Kumdan Kaleler - GÖKHAN ÖZCAN

'Yazılar, Denemeler.' forumunda zipper tarafından 27 Ara 2013 tarihinde açılan konu

  1. zipper

    zipper quae nocent docent

    [​IMG]



    Ilık, güneşli bir gündü. Dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir kumsalında bir çocuk, elinde kovası, küreği, bir yandan kendi kendine bir şeyler mırıldanıyor, bir yandan da kumdan kaleler yapmak için hazırlık yapıyordu.

    Önce küreğiyle etraftan biraz kum topluyor, sonra onları özenle kovasına dolduruyor, sonra daha önceden düzlediği zemin üzerinde kovayı ters çevirerek kaleye gövdelik edecek kuleleri oluşturuyordu. Kulelerin ortaya çıkmasıyla birlikte, kumsaldan bulduğu düzgünce bir tahta çubukla ayrıntıları şekillendirmeye girişiyor; böylece burçlar, siperler, merdivenler, gözcüler için olduğu anlaşılan yüksekçe balkoncuklar yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Kulelerin en uygun yerlerine, küçük çubukların ucuna takıştırdığı çaputlardan ürettiği sancakları yerleştiriyordu. Çocuk, yaptığı her ilave işin ardından iki adım geri çekiliyor ve birkaç dakika gururla eserini izliyor, sonra yeniden işine dönüyordu.

    O böyle hummalı bir biçimde aşkla şevkle çalışırken; deniz boş durmuyor, küçük dalgaları biriktirerek büyük bir dalga oluşturuyor ve o dalgayı usulca kumsala doğru yaklaştırarak aniden taarruza geçiyor, büyük bir gürültüyle kıyıya vuruyordu. Bir anda kumsalın her yanı suyla kaplanıyor, çocuğun özene bezene sabırla inşa ettiği kaleler yıkılıp gidiyor, geride neredeyse hiçbir iz kalmıyordu.

    Defalarca tekrar etti bu hadise. Çocuk inatla işe yeniden başladı, yeniden kovasını kumla doldurdu, yeniden kuleler, burçlar, siperler yaptı, yeniden burçlara sancağını dikti. Deniz yeniden küçük dalgaları biriktirdi, usulca kıyıya yaklaştı ve hızla kumsala taarruz ederek hem kıyıdaki kumdan kaleleri tarumar ediyor, hem de çocuğun hayallerini yıkıyordu.

    Son yıkımın ardından yorgun ve kederli bir halde kumsaldaki ters çevrilmiş sandallardan birinin üstüne oturdu çocuk. Uzun uzun denize baktı. Kumdan kale yapmayı eskisi kadar isteyip istemediğini sordu kendine.

    Bir süre düşündü bunu.

    Kafasını kaldırıp son bir kez denize baktı. Dalgalar kıyıya vurmaya devam ediyordu. Kafasını önüne eğdi, kovasını ve küreğini bile almadan yavaş adımlarla oradan uzaklaştı ve gözden kayboldu.

    ...

    Kelimeleri ardı ardına dizersiniz, bir daha bir araya getiremeyeceğiniz kelimelerden cümleler, ifadeler, anlamlar oluşturursunuz.
    Sonra yanlış bir tuşa basarsınız hepsi bir anda kaybolup gider. Ya da mesela uçucu bir mürekkeptir kaleminizin ucundaki; meramınızı anlattığınız sayfalar dolusu hikayeler gözünüzün önünde uçup gider, tek satırını kurtaramazsınız.

    Gece bir rüya görürsünüz, çok etkiler sizi, sabah kalktığınızda bir türlü hatırlayamazsınız. Yaşadıklarınız bir şeye benzesin istersiniz, bir şeyleri üst üste koyarak başı sonu belli bir insanlık inşa etmek için uğraşıp didinirsiniz kendinize, sonra hayat hiç beklemediğiniz yerlere doğru akar, sürüklenirsiniz, her şey allak bullak olur, o girdabın içinde kaybolur gidersiniz.

    Böyledir devran...

    Bir zaman orada dursun, yaşasın, sizden izler taşısın diye özenle, sabırla, aşk ve şevkle inşa ettiğiniz bütün o kaleler, hoyrat bir dalgaya kapılarak silinir gider.


    Böyledir kumdan kaleler, kelimeler, cümleler, ifadeler...
    Böyledir ömrünüzü yora yora birbirine eklediğiniz bütün o düşünceler...
    Böyledir kumsalda bıraktığınız bütün izler...

    Güncelin dalgaları hoyratça kıyıya vurur, hepsini yıkar geçer.
     

Bu Sayfayı Paylaş