlar havalanmış,
    Bütün güvercinleri İstanbul'un
    Giderken galiba bir beni bir de bunu unutmuşsun
    Orada altıotuzbeş bir silah
    Ve burada zaten öldürdüğün bir yürek
    Vur, bitsin
     

Bu Sayfayı Paylaş