Kur'an'ın Türkçesi (Meal ) Mevdudi..

'Din ve İslam' forumunda sha. tarafından 7 Ağu 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    024-NUR SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [024.001] (Bu,) İndirdiğimiz ve (hükümlerini) farz kıldığımız bir suredir; içinde umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz diye apaçık ayetler indirdik.
    [024.002] Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun.
    [024.003] Zina eden erkek, zina eden ya da müşrik olan bir kadından başkasını nikâhlayamaz; zina eden kadını da, zina eden ya da müşrik olan bir erkekten başkası nikâhlayamaz. Bu, mü'minlere haram kılınmıştır.
    [024.004] Korunan (iffetli) kadınlara (zina suçu) atan, sonra dört şahid getirmeyenlere de seksen değnek vurun ve onların şahidliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fasık olanlardır.
    [024.005] Ancak bundan sonra tevbe eden ve salihçe davrananlar hariç. Çünkü gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
    [024.006] Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahidleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şahidliği, Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmektedir.
    [024.007] Beşinci (yemini) ise, eğer yalan söyleyenlerdense, Allah'ın lanetinin muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi) dır.
    [024.008] Onun (kadının) da dört kere Allah adına (yeminle) onun (kocasının) hiç şüphesiz yalan söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmesi kendisinden cezayı uzaklaştırır.
    [024.009] Beşinci (yemini) ise, eğer o (kocası) doğruyu söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının muhakkak kendi üzerinde olması(nı kabul etmesi) dır.
    [024.010] Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız) ?
    [024.011] Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azab vardır.
    [024.012] Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: «Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür» demeleri gerekmez miydi?
    [024.013] Ona karşı dört şahitle gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir.
    [024.014] Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azab dokunurdu.
    [024.015] O durumda siz onu (iftirayı) dillerinizle aktardınız ve hakkında bilginiz olmayan şeyi ağızlarınızla söylediniz ve bunu da kolay sandınız; oysa o Allah katında çok büyük (bir suç) tür.
    [024.016] Onu işittiğiniz zaman: «Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen yücesin; bu, büyük bir iftiradır» demeniz gerekmez miydi?
    [024.017] Eğer iman edenlerden iseniz, bunun gibisine bir daha dönmemeniz için Allah size öğüt vermektedir.
    [024.018] Allah size ayetleri açıklıyor; Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [024.019] İman edenler içinde, çirkin utanmazlıkların (fuhşun) yaygınlaşmasından hoşlananlara, dünyada da, ahirette de acıklı bir azab vardır. Allah bilir, siz ise bilmiyorsunuz.
    [024.020] Eğer Allah'ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten Rauf (şefkat eden ve ) Rahim olmasaydı (ne yapardınız) ?
    [024.021] Ey iman edenler, şeytanın adımlarına uymayın, kim şeytanın adımlarına uyarsa, (bilsin ki) gerçekten o, çirkin utanmazlıkları ve kötülüğü emreder. Eğer Allah'ın üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç biri ebedi olarak temize çıkamazdı. Ancak Allah, dilediğini temize çıkarır. Allah, işitendir, bilendir.
    [024.022] Sizden, fazileti ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksuklara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.20
    [024.023] Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azab vardır.
    [024.024] O gün, kendi dilleri, elleri ve ayakları aleyhlerinde yaptıklarına dair şahitlikte bulunacaklardır.
    [024.025] O gün, Allah onlara hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir.
    [024.026] Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara; iyi ve temiz kadınlar, iyi ve temiz erkeklere; iyi ve temiz erkekler, iyi ve temiz kadınlara (yaraşır) . Bunlar, onların demekte olduklarından uzaktırlar. Bunlar için bir bağışlanma ve kerim (üstün) bir rızık vardır.
    [024.027] Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.
    [024.028] Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar artık oraya girmeyin; ve eğer size «Dönün» denirse, siz de dönün, bu sizin için daha temizdir. Allah yapmakta olduklarınızı bilendir.
    [024.029] İçinde oturulmayan ve sizin için orda bir meta (yarar) bulunan evlere girmenizde size bir sakınca yoktur. Allah, açığa vurduklarınızı da, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir.
    [024.030] Mü'minlere söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarından haberi olandır.
    [024.031] Mü'min kadınlara da söyle: «Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiğilinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da kocalarının babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz.»
    [024.032] İçinizde evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer fakir iseler Allah, kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş (nimet sahibi) dir, bilendir.
    [024.033] Nikâh (imkânı) bulamayanlar, Allah onları kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız -mükatebe yapın. Ve Allah'ın size verdiği malından da onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorsa -cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, hiç şüphe yok, onların (fuhşa) zorlanmalarında sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.
    [024.034] Andolsun, size açıklayıcı ayetler, sizden önce gelip geçenlerden bir örnek ve takva sahipleri için de bir öğüt indirdik.
    [024.035] Allah, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nurunun misali, içinde çerağ bulunan bir kandil gibidir; çerağ bir sırça içerisindedir; sırça, sanki incimsi bir yıldızdır ki, doğuya da, batıya da ait olmayan kutlu bir zeytin ağacından yakılır; (bu öyle bir ağaç ki) neredeyse ateş ona dokunmasa da yağı ışık verir. (Bu,) Nur üstüne nurdur. Allah, kimi dilerse onu kendi nuruna yöneltip-iletir. Allah insanlar için örnekler vermektedir. Allah, her şeyi bilendir.
    [024.036] (Bu nur,) Allah'ın, onların yüceltilmesine ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde sabah akşam O'nu tesbih ederler.
    [024.037] (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne de alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermeten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.
    [024.038] Çünkü Allah, onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara kendi fazlından arttıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız olarak rızıklandırmaktadır.
    [024.039] Küfre sapanlar ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona yetişip-geldiğinde, onu bir şey olarak bulmayıverir ve kendi yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir.
    [024.040] Ya da (küfredenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.
    [024.041] Görmedin mi ki, göklerde ve yerde olanlar ve dizi dizi uçmakta olan kuşlar, gerçekten Allah'ı tesbih etmektedir. Her biri, kendi duasını ve tesbihini hiç şüphesiz bilmiştir. Allah, onların işlemekte olduklarını bilendir.
    [024.042] Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır ve dönüş yalnızca O'nadır.
    [024.043] Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir.
    [024.044] Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Hiç şüphesiz, bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır.
    [024.045] Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphe yok Allah, her şeye güç yetirendir.
    [024.046] Andolsun biz, açıklayıcı ayetler indirdik. Allah, dilediğini doğru yola yöneltip-iletir.
    [024.047] Onlar derler ki: «Allah'a ve Resule iman ettik ve itaat ettik» sonra da bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler.
    [024.048] Aralarında hükmetmesi için onlar Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüzçevirir.
    [024.049] Eğer hak onların lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler.
    [024.050] Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve Resulünün kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkmaktadırlar? Hayır, onlar zalim olanlardır.
    [024.051] Aralarında hükmetmesi için, Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman mü'min olanların sözü: «İşittik ve itaat ettik» demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır.
    [024.052] Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.
    [024.053] Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye. De ki: «And içmeyin, bu bilinen (örf üzere) bir itaattır. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.»
    [024.054] De ki: «Allah'a itaat edin, peygambere de itaat edin. Eğer yine de yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yükletilen, sizin de sorumluluğunuz size yükletilendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir.»
    [024.055] Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim ki bundan sonra küfre saparsa, işte onlar fasık olandır.
    [024.056] Dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin ve peygambere itaat edin. Umulur ki, rahmete kavuşturulmuş olursunuz.
    [024.057] Küfre sapanların, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacaklarını sanma. Onların son barınma yerleri ateştir. Ne kötü bir dönüştür o.
    [024.058] Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup de henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk) lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri) dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [024.059] Sizden olan çocuklar, erginlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istediği gibi, bundan böyle izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [024.060] Kadınlardan evliliği ummayıp da oturmakta olanlar, süslerini açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah, işitendir, bilendir.
    [024.061] Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur; sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına malik olduklarınız (yerlerden) ya da dostlarınızın (evlerin) den yemenizde bir güçlük yoktur. Hep bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır, umulur ki aklınızı kullanırsınız.
    [024.062] Mü'minler o kimselerdir ki, Allah'a ve Resulüne iman edenler, onunla birlikte toplu(mu ilgilendiren) bir iş üzerinde iken, ondan izin alıncaya kadar bırakıp-gitmeyenlerdir. Gerçekten, senden izin alanlar, işte onlar Allah'a ve Resulüne iman edenlerdir. Böylelikle, senden, kendi bazı işleri için izin istedikleri zaman, onlardan dilediklerine izin ver ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
    [024.063] Peygamberin çağırmasını, kendi aranızda bir kısmınızın bir kısmını çağırması gibi saymayın. Allah, sizden bir diğerinizi siper ederek kaçanları gerçekten bilir. Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acıklı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.
    [024.064] Dikkatli olun; göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. O, sizin üzerinde bulunduğunuz şeyi kuşkusuz bilmektedir. Ve O'na döndürülecekleri gün, yapmakta oldukalarını kendilerine haber verecektir. Allah, her şeyi bilendir.
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    025-FURKAN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [025.001] Ne mübarektir, Furkan'ı alemler için uyarıcı-korkutucu olsun diye kuluna parça parça indiren .
    [025.002] Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir, O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
    [025.003] O'nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.
    [025.004] Küfre sapanlar dediler ki: «Bu (Kur'an), olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, onu kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.» Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
    [025.005] Ve dediler ki: «(Bu,) Geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.»
    [025.006] De ki: «Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilmekte olan (Allah) indirmiştir. Kuşkusuz O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.»
    [025.007] Dediler ki: «Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek de indirilmesi gerekmez miydi?»
    [025.008] «Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya ondan yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi) ?» Zulmedenler dedi ki: «Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uymaktasınız.»
    [025.009] Bir bakıver; senin için nasıl örnekler verdiler de böyle saptılar. Artık onlar hiç bir yol da bulamazlar.
    [025.010] Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir.
    [025.011] Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
    [025.012] (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler.
    [025.013] Elleri boyunlarına bağlı olarak, onun sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.
    [025.014] Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın.
    [025.015] De ki: «Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükâfat ve son duraktır.»
    [025.016] «İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerinde istenen bir vaaddir.»
    [025.017] Onları ve Allah'tan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve: «Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar» diyeceği gün;
    [025.018] Derler ki: «Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip-yararlandırdın, öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular.»
    [025.019] «İşte (ilahlarınız) sizin söylemekte olduklarınızı yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azab taddırırız.»
    [025.020] Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarada gezen (peygamber) lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin bir, kısmınızı bir kısmı için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.
    [025.021] Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: «Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?» Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
    [025.022] Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkârlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: «(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak.»
    [025.023] Onların yapmakta oldukları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.
    [025.024] O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.
    [025.025] Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
    [025.026] İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah) ındır. Küfredenler için de oldukça zorlu bir gündür.
    [025.027] O gün, zulme sapan, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: «Ah keşke, peygamberle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,»
    [025.028] «Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim.»
    [025.029] «Çünkü o, gerçekten bana gelmiş bulunduktan sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır.»
    [025.030] Ve peygmber dedi ki: «Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.»
    [025.031] İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan biri düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
    [025.032] Küfredenler dediler ki: «Kur'an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?» Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için onu böylece (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk.
    [025.033] Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
    [025.034] O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından da sapık olanlardır.
    [025.035] Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık.
    [025.036] Böylece onlara: «Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin» dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
    [025.037] Nuh'un kavmi de, peygamberleri yalanladıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulme sapanlara acıklı bir azab hazırlamışız.
    [025.038] Ad'ı, Semud'u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok kuşakları da (yok ettik) .
    [025.039] Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
    [025.040] Andolsun, onlar üstüne felâket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
    [025.041] Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: «Allah'ın, peygamber olarak gönderdiği bu mu?»
    [025.042] «Eğer biz onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptırmış olacaktı.» Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, onlar öğreneceklerdir.
    [025.043] Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
    [025.044] Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha da şaşkın (ve aşağı) dırlar.
    [025.045] Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.
    [025.046] Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.
    [025.047] O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.
    [025.048] Ve kendi rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler olarak gönderen de O'dur. Biz, gökten tertemiz su indirmiş bulunmaktayız.
    [025.049] Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.
    [025.050] Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.
    [025.051] Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya da bir uyarıcı-korkutucu gönderirdik.
    [025.052] Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.
    [025.053] İki denizi (birbirine) salıp katan O'dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
    [025.054] Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihr (iyyet sahibi) kılan O'dur. Senin Rabbin güç yetirendir.
    [025.055] Allah'ın bırakıp kendilerine yarar da, zarar da sağlayamayacak şeylere ibadet etmektedirler. Kâfir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
    [025.056] Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
    [025.057] De ki: «Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.»
    [025.058] Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah) a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter.
    [025.059] O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan ve sonra da arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah) dır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
    [025.060] Onlara: «Rahman (olan Allah) a secde edin» denildiği zaman, «Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?» derler ve (bu,) onların nefretini arttırıverir.
    [025.061] Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir.
    [025.062] O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.
    [025.063] O Rahman (olan Allah) ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine muhatap oldukları zaman da «Selam» derler.
    [025.064] Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
    [025.065] Onlar: «Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçek şu ki, onun azabı ödenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli bir acıdır) derler.
    [025.066] «Şüphesiz o, ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir konaklama yeridir.»
    [025.067] Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yol olur.
    [025.068] Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh'a tapmazlar. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa 'ağır bir ceza ile' karşılaşır.
    [025.069] Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve o içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
    [025.070] Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını, Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    [025.071] Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner.
    [025.072] Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
    [025.073] Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.
    [025.074] Ve onlar: «Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,» diyenlerdir.
    [025.075] İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
    [025.076] Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir konaklama yeridir.
    [025.077] De ki: «Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.»
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    026-ŞUARA SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [026.001] Tâ, Sîn, Mîm.
    [026.002] Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir.
    [026.003] Onlar mü'min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)
    [026.004] Dilersek, onların üzerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilmiş kalıverir.
    [026.005] Onlara Rahman (olan Allah) dan yeni bir uyarı gelmeyiversin, hiç tartışmasız ondan yüz çevirirler.
    [026.006] Gerçekten yalanladılar; fakat, alay konusu edinmekte oldukları şeyin haberi kendilerine pek yakında gelecektir.
    [026.007] Yeryüzüne bir bakmadılar mı ki, biz onda her güzel (kerim) çiftten nice ürünler bitirdik.
    [026.008] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır; ancak onların çoğu mü'min değildirler.
    [026.009] Hiç şüphe yok, senin Rabbin, gerçekten O, üstün ve güçlü olandır, merhamet sahibi olandır.
    [026.010] Hani senin Rabbin, Musa'ya seslenmişti: «Zulmetmekte olan kavime git;»
    [026.011] «Firavun'un kavmine. Hâlâ sakınmıyorlar mı?»
    [026.012] Dedi ki: «Rabbim, kuşkusuz ben, onların beni yalanlamalarından korkmaktayım.»
    [026.013] Göğsüm sıkışmakta, dilim dönmemektedir; bundan dolayı Harun'a da (elçilik görevini bildirmesi için Cibril'i) gönder.»
    [026.014] «Üstelik, onların bana karşı (davasını savunacakları bir cinayet) suçu(m) var; bundan dolayı beni öldürmelerinden de korkmaktayım.»
    [026.015] (Allah «Hayır,» dedi. «İkiniz de ayetlerimle gidin, hiç şüphesiz sizinle birlikteyiz (ve) işitmekteyiz.»
    [026.016] «Gecikmeksizin Firavun'a giderek deyin ki: -Gerçekten biz, âlemlerin Rabbi'nin elçisiyiz,»
    [026.017] «İsrailoğullarını bizimle birlikte göndermen için (sana geldik) .»
    [026.018] (Gittiler ve Firavun Dedi ki: «Biz seni içimizde daha çocukkken yetiştirip-büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi?»
    [026.019] «Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.»
    [026.020] (Musa) Dedi ki: «Ben onu yaptığım zaman şaşkınlardandım.»
    [026.021] «Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım; sonra Rabbim bana hüküm (ve hikmet) verdi ve beni peygamberlerden kıldı.»
    [026.022] «Bana karşı lütuf-dediğin nimet de, İsrailoğullarını köle kılmandan dolayıdır.»
    [026.023] Firavun dedi ki: «Âlemlerin Rabbi nedir?»
    [026.024] Dedi ki: «Göklerin, yerin ve bu ikisi arasında olan her şeyin Rabbidir. Eğer 'kesin bilgiyle inanıyorsanız' (böyledir) .»
    [026.025] Çevresindekilere dedi ki: «işitiyor musunuz?»
    [026.026] (Musa Dedi ki: «O sizin de Rabbiniz, geçmişteki atalarınızın da Rabbidir.»
    [026.027] (Firavun) Dedi ki: «Şüphesiz size gönderilmiş bulunan elçiniz, gerçekten bir delidir.»
    [026.028] «Eğer aklınızı kullanabiliyorsanız, O, doğunun da, batının da ve bunlar arasında olan her şeyin de Rabbidir» dedi (Musa) .
    [026.029] (Firavun) Dedi ki: «Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım.»
    [026.030] (Musa) Dedi ki: «Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?»
    [026.031] (Firavun) Dedi ki: «Eğer doğru sözlülerden isen, onu getir.»
    [026.032] Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi.
    [026.033] Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş.'
    [026.034] (Firavun) Çevresindeki önde gelenlere: «Bu dedi». «Doğrusu bilgin bir büyücüdür.»
    [026.035] «Büyüsüyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak istiyor; ne buyurursunuz?»
    [026.036] Dediler ki: «Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,»
    [026.037] «Bütün uzman-bilgin büyücüleri sana getirsinler.»
    [026.038] Böylelikle büyücüler, bilinen bir günün belli vaktinde bir araya getirildi.
    [026.039] Ve insanlara da: «Siz de toplanıyor musunuz? dendi.»
    [026.040] «Umarız ki, eğer galip gelirse biz de büyücülere uyarız.»
    [026.041] Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a: «Şayet biz galip gelirsek, bize bir ücret var gerçekten değil mi?» dediler.
    [026.042] «Evet» dedi. «Üstelik şüphesiz siz en yakın(larım) kılınanlardan da olacaksınız»
    [026.043] Musa onlara dedi ki: «Atacağınızı atın.»
    [026.044] Onlar da, iplerini ve asalarını atıverdiler ve: «Firavun'un üstünlüğü adına, hiç tartışmasız, üstün olanlar gerçekten bizleriz» dediler.
    [026.045] Böylelikle Musa da asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, uydurmakta olduklarını yutuveriyor.
    [026.046] Anında büyücüler secdeye kapandılar.
    [026.047] (Ve «Alemlerin Rabbine iman ettik» dediler.
    [026.048] «Musa'nın ve Harun'un Rabbine.»
    [026.049] (Firavun) Dedi ki: «Ona, ben size izin vermeden önce mi inandınız? Hiç tartışmasız, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp-sallandıracağım.»
    [026.050] «Hiç zararı yok» dediler. «Çünkü biz gerçekten Rabbimize dönücüleriz.»
    [026.051] «Doğrusu biz, iman edenlerin ilki olduğumuzdan dolayı Rabbimizin bizim hatalarımızı bağışlayacağını ummaktayız.»
    [026.052] Musa'ya da: «Kullarımı gece yürüyüşe geçir, çünkü izleneceksiniz» diye vahyettik.
    [026.053] Bunun üzerine Firavun da şehirlere (asker) toplayıcılar gönderdi.
    [026.054] «Gerçek şu ki bunlar azınlık olan bir topluluktur;»
    [026.055] «Ve şüphesiz bize karşı da büyük bir öfke beslemektedirler.»
    [026.056] «Biz ise uyanık bir toplumuz» (dedi) .
    [026.057] Böylelikle biz onları (Firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan sürüp çıkardık;
    [026.058] Hazinelerden ve soylu makam(lar) dan da.
    [026.059] İşte böyle; bunlara İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
    [026.060] Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular.
    [026.061] İki topluluk birbirini gördükleri zaman, Musa'nın adamları: «Gerçekten yakalandık» dediler.
    [026.062] (Musa «Hayır» dedi. «Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.»
    [026.063] Bunun üzerine Musa'ya: «Asanla denize vur» diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu.
    [026.064] Ötekileri de buraya yaklaştırdık.
    [026.065] Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk.
    [026.066] Sonra ötekilerini suda boğduk.
    [026.067] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
    [026.068] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
    [026.069] Onlara İbrahim'in haberini de aktarıp-oku:
    [026.070] Hani, babasına ve kavmine: «Siz neye kulluk ediyorsunuz?» demişti.
    [026.071] Demişlerdi ki: «Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.»
    [026.072] Dedi ki: «Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?»
    [026.073] «Ya da size bir yararları dokunuyor mu veya zararları?»
    [026.074] «Hayır» dediler. «Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.»
    [026.075] (İbrahim) Dedi ki: «Şimdi, neye tapmakta olduklarınızı gördünüz mü?»
    [026.076] «Hem siz, hem de eski atalarınız?»
    [026.077] «İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç»
    [026.078] «Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;»
    [026.079] «Bana yediren ve içiren O'dur;»
    [026.080] «Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;»
    [026.081] «Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur;»
    [026.082] «Din (Ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını ummakta olduğum da O'dur;»
    [026.083] «Rabbim, bana hüküm (ve hikmet) bağışla ve beni salih olanlara kat;»
    [026.084] «Sonra gelecekler arasında bana bir doğruluk dili (lisan-ı sıdk) ver.»
    [026.085] «Beni nimetlerle-donatılmış cennetin mirasçılarından kıl,»
    [026.086] «Babamı da bağışla, çünkü o şaşırıp-sapanlardandır.»
    [026.087] «Ve beni (insanların) diriltilecekleri gün küçük düşürme,»
    [026.088] «Malın da, çocukarın da bir yarar sağlayamadığı günde.»
    [026.089] «Ancak Allah'a selim bir kalp ile gelenler başka.»
    [026.090] (O gün) Cennet takva sahiplerine yaklaştırılır.
    [026.091] Cehennem de azgınlar için sergilenir.
    [026.092] Ve onlara: «Tapınmakta olduklarınız nerede?» denilir.
    [026.093] «Allah'ın dışında olan (ilah) lar; size yardımları dokunuyor mu, veya kendilerine yardımları oluyor mu?
    [026.094] Artık onlar ve azgınlar onun içine dökülüverilmiştir.
    [026.095] Ve İblis'in bütün orduları da.
    [026.096] Orada birbirleriyle çekişip-tartışarak derler ki:
    [026.097] «Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz,»
    [026.098] «Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
    [026.099] «Bizi suçlu-günahkârlardan başka saptıran da olmadı.»
    [026.100] «Artık bizim için ne bir şefaatçi var,»
    [026.101] «Ne de candan-yakın bir dost.»
    [026.102] «Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik.»
    [026.103] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
    [026.104] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
    [026.105] Nuh kavmi de gönderilen (peygamberler) leri yalanladı.
    [026.106] Hani onlara kardeşleri Nuh: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
    [026.107] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
    [026.108] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.109] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
    [026.110] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.111] Dediler ki: «Sana, sıradan aşağılık insanlar uymuşken inanır mıyız?»
    [026.112] De ki: «Onların yapmakta oldukları hakkında benim bilgim yoktur.»
    [026.113] «Onların hesabı yalnızca Rabbime aittir, eğer şuurundaysanız (anlarsınız.)»
    [026.114] «Ve ben mü'min olanları kovacak değilim.»
    [026.115] «Ben, yalnızca apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.»
    [026.116] Dediler ki: «Eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten taşa tutulanlardan olacaksın.»
    [026.117] De ki: «Rabbim, şüphesiz kavmim beni yalanladı.»
    [026.118] «Bundan böyle, benimle onların arasını açık bir hükümle ayır ve beni ve benimle birlikte olan mü'minleri kurtar.»
    [026.119] Bunun üzerine, onu ve onunla birlikte olanları (insan ve hayvanlarla) yüklü gemi içinde kurtardık.
    [026.120] Sonra bunun ardından geride kalanları da suda-boğduk.
    [026.121] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
    [026.122] Ve hiç şüphe yok senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
    [026.123] Âd (kavmi) de gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
    [026.124] Hani onlara kardeşleri Hûd: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
    [026.125] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
    [026.126] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.127] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
    [026.128] «Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz?»
    [026.129] «Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?»
    [026.130] «Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?»
    [026.131] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.132] «Bilmekte olduğunuz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının,»
    [026.133] «Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti.»
    [026.134] «Bahçeler ve pınarlar da.»
    [026.135] «Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.»
    [026.136] Dediler ki: «Bizim için farketmez; öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da.»
    [026.137] «Bu, geçmiştekilerin geleneksel tutumundan başkası değildir.»
    [026.138] «Ve biz azab görecek de değiliz.»
    [026.139] Böylelikle onu yalanladılar, biz de onları yıkıma uğrattık. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
    [026.140] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
    [026.141] Semud (kavmi) de, gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
    [026.142] Hani onlara kardeşleri Salih: «Sakınmaz mısınız? demişti.
    [026.143] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
    [026.144] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.145] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum;»
    [026.146] «Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?»
    [026.147] «Bahçelerin, pınarların içinde.»
    [026.148] «Ekinler ve yumuşak tomurcuklu can alıcı hurmalıklar arasında?»
    [026.149] «Dağlardan da ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz?»
    [026.150] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.151] «Ve ölçüsüzce davrananların emrine de itaat etmiyin.»
    [026.152] «Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta ve dirlik-düzenlik kurmamaktadırlar (ıslah etmemektedirler) .»
    [026.153] Dediler ki: «Sen ancak büyülenmişlerdensin.»
    [026.154] «Sen yalnızca bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin; eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda bir ayet (mucize) getir-görelim.»
    [026.155] Dedi ki: «İşte, bu bir dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.»
    [026.156] «Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalar.»
    [026.157] «Sonunda onu (yine de) kestiler, ancak pişman oldular.»
    [026.158] Böylece azab da onları yakaladı. Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
    [026.159] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
    [026.160] Lût (kavmi) de, gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
    [026.161] Hani onlara kardeşleri Lût: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
    [026.162] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
    [026.163] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.164] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
    [026.165] «Siz insanlardan (cinsel arzuyla sadece) erkeklere mi gidiyorsunuz?
    [026.166] «Rabbinizin sizler için yaratmış bulunduğu eşlerinizi bırakıyorsunuz. Hayır, siz sınırı çiğneyen bir kavimsiniz.»
    [026.167] Dediler ki: «Ey Lût, eğer (bu söylediklerine) bir son vermeyecek olursan, gerçekten (burdan) sürülüp çıkarılanlardan olacaksın.»
    [026.168] Dedi ki: «Gerçekten ben, sizin bu yapmakta olduğunuza öfke ile karşı olanlardanım.»
    [026.169] «Rabbim, beni ve ailemi bunların yapmakta olduklarından kurtar.»
    [026.170] Bunun üzerine onu ve bütün ailesini kurtardık.
    [026.171] Yalnızca geri kalanlar içinde bir kocakarı hariç.
    [026.172] Sonra geride kalanları yerle bir ettik.
    [026.173] Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık; uyarılıp-korkutulanların yağmuru ne kadar da kötü.
    [026.174] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
    [026.175] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır esirgeyendir.
    [026.176] Eyke halkı da, gönderilen (peygamber) leri yalanladı.
    [026.177] Hani onlara Şuayb: «Sakınmaz mısınız?» demişti.
    [026.178] «Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.»
    [026.179] «Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.»
    [026.180] «Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir.»
    [026.181] «Ölçüyü tam tutun ve eksiltenlerden olmayın.»
    [026.182] «Dosdoğru olan terazi ile tartın.»
    [026.183] «İnsanların eşyasını değerden düşürüp-eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»
    [026.184] «Sizi ve önceki yaratılmışları yaratandan korkup-sakının.»
    [026.185] Dediler ki: «Sen ancak büyülenmişlerdensin.»
    [026.186] «Sen, yalnızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanmaktayız.»
    [026.187] «Eğer doğru sözlülerden isen, bu durumda gökten üstümüze bir parça düşürüver.»
    [026.188] Dedi ki: «Rabbim, yapmakta olduklarınızı daha iyi bilmektedir.
    [026.189] Sonunda onu yalanladılar, böylece onları o gölgelik-gününün azabı yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabıydı.
    [026.190] Hiç şüphe yok, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler.
    [026.191] Ve hiç şüphe yok, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
    [026.192] Gerçekten o (Kur'an), alemlerin Rabbinin (bir) indirmesidir.
    [026.193] Onu Rulu'l-Emin indirdi.
    [026.194] Uyarıcı-korkutuculardan olman için, senin kalbinin üzerine (indirmiştir) .
    [026.195] Apaçık Arapça bir dille.
    [026.196] Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır.
    [026.197] İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için ispatlayıcı bir delil (ayet) değil mi?
    [026.198] Onu Arapça bilmeyen birine de indirmiş olsaydık,
    [026.199] Böylece onlara karşı onu okusaydı, yine ona iman edecek değillerdi.
    [026.200] Biz onu, suçlu-günahkârların kalbine işte böyle geçirip-yürüttük.
    [026.201] Onlar, o pek acıklı azabı görünceye kadar ona inanmazlar.
    [026.202] Artık o (azab), kendileri şuurunda olmadan onlara apansız gelecektir.
    [026.203] Derler ki: «Bize bir süre tanınır mı?»
    [026.204] Onlar, yine de azabımızı çabuklaştırmak mı istiyorlar?
    [026.205] Gördün mü; biz onları yıllarca yararlandırsak,
    [026.206] Sonra kendilerine va'dolunan (azab günü) geliverse,
    [026.207] Onların 'meta ile yararlandıkları' şey, kendilerini (görecekleri azabtan) bağımsız kılamaz.
    [026.208] Kendisi için bir uyarıcı-korkutucu olmaksızın, biz hiç bir ülkeyi yıkıma uğratmış değiliz.
    [026.209] (Onlara) Hatırlatma (yapılmıştır) ; biz zulmedenler değiliz.
    [026.210] Onu (Kur'an'ı) şeytanlar indirmiş değildir,
    [026.211] Bu, onlara yaraşmaz ve güç de yetiremezler.
    [026.212] Çünkü onlar, (vahyedileni) işitmekten kesin olarak uzak tutulmuşlardır.
    [026.213] Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp-yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun.
    [026.214] (Öncelikle) En yakın hısımlarını (aşiretini) uyarıp-korkut.
    [026.215] Ve mü'minlerden, sana tabi olanlara (koruyucu) kanatlarını ger.
    [026.216] Eğer sana isyan edecek olurlarsa, artık de ki: «Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızdan uzağım.»
    [026.217] Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah') a tevekkül et.
    [026.218] O, kıyam ettiğin zaman seni görmektedir.
    [026.219] Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.
    [026.220] Hiç şüphe yok, O, işitendir, bilendir.
    [026.221] Şeytanların kimlere inmekta olduklarını size haber vereyim mi?
    [026.222] Onlar, 'gerçeği ters yüz eden,' günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
    [026.223] Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler.
    [026.224] Şairler ise; gerçekten onlara da azgın-sapıklar uyar.
    [026.225] Görmedin mi; onlar, her bir vadide vehmedip durmaktadırlar;
    [026.226] Ve gerçekten onlar, yapmayacakları şeyleri söylemektedirler.
    [026.227] Ancak iman edenler, salih amellerde bulunanlar ve Allah'ı çokça zikredenler ile zulme uğratıldıktan sonra zafer kazananlar (veya öçlerini alanlar) başka. Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    027-NEML SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [027.001] Tâ,sîn. Bunlar, Kur'an'ın ve apaçık olan Kitabın ayetleridir.
    [027.002] Mü'minler için bir hidayet ve bir müjdedir.
    [027.003] Ki onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman edenlerdir.
    [027.004] Ahirete inanmayanlara gelince; biz onlara kendi yapmakta olduklarını süsleyivermişiz; böylece onlar, 'körlük içinde şaşkınca dolaşmaktadırlar.'
    [027.005] İşte onlar; en kötü azab onlarındır ve onlar ahirette de en büyük kayba uğrayanlardır.
    [027.006] Hiç şüphesiz, bu Kur'an, sana, hüküm ve hikmet sahibi olan, (ve her şeyi gerçeğiyle) bilen (Allah'ın) katından ilka edilmektedir.
    [027.007] Hani Musa ailesine: «Şüphesiz ben bir ateş gördüm» demişti. «Size ondan ya bir haber getireceğim veya ısınmanız için bir kor ateş getireceğim.»
    [027.008] Oraya gittiğinde, kendisine seslenildi: «Ateş (yerin) de olanlar da, çevresinde bulunanlar da kutlu kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir.
    [027.009] «Ey Musa, gerçekten ben, güçlü ve üstün, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ım.»
    [027.010] «Asanı bırak;» (Bıraktı ve) onun çevik bir yılan gibi hareket etmekte olduğunu görünce, geriye doğru kaçtı ve arkasına bakmadı. «Ey Musa, korkma; şüphesiz ben(im) ; Benim yanımda peygamberler korkmaz.»
    [027.011] «Ancak zulmeden başka. Sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse, artık şüphesiz Ben, bağışlayanım, esirgeyenim.»
    [027.012] «Ve elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıkıversin, (bu,) Firavun ve kavmine olan dokuz ayet (mucize) içinde(n biri) dir. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdir.»
    [027.013] Ayetlerimiz onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: «Bu, apaçık olan bir büyüdür.»
    [027.014] Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkâr ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.
    [027.015] Andolsun, biz Davud'a ve Süleyman'a bir ilim verdik: «Bizi inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kılan Allah'a hamdolsun» dediler.
    [027.016] Süleyman, Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: «Ey insanlar, bize kuşların konuşma-dili öğretildi ve bize her şeyden (bol bir nimet) verildi. Hiç şüphesiz bu, apaçık olan bir üstünlüktür.»
    [027.017] Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı ve bunlar bölükler halinde dağıtıldı.
    [027.018] Nihayet karınca vadisine geldiklerinde, bir dişi karınca dedi ki: «Ey karınca topluluğu, kendi yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları, farkında olmaksızın sizi kırıp-geçmesin.»
    [027.019] (Süleyman) Onun bu sözü üzerine gülerek tebessüm etti ve dedi ki: «Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat.»
    [027.020] Ve kuşları denetledikten sonra dedi ki: «Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?»
    [027.021] «Onu gerçekten şiddetli bir azabla azablandıracağım, ya da onu boğazlayacağım veya o, bana apaçık olan ispatlayıcı bir delil getirmelidir.»
    [027.022] Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: «Senin (bilgi gücünle) kuşatıp öğrenemediğin şeyi, ben kuşatıp öğrendim ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim.»
    [027.023] «Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.»
    [027.024] «Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, onlara şeytan yapmakta olduklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar.»
    [027.025] «Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de, açığa vurduklarınızı da bilmekte olan Allah'a secde etmesinler diye (yapmaktadırlar) .»
    [027.026] «O Allah, «O'ndan başka ilah yoktur, büyük Arş'ın da Rabbidir.»
    [027.027] (Süleyman «Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?» dedi.
    [027.028] «Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak, sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?»
    [027.029] (Hüdhüd'ün mektubu götürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs Dedi ki: «Ey önde gelenler, gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı.»
    [027.030] «Gerçek şu ki, bu, Süleyman'dandır ve 'Şüphesiz Rahman Rahim Olan Allah'ın Adıyla' (başlamakta) dır.»
    [027.031] (İçinde de «Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana müslüman olmuşlar olarak gelin» diye (yazılmaktadır) .
    [027.032] Dedi ki: «Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (her şeye) şahidlik etmedikçe ben hiç bir işte kesin (karar veren biri) değilim.»
    [027.033] Dediler ki: «Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız, iş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız)
    [027.034] Dedi ki: «Gerçekten hükümdarlar, bir ülkeye girdikleri zaman, orasını bozguna uğratırlar ve halkından onur sahibi olanları hor ve aşağılık kılarlar; işte onlar, böyle yaparlar.»
    [027.035] «Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler.»
    [027.036] (Elçi hediyelerle) Süleyman'a geldiği zaman: «Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana vermekte olduğu, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip öğünebilirsiniz» dedi.
    [027.037] «Sen onlara dön, biz onlara öyle ordularla geliriz ki, onlar için karşı koymak mümkün değil ve biz onları ordan horlanmış-aşağılanmış ve küçük düşürülmüşler olarak sürüp çıkarırız.»
    [027.038] (Elçinin gitmesinden sonra Süleyman «Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman) lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?» dedi.
    [027.039] Cinlerden ifrit: «Sen daha makamından kalkmadan önce, ben onu sana getirebilirim, ben gerçekten buna karşı kesin olarak güvenilir bir güce sahibim.» dedi.
    [027.040] Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri, dedi ki: «Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.» Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: «Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti) . Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim de nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (kimseye ve hiç bir şeye karşı ihtiyacı olmayan) dır, Kerim olandır.
    [027.041] Dedi ki: «Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?»
    [027.042] Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: «Senin tahtın böyle mi?» denildi. Dedi ki: «Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.»
    [027.043] Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, küfre sapan bir kavimdendir.
    [027.044] Ona: «Köşke gir» denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman Dedi ki: «Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zeminidir.» Dedi ki: «Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum.»
    [027.045] Andolsun, biz Semud (kavmine de) kardeşleri Salih'i: «Yalnızca Allah'a kulluk edin» diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.
    [027.046] Dedi ki: «Ey kavmim, neden iyilikten önce, kötülük konusunda acele davranıyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dilemeniz gerekmez mi? Umulur ki esirgenirsiniz»
    [027.047] Dediler ki: «Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık.» Dedi ki: «Sizin uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katında (yazılı) dır. Hayır, siz denenmekte olan bir kavimsiniz.»
    [027.048] Şehirde dokuzlu bir çete vardı, yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik-düzenlik bırakmıyorlardı.
    [027.049] Kendi aralarında Allah adına and içerek, dediler ki: «Gece mutlaka ona ve ailesine bir baskın düzenleyelim, sonra velisine: Ailesinin yok oluşuna biz şahid olmadık ve gerçekten bizler doğruyu söyleyenleriz, diyelim.»
    [027.050] Onlar, hileli bir düzen kurdu, biz de (onların hilesine karşı) onların farkında olmadığı bir düzen kurduk.
    [027.051] Artık sen, onların kurdukları hileli-düzenin uğradığı sona bir bak; biz, onları ve kavimlerini topluca yerle bir ettik.
    [027.052] İşte, zulmetmeleri dolayısıyla enkaza dönüşmüş ıpıssız evleri. Hiç şüphe yok, bilmekte olan bir kavim için bunda bir ayet vardır.
    [027.053] İman edenleri ve korkup-sakınanları da kurtardık.
    [027.054] Lût da; hani kavmine demişti ki: «Siz, açıkça gördüğünüz halde, yine de o çirkin utanmazlığı yapacak mısınız?»
    [027.055] «Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz.»
    [027.056] Onun kavminin cevabı: «Lût ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış» demekten başka olmadı.
    [027.057] Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azab içinde kalanlar arasında) takdir ettik.
    [027.058] Ve onlar üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılıp korkutulanların yağmuru ne kadar kötüdür.
    [027.059] De ki: «Hamd Allah'ındır ve selam O'nun seçtiği kullarının üzerinedir. Allah mı daha hayırlı yoksa onların ortak koşmakta oldukları mı?»
    [027.060] (Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitiriverdik, sizin içinse onun bir ağacını bitirmek, (bile) mümkün değildir. Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onlar sapıklıkta devam etmekte olan bir kavimdir.
    [027.061] Ya da yeryüzünü bir karar yeri kılan, onun arasında ırmaklar var eden ve ona (yeryüzü için) sarsılmaz dağlar yaratan ve iki deniz arasında bir ara-engel (haciz) koyan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar.
    [027.062] Ya da sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, kendisine dua ettiği zaman icabet eden, kötülüğü açıp gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Ne kadar da az öğüt-alıp düşünüyorsunuz.
    [027.063] Ya da karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren ve rahmetinin önünde rüzgârları müjde vericiler olarak gönderen mi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Allah, onların şirk koşmakta olduklarından yücedir.
    [027.064] Ya da halkı sürekli yaratmakta olan, sonra onunla iade edecek olan ve sizi gökten ve yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilah mı? De ki: «Eğer doğru söyleyenler iseniz, kesin-kanıt (burhan) ınızı getiriniz.»
    [027.065] De ki: «Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka kimse bilmez. onlar ne zaman dirileceklerinin şuuruna varmıyorlar.»
    [027.066] Hayır, onların ahiret konusundaki bilgileri 'ard arda toplanıp pekiştirildi,' hayır, onlar bundan bir kuşku içindedirler; hayır, onlar bundan yana kördürler.
    [027.067] Küfre sapanlar dedi ki: «Biz ve atalarımız toprak olduktan sonra mı, gerçekten biz mi dirilip-çıkartılacakmışız.»
    [027.068] «Andolsun, bu (azab ve dirilme tehdidi), bize ve daha önce atalarımıza va'dolunmuştur. Bu, olsa olsa geçmişlerin uydurma-masallarından başkası değildir.»
    [027.069] De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın da, suçlu-günahkârların nasıl bir sona uğradıkların bir görün»
    [027.070] Sen, onlara karşı hüzne kapılma ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da sıkıntı içinde olma.
    [027.071] Derler ki: «Eğer doğruyu söyleyenler iseniz, bu va'dolunan (azab) ne zaman?»
    [027.072] De ki: «Belki de acele etmekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size yetişmiştir bile.»
    [027.073] Hiç şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
    [027.074] Ve şüphesiz, senin Rabbin, onların sinelerinin gizli tutmakta olduklarını da, açığa vurduklarını da kesin olarak bilmektedir.
    [027.075] Gökte ve yerde gizli olan hiç bir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın.
    [027.076] Gerçek şu ki, bu Kur'an, İsrailoğullarına hakkında ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu aktarıp-anlatmaktadır.
    [027.077] Ve gerçekten o, mü'minler için bir hidayet ve bir rahmettir.
    [027.078] Şüphesiz senin Rabbin, onların arasında kendi hükmünü verecektir. O, güçlü ve üstün olandır, bilendir.
    [027.079] Sen, artık Allah'a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.
    [027.080] Çünkü gerçekten sen, ölülere (söz) dinletemezsin ve arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
    [027.081] Ve sen, körleri düştükleri sapıklıktan çekip hidayete erdirici de değilsin; sen ancak, ayetlerimize iman edenlere (söz) dinletebilirsin, işte müslüman olanlar bunlardır.
    [027.082] O söz, kendi başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.
    [027.083] Ve her ümmetten ayetlerimizi yalan sayanlardan bir grup toplayacağımız gün, artık onlar 'tutuklanıp (azab yerine) dağıtılırlar.'
    [027.084] Nihayet geldikleri zaman, (Allah) der ki: «Siz benim ayetlerimi, bilgi bakımından kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz?»
    [027.085] Zulmetmelerine karşılık, söz, kendi aleyhlerine gelmiş bulunmaktadır; artık onlar, konuşmazlar da.
    [027.086] Görmediler mi, biz geceyi onda sükûn bulmaları için, gündüzü de aydınlık (la görsünler) diye yarattık. Şüphesiz, iman etmekte olan bir kavim için bunda ayetler vardır.
    [027.087] Sûr'a üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır; ve onların her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir.
    [027.088] Dağları görürsün de, onları donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı) dır (bu) . Hiç şüphe yok O, işlemekte olduklarınızdan haberi olandır.
    [027.089] Kim bir iyilikle gelirse, artık kendisine ondan daha hayırlısı vardır ve onlar, o günün korkusuna karşı güvenlik içindedirler.
    [027.090] Kim de bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara «Yapmakta olduklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz?» (denir) .
    [027.091] (De ki «Ben, ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki, O, burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. Her şey O'nundur. Ve müslümanlardan olmakla emrolundum.»
    [027.092] «Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum) . Artık kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim de sapacak olursa, sen de, de ki: «Ben yalnızca uyarıcı-korkutuculardanım.»
    [027.093] Ve de ki: «Allah'a hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip-tanıyacaksınız.» Senin Rabbin, yapmakta olduklarınızdan gafil değildir.
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    028-KASAS SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [028.001] Tâ, Sîn, Mîm.
    [028.002] Bunlar, apaçık olan Kitabın ayetleridir.
    [028.003] Mü'min olan bir kavim için hak olmak üzere, Musa ve Firavun'un haberinden (bir bölümünü) sana okuyacağız.
    [028.004] Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde (Mısır'da) büyüklenmiş ve oranın halkını birtakın fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
    [028.005] Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz.
    [028.006] Ve (istiyoruz ki) onları yeryüzünde 'iktidar sahipleri olarak yerleşik kılalım', Firavun'a, Hâmân'a ve askerlerine, onlardan sakınmakta oldukları şeyi gösterelim.
    [028.007] Musa'nın annesine: «Onu emzir, şayet onun için korkacak olursan, bu durumda onu suya bırak, korkma ve hüzne kapılma; çünkü onu biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız» diye vahyettik (bildirdik) .
    [028.008] Nihayet Firavun'un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun da Hâmân da ve askerleri de bir yanılgı içindeydi.
    [028.009] Firavun'un karısı dedi ki: «Benim için de, senin için de bir göz bebeği; onu öldürmeyin; umulur ki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.» Oysa onlar (başlarına geleceklerin) şuurunda değillerdi.
    [028.010] Musa'nın annesi ise, yüreği boşluk içinde sabahladı. Eğer mü'minlerden olması için kalbi üzerinde (sabrı ve dayanıklılığı) pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse onu(n durumunu) açığa vuracaktı.
    [028.011] Ve onun kız kardeşine: «Onu izle,» dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
    [028.012] Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi «Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?» dedi.
    [028.013] Böylelikle, gözünün aydın olması, hüzne kapılmaması ve gerçekten Allah'ın va'dinin hak olduğunu bilmesi için, onu annesine geri vermiş olduk. Ancak onların çoğu bilmezler.
    [028.014] O, erginlik çağına ulaşıp olgunlaşınca, biz ona bir 'hüküm ve hikmet' ve ilim verdik. Biz iyilikte bulunanları işte böyle ödüllendiririz.
    [028.015] (Musa,) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da «Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır» dedi.
    [028.016] Dedi ki: «Rabbim, gerçek şu ki, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla.» Böylece (Allah) onu bağışladı. Hiç şüphe yok O, bağışlayandır, esirgeyendir.
    [028.017] Dedi ki: «Rabbim, bana verdiğin nimetler adına, artık suçlu-günahkârlara destekçi olmayacağım.»
    [028.018] Böylece şehirde korku içinde (çevreyi) gözetleyerek sabahladı. Derken, bir de baktı ki, dün kendisinden yardım isteyen (kişi, bugün de) kendisine yardım için bağırıyor. Musa, ona dedi ki: «Sen gerçekten açıkça bir azgınsın.»
    [028.019] Sonunda ikisinin de düşmanı olan (adam) ı yakalamak isterken (adam ona) dedi ki: «Ey Musa, dün birini öldürdüğün gibi, bugün de beni mi öldürmek istiyorsun? Sen yeryüzünde yalnızca bir zorba olmak istiyorsun, ıslah edicilerden olmak istemiyorsun.»
    [028.020] Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: «Ey Musa, önde gelenler, seni öldürmek konusunda aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim.»
    [028.021] Böylece oradan korku içinde (çevreyi) gözetleyerek çıkıp gitti: «Rabbim, zalimler topluluğundan beni kurtar» dedi.
    [028.022] Medyen'e doğru yöneldiğinde de: «Umarım Rabbim, beni doğru bir yola yöneltip iletir» dedi.
    [028.023] Medyen suyuna vardığı zaman, ondan su almakta olan bir insan topluluğu buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suya gitmekten) sakınan iki kadın buldu. Dedi ki: «Bu durumunuz ne?» «Çobanlar sürülerini sulamadıkça, biz sürülerimizi sulayamayız; babamız da yaşı ilerlemiş bir ihtiyardır.» dediler.
    [028.024] Hemencecik onların sürülerini suladı, sonra yine gölgeye çekilerek dedi ki: «Rabbim, doğrusu bana indirdiğin her hayra muhtacım.»
    [028.025] Çok geçmeden, o iki (kadın) dan biri, (utana utana) yürüyerek ona geldi. «Babam, bizim için sürüleri sulamana karşılık olarak sana mükafaat vermek üzere seni davet etmektedir.» dedi. Bunun üzerine ona gelip de olup bitenleri anlatınca o: «Korkma» dedi. «Zalimler topluluğundan kurtulmuş oldun.»
    [028.026] O (kadın) lardan biri dedi ki: «Ey babacağım, onu ücretli olarak tutuver; çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı gerçekten o kuvvetli, güvenilir (biri) dir.»
    [028.027] (Babaları) Dedi ki: «Doğrusu ben, sekiz yıl bana hizmet etmene karşılık olmak üzere, şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum; şayet on (yıl) a tamamlayacak olursan, artık o da senden. Ben sana zorluk çıkarmak istemem; beni de inşaallah salih olanlardan bulacaksın.»
    [028.028] (Musa) Dedi ki: «Bu, benimle senin aranda olan (bir antlaşma) dır. Bu durumda iki süreden hangisini yerine getirirsem, artık bana karşı bir haksızlık söz konsu olamaz. Allah da, söylemekte olduklarımıza vekildir.»
    [028.029] Böylelikle Musa, süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte yola koyulunca, Tûr tarafında bir ateş gördü. Ailesine: «Siz durun, gerçekten ben bir ateş gördüm; umarım ki ben ondan size ya bir haber, ya da ısınmanız için bir kor parçası getiririm.» dedi.
    [028.030] Derken oraya geldiğinde, o kutlu yerdeki vadinin sağ yanında olan bir ağaçtan: «Ey Musa, Alemlerin Rabbi olan Allah benim;» diye seslenildi.
    [028.031] «Asanı bırak.» (Attıktan hemen sonra) onun şimdi bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmaksınız kaçmaya başladı. «Ey Musa, dön ve korkuya kapılma. Gerçekten sen güvende olanlardansın.»
    [028.032] «Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz çıksın. Ve (her türlü) dehşetten yana kanatlarını kendine doğru çek. İşte bunlar, senin Rabbinden Firavun ve önde gelen adamlarına iki kesin-kanıt (mucize) dır. Gerçekten onlar, fasık olan bir topluluktur.»
    [028.033] Dedi ki: «Rabbim, gerçekten ben onlardan bir kişi öldürdüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.»
    [028.034] «Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum.»
    [028.035] (Allah) Dedi ki: «Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz de, size uyanlar da galip olanlarsınız.»
    [028.036] Musa, onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: «Bu, düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan da bunu işitmedik» dediler.
    [028.037] Musa dedi ki: «Rabbim, kimin kendisinden bir hidayetle geldiğini ve bu (dünya) yurdun(un) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilmektedir. Gerçek şu ki, zulmedenler felah bulmazlar.»
    [028.038] Firavun dedi ki: «Ey önde gelenler, sizin için benden başka bir ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, belki Musa'nın ilahına çıkarım çünkü gerçekten ben onu yalancılardan (biri) sanıyorum.»
    [028.039] O ve askerleri yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.
    [028.040] Bunun üzerine, onu ve askerlerini tutuverip suya attık. Böylelikle zulmedenlerin nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
    [028.041] Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık, kıyamet günü yardım görmezler.
    [028.042] Bu dünya hayatında biz onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır.
    [028.043] Andolsun, ilk kuşakları yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere Kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.
    [028.044] Musa'ya o işi (ilahi vahyi verip) gerçekleştirdiğimiz zaman, sen (Tûr'un) batı yanında değildin ve sen (buna) şahid olanlardan da değildin.
    [028.045] Ancak biz birçok kuşaklar inşa ettik de onların üzerinde (nice) ömür(ler) uzayıp geçti. Ve sen Medyen halkı içinde yaşayıp da ayetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş değilsin. Ancak (bu bilgileri sana) gönderen biziz.
    [028.046] (Musa'ya) Seslendiğimiz zaman da, sen Tur'un yanında değildin. Ancak Rabbinden bir rahmet olmak üzere senden önce kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelmemiş olan bir kavimi uyarıp korkutman için (gönderildin) Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye.
    [028.047] Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: «Rabbimiz, bize de bir peygamber gönderseydin de böylece biz de senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık» diyecek olmasalardı (seni göndermezdik) .
    [028.048] Fakat onlara kendi katımızdan hak geldiği zaman; «Musa'ya verilenlerin bir benzeri de buna verilmeli değil miydi?» dediler. Onlar, daha önce Musa'ya verilenleri inkâr etmemişler miydi?» «İki büyü birbirine arka çıktı» dediler. Ve: «Gerçekten biz hepsini inkâr edenleriz» dediler.
    [028.049] De ki: «Eğer doğruysanız, bu durumda Allah katından bu ikisinden (Musa'ya indirilen Tevrat ve bana indirilen Kur'an'dan) daha doğru olan bir kitap getirin de, ben de ona uymuş olayım.»
    [028.050] Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku) larına uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir kılavuz (doğru yolu gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Hiç şüphe yok Allah, zulmetmekte olan bir kavime hidayet vermez.
    [028.051] Andolsun, biz öğüt alıp-düşünsünler diye, sözü birbiri ardınca dizip-indirdik.
    [028.052] Bu (Kur'a) ndan önce, kendilerine kitap verdiklerimiz buna inanmaktadırlar.
    [028.053] Onlara okunmakta olduğu zaman: «Biz ona inandık, gerçekten o, Rabbimizden olan bir haktır, şüphesiz biz bundan önce de müslümanlar idik» derler.
    [028.054] İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
    [028.055] 'Boş ve yararsız olan sözü' işittikleri zaman ondan yüz çevirirler ve: «Bizim yapıp-ettiklerimiz bizim, sizin yapıp-ettikleriniz sizindir; size selam olsun, biz cahilleri benimsemeyiz» derler.
    [028.056] Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete eriştiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete eriştirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir.
    [028.057] Dediler ki: «Eğer seninle birlikte hidayete uyacak olursak, yerimizden (yurdumuzdan ve konumumuzdan) çekilip-kopartılırız» Oysa biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürününün aktarılıp-toplandığı, güvenli bir harem'de yerleşik kılmadık mı? Fakat onların çoğu bilmiyorlar.
    [028.058] Biz, yaşama biçimleriyle 'refah içinde şımarıp azmış' nice şehri yıkıma uğrattık. İşte meskenleri; çok az (bir zaman) dışında (onlarda) kendilerinden sonra oturulabilmiş değildir. (Onlara) Varis olanlar biziz.
    [028.059] Senin Rabbin, 'ana yerleşim merkezlerine' onlara ayetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve biz, halkı zulmetmekte olan şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.
    [028.060] Size verilen her şey, yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. Yine de akıllanmayacak mısınız?
    [028.061] Şimdi, kendisine güzel bir vaadte bulunduğumuz, dolayısıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğramak için) hazır bulundurulanlardan olan kişi gibi midir?
    [028.062] O gün (Allah) onlara seslenecek: «Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede?» der.
    [028.063] Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: «Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp-saptığımız gibi, onları da azdırıp-saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi.
    [028.064] Denir ki: «Ortaklarınızı çağırın.» Böylelikle onları çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu.
    [028.065] O gün (Allah) onlara seslenerek: «Peygamberlere ne cevab verdiniz?» der.
    [028.066] Artık o gün, haberler onlar için körelmiştir; onlar birbirlerine de soramazlar.
    [028.067] Ancak kim tevbe edip iman eder ve salih amellerde bulunursa artık kurtuluşa erenlerden olmasını umabilir.
    [028.068] Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değlidir. Allah, onların ortak koşmakta olduklarından münezzehtir, yücedir.
    [028.069] Rabbin onların göğüslerinin saklamakta olduklarını da, açığa vurmakta olduklarını da bilir.
    [028.070] O, Allah'tır, kendisinden başka ilah yoktur. İlkte de, sonda da hamd O'nundur. Hüküm de O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz.
    [028.071] De ki: «Gördünüz mü söyleyin; Allah, kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size aydınlık verecek ilah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?
    [028.072] De ki: «Gördünüz mü söyleyin, Allah, kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah'ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz?
    [028.073] Kendi rahmetinden olmak üzere O, sizin için içinde dinlenmeniz ve O'nun fazlından (geçiminizi) aramanız için geceyi ve gündüzü var etti. Umulur ki şükredersiniz.
    [028.074] O gün (Allah) onlara seslenecek: «Benim ortaklarım olarak öne sürdükleriniz nerede» der.
    [028.075] Her ümmetten bir şahid ayırıp çıkardık da: «Kesin-kanıt (burhan) ınızı getirin» dedik. Artık öğrenmiş oldular ki, hak, gerçekten Allah'ındır ve düzüp uydurdukları kendilerinden uzaklaşıp-kaybolmuşlardır.
    [028.076] Gerçek şu ki, Kârun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarları birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: «Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.»
    [028.077] «Allah'ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara, dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah'ın sana ihsan ettiği gibi, sende ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez.»
    [028.078] Dedi ki: «Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.» Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki kuşaklardan kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkârlardan kendi günahları sorulmaz.
    [028.079] Böylelikle kendi ihtişamlı-süsü içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: «Ah keşke, Kârun'a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir» dediler.
    [028.080] Kendilerine ilim verilenler ise: «Yazıklar olsun size, Allah'ın sevabı, iman eden ve salih amellerden bulunan kimse için daha hayırlıdır; buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz» dediler.
    [028.081] Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi.
    [028.082] Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: «Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten küfre sapanlar felah bulamaz» demeğe başladılar.
    [028.083] İşte ahiret yurdu biz onu, yeryüzünde büyüklenmeyi ve bozgunculuk yapmak istemeyenlere (armağan) kılarız. (Güzel) Sonuç da takva sahiplerinindir.
    [028.084] Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için ondan daha hayırlısı vardır; kim de bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yapmakta olduklarıyla karşılık görürler.
    [028.085] Hiç şüphesiz, sana Kur'an'ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki: «Rabbim, hidayetle geleni de, açıkça bir sapıklık içinde olanı da daha iyi bilmektedir.»
    [028.086] Kitabın sana (kalbinde vahy ile) bırakılacağını umud etmezdin: (bu,) Senin Rabbinden ancak bir rahmettir. Öyleyse sakın kâfirlere arka olma.
    [028.087] Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma.
    [028.088] Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O'ndan başka ilah yoktur. O'nun yüzünden (zâtından) başka her şey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz.
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    029-ANKEBUT SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [029.001] Elif, Lâm, Mîm.
    [029.002] İnsanlar, (yalnızca) «İman ettik» diyerek, sınanmadan bırakılıverecekerini mi sandılar?
    [029.003] Andolsun, onlardan öncekileri sınamadan geçirdik, Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir.
    [029.004] Yoksa kötülükleri yapanlar, bizi (aşıp) geçeceklerini mi sandılar? Ne kötü hükmediyorlar?
    [029.005] Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa hiç şüphesiz Allah'ın (tesbit ettiği) süresi yaklaşarak-gelmektedir. O, işitendir, bilendir.
    [029.006] Kim cihad ederse, yalnızca kendi nefsi için cihad etmiş olur. Hiç şüphe yok Allah, alemlerden müstağnidir.
    [029.007] İman edip salih amellerde bulunanlar ise; biz hiç şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve hiç şüphesiz onlara yapmakta olduklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz.
    [029.008] Biz insana, anne ve babasına (karşı) güzelliği (ilke edinmesini) tavsiye ettik. Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan şeyle bana ortak koşman için sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda, onlara itaat etme. Dönüşünüz banadır. Artık yapmakta olduklarınızı size ben haber vereceğim.
    [029.009] İman edip salih amellerde bulunanlar ise; biz elbette onları salihlerin arasına katacağız.
    [029.010] İnsanlardan öylesi vardır ki, «Allah'a iman ettik» der; fakat Allah uğruna eziyet gördüğü zaman, insanların (kendisine yönelttikleri işkence ve) fitnesini Allah'ın azabıymış gibi sayar; ama Rabbinden 'bir yardım ve zafer' gelirse, andolsun: «Biz gerçekten sizlerle birlikteydik» demektedirler. Oysa Allah, âlemlerin sinelerinde olanı daha iyi bilen değil midir?
    [029.011] Allah muhakkak iman edenleri de bilmekte ve muhakkak münafıkları da bilmektedir.
    [029.012] Küfre sapanlar, iman etmekte olanlara dedi ki: «Siz bizim yolumuzu izleyin, sizin hatalarınızı biz yüklenelim.» Oysa kendileri, onların hatalarından hiç bir şeyi yüklenecek değiller. Gerçekten onlar, elbette yalancılardır.
    [029.013] Şüphesiz onlar, hem kendi yüklerini, hem de kendi yükleriyle birlikte başka yükleri de yüklenecekler ve kıyamet günü, düzüp uydurmakta olduklarına karşı sorguya çekileceklerdir.
    [029.014] Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik o da içlerinde elli yılı eksik olmak üzere bin sene yaşadı. Sonunda onlar zulmetmekte devam ederlerken tufan kendilerini yakalayıverdi.
    [029.015] Böylece biz onu da, gemi halkını da kurtardık ve bunu alemlere bir ayet (kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış oldu.
    [029.016] İbrahim de; hani kavmine demişti ki: «Allah'a kulluk edin ve O'ndan korkup-sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.»
    [029.017] «Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara topmakta ve birtakım yalanlar uydurmaktasınız. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın katında arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz.»
    [029.018] «Eğer yalanlarsanız, sizden önceki ümmetler de (peygamberlerin çağrısını) yalanlamışlardır. Peygambere düşen ise, yalnızca apaçık bir tebliğdir.»
    [029.019] Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor, sonra onu iade ediyor? Hiç şüphe yok, bu Allah'a göre kolaydır.
    [029.020] De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın da, böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın, sonra Allah ahiret yaratmasını (veya son yaratmayı) da inşa edip-yaratacaktır. Hiç şüphe yok Allah, her şeye güç yetirendir.
    [029.021] Dilediğini azablandırır, dilediğine merhamet eder. O'na çevrilip-götürüleceksiniz.
    [029.022] Siz yerde de, gökte de (Allah'ı) aciz bırakamazsınız. Sizin Allah'ın dışında veliniz yoktur, yardım edeninizde yoktur.
    [029.023] Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp küfre sapanlar'; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir ve işte onlar, acıklı azab da onlarındır.
    [029.024] Bunun üzerine kendi kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: «Onu öldürün ya da yakın» demek oldu. Böylece Allah da onu ateşten kurtardı. Şühesiz bunda, iman etmekte olan bir kavim için ayetler vardır.
    [029.025] (İbrahim) Dedi ki: «Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, bir kısmınız bir kısmınızı inkâr edip-tanınmayacak ve bir kısmınız bir kısmınıza lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiç bir yardımcınız da yoktur.»
    [029.026] Bunun üzerine Lût ona iman etti ve dedi ki: «Gerçekten ben, Rabbime hicret edeceğim. Çünkü şüphesiz O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.»
    [029.027] Biz ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik ve onun soyunda (seçtiklerimize) peygamberliği ve kitabı (vahy ihsanı) kıldık; ecrini de dünyada verdik. Şüphesiz o, ahirette salih olanlardandır.
    [029.028] Lût da; hani kavmine demişti: «Siz gerçekten, sizden önce alemlerden hiç kimsenin yapmadığı 'çirkin bir utanmazlığı' getiriyorsunuz.»
    [029.029] «Siz, (yine de) erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve bir araya gelişlerinizde çirkinlikler yapacak mısınız?» Bunun üzerine kendi kavminin cebabı yalnızca: «Eğer doğru söylemekte olanlardan isen, bize Allah'ın azabını getir» demek oldu.
    [029.030] Dedi ki: «Rabbim, fesat çıkarmakta olan (bu) kavme karşı bana yardım et.»
    [029.031] Bizim elçilerimiz İbrahim'e bir müjde ile geldikleri zaman, dediler ki: «Gerçek şu ki, biz bu ülkenin halkını yıkama uğratacağız. Çünkü onun halkı zalim oldular.»
    [029.032] Dedi ki: «Onun içinde Lût da vardır.» Dediler ki: «Onun içinde kimin olduğunu biz daha iyi bilmekteyiz. Kendi karısı dışında, onu da, ailesini de muhakkak kurtaracağız. O (karısı) arkada kalacak olanlardandır.»
    [029.033] Elçilerimiz Lût'a geldikleri zaman, o, bunlar dolayısıyla kötüleşti ve bunlar dolayısıyla içi daraldı. Dediler ki: «Korkuya düşme ve hüzne kapılma. Karın dışında, seni de, aileni de muhakkak kurtaracağız. O ise, arkada kalacak olanlardandır.»
    [029.034] «Şüphesiz biz, fasıklık yapmalarından dolayı, bu ülke halkının üstüne gökten iğrenç bir azab indireceğiz.»
    [029.035] Andolsun, biz akledebilecek bir kavim için oradan apaçık bir ayet bırakmışızdır.
    [029.036] Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik) Böylece dedi ki: «Ey kavmim, Allah'a kulluk edin ve ahiret gününü umud edir ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»
    [029.037] Ancak onu yalanladılar, bunun üzerine onları amansız bir sarsıntı yakalayıverdi, böylelikle kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar.
    [029.038] Âd'ı ve Semûd'u da (yıkıma uğrattık) . Gerçek şu ki, kendi oturdukları yerlerden size (durumları) belli olmaktadır. Kendi yapmakta olduklarını şeytan onlara süsleyip-çekici kıldı, böylece onları yoldan alıkoydu. Oysa onlar görebilen kimselerdi.
    [029.039] Karûn'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da (yıkıma uğrattık) . Andolsun, Musa onlara apaçık delillerle gelmişti, ancak onlar yeryüzünde büyüklendiler. Oysa onlar (azabtan kurtulup) geçecek değillerdi.
    [029.040] İşte biz, onların her birini kendi günahıyla yakalayıverdik. Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmedici değildi, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
    [029.041] Allah'ın dışında başka veliler edinenlerin örneği,kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.
    [029.042] Allah, kendi dışında hangi şeye tapmakta olduklarını şüphesiz bilmektedir. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [029.043] İşte bu örnekler; biz bunları insanlara vermekteyiz. Ancak alimlerden başkası bunlara akıl erdirmez.
    [029.044] Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Hiç şüphe yok, bunda iman etmekte olanlar için bir ayet vardır.
    [029.045] Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa) dan ve kötülüklerden vazgeçirir. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet) tür. Allah, yapmakta olduklarınızı bilmektedir.
    [029.046] İçlerinde zulmetmekte olanları hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: «Bize indirilene ve, size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınızda birdir ve biz O'na teslim olmuş olanlarız.»
    [029.047] İşte biz sana böyle bir Kitap indirdik. Bundan dolayı kendilerine Kitap verdiklerimiz ona iman etmektedirler. Bunlar (putatapıcılar) dan da ona iman edecek olanlar vardır. Küfre sapanlardan başkası bizim ayetlerimizi inkâr etmez.
    [029.048] Bundan önce sen hiç bir kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı.
    [029.049] Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüslerinde apaçık olan ayetlerdir. Zulmetmekte olanlardan başkası, bizim ayetlerimizi inkâr etmez.
    [029.050] Dediler ki: «Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?» De ki: «Ayetler yalnızca Allah'ın katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcı-korkutucuyum.»
    [029.051] Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Hiç şüphe yok, bunda iman etmekte olan bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
    [029.052] De ki: «Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olanı bilir. Batıla inanan ve Allah'ı inkâr edip-küfredenler ise, işte onlar hüsrana uğrayanlardır.»
    [029.053] Azab konusunda senden acele (davranmanı) istiyorlar. Eğer adı konulmuş bir ecel (tayin edilmiş bir vakit) olmasaydı, herhalde onlara azab gelmiş olurdu. Fakat kendileri şuurunda olmadan o, onlara kuşkusuz apansız geliverecektir.
    [029.054] Azab konusunda senden acele (davranmanı) istiyorlar. Oysa cehennem, o küfre sapanları gerçekten kuşatıp-durmaktadır.
    [029.055] Azabın onları kendi üstlerinden ve ayaklarının altından kaplayacağı gün (Allah) : «Yapmakta olduklarınızı tadın» der.
    [029.056] Ey iman etmekte olan kullarım, hiç şüphesiz benim arzım geniştir; artık yalnızca bana ibadet edin.
    [029.057] Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz.
    [029.058] İman edip salih amellerde bulunanlar; onları, içinde ebedî kalıcılar olarak, altından ırmaklar akan cennetin yüksek köşklerine muhakkak yerleştireceğiz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.
    [029.059] Ki onlar, sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.
    [029.060] Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki, onu da, sizi de Allah rızıklandırmaktadır. O, işitendir, bilendir.
    [029.061] Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amede kıldı?» diye soracak olursan, şüphesiz: «Allah» diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
    [029.062] Allah, kullarından dilediğine rızkı yayıp-genişletir, onu kısar da. Hiç şüphe yok Allah, her şeyi bilendir.
    [029.063] Andolsun onlara: «Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?» diye soracak olursan, şüphesiz: «Allah» diyecekler. De ki: «Hamd Allah'ındır.» Hayır, onların çoğu akletmiyorlar.
    [029.064] Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve (eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.
    [029.065] Onlar gemiye bindikleri zaman, -dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak, Allah'a yalvarıp-yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca da, hemen şirk koşarlar. metalansınlar diye. Ancak onlar yakında bileceklerdir.
    [029.066] Kendilerine verdiğimiz (nimetler) e nankörlük etsinler ve yararlanıp-
    [029.067] Görmediler mi ki, çevrelerinde insanlar kapılıp-yağma edilirken, biz Harem (Mekke'y) i güvenilir (ve dokunulmaz) kıldık. Yine de onlar,batıla inanıp Allah'ın nimetlerine nankörlük mü ediyorlar?
    [029.068] Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? Küfre sapanlara cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok?
    [029.069] Bizim uğrumuzda cihad edenlere, biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz. Gerçek şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    030-RUM SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [030.001] Elif, Lâm, Mîm.
    [030.002] Rum (orduları) yenilgiye uğradı.
    [030.003] Yakın bir yerde. Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir.
    [030.004] Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, bundan sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün mü'minler sevineceklerdir.
    [030.005] Allah'ın yardımıyla. O, dilediğine yardım eder. O, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir.
    [030.006] (Bu,) Allah'ın vâdidir; Allah vâdinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu bilmezler.
    [030.007] Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.
    [030.008] Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
    [030.009] Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt-üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.
    [030.010] Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalan saymaları ve onları alay konusu edinmeleri dolayısıyla çok kötü oldu.
    [030.011] Allah, yaratmayı başlatır, sonra onu iade eder, sonra da siz O'na döndürülürsünüz.
    [030.012] Kıyamet saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkârlar umutsuzca yıkılırlar.
    [030.013] (Allah'a eş koştukları) Ortaklarından kendilerine şefaatçi olan yoktur; onlar, ortaklarını da inkâr etmektedirler.
    [030.014] Kıyamet saatinin kopacağı gün, (mü'minlerle kâfirler birbirlerinden) ayrılırlar.
    [030.015] Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanırlar.'
    [030.016] Ancak küfre sapıp ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalan sayanlar ise; artık onlar da azab için hazır bulundurulurlar.
    [030.017] Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin) .
    [030.018] Hamd O'nundur; göklerde de, yerde de, günün sonunda da ve öğleye erdiğiniz vakit de.
    [030.019] O ölüden diriyi çıkarır ve diriden de ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.
    [030.020] Sizi topraktan yaratmış bulunması, O'nun ayetlerindendir; sonra siz, (yeryüzünün her yanına) yayılmakta olan bir beşer (türü) oldunuz.
    [030.021] Onda 'sükûn bulup-durulmanız' için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O'nun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
    [030.022] Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı (farklı ve değişik) olması da, O'nun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır.
    [030.023] Geceleyin ve, gündüzün uyumanız ile O'nun lütfundan (geçiminizi temin için rızkınızı) aramanız, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz işitebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
    [030.024] Size bir korku ve umut (unsuru) olarak şimşeği göstermesi ile gökten su indirmek suretiyle ölümünden sonra yeri onunla diriltmesi de, O'nun ayetlerindendir. Hiç şüphe yok bunda, aklını kullanabilecek bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
    [030.025] Göğün ve yerin O'nun emriyle (hareketten kesilip olduğu yerde veya bu düzen içinde) durması da, O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi yerden (toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız.
    [030.026] Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunmaktadırlar.
    [030.027] Yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur; bu O'na göre pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal O'nundur. O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [030.028] Size kendi nefislerinizden bir örnek verdi: Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, sağ ellerinizin malik olduklarınızdan, sizinle eşit olup kendi kendinizden korktuğunuz gibi kendilerinden de korkmakta olduğunuz (veya çekinip saygı duyduğunuz) ortaklar var mıdır? İşte biz, aklını kullanabilen bir kavim için ayetleri böyle birer birer açıklarız.
    [030.029] Hayır, zulmetmekte olanlar, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku) larına uymuşlardır. Allah'ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur.
    [030.030] O halde (ey Peygamber ve Peygamber'e uyanlar) yüzünü samimiyetle ve tamamen bu dine çevir, Allah'ın fıtratına çevir ki O insanları bu fıtrat üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez. İşte doğru din (budur) fakat insanların çoğu bilmezler.
    [030.031] 'Gönülden katıksız bağlılar' olarak, O'na yönelin ve O'ndan korkup-sakının, dosdoğru namazı kılın ve müşriklerden olmayın.
    [030.032] (O müşrikler ki,) Kendi dinlerini fırkalara ayıran ve kendileri de parça parça olmuşlardır; ki her grup kendi elindekiyle övünüp-sevinç duymaktadır.
    [030.033] İnsanlara bir zarar dokunduğu zaman, 'gönülden katıksız bağlılar' olarak, Rablerine dua ederler, sonra kendinden onlara bir rahmet taddırınca hemencecik onlardan bir grup Rablerine şirk koşarlar.
    [030.034] Kendilerine (nimet olarak) verdiklerimize nankörlük etsinler diye. Öyleyse metalanıp-yararlanın, artık yakında bileceksiniz.
    [030.035] Yoksa biz, onlara ispatlı bir delil indirdik de, o mu O'na ortak koşmalarını söylüyor?
    [030.036] Biz insanlara bir rahmet taddırdığımız zaman, onunla sevinirler; kendi ellerinin takdim ettiği dolayısıyla onlara bir kötülük isabet ettiğinde de, hemen umutsuzluğa kapılıverirler.
    [030.037] Onlar görmüyorlar mı ki, Allah, dilediğine rızkı yayıp-genişletir ve kısar da. Hiç şüphe yok bunda, iman etmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
    [030.038] Öyleyse yakınlara hakkını ver, yoksula da, yolcuya da. Allah'ın yüzünü (rızasını) istemekte olanlar için bu daha hayırlıdır ve felaha erenler de onlardır.
    [030.039] İnsanların mallarında artsın diye, vermekte olduğunuz faiz Allah katında artmaz. Ama Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyerek vermekte olduğunuz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat arttıranlar onlardır.
    [030.040] Allah; sizi yarattı, sonra size rızık verdi, sonra da sizi öldürmekte, daha sonra da sizi diriltmektedir. Ortaklarınızdan bunlardan herhangi birini yapacak var mı? O, şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.
    [030.041] İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine taddırmaktadır.
    [030.042] De ki: «Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıkarını görün. Onların çoğu müşrik olanlardır.»
    [030.043] Öyleyse sen, Allah'tan (bir takdir olarak) geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, yüzünü dimdik ayakta duran dine çevir. O gün onlar parça parça bölünecekler.
    [030.044] Kum küfre saparsa, artık onun küfrü kendi aleyhinedir; kim de salih bir amelde bulunursa, artık onlarda kendi lehlerine olarak (cennetteki yerlerini) döşeyip hazırlamaktadırlar.
    [030.045] (Bu, Allah'ın) Kendi fazlından olarak iman edip salih amellerde bulunanları ödüllendirmesi içindir. Hiç şüphe yok O, kâfirleri sevmez.
    [030.046] Size kendi rahmetinden taddırması, emriyle gemileri yürütmesi ve O'nun fazlından (rızkınızı) aramanız ile umulur ki şükretmeniz için, rüzgârları müjde vericiler olarak göndermesi, O'nun ayetlerindendir.
    [030.047] Andolsun, biz senden önce kendi kavimlerine peygamberler gönderdik de onlara apaçık belgeler getirdiler; böylece biz de suçlu-günahkârlardan intikam aldık. İman etmekte olanlara yardım etmek ise, bizim üzerimizde bir haktır.
    [030.048] Allah, rüzgârları gönderir, böylece bir bulut kaldırır da onu nasıl dilerse gökte yayıp-dağıtır ve onu parça parça kılar; nihayet onun arasından yağmurun akıp çıktığını görürsün. Sonunda kendi kullarından dilediğine verince, hemen sevince kapılıverirler.
    [030.049] Oysa onlar, bundan önce (yağmurun) üzerlerine inmesinden evvel umutlarını kesmişlerdi.
    [030.050] Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Hiç şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir.
    [030.051] Andolsun, biz bir rüzgâr göndersek de onu(n ekinini) sararmış görseler, mutlaka onun ardından nankörlük ederler.
    [030.052] Şimdi sen, ölülere (söz) duyuramazsın ve arkalarını dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın.
    [030.053] Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da doğruya iletici değilsin. Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman etmekte olanlara duyurabilirsin ki onlar Müslümanlardır.
    [030.054] Allah, sizi bir za'ftan yarattı, sonra (bu) za'fın ardından bir kuvvet kıldı, sonra da bu kuvvetin ardından da bir za'f ve yaşlılık verdi. Dilediğini yaratmaktadır. O, bilendir, güç yetirendir.
    [030.055] Kıyamet-saatinin kopacağı gün, suçlu-günahkârlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar böyle çevriliyorlardı.
    [030.056] Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: «Andolsun, siz Allah'ın Kitabında (yazılı süre boyunca) diriliş gününe kadar yaşadınız; işte bu da dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz.»
    [030.057] Artık o gün, zulmetmekte olanların ne mazeretleri bir yarar sağlayacak ve ne de (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilecektir.
    [030.058] Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlar için her örneği gösterdik. Hiç tartışmasız, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o küfre sapanlar, mutlaka: «Siz ancak muptil olanlardan başkası değilsiniz» derler.
    [030.059] İşte Allah, bilmeyenlerin kalblerini böyle damgalamaktadır.
    [030.060] Öyleyse sen sabret; hiç şüphesiz Allah'ın Va'di haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar da sakın seni telâşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler.
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    031-LOKMAN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [031.001] Elif, Lâm, Mîm.
    [031.002] Bunlar hikmetli Kitabın ayetleridir;
    [031.003] Muhsin olanlara bir hidayet ve bir rahmettir.
    [031.004] Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler. Ve onlar kesin bir bilgiyle ahirete inananlardır.
    [031.005] İşte onlar, Rab'lerinden bir hidayet üzerindedirler ve felah bulanlar da onlardır.
    [031.006] İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiç bir bilgiye dayanmaksızın, Allah'ın yolundan saptırmak için sözün boş olanını satın almaktadırlar ve onu bir eğlence konusu edinmektedirler. İşte onlar; onlar için aşağılatıcı bir azap vardır.
    [031.007] Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki onları işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acıklı bir azap ile müjde ver.
    [031.008] (Ancak) Gerçekten iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için de nimetlerle-donatılmış cennetler vardır.
    [031.009] Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah'ın va'di haktır. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [031.010] O, gökleri dayanak olmaksızın yaratmıştır, bunu görmektesiniz. Arzda da, sizi sarsıntıya uğratır diye sarsılmaz dağlar bıraktı ve orada her canlıdan türetip-yayıverdi. Biz gökten su indirdik, böylelikle orada her güzel olan çiftten bir bitki bitirdik.
    [031.011] Bu, Allah'ın yaratmasıdır. Şu halde, O'nun dışında olanların yarattıklarını bana gösterin. Hayır, zulmetmekte olanlar, açıkça bir sapıklık içindedirler.
    [031.012] Andolsun, biz Lokman'a «Allah'a şükret» diye hikmet verdik. Kim şükrederse, artık o, kendi nefsi lehine şükreder. Kim de küfre saparsa, artık hiç şüphesiz (Allah,) Ganî (hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan) dır, Hamîd (hamd da yalnızca O'na ait) dir. demişti ki; «Ey oğlum, Allah'a şirk koşma. Hiç şüphe yok şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.»
    [031.013] Hani Lokman oğluna -öğüt vererek-
    [031.014] Biz insana anne ve babasını (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması da, iki yıl içindedir. «Hem bana, hem de anne ve babana şükret, dönüş yalnız banadır.»
    [031.015] Bununla birlikte, onların ikisi (annen ve baban) hakkında bir bilgin olmayan şeyi bana şirk koşman için, sana karşı çaba harcayacak olurlarsa, bu durumda onlara itaat etme ve dünya (hayatın) da onlara iyilikle (ma'ruf üzere) sahiplen (onlarla geçin) ve bana 'gönülden-katıksız olarak yönelenin' yoluna tabi ol. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, böylece ben de size yapmakta olduklarınızı haber vereceğim.»
    [031.016] «Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır) . Hiç şüphesiz Allah, lâtif olandır, (her şeyden) haberdardır.»
    [031.017] «Ey oğlum, dosdoğru namazı kıl, ma'ruf olanı emret, münker olandan sakındır ve sana isabet eden (musibetler) e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.
    [031.018] «insanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, her büyüklük taslayıp bölürleneni sevmez.»
    [031.019] «Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.»
    [031.020] Görmüyor musunuz ki, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olanları emrinize amade kılmış, açık ve gizli sizin üzerinizdeki nimetlerini genişletip-tamamlamıştır. (Buna rağmen) İnsanlardan öyleleri vardır ki, hiç bir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitap da olmadan Allah hakkında mücadele edip durmaktadır.
    [031.021] Onlara; «Allah'ın indirdiklerine uyun» denildiğinde, derler ki; «Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.» Şayet şeytan, onları çılgınca yanan ateşin azabına çağırmışsa da mı (buna uyacaklar) ?
    [031.022] Kim ihsanda bulunan (biri) olarak yüzünü (kendini) Allah'a teslim ederse, artık gerçekten o kopmayan bir kulpa yapışmıştır. Bütün işlerin sonu Allah'a varır.
    [031.023] Kim de küfre saparsa, artık onun küfrü seni hüzne kaptırmasın. Onların dönüşü bizedir, artık biz de onlara yapmakta olduklarını haber vereceğiz. Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.
    [031.024] Biz onları az (bir şey ve zaman) olarak metalandırıp-yararlandırırız, sonra da onları ağır bir azaba katlandırırız.
    [031.025] Andolsun onlara; «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, hiç tartışmasız; «Allah» diyecekler. De ki; «Hamd Allah'ındır.» Hayır, onların çoğu bilmezler.
    [031.026] Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. Hiç şüphesiz Allah, Gani (hiç kimseye ve hiç bir şeye muhtaç olmayan) dır, Hamîd (hamd da yalnızca O'na ait) tir. (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Hiç şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [031.027] Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek-
    [031.028] Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de yalnızca tek bir kişi(yi yaratıp sonra diriltmek) gibidir. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
    [031.029] Görmüyor musun ki, gerçekten Allah, geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar. Güneş ile ayı da emre amade kılmıştır. Her biri, adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. Allah yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.
    [031.030] İşte-böyle; hiç şüphesiz Allah, O, Hak olandır ve hiç şüphesiz O'nun dışında tapmakta oldukları (tanrılar) ise batıldır. Hiç şüphe yok Allah, yücedir, büyüktür.
    [031.031] Görmüyor musun ki, size ayetlerinden (bazılarını) göstermesi için, gemiler Allah'ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir! Hiç şüphe yok bunda, çok sabreden, çok şükreden için gerçekten ayetler vardır.
    [031.032] Onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak Allah'a yalvarıp-yakarırlar (dua ederler) . Böylece onları karaya çıkarıp-kurtarınca, artık onlardan bir kısmı orta yolu tutuyor. Bizim ayetlerimizi gaddar, nankör olandan başkası inkâr etmez.
    [031.033] Ey insanlar, Rabb'inizden korkup-sakının ve öyle bir günün azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilici değildir. Hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.
    [031.034] Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphe yok Allah bilendir, haberdar olandır.
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    032-SECDE SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [032.001] Elif, Lâm Mîm.
    [032.002] Kendisinde şüphe olmayan bu Kitabın indirilişi alemlerin Rabbi tarafındandır.
    [032.003] Yoksa onlar: «Bunu uydurdu» mu diyorlar? Hayır, o, Rabbinden olan bir haktır; senden önce kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelmemiş olan bir kavmi uyarıp-korkutman için (onu sana indirdik) . Umulur ki hidayet bulurlar.
    [032.004] Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra da arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçi olanınız yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?
    [032.005] Gökten yere her işi O evirip-düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir.
    [032.006] İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O'dur.
    [032.007] Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başlayandır.
    [032.008] Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır.
    [032.009] Sonra da onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz?
    [032.010] Dediler ki: «Biz yer (toprağın için) de yok olup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta bulacakmışız?» Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkâr edenlerdir.
    [032.011] De ki: «Size vekil kılınan ölüm meleği, sizin hayatınıza son verecek, sonra da Rabbinize döndürülmüş olacaksınız.»
    [032.012] Suçlu-günahkârları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: «Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız» (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen.
    [032.013] Eğer biz dilemiş olsaydık, her bir nefse kendi hidayetini verirdik. Fakat benden çıkan şu söz gerçekleşecektir: «Andolsun, cehennemi cinlerden ve insanlardan (küfre sapanlarla) tamamiyle dolduracağım».
    [032.014] Öyleyse bu (azab gününüzle karşılaşmayı) unutmanıza karşılık olarak azab tadın. Biz de sizi gerçekten unuttuk; yapmakta olduklarınıza karşılık ebedi azabı tadın.
    [032.015] Bizim ayetlerimize, ancak onlarla kendilerine hatırlatıldığı zaman, hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayan (müstekbir olmayan) lar iman eder.
    [032.016] Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır. Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
    [032.017] Artık hiç bir nefis, yapmakta olduklarına karşılık olmak üzere, kendileri için gözler aydınlığı olarak nelerin (sayısız nimetlerin) saklandığını bilmez.
    [032.018] Öyleyse, iman eden kimse, fasık olan gibi olur mu? Bunlar eşit olmazlar.
    [032.019] İman eden ve salih amellerde bulunanlar ise, artık onlar için yaptıklarınıza karşılık olmak üzere, bir ağırlanma konağı olarak barınma cennetleri vardır.
    [032.020] Fasık olanlar içinse, artık onların da barınma yeri ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya geri çevrilirler ve onlara: «Kendisini yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın» denir.
    [032.021] Andolsun, biz onlara belki (küfürden İslam'a) dönerler diye o büyük (uhrevi) azabtan önce, yakın (dünyevi) azabtan da taddıracağız.
    [032.022] Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra, onlardan yüz çevirenden zalim kimdir? Gerçekten biz, suçlu-günahkârlardan intikam alıcılarız.
    [032.023] Andolsun, biz Musa'ya kitabı vermiştik; böylece sen ona kavuşmaktan kuşku içinde olma. Biz onu İsrailoğullarına bir yol gösterici kılmıştık.
    [032.024] Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler kıldık; onlar bizim ayetlerimize kesin-bilgiyle inanıyorlardı.
    [032.025] Hiç şüphe yok, senin Rabbin, ihtilafa düştükleri şeyler konusunda kıyamet günü aralarında 'hükmünü verip ayıracaktır'.
    [032.026] Yurtlarında gezip dolaşmakta oldukları nice kuşakları kendilerinden evvel, yıkıma uğratmış olmamız, hâlâ onları doğru yola iletip-yöneltmedi mi? Hiç şüphe yok, bunda ayetler vardır; yine de işitmiyorlar mı?
    [032.027] Görmüyorlar mı; biz, suyu çorak toprağa sürüyoruz da onunla ekin bitiriyoruz; ondan hayvanları da, kendileri de yemektedir? Yine de görmüyorlar mı?
    [032.028] Derler ki: «Eğer doğru söyleyenler iseniz, şu fetih ne zamanmış?»
    [032.029] De ki: «Fetih günü, küfre sapmakta olanlara (o gün) inanmaları bir yarar sağlamaz ve onlara bir süre de tanınmaz.»
    [032.030] Öyleyse, sen onlardan yüz çevir ve bekleyedur; gerçekten onlar da beklemektedirler.
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    033-AHZAB SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [033.001] Ey Peygamber, Allah'tan sakın, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [033.002] Ve sana Rabbinden vahyedilene uy. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.
    [033.003] Allah'a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter.
    [033.004] Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi de sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olana) yola yöneltip-iletir.
    [033.005] Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınız da ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
    [033.006] Peygamber, mü'minler için kendi nefislerinden daha evladır ve onun zevceleri de onların anneleridir. Rahim sahipleri (akrabalar) de, Allah'ın Kitabında birbirlerine öteki mü'minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. Ancak dostlarınıza maruf üzere yapacaklarınız başka; bunlar Kitapta yazılmış bulunmaktadır.
    [033.007] Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.
    [033.008] Doğru olanlara doğruluk (ve bağlılık) larını (Allah'ın) sorması için. Kâfirlere ise acıklı bir azab hazırlamıştır.
    [033.009] Ey iman edenler; Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
    [033.010] Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler de kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı ve siz Allah hakkında da (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz.
    [033.011] İşte orada, iman edenler, denemeden geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsıntıya uğratılmışlardı.
    [033.012] Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: «Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi» diyorlardı.
    [033.013] Onlardan bir grup da hani şöyle demişti: «Ey Yesrib (Medine) halkı, artık sizin için (burada) kalacak yer yok, şu halde dönün.» Onlardan bir topluluk da: «Gerçekten evlerimiz açıktır» diye peygamberden izin istiyordu; oysa onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.
    [033.014] Eğer onlara (şehrin her) yanından girilseydi sonra da kendilerinden fitne (karışıklık çıkarmaları) istenmiş olsaydı, hiç şüphesiz buna yanaşır ve bunda pek az (zaman) dışında (kararsız) kalmazlardı.
    [033.015] Oysa andolsun onlar, daha önce 'arkalarını dönüp-kaçmayacaklarına' dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur.
    [033.016] De ki: «Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız.»
    [033.017] De ki: «Size bir kötülük isteyecek olsa, sizi Allah'tan koruyacak veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?» Onlar, kendileri için Allah'ın dışında ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamazlar.
    [033.018] Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: «Bize gelin» diyenleri bilmektedir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.
    [033.019] (Geldiklerinde de) Size karşı 'cimri ve bencildirler.' Şayet korku gelecek olsa, ölümden dolayı üstüne baygınlık çökmüş kimseler gibi gözleri dönerek onların sana bakmakta olduklarını görürsün. Korku gidince de, hayra karşı oldukça düşkünlük göstererek sizi keskin dilleriyle (eleştirip incilterek) karşılaşırlar. İşte onlar iman etmemişlerdir; böylece Allah onların yapmakta olduklarını boşa çıkarmıştır. Bu ise Allah'a göre pek kolaydır.
    [033.020] Onlar (münafıklar, düşman) birliklerinin gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer (askeri) birlikler gelecek olsa, çölde bedevi-Araplar arasında olup sizin haberlerinizi (ordan) sormayı cidden arzu ediyorlardı. Fakat içinizde olsalardı ancak pek az savaşırlardı.
    [033.021] Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resulünde güzel bir örnek vardır.
    [033.022] Mü'minler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: «Bu, Allah'ın ve Resulü'nün bize vadettiği şeydir; Allah ve Resulü doğru söylemiştir.» Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.
    [033.023] Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki, Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. Onlar, hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.
    [033.024] Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükâfatlandıracak, münafıkları da dilerse azablandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe) lerini kabul edecektir. Hiç şüphe yok Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    [033.025] Allah, küfredenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi, onlar hiç bir hayra varamadılar. Savaşta Allah, (yardımcı ve zafer nasib edici olarak) mü'minlere yetti. Allah çok güçlüdür, üstün ve galib olandır.
    [033.026] Kitab ehlinden onlara arka çıkanları da kalelerinden indirdi ve onların kalplerine korku düşürdü. Siz (onlardan) bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını ise esir alıyordunuz.
    [033.027] Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, her şeye güç yetirendir.
    [033.028] Ey peygamber eşlerine söyle: «Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim.»
    [033.029] «Eğer siz Allah'ı, Resulü'nü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, artık hiç şüphe yok Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır.»
    [033.030] Ey Peygamberin kadınları, sizden kim açık bir çirkin-utanmazlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak arttırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.
    [033.031] Ama sizden kim de Allah'a ve Resulü'ne gönülden-itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona da ecrini iki kat veririz. Ve biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.
    [033.032] Ey peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin.
    [033.033] Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları) nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın, dosdoğru namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a Resulü'ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.
    [033.034] Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Hiç şüphe yok Allah, latiftir, haberdar olandır.
    [033.035] Hiç şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min olan erkekler ve mü'min olan kadınlar, gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler, kadınlar ve ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça zikreden erkekler ve (Allah'ı çokça) zikreden kadınlar, (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.
    [033.036] Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min olan bir erkek ve mü'min olan bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapıtmıştır.
    [033.037] Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: «Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın» diyordun; insanlardan da çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, biz onu seninle evlendirmiş olduk; ki böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
    [033.038] Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme) de peygamber üzerine hiç bir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet) lerde de olan Allah'ın sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.
    [033.039] Ki onlar (o peygamberler) Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.
    [033.040] Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir; ancak o, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
    [033.041] Ey iman edenler, çokça zikretmek suretiyle Allah'ı zikredin.
    [033.042] Ve O'nu sabah ve akşam tesbih edin.
    [033.043] O'dur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size rahmet etmekten; melekleri de (size dua etmektedir) . O, mü'minleri çok esirgeyicidir.
    [033.044] O'na kavuşacakları gün, onların dirlik temennileri: «Selam»dır. Ve O, onlara üstün bir ecir hazırlamıştır.
    [033.045] Ey Peygamber, gerçekten biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı -korkutucu olarak gönderdik.
    [033.046] Ve kendi izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir çerağ olarak (gönderdik) .
    [033.047] Mü'minlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır.
    [033.048] Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, eziyetlerine de aldırma ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.
    [033.049] Ey iman edenler, mü'min kadınları nikâhlayıp sonra onlara dokunmadan boşarsanız, bu durumda sizin için üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur. Artık (hemen) onları yararlandırın (onlara yetecek bir miktar verin) ve güzel bir salma tarzıyla onları salıverin.
    [033.050] Ey Peygamber! gerçekten biz sana ücretlerini (mehirlerini) verdiğin eşlerini ve Allah'ın sana ganimet olarak verdikleri (savaş esirleri) nden elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halalarının ve teyzelerinin seninle beraber hicret eden kızlarını, bir de Peygamber'e kendisini hibe eden ve Peygamberin de kendisini almak istediği inanmış kadınları sana helâl kıldık. Bu diğer müminlere değil, sadece sana mahsus bir ayrıcalıktır. Biz eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere ne farz kıldığımızı biliyoruz. (Seni bu hususta istisna ettik) Ki senin için hiçbir darlık olmasın, Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
    [033.051] Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alıp-barındırabilirsin; ayrıldıklarından, istek duyduklarına (dönmende) senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın (en uygun) olan budur. Allah, kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah bilendir, halimdir. sana helal olmaz. ancak sağ elinin malik olduğu (cariyeler) başka Allah, her şeyi gözetleyip-denetleyendir.
    [033.052] Bundan sonra (başka) kadınlar ve bunları başka eşlerle değiştirmek -güzellikleri senin hoşuna gitse bile-
    [033.053] Ey iman edenler (rasgele) peygamberlerin evlerine girmeyin, (Bir başka iş için girmişseniz ille de) yemek vaktini beklemeyin. (Ama yemeğe) çağrıldığınız zaman girin, yemeği yeyince dağılın ve (uzun) söze dalmayın. Gerçekten bu, peygambere eziyet vermekte ve o da sizden utanmaktadır; oysa Allah, hak (kı açıklamak) tan utanmaz. Onlardan (peygamberin eşlerinden) bir şey isteyeceğiniz zaman, perde arkasından isteyin. Bu, sizin kalpleriniz için de, onların kalpleri için de daha temizdir. Allah'ın Resulü'ne eziyet vermeniz ve ondan sonra eşlerini nikâhlamanız size ebedî olarak (helal) olmaz. Çünkü böyle yapmanız, Allah katında çok büyük (bir günah) tır.
    [033.054] Bir şeyi açığa vursanız da, saklı tutsanız da; hiç şüphe yok Allah, her şeyi bilici olandır. .
    [033.055] Onlar için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca yoktur. (Ey Müslüman kadınlar) Allah'tan sakının. Hiç şüphe yok Allah, her şeye şahid olandır.
    [033.056] Hiç şüphesiz, Allah ve melekleri peygambere salat etmektedirler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.
    [033.057] Gerçek şu ki, Allah'a ve Resulü'ne eziyet edenler; Allah, onlara dünyada da, ahirette de lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azab hazırlanmıştır.
    [033.058] Mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara irtikâb etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık günah yüklenmişlerdir.
    [033.059] Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    [033.060] Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcı yapan (yalan haber yayan) lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.
    [033.061] Lanete uğratılmışlar olarak; nerede ele geçirilseler yakalanırlar ve öldürüldükçe (sürekli) öldürülürler.
    [033.062] (Bu,) Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnetidir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.
    [033.063] İnsanlar, sana kıyamet-saatini sorarlar; de ki: «Onun bilgisi yalnızca Allah'ın katındadır.» Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakın da olabilir.
    [033.064] Gerçekten Allah, kâfirleri lanetlemiş ve onlar için 'çılgın bir ateş' hazırlamıştır.
    [033.065] Orda ebedi olarak kalıcıdırlar. Onlar ne bir veli, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır.
    [033.066] Onların yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: «Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve peygambere itaat etseydik.»
    [033.067] Ve dediler ki: «Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular.»
    [033.068] «Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve onlara büyük bir lanet ile lanet et.»
    [033.069] Ey iman edenler, Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah katında vecihti.
    [033.070] Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve sözü doğru olarak söyleyin.
    [033.071] Ki O (Allah), amellerinizi islah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.
    [033.072] Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
    [033.073] Şundan ki: Allah, münafık erkekleri ve münafık kadınları, müşrik erkekleri ve müşrik kadınları azablandıracak; mü'min erkeklerin ve mü'min kadınların da tevbesini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    034-SEBE SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [034.001] Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır.
    [034.002] Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.
    [034.003] Küfre sapanlar, dediler ki: «Kıyamet-saati bize gelmez.» De ki: «Hayır, gaybı bilen Rabbime andolsun, o muhakkak size gelecektir. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiç bir şey O'ndan uzak (saklı) kalmaz. Bundan daha küçük olanı da, daha büyük olanı da, istisnasız, mutlaka apaçık bir kitapta (yazılı) dır.»
    [034.004] (Çünkü O) İman edip salih amellerde bulunanları ödüllendirecek. İşte mağfiret ve üstün rızık onlarındır.
    [034.005] (Sözde) Aciz bırakmak için ayetlerimiz hakkında çaba harcamış olanlar, işte onlar; onlar için de (en) iğrenç olanından acıklı bir azab vardır.
    [034.006] Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin hakkın ta kendisi olduğunu ve üstün, güçlü, övülmeye layık olan (Allah) ın yolunda yöneltip,ilettiğini görmektedirler.
    [034.007] Küfre sapanlar dediler ki: «Siz darmadağın olup dağıldığınızda, gerçekten sizin yeni bir yaratılışta bulunacağınızı size haber veren bir adamı gösterelim mi size?»
    [034.008] «Allah'a karşı yalan mı düzüp uyduruyor, yoksa kendisinde bir delilik mi var?» Hayır, ahirete inanmayanlar, azabta ve uzak bir sapıklık içindedirler.
    [034.009] Onlar, gökten ve yerden önlerinde ve arkalarında olanı görmüyorlar mı? Eğer biz dilersek, onları yerin-dibine geçirir ya da gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. Hiç şüphe yok, bunda 'gönülden (Allah'a) yönelen' her kul için bir ayet vardır.
    [034.010] Andolsun, biz Davud'a tarafımızdan bir fazl (üstünlük) verdik. «Ey dağlar, onunla birlikte (Beni tesbih edip) yankıyla ses verin» (dedik) ve kuşlarla da (aynısını emrettik) . Ve ona demiri yumuşattık.
    [034.011] «Geniş zırhlar yap, (onları) düzenli bir biçime sok; ve hepiniz salih ameller yapın. Gerçekten ben, sizin yapmakta olduklarınızı görenim» (diye vahyettik) .
    [034.012] Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik) ; erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık.
    [034.013] Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. «Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın.» Kullarımdan şükretmekte olanlar azdır.
    [034.014] Böylece onun (Süleymanın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber veren olmadı. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkça ortaya çıktı ki; şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı.
    [034.015] Andolsun, Sebe (halkı) nın oturduğu yerlerde de bir ayet vardır. (Evleri) Sağdan ve soldan iki bahçeliydi. (Onlara demiştik ki «Rabbinizin rızkından yiyin ve O'na şükredin. Güzel bir şehir ve bağışlamakta olan bir Rabb(iniz var) .»
    [034.016] Ancak onlar yüz çevirdiler, böylece biz de onlara Arim selini gönderdik. Ve onların iki bahçesini, buruk yemişli, acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürdük.
    [034.017] Böylelikle nankörlük etmeleri dolayısıyla onları cezalandırdık. Biz (nimete) nankörlük edenden başkasını cezalandırır mıyız?
    [034.018] Kendileriyle, içlerinde bereketler kıldığımız memleketler arasında (biri diğerinden) görünebilen şehirler var ettik ve orada yürüme (imkânlarını) takdir ettik: «Oralarda geceleri ve güdüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın» (dedik) .
    [034.019] Onlar ise: «Rabbimiz, seferlerimizin arasını aç (şehirlerimiz birbirine çok yakındır) dediler ve kendi nefislerine zulmetmiş oldular. Böylece biz de onları efsaneler(e konu olan bir halk) kıldık ve onları darmadağın edip dağıttık. Hiç şüphe yok bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır.
    [034.020] Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle, iman etmekte olan bir grup dışında onlar, ona uymuş oldular.
    [034.021] Oysa onun, kendilerine karşı hiç bir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırdetmek için (ona bu imkânı verdik) . Senin Rabbin, her şeyin üzerinde gözetici-koruyucu olandır.
    [034.022] De ki: «Allah'ın dışında (tanrı diye) öne sürdüklerinizi çağırın: Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiç bir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiç bir ortaklığı olmadığı gibi, O'nun bunlardan hiç bir destekçi olanı da yoktur.
    [034.023] O'nun katında, kendisine izin verdiği kimsenin dışında şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine «Rabbiniz ne buyurdu?» derler, «Hak olanı» derler. O, çok yüce olandır, çok büyük olandır.
    [034.024] De ki: «Sizi göklerden ve yerden rızıklandıran kim?» De ki: «Allah, gerçekten ya biz, ya da siz her halde bir hidayet üzerindeyiz veya apaçık bir sapıklıkta.»
    [034.025] De ki: «Siz, bizim işlemiş bulunduğumuz suçtan sorulacak değilsiniz ve biz de sizin yapmakta olduklarınızdan sorulacak değiliz.»
    [034.026] De ki: «Rabbimiz (kıyamet günü) bizi bir arada toplayacak, sonra da hak ile aramızı ayıracaktır. O, (gerçek hükmünü vererek hak ile batılın arasın) açandır, (her şeyi hakkıyla) bilendir.»
    [034.027] De ki: «O'na (kulluk etmede) eklemekte olduğunuz ortakları bana gösterin. Asla (onlar ona gerçek ortak olamazlar) ; hayır, O, güçlü ve üstün olan, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'tır.»
    [034.028] Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.
    [034.029] Onlar: «Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu va'd (ettiğiniz azab) ne zamanmış?» derler.
    [034.030] De ki: «Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki, siz ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz.»
    [034.031] Küfretmekte olanlar dedi ki: «Biz kesin olarak, ne bu Kur'an'a inanırız, ne de ondan önceki (indirile) ne.» Sen o zulmetmekte olanları, Rableri huzurunda tutuklamış olarak bir görsen; sözü (suçlamaları) birbirlerine karşı evirip-çevirir (birbirlerine yöneltirler) . Za'fa uğratılan (müstaz'af) lar, büyüklük taslayanlara derler ki: «Eğer sizler olmasaydınız, gerçekten bizler mü'min (kimse) ler olurduk.»
    [034.032] Büyüklük taslayanlar, za'fa uğratılan (müstaz'af) lara dediler ki: «Size hidayet geldikten sonra, sizi biz mi ondan alıkoyduk? Hayır, siz (zaten) suçlu günahkarlardınız.»
    [034.033] Za'fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: «Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkâr etmemizi ve O'na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz» dediler. Azabı gördüklerinde de pişmanlıklarını saklarlar; biz de küfredenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yapmakta olduklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı?
    [034.034] Biz hangi ülkeye bir uyarıcı-korkutucu gönderdikse, mutlaka oranın 'refah içinde şımaran önde gelenleri': «Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz» demişlerdir.
    [034.035] Ve: «Biz mallar ve evlatlar bakımından daha çoğunluktayız ve biz azaba uğratılacak da değiliz» de demişlerdir.
    [034.036] De ki: «Şüphesiz benim Rabbim, rızkı dilediğine genişletir-yayar ve kısar da. Ancak insanların çoğu bilmiyorlar.»
    [034.037] Bizim katımızda sizi (bize) yaklaştıracak olan, ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar; onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükâfat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.
    [034.038] Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için çaba harcayanlar; işte onlar da azabın içine getirilmişlerdir.
    [034.039] De ki: «Şüphesiz benim Rabbim, kullarından rızkı dilediğine genişletir-yayar ve ona kısar da. Her neyi infak ederseniz, O (Allah), onun yerine bir başkasını verir; O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
    [034.040] O gün, onların hepsini bir arada toplayacak (haşredecek), sonra meleklere diyecek ki: «Size tapmakta olanlar bunlar mıydı?»
    [034.041] (Melekler) Derler ki: «Sen yücesin, bizim velimiz sensin, onlar değil. Hayır, onlar cinlere tapmaktaydı ve çoğu onlara iman etmişlerdi.»
    [034.042] Artık bugün, bir kısmınızın bir kısmınıza yarar ve zarar sağlamaya gücü yetmez. Biz de o zulmetmekte olanlara deriz ki: «Yalanlamakta olduğunuz ateşin azabını tadın.»
    [034.043] Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğunda: «Bu, sizi babalarınızın tapmakta oldukların(ilahlar) dan alıkoymak isteyen bir adamdan başkası değildir» dediler. Ve dediler ki: «Bu, düzülüp-uydurulmuş bir yalan (iftira) dan başka bir şey de değildir.» Küfre sapanlar da kendilerine geldiği zaman hak için: «Bu, apaçık olan bir büyüden başka bir şey değildir» dediler.
    [034.044] Oysa biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiştik ve kendilerine senden önce bir uyarıcı-korkutucu da göndermemiştik.
    [034.045] Kendilerinden öncekiler de yalanladı. Oysa bunlar, öbürlerine verdiklerimizin onda birine bile ulaşamamışlardı. Buna rağmen peygamberlerimi yalanladılar; ancak benim de (onları) inkârım (yıkıma uğratmam) nasıl oldu?
    [034.046] De ki: «Size bir tek öğüt veriyorum: -Allah için ikişer ikişer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz; sizin sahibiniz (veya arkadaşınız olan peygamber) de hiç bir delilik yoktur. O, sizi şiddetli bir azabın öncesinde yalnızca uyarıp-korkutandır.»
    [034.047] De ki: «Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah'a aittir. O, her şeye şahid olandır.»
    [034.048] De ki: «Şüphesiz Rabbim hakkı (batılın yerine veya dilediği kimsenin kalbine) koyar. O, gaybleri bilendir.
    [034.049] De ki: «Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne de geri getirebilir.»
    [034.050] De ki: «Eğer ben sapacak olsam, artık kendi nefsim aleyhine sapmış olurum; eğer hidayeti bulacak olsam, bu da Rabbimin bana vahyetmekte olduğu (Kur'an) sayesindedir. Hiç şüphe yok O, işitendir, yakın olandır.
    [034.051] Sen onları korkuya kapıldıklarında bir görsen. Artık hiç bir kaçış yoktur ve yakın bir yerden yakalanıvermişlerdir.
    [034.052] «Biz O'na iman ettik» derler; ancak onlara uzak bir yerden (ahiretten imana) el uzatmak nerede?
    [034.053] Oysa daha önce onu inkâr etmişlerdi; onlar uzak bir yerden gayba atıp tutuyorlardı (dil uzatıyorlardı) .
    [034.054] (Şimdiki) Kendileriyle istek duydukları şeyler arasında perde çekilmiştir; daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar, kuşku verici bir tereddüt içinde idiler.
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    035-FATIR SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [035.001] Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
    [035.002] Allah, insanlar için rahmetinden her neyi açacak olsa, artık onu kısıp-tutacak olan yoktur; her neyi de kısar-tutarsa, artık onu da ondan sonra salıverecek olan yoktur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [035.003] Ey insanlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında da bir başka yaratıcı var mı? O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?
    [035.004] Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden önceki peygamberler de yalanlandı. (En sonunda bütün) İşler Allah'a döndürülür.
    [035.005] Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır, öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.
    [035.006] Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.
    [035.007] O küfredenler; onlar için şiddetli bir azab vardır. İman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için de bir bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.
    [035.008] Kötü olarak yapıp-ettikleri kendisine çekici-süslü kılınıp da onu güzel gören mi (Allah katında kabul görecek) ? Artık şüphesiz Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de hidayete eriştirir. Öyleyse, onlara karşı nefsin hasretlere kapılıp gitmesin. Gerçekten Allah, yapmakta olduklarını bilendir.
    [035.009] Allah, rüzgârları gönderir, onlar da bulutu kaldırır, böylece biz onu ölü bir beldeye sürükleriz, onunla, yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte (ölümden sonra) dirilip-yayılma da böyledir.
    [035.010] Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. Kötülükleri tasarlayıp düzenleyenler ise; onlar için şiddetli bir azab vardır. Onların tasarladıkları 'boşa çıkıp bozulur'
    [035.011] Allah, sizi topraktan yarattı, sonra bir damla sudan. Sonra da sizi çift çift kıldı. O'nun bilgisi olmaksızın, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Ömür sürene, ömür verilmesi ve onun ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta (yazılı) dır. Gerçekten bu, Allah'a göre kolaydır.
    [035.012] İki deniz bir değildir. Şu, tatlı, susuzluğu keser ve içimi kolay; şu da, tuzlu ve acıdır. Ancak her birinden taze et yersiniz ve takınmakta olduğunuz süs eşyalarını çıkarırsınız. O'nun fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz için gemilerin onda (denizde) suları yara yara akıp gittiğini görürsün.
    [035.013] (Allah,) Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları (yaratıp düzene koyan) Allah, sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka tapmakta olduklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar.
    [035.014] Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise, sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu her şeyden) Haberi olan Allah gibi sana (hiç kimse) haber vermez.
    [035.015] Ey insanlar, siz Allah'a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan) dır, Hamîd (övülmeye layık) tır.
    [035.016] Dileyecek olsa, sizi giderir (yok eder) ve yepyeni bir halk getirir.
    [035.017] Bu, Allah'a göre güç değildir. kendisine ondan hiç bir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarıp-korkutursun. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır.
    [035.018] Hiç bir günahkâr bir başka günahkârın günahını yüklenemez. Eğer yükü ağır olan kimse (bir başkasını) onu taşımaya çağırsa, -bu, onun yakın-akrabası da olsa-
    [035.019] Kör olanla (basiretle) gören bir değildir;
    [035.020] Karanlıklara aydınlık,
    [035.021] Gölge ile sıcaklık da.
    [035.022] Diri olanlarla ölüler de bir değildir. Gerçekten Allah, dilediğine işittirir; sen ise kabirlerde olanlara işittirecek değilsin.
    [035.023] Sen, yalnızca bir uyarıcı-korkutucusun.
    [035.024] Hiç şüphesiz biz seni, Hak ile bir müjde verici bir uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı-korkutucu gelip-geçmiş olmasın.
    [035.025] Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden öncekiler de yalanlandı; peygamberleri ise, kendilerine apaçık olan ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi.
    [035.026] Sonra ben de o küfre sapanları yakalayıverdim. Beni inkârları nasıl oldu (onlar gördüler) ?
    [035.027] Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık) .
    [035.028] İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise, Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar' Hiç şüphe yok Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.
    [035.029] Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
    [035.030] Çünkü (Allah,) onların ecirlerini noksansız olarak öder ve kendi fazlından onlara arttırır. Hiç şüphe yok O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.
    [035.031] Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana Kitap'tan vahyettiğimiz gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz Allah, elbette haber alandır, görendir.
    [035.032] Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi kendi orta yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır-öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.
    [035.033] Adn cennetleri (onlarındır) ; oraya girerler; orada altından bileziklerle ve incirlerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri de ipektir.
    [035.034] Derler ki: «Bizden hüznü giderip-yok eden Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir.»
    [035.035] «Ki O, bizi kendi fazlından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz.»
    [035.036] İnkâr edenlere gelince, onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne karar verilir, ki, böylece ölüversinler, ne de kendilerine onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte biz, her nankör olanı böyle cezalandırırız.
    [035.037] İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: «Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım.» Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyarıp-korkutan da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur.
    [035.038] Hiç şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilendir. Gerçek şu ki O, sinelerin özünde (saklı) olanı bilir.
    [035.039] Yeryüzünde sizi halifeler kılan O'dur. Öyleyse kim küfre saparsa, artık küfrü kendi aleyhinedir. Rableri katında kâfir olanlara kendi küfürleri gazabtan başkasını arttırmaz ve kâfir olanlara kendi küfürleri kayıptan başkasını da arttırmaz.
    [035.040] De ki: «Siz, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmetmekte olanlar, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar.
    [035.041] Hiç şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutmaktadır. Andolsun, eğer onlar zeval bulacak olsa, kendisinden sonra artık onları kimse tutamaz. Şüphesiz O, Halîm olandır, bağışlayandır.
    [035.042] Yeminlerinin olanca güçleriyle, kendilerine bir uyarıcı-korkutucu gelecek olsa, ümmetlerin herhangi birinden mutlaka daha doğru yolda olacaklarına dair, Allah'a and içtiler. Ancak onlara uyarıcı-korkutucu geldiğinde, nefretlerinden başkasını artırmadı.
    [035.043] (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli-düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.
    [035.044] Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, böylelikle kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar, kuvvet bakımından kendilerinden daha şiddetliydiler. Göklerde de, yerde de Allah'ı aciz bırakacak hiç bir şey yoktur. Hiç şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir.
    [035.045] Eğer Allah, kazanmakta oldukları dolayısıyla insanları (azab ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiç bir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah kendi kullarını görendir.
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    036-YASİN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [036.001] Yâsin.
    [036.002] Andolsun hikmetli Kur'an'a,
    [036.003] Gerçekten sen, gönderilen (peygamber) lerdensin.
    [036.004] Dosdoğru olan bir yol üzerinde.
    [036.005] (Kur'an) Güçlü ve üstün olan, esirgeyen (Allah') ın indirmesidir.
    [036.006] Babaları uyarılıp-korkutulmamış, böylece kendileri de gafil kalmış bir kavmi uyarıp-korkutman için (gönderildin) .
    [036.007] Andolsun, onların çoğu üzerine o söz hak olmuştur; artık onlar inanmazlar.
    [036.008] Gerçekten biz onların boyunlarına, çenelere kadar (dayanan) halkalar geçirdik; bu yüzden başları yukarı kalkıktır.
    [036.009] Biz onların önlerinde bir sed, arkalarında da bir sed çektik. Böylelikle onları örtüverdik, artık görmezler.
    [036.010] Kendilerini uyarıp-korkutsan da, uyarmayıp-korkutmasan da onlar için birdir; onlar iman etmezler.
    [036.011] Sen ancak, zikre (Kur'an'a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah') a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarıp-korkutursun. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.
    [036.012] Şüphesiz biz, ölüleri biz diriltiriz; onların önden takdim ettiklerini ve eserlerini de biz yazarız. Biz her şeyi, apaçık olan bir kitapta tesbit edip korumuşuz.
    [036.013] Sen onlara, o şehir halkının örneğini ver; hani oraya elçiler gelmişti.
    [036.014] Hani biz onlara iki (elçi) göndermiştik, fakat onlar ikisini yalanlamışlardı. Biz de (iki elçiyi) bir üçüncüyle güçlendirdik; böylece dediler ki: «Şüphesiz biz, size, gönderilmiş elçileriz.»
    [036.015] Dediler ki: «Siz, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsiniz, Rahman (olan Allah) da herhangi bir şey indirmiş değildir. Siz, yalnızca yalan söylemektesiniz.»
    [036.016] Dediler ki: «Rabbimiz, gerçekten sizin için gönderilmiş elçiler olduğumuzu bilmektedir.»
    [036.017] «Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur.»
    [036.018] Onlar dediler ki: «Herhalde biz, sizlerden dolayı uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız, andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden yana size acıklı bir azab dokunacaktır.»
    [036.019] Dediler ki: «Uğursuzluğunuz, sizinle birliktedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız) ? Hayır, siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz.»
    [036.020] Şehrin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: «Ey kavmim, elçilere uyun» dedi.
    [036.021] «Sizden ücret istemeyenlere uyun, onlar hidayet bulmuş kimselerdir.»
    [036.022] «Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk etmeyecekmişim? siz O'na döndürüleceksiniz.»
    [036.023] «Ben, O'ndan başka ilahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.»
    [036.024] «O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum.»
    [036.025] «Şüphesiz ben, sizin Rabbinize iman ettim; işte beni işitin.»
    [036.026] Ona: «Cennete gir» denildi. O da: «Keşke benim kavmim de bir bilseydi» dedi.
    [036.027] «Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını.»
    [036.028] Kendisinden sonra ise, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik; indirecek de değildik.
    [036.029] (Ancak onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti) ; anında sönüverdiler.
    [036.030] Yazıklar olsun kullara; ki onlara bir peygamber gelmeyi görsün, mutlaka onunla alay ederlerdi.
    [036.031] Görmüyorlar mı, kendilerinden önce nice kuşakları yıkıma uğrattık? Onlar, bir daha kendilerine dönmemektedirler.
    [036.032] Ancak onların hepsi, toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
    [036.033] Ölü toprak kendileri için bir ayettir; biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle de onlar ondan yemektedirler.
    [036.034] Biz, onda hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık:
    [036.035] Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı?
    [036.036] Yerin bitirmekte olduklarından, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) yücedir.
    [036.037] Gece de kendileri için bir ayettir. Gündüzü ondan sıyırıp-yüzeriz, hemen onlar artık karanlıkta kalıvermişlerdir.
    [036.038] Güneş de, kendisi için (tesbit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp-gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah) ın takdiridir.
    [036.039] Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner) .
    [036.040] Ne güneşin aya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
    [036.041] Onların soylarını dolu gemilerde (ana rahimlerinde) taşımamız da kendileri için bir ayettir.
    [036.042] Ve kendileri için binmekte oldukları bunun benzeri (nice) şeyleri yaratmamız da.
    [036.043] Eğer dilersek onları batırır-boğarız; bu durumda ne onların imdadına yetişen olur, ne de onlar kurtulabilirler.
    [036.044] Ancak bizden bir rahmet olması ve (onları) belirli bir zamana kadar yararlandırmamız başka.
    [036.045] Onlara: «Önünüzde olandan ve arkanızda olandan korkup-sakının, belki esirgenirsiniz» denildiğinde, (dinlemeyip küfre saparlar)
    [036.046] Onlara, Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyi görsün, mutlaka ondan yüz çeviricidirler.
    [036.047] Ve onlara: «Size Allah'ın rızık olarak verdiklerinden infak edin» denildiği zaman da, o küfre sapanlar iman edenlere dediler ki: «Allah'ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz? Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz.»
    [036.048] Ve derler ki: «Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdit (etmekte olduğunuz yıkım ve azab) ne zamanmış?»
    [036.049] Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir.
    [036.050] Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
    [036.051] Sûr'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler.
    [036.052] Demişlerdir ki: «Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, (öyle oluyor ki) Rahman (olan Allah) ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (peygamber) ler de doğru söylemiş.»
    [036.053] O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.
    [036.054] İşte bugün, hiç kimseye (hiç) bir şeyle zulmedilmez ve siz de yapmakta olduklarınızdan başkasıyla karşılık görmezsiniz.
    [036.055] Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler.
    [036.056] Kendileri ve eşleri, gölgeliklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.
    [036.057] Orada taptaze-meyveler onların ve istek duymakta oldukları her şey onlarındır.
    [036.058] Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü «Selam» (vardır) .
    [036.059] «Ey suçlu-günahkârlar, bugün siz bir yana çekilin.»
    [036.060] «Ey Adem oğulları, ben size and vermedim mi ki: -Şeytana kulluk etmeyin, çünkü, o, sizin için apaçık bir düşmandır;»
    [036.061] «Bana kulluk edin, doğru olan yol budur.»
    [036.062] Andolsun o, sizden birçok insan-kuşağını saptırmıştı. Yine de aklınızı kullanmıyor muydunuz?
    [036.063] İşte bu, size vadedilmiş olan cehennemdir.
    [036.064] Küfre sapmalarınıza karşılık olmak üzere bugün oraya girin.
    [036.065] Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazanmakta olduklarını da elleri bize söylemekte, ayakları da şahitlik etmektedir.
    [036.066] Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki?
    [036.067] Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne de geri dönmeye güç yetirebilirlerdi.
    [036.068] Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?
    [036.069] Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap), yalnızca bir öğüt ve apaçık olan bir Kur'an'dır.
    [036.070] (Kur'an,) Diri olanları uyarıp-korkutmak ve küfre sapanları üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir) .
    [036.071] Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece onlar, bunlara malik oluyorlar.
    [036.072] Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.
    [036.073] Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?
    [036.074] Yardım görürler umuduyla, onlar Allah'tan başka ilahlar edindiler.
    [036.075] Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.
    [036.076] Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten biz, onların saklamakta olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.
    [036.077] İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.
    [036.078] Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: «Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?»
    [036.079] De ki: «Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir.»
    [036.080] Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.
    [036.081] Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini de yaratmağa kadir değil mi? Hiç tartışmasız (öyledir) ; O, yaratandır, bilendir.
    [036.082] Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri, ona yalnızca: «Ol» demesidir; o da hemen oluverir.
    [036.083] Her şeyin melekûtu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Ve siz O'na döndürüleceksiniz.
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    037-SAFFAT SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

    [037.001] Saflar halinde dizilenlere andolsun,
    [037.002] Haykırıp sürükleyenlere,
    [037.003] Zikir okumakta olanlara,
    [037.004] Hiç tartışmasız, sizin ilahınız gerçekten birdir.
    [037.005] Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbi'dir, doğuların da Rabbi'dir.
    [037.006] Hiç şüphesiz, biz dünya göğünü 'çekici bir süsle', yıldızlarla süsleyip-donattık.
    [037.007] Ve itaatten çıkmış her azgın şeytandan koruduk;
    [037.008] Ki onlar, Mele-i Alâ'ya kulak verip dinleyemezler ve onlar her yandan kovulur atılırlar;
    [037.009] Uzaklaştırılırlar. Onlar için kesintisiz bir azab vardır.
    [037.010] Ancak (sözü hırsızlama) çalıp-kapan olursa, artık onu da delip geçen 'yakıcı bir alev' izler (ve yok eder) .
    [037.011] Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından onlar mı daha zorlu, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Doğrusu biz onları, cıvık-yapışkan bir çamurdan yarattık.
    [037.012] Hayır, sen (bu muhteşem yaratışa ve onların inkarına) şaşırdın kaldın; onlar ise alay edip duruyorlar.
    [037.013] Kendilerine öğüt verildiğinde, öğüt almıyorlar.
    [037.014] Bir ayet (mucize) gördüklerinde de, alay konusu edinip eğleniyorlar.
    [037.015] «Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir» dediler.
    [037.016] «Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?»
    [037.017] «Veya önceki atalarımız da mı?»
    [037.018] De ki: «Evet, üstelik sizler boyun bükmüş kimseler olarak.»
    [037.019] İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp durmaktadırlar.
    [037.020] Derler ki: «Eyvahlar bize; bu, din günüdür.»
    [037.021] «Bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (mü'mini kâfirden, haklıyı haksızdan) ayırma günüdür.»
    [037.022] «Zulmetmekte olanları, eşlerini ve tapmakta olduklarını bir araya getirip toplayın.»
    [037.023] «Allah'tan başka (taptıklarını) ; artık onları cehennemin yoluna yöneltip götürün.»
    [037.024] «Ve onları durdurup-tutuklayın, çünkü onlar, sorguya çekileceklerdir.»
    [037.025] (Onlara seslenilir «Ne oluyor size, birbirinizle (dünya olduğu gibi) yardımlaşmıyorsunuz?»
    [037.026] Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.
    [037.027] Kimi kimine yönelmiş olarak birbirlerine soruyorlar:
    [037.028] «Gerçekten sizler bize sağdan (sağ duyudan ve haktan) yana gelip yanaşıyordunuz» derler.
    [037.029] (Diğerleri de «Hayır» derler. «Zaten sizler mü'min olanlar değildiniz.»
    [037.030] «Bizim sizin üzerinizde zorlayıcı hiç bir gücümüz yoktu; hayır, siz (kendiniz) azgın bir kavimdiniz.»
    [037.031] «Böylece Rabbimizin sözü (yıkım ve azab va'di) üzerimize hak oldu. Hiç tartışmasız, (azabı) tadıcılarız.»
    [037.032] «Evet, biz sizi azdırdık, çünkü biz de azgın kimselerdik.»
    [037.033] Artık o gün onlar azabda ortaktırlar.
    [037.034] Doğrusu biz, suçlu-günahkârlara böyle yaparız.
    [037.035] Çünkü onlara: «Allah'tan başka ilah yoktur» denildiği zaman, büyüklük taslarlardı.
    [037.036] Ve derlerdi ki: «Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?»
    [037.037] Hayır, o, hakkı getirmiş ve gönderilen (peygamber) leri de doğrulamıştı.
    [037.038] Hiç tartışmasız, siz, acıklı azabı tadıcılarsınız.»
    [037.039] Yapmakta olduklarınızdan başkasıyla cezalanmayacaksınız.
    [037.040] Ancak muhlis olan kular başka.
    [037.041] İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır.
    [037.042] Çeşitli-meyveler. Onlar ikram görenlerdir.
    [037.043] Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde.
    [037.044] Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar) .
    [037.045] Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerine dolaşılır.
    [037.046] Bembeyaz, içenlere lezzet (veren bir içki) .
    [037.047] Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir.
    [037.048] Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.
    [037.049] Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüzsüz) .
    [037.050] Böyleyken, kimi kimine yönelmiş olarak, birbirlerine soruyorlar:
    [037.051] Onlardan bir sözcü der ki: «Benim bir yakınım vardı.»
    [037.052] «Der ki: -Sen de gerçekten (dirilişi) doğrulayanlardan mısın?»
    [037.053] «Bizler öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuzda mı, gerçekten biz mi (yeniden diriltilip sonra da) sorguya çekilecekmişiz?»
    [037.054] (Konuşan yanındakilere) Der ki: «Sizler (onun şimdi ne durumda olduğunu) biliyor musunuz?»
    [037.055] Derken, bakıverdi, onu 'çılgınca yanan ateşin' tam ortasında gördü.
    [037.056] Dedi ki: «Andolsun Allah'a, neredeyse beni de ( şu bulunduğun yere) düşürecektin.»
    [037.057] «Eğer Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım.»
    [037.058] «Nasıl, biz ölecek olanlar değil miymişiz?»
    [037.059] «Yalnızca birinci ölümümüzden başka (öyle mi) ? Ve biz azaba uğratılacak olanlar da değil miymişiz; (öyle mi) ?»
    [037.060] Hiç şüphe yok, bu, asıl büyük 'kurtuluş ve mutluluğun' ta kendisidir.
    [037.061] Böylece, çalışanlar da bunun bir benzeri için çalışmalıdır.
    [037.062] Nasıl, böyle bir konaklanma mı daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
    [037.063] Doğrusu biz, onu kâfirler için bir fitne (bir imtihan konusu) kıldık.
    [037.064] Şüphesiz o, 'çılgınca yanan ateşin' dibinde bitip çıkar.
    [037.065] Onun tomurcukları, şeytanların başları gibidir.
    [037.066] Artık hiç tartışmasız, onlar, ondan yiyecekler, böylelikle karınlarını da ondan dolduracaklar.
    [037.067] Sonra kendileri için onun üzerinde kaynar su karıştırılmış bir içkileri de vardır.
    [037.068] Sonra onların dönecekleri yer, elbette (yine) çılgınca yanan ateştir.
    [037.069] Çünkü onlar, atalarını da sapık kimseler olarak bulmuşlardı.
    [037.070] Kendileri de onların izleri üzerinde koşturup-duruyorlardı.
    [037.071] Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
    [037.072] Andolsun, biz onlara uyarıcı-korkutucular göndermiştik.
    [037.073] Uyarılıp-korkutulanların nasıl bir sona uğradıklarına bir bak.
    [037.074] Ancak muhlis olan kullar başka.
    [037.075] Andolsun, Nuh bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik.
    [037.076] Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık.
    [037.077] Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık.
    [037.078] Sonra gelenler arasında da ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
    [037.079] Âlemler içinde selam olsun Nuh'a.
    [037.080] Gerçekten biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
    [037.081] Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandı.
    [037.082] Sonra diğerlerini suda-boğduk.
    [037.083] Doğrusu İbrahim de, onun (soyunun) bir kolundandır.
    [037.084] Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalb ile gelmişti.
    [037.085] Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizler neye tapıyorsunuz?»
    [037.086] «Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilahlar istiyorsunuz?»
    [037.087] «Âlemlerin Rabbi hakkındaki zannınız nedir?»
    [037.088] Sonra yıldızlara bir göz attı.
    [037.089] «Ben, doğrusu hastayım» dedi.
    [037.090] Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar.
    [037.091] Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: «Yemek yemiyor musunuz?» dedi.
    [037.092] «Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?»
    [037.093] Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.
    [037.094] Çok geçmeden (halkı) birbirine girmiş durumda kendisine yönelip geldiler.
    [037.095] Dedi ki: «Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?»
    [037.096] «Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.»
    [037.097] Dediler ki: «Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.»
    [037.098] Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık.
    [037.099] (İbrahim) Dedi ki «Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete eriştirecektir.»
    [037.100] «Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.»
    [037.101] Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
    [037.102] Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona) : «Oğlum» dedi. «Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken görüyordum. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.» (Oğlu İsmail) Dedi ki: «Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.»
    [037.103] Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası, İsmail'i kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı;
    [037.104] Biz ona: «Ey İbrahim» diye seslendik.
    [037.105] «Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Hiç şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.»
    [037.106] Doğrusu bu, apaçık bir imtihandı.
    [037.107] Ve ona büyük bir kurbanı fidye olarak verdik.
    [037.108] Sonra gelenler arasında da ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
    [037.109] İbrahim'e selam olsun.
    [037.110] Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
    [037.111] Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandır.
    [037.112] Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak'ı müjdeledik.
    [037.113] Ona da, İshak'a da bereketler verdik. İkisinin soyundan, ihsanda bulunan (muhsin olan) da var, açıkça kendi nefsine zulmetmekte olan da.
    [037.114] Andolsun, biz Musa'ya ve Harun'a lütufta bulunduk.
    [037.115] Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık.
    [037.116] Onlara yardım ettik, böylece üstün gelenler onlar oldular.
    [037.117] Ve ikisine anlatımı-açık olan kitabı verdik.
    [037.118] Onları dosdoğru olan yola yöneltip-ilettik.
    [037.119] Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
    [037.120] Musa'ya ve Harun'a selam olsun.
    [037.121] Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
    [037.122] Şüphesiz ikisi, bizim mü'min olan kullarımızdandırlar.
    [037.123] Gerçekten İlyas da, gönderilmiş (peygamber) lerdendi.
    [037.124] Hani kendi kavmine demişti ki: «Siz korkup sakınmaz mısınız?»
    [037.125] «Siz Ba'l'e tapıp da yaratıcıların en güzeli (olan Allah'ı) mı bırakıyorsunuz?»
    [037.126] «Allah ki, sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbidir.»
    [037.127] Fakat onu yalanladılar; bundan dolayı gerçekten onlar, (azab için getirilip) hazır bulundurulacak olanlardır.
    [037.128] Ancak, muhlis olan kullar başka.
    [037.129] Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
    [037.130] İlyas'a selam olsun.
    [037.131] Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
    [037.132] Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandı.
    [037.133] Gerçekten Lût da gönderilmiş (peygamber) lerdendi.
    [037.134] Hani biz onu ve ailesini topluca kurtarmıştık;
    [037.135] Geride bırakılanlar arasında bir yaşlı-kadın dışında.
    [037.136] Sonra da geride kalanları yerle bir ettik.
    [037.137] Siz onların üstünden muhakkak geçip gidiyorsunuz; sabah vakti.
    [037.138] Ve geceleyin. Yine de akıllanmayacak mısınız?
    [037.139] Hiç şüphesiz Yunus da, gönderilmiş (peygamber) lerdendi.
    [037.140] Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
    [037.141] Böylece kur'aya katılmıştı da, kaybedenlerden olmuştu.
    [037.142] Derken onu balık yutmuştu, oysa kendisi (kendini) kınanmış (sayanlardan) dı.
    [037.143] Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenler olmasaydı,
    [037.144] Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
    [037.145] Sonunda o hasta bir durumdayken onu çıplak bir yere (sahile) attık.
    [037.146] Ve üzerine, sık-geniş yapraklı (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik.
    [037.147] Onu yüzbin olan veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk) a (peygamber olarak) gönderdik.
    [037.148] Sonunda ona iman ettiler, biz de onları bir süreye kadar yararlandırdık.
    [037.149] Şimdi sen onlara sor: Kızlar senin Rabbinin, erkek çocuklar onların mı?
    [037.150] Yoksa onlar, şahidlik etmekteyken, biz melekleri dişiler olarak mı yarattık?
    [037.151] Dikkat edin; gerçekten onlar, düzdükleri yalanlardan dolayı derler ki:
    [037.152] «Allah doğurdu.» Onlar, hiç şüphesiz, muhakkak yalan söyleyenlerdir.
    [037.153] (Allah,) Kızları, erkek çocuklara tercih mi etmiş?
    [037.154] Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
    [037.155] Hiç mi öğüt alıp-düşünmüyorsunuz?
    [037.156] Yoksa sizin apaçık olan ispatlı bir deliliniz mi var?
    [037.157] Eğer doğru söyleyenler iseniz, öyleyse getirin kitabınızı.
    [037.158] Onlar, kendisiyle (Allah ile) cinler arasında da bir soy-bağı kurdular. Oysa andolsun, cinler de onların gerçekten (azab için getirilip) hazır bulundurulacaklarını bilmişlerdir.
    [037.159] Onların nitelendirmekte olduklarından Allah yücedir.
    [037.160] Ancak muhlis olan kullar başka.
    [037.161] Artık siz de, tapmakta olduklarınız da,
    [037.162] O'na karşı kimseyi fitneye sürükleyecek olanlar değilsiniz.
    [037.163] Ancak kendisi çılgınca yanan ateşe girecek olan başka (onu sürüklersiniz) .
    [037.164] (Melekler der ki «Bizden her birimiz için belli bir makam vardır.»
    [037.165] «Biziz, o saflar halinde dizilmiş olanlar, gerçekten biziz.»
    [037.166] «Biziz, o tesbih edenler de, gerçekten biziz.»
    [037.167] Onlar (putatapıcılar), her ne kadar şöyle diyor idiyseler de:
    [037.168] «Eğer yanımızda öncekilerden bir zikir (kitap) bulunmuş olsaydı,»
    [037.169] «Gerçekten bizler de, Allah'ın muhlis kullarından olurduk.»
    [037.170] Fakat (kitap gelince) onu tanımayıp-küfrettiler; yakında bileceklerdir.
    [037.171] Andolsun, (peygamber olarak) gönderilen kullarımıza (şu) sözümüz geçmiştir:
    [037.172] Hiç tartışmasız onlar, muhakkak nusret (yardım ve zafer) bulacaklardır.
    [037.173] Ve hiç şüphesiz, bizim ordularımız; üstün gelecek olanlar da onlardır.
    [037.174] Öyleyse sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
    [037.175] Ve onları seyret; onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
    [037.176] Şimdi onlar, bizim azabımızı mı acele istiyorlar?
    [037.177] Fakat (azab) onların sahasına indiği zaman, uyarılıp-korkutulanların sabahı ne kadar da kötü olur.
    [037.178] Sen bir süreye kadar onlardan yüz çevir.
    [037.179] Ve seyret; onlar da (azabı) yakında göreceklerdir.
    [037.180] Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirmekte olduklarından yücedir.
    [037.181] Gönderilmiş (peygamber) lere selam olsun.
    [037.182] Ve âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun.
     
  15. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    039-ZÜMER SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [039.001] (Bu) Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi bulunan Allah(katın) dandır.
    [039.002] Hiç şüphesiz, biz sana bu Kitabı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet et.
    [039.003] Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler «Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.» Hiç şüphesiz Allah, kendi aralarında, hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kâfir olan kimseyi hidayete eriştirmez.
    [039.004] Eğer Allah, çocuk edinmek isteseydi, yaratıklarından dilediğini elbette seçerdi. O, yücedir; O, bir olan, kahredici olan Allah'tır.
    [039.005] Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşe ve aya da boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun; üstün ve güçlü olan, bağışlayan O'dur.
    [039.006] Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra da ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarından, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur; mülk de O'nundur. O'ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?
    [039.007] Eğer küfre sapacak olursanız, artık şüphesiz Allah size karşı hiç bir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için küfre rıza göstermez. Ve eğer şükrederseniz, sizin (yararınız) için ondan razı olur. Hiç bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz, böylece yapmakta olduklarınızı size haber verecektir. Hiç şüphe yok O, sinelerin özünde saklı olanı bilendir.
    [039.008] İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden katıksızca yönelmiş olarak Rabbine dua eder. Sonra ona kendinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur ve O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a eşler koşmaya başlar. De ki: «Küfrünle biraz metalanıp-yararlan; çünkü sen, ateşin halkındansın.»
    [039.009] Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Hiç şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünmektedir.»
    [039.010] De ki: «Ey iman eden kularım, Rabbinizden korkup-sakının. Bu dünyada iyilik etmekte olanlar için bir iyilik vardır. Allah'ın arz'ı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.»
    [039.011] De ki: «Ben, dini yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet etmekle emrolundum.»
    [039.012] «Ve ben, müslümanların ilki olmakla da emrolundum.»
    [039.013] De ki: «Ben, Rabbime isyan ettiğim taktirde, büyük bir günün azabından korkmaktayım»
    [039.014] De ki: «Ben dinimi yalnızca O'na halis kılarak Allah'a ibadet ederim.»
    [039.015] «Siz, O'nun dışında dilediklerinize ibadet edin.» De ki: «Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir.»
    [039.016] Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da tabakalar vardır. İşte Allah, kendi kullarını bununla tehdit edip-korkutuyor. Ey kullarım öyleyse benden korkup-sakının.
    [039.017] Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.
    [039.018] Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete eriştirdikleridir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.
    [039.019] Azab sözü kendisi üzerinde hak olmuş kimse mi (onlarla bir tutulur) ? Ateşte olanı artık sen mi kurtaracaksın?
    [039.020] Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar ise; onlar için yüksek köşkler vardır, onların üstünde de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında ırmaklar akmaktadır. (Bu,) Allah'ın va'didir. Allah, va'dinden dönmez.
    [039.021] Görmüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarmaktadır. Sonra kurumaya başlar, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da onu kurumuş kırıntılar kılıyor. Şüphesiz bunda, temiz akıl sahipleri için gerçekten öğüt alınacak bir ders (zikr) vardır.
    [039.022] Allah, kimin göğsünü İslam'a yarıp-açmışsa, artık o, Rabbinden olan bir nur üzerindedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay hallerine. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.
    [039.023] Allah, müteşabih (benzeşmeli), ikişerli bir kitap olarak sözün en güzelini indirdi. Rablerine karşı içleri titreyerek-korku duyanların ondan derileri ürperir. Sonra da onların derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte bu, Allah'ın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete eriştirir. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için de bir yol gösteren yoktur.
    [039.024] Kıyamet günü o kötü azabtan kendini yüzü ile kim koruyabilecek? Ve zalimlere «Kazanmakta olduğunuzu tadın» denmiştir.
    [039.025] Onlardan öncekiler de yalanladı; böylece azab onlara hiç şuurunda olmadıkları bir yerden gelip-çattı.
    [039.026] Artık Allah, onlara dünya hayatında 'horluğu ve aşağılanmayı' taddırdı. Eğer bilmiş olsalardı, ahiretin azabı gerçekten daha büyüktür.
    [039.027] Andolsun, biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik.
    [039.028] (Bu) Arapça bir Kur'an, ki O'nda çarpıklık yoktur. Umulur ki korkup-sakınırlar.
    [039.029] Allah bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar.
    [039.030] Gerçek şu ki, sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir.
    [039.031] Sonra şüphesiz sizler, kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
    [039.032] Allah'a karşı yalan söyleyenden ve kendisine geldiğinde doğruyu (Kur'an'ı) yalanlayandan daha zalim kimdir? Kâfirler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok?
    [039.033] Doğruyu getiren ve doğrulayanlara gelince; işte onlar muttaki (takva sahibi) olanlardır.
    [039.034] Rableri katında dileyecekleri her şey onlarındır. İşte bu, ihsanda bulunanların ödülüdür.
    [039.035] Çünkü Allah, onların (dünyada) yaptıklarının en kötüsünü temizleyip-giderecek ve yapmakta olduklarının, en güzeliyle ecirlerini verecektir.
    [039.036] Allah, kuluna kâfi değil mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.
    [039.037] Allah, kimi de hidayete eriştirirse, onun için bir saptırıcı da yoktur. Allah, intikam sahibi, güçlü ve üstün olan değil midir?
    [039.038] Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, elbette «Allah» diyecekler. Deki: «Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka tapmakta olduklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını onlar kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini onlar tutup-önleyebilecekler mi» De ki: «Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler.»
    [039.039] De ki: «Ey kavmim, üzerinde bulunduğunuz duruma göre yapıp-edin; hiç şüphesiz ben de yapıp-edenim. Artık yakında öğreneceksiniz.»
    [039.040] Kendisini aşağılık kılan azab kime geliyor ve kesintisiz azab kimin üzerine çöküp-kaçınılmaz oluyor?
    [039.041] Hiç şüphesiz, sana biz Kitabı insanlar için hak olmak üzere indirdik. Artık kim hidayete erişirse, bu kendi lehinedir; kim de saparsa, o da kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
    [039.042] Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar) . Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
    [039.043] Yoksa Allah'tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: «Ya onlar, hiç bir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?»
    [039.044] De ki: «Şefaatin tümü Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra da O'na döndürüleceksiniz.»
    [039.045] Sadece Allah anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır. Oysa O'ndan başkaları anıldığında ise, hemen sevince kapılırlar.
    [039.046] De ki: «Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahade edilebileni de bilen Allah'ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin.»
    [039.047] Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet günü o kötü azabdan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri için açığa çıkmıştır.
    [039.048] Kazanmakta oldukları kötülükler, kendileri için açığa çıkmıştır ve alay konusu edindikleri şey de kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.
    [039.049] İnsana bir zarar dokunduğu zaman, bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: «Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi. « Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme) dir. Ancak onların çoğu bilmiyorlar.
    [039.050] Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti; ama kazandıkları şeyler onlara hiç bir yarar sağlamadı.
    [039.051] Böylece, kazandıkları kötülükleri(in acı sonucu) onlara isabet etti. Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir. Ve onlar (bunu kendilerine uygulamaktan Allah'ı) aciz bırakabilecekler de değildirler.
    [039.052] Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve (dilediğine) kısar da. Şüphesiz bunda, iman etmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
    [039.053] (Benden onlara) De ki: «Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kullarım. Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır. esirgeyendir.»
    [039.054] Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım da edilmez.
    [039.055] Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab apansız size gelip çatmadan evvel.
    [039.056] Kişinin (yana yakıla) şöyle diyeceği (gün) : «Allah yanında (kullukta) yaptığım kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana) ; doğrusu ben, (Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim.»
    [039.057] Veya: «Gerçekten Allah bana hidayet verseydi, elbette muttakilerden olurdum» diyeceği,
    [039.058] Ya da azab gördüğü zaman: «Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım» (diyeceği günden sakının) .
    [039.059] «Hayır, benim ayetlerim sana gelmişti, fakat sen onları yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kâfirlerden oldun.»
    [039.060] Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok?
    [039.061] Allah, takva sahiplerini (inanarak ve davranarak) zafere ulaşmaları dolayısıyla kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne kapılmayacaklardır.
    [039.062] Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şey üzerinde vekildir.
    [039.063] Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın ayetlerine (karşı) küfredenler ise; işte onlar, hüsrana uğrayanlardır.
    [039.064] De ki: «Ey cahiller, bana Allah'ın dışında bir başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?»
    [039.065] Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki) : «Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz senin amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.
    [039.066] «Hayır, artık (yalnızca) Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol.»
    [039.067] Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası) ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.
    [039.068] Sûr'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetiyorlar.
    [039.069] Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı; (orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar haksızlığa uğratılmazlar.
    [039.070] Her bir nefse yaptığının tam karşılığı verildi. O, onların işlemekte olduklarını dah iyi bilendir.
    [039.071] Küfredenler, cehenneme bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, onun kapıları açıldı ve onlara (cehennemin) bekçileri dedi ki: «Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyarıp-korkutan peygamberler gelmedi mi size?» Onlar: «Evet.» dediler. Ancak azab kelimesi kâfirlerin üzerine hak oldu.
    [039.072] Dediler ki: «İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından (içeri) girin. Büyüklüğe kapılanların konaklama yeri ne kötüdür.»
    [039.073] Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, onun kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: «Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin.»
    [039.074] (Onlar da) Dediler ki: «Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir.
    [039.075] Melekleri de arşın etrafını çevirmişler olarak Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiştir ve: «Alemlerin Rabbine hamdolsun» denilmiştir.
     
  16. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    040-MÜMİN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [040.001] Hâ, Mîm.
    [040.002] Bu Kitabın indirilmesi, Aziz, Alim olan Allah'tandır;
    [040.003] Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah'tan) . O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş O'nadır.
    [040.004] Allah'ın ayetleri konusunda, inkâr edenlerden başkası mücadele etmez. Öyleyse onların şehirlerde dönüp dolaşması seni aldatmasın.
    [040.005] Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi peygamberlerini (susturmak için) yakalamağa yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için, 'batıla-dayanarak' mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Artık benim cezalandırmam nasılmış?
    [040.006] Senin Rabbinin kâfirler üzerindeki: «Gerçekten onlar ateşin halkıdır» sözü böylece hak oldu.
    [040.007] Arş'ı yüklenmekte olanlar ve çevresinde bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih etmekte, O'na iman etmekte ve iman edenlere mağfiret dilemektedirler: «Rabbimiz, rahmet ve ilim bakımından her şeyi kuşatıp-sardın; tevbe edenlere ve senin yoluna tabi olanlara mağfiret et ve onları cehennem azabından koru.»
    [040.008] «Rabbimiz, onları Adn cennetlerine sok, ki onlara (bunu) va'dettin; babalarından, eşlerinden ve soylarından salih olanları da. Hiç şüphesiz sen, üstün ve güçlü olansın, hüküm ve hikmet sahibisin.»
    [040.009] «Ve onları kötülüklerden koru. O gün sen, kimi kötülüklerden korumuşsan, gerçekten ona rahmet de etmişsin. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.»
    [040.010] Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: «Allah'ın elbette gazablanması, sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağırıldığınız zaman küfrediyordunuz.
    [040.011] Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»
    [040.012] «Sizin (durumunuz) böyledir. Çünkü bir olan Allah'a çağırıldığınız zaman inkâr ettiniz. O'na şirk koşulduğunda da inanıp-onayladınız. Artık hüküm, yüce, büyük olan Allah'ındır.»
    [040.013] O, size ayetlerini göstermekte ve sizin için gökten rızık indirmektedir. İçten (Allah'a) yönelip-dönenden başkası öğüt alıp-düşünmez.
    [040.014] Öyleyse, dini yalnızca O'na halis kılanlar olarak Allah'a dua (kulluk) edin; kâfirler hoş görmese de.
    [040.015] Dereceleri yükselten Arş'ın sahibi (Allah), (ahiretteki) 'toplanma ve buluşma' günü ile uyarıp-korkutmak için, kendi emrinden olan ruhu kullarından dilediğine indirir.
    [040.016] O gün onlar, orta yere çıkarlar. Onlardan hiç bir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. (Allah sorar «Bugün mülk kimindir? Bir olan, kahhar olan Allah'ındır.»
    [040.017] Bugün her bir nefis, kendi kazandığıyla karşılık görür. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı seri görendir.
    [040.018] Onları, yaklaşmakta olan güne karşı uyarıp-korkut; o zaman yürekler gırtlaklara dayanır, yutkunur dururlar. Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne de sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yoktur.
    [040.019] (Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin saklamakta olduklarını bilir.
    [040.020] Allah hak ile hükmeder. Oysa O'nu bırakıp tapmakta oldukları ise, hiç bir şeye hükmedemezler. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
    [040.021] Onlar, yeryüzünde gezip-dolaşmıyorlar mı ki, böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri bakımından kendilerinden daha üstün idiler. Fakat Allah, onları günahları dolayısıyla (azabla) yakalayıverdi. Onları Allah'tan bir koruyacak olan da bulunmadı.
    [040.022] Çünkü gerçekten onlar, peygamberleri kendilerine apaçık belgeler getirirdi; fakat onlar küfre sapmışlardı. Bu yüzden Allah, onları (azabla) yakalayıverdi. Şüphesiz O, kuvvetli olandır, cezalandırması da şiddetlidir.
    [040.023] Andolsun, biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık ispatlı bir delille gönderdik;
    [040.024] Firavun'a, Hâmân'a ve Kârun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söylemekte olan bir büyücüdür» dediler.
    [040.025] Böylece o, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: «Onunla birlikte iman etmekte olanların erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın.» Ancak kâfirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
    [040.026] Firavun dedi ki: «Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum.»
    [040.027] Musa dedi ki: «Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım.»
    [040.028] Firavun ailesinden, imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: «Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunmaktadır. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru söyleyen ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir bölümü size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyeni hidayete erdirmez.»
    [040.029] «Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde de hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah'tan dayanılmaz bir azab gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?» Firavun dedi ki: «Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru olan yoldan da başkasına yöneltmiyorum.»
    [040.030] İman eden (adam) dedi ki: «Ey Kavmim, ben sizin o fırkaların gününe benzer (bir günün felâketine uğrarsınız) diye korkuyorum.»
    [040.031] «Nuh kavmi, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün) . Allah, kullar için zulüm istemez.»
    [040.032] «Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum.»
    [040.033] «Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz.»
    [040.034] «Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki: «Allah, ondan sonra kesin olarak bir peygamber göndermez.» İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.»
    [040.035] «Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi) dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle damgalar.»

    [040.036] Firavun dedi ki: «Ey Hâmân, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim.»
    [040.037] «Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum. İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
    [040.038] İman eden (adam) dedi ki: «Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim.»
    [040.039] «Ey Kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir metadır. Şüphesiz ahiret ise, (asıl) karar kılınan yurt odur.» kendisi bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler.»
    [040.040] «Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkalarıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun-
    [040.041] «Ey Kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırmaktayken, siz beni ateşe çağırmaktasınız.»
    [040.042] «Siz beni Allah'a (karşı) küfre sapmaya ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırmaktasınız. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah') a çağırıyorum.»
    [040.043] «İmkânı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama) sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkı olanlardır.»
    [040.044] «İşte size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir.»
    [040.045] Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
    [040.046] Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün ise: «Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun» (denecek) .
    [040.047] Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir) lere derler ki: «Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?»

    [040.048] Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık) .»
    [040.049] Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: «Rabbinize dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin.»
    [040.050] (Bekçiler «Size kendi peygamberleriniz apaçık belgelerle gelmez miydi?» dediler. Onlar: «Evet» dediler. (Bekçiler «Şu halde siz dua edin» dediler. Oysa kâfirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
    [040.051] Hiç şüphesiz biz peygamberlerimize ve iman edenlere, dünya hayatında da, şahidlerin (şahidlik için) duracakları gün de elbette yardım edeceğiz.
    [040.052] Zalimlere kendi mazeretlerinin hiç bir yarar sağlamayacağı gün; lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de.
    [040.053] Andolsun biz Musa'ya hidayeti verdik ve İsrailoğullarına da kitabı miras bıraktık.
    [040.054] (Ki o,) Temiz akıl sahipleri için bir hidayet rehberi ve bir zikirdir.
    [040.055] Şu halde sen sabret. Gerçekten Allah'ın va'di haktır. Günahın için mağfiret dile; akşam ve sabah Rabbini hamd ile tesbih et.
    [040.056] Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiç bir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin) den başkası yoktur. Artık sen Allah'a sığın. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
    [040.057] Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Ancak insanların çoğu bilmezler.
    [040.058] Kör olanla (basiretle) gören bir olmaz; iman edip salih amellerde bulunanlarla kötülük yapan da. Ne kadar az öğüt alıp-düşünüyorsunuz.
    [040.059] Şüphesiz kıyamet-saati, yaklaşarak gelmektedir; bunda hiç bir kuşku yoktur. Ancak insanların çoğu iman etmiyorlar.
    [040.060] Rabbiniz dedi ki: «Bana dua edin, size icabet edeyim. Doğrusu bana ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir) ler; cehenneme boyun bükmüş kimseler olarak gireceklerdir.
    [040.061] Allah, kendisinde sükûn bulmanız için geceyi, aydınlık olarak da gündüzü sizin için var etti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı (sınırsız) bir fazl sahibidir. Ancak insanların çoğu şükretmiyorlar.
    [040.062] İşte bu, sizin Rabbiniz olan Allah'tır; her şeyin yaratıcısıdır; O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?
    [040.063] İşte, Allah'ın ayetlerini inkâr etmekte olanlar da böyle çevriliyorlar.
    [040.064] Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü de bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir.
    [040.065] O, hayy (diri) olandır, O'ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca kendisine halis kılanlar olarak O'na dua edin. Alemlerin Rabbine hamd olsun.
    [040.066] De ki: «Bana apaçık belgeler gelince, sizin Allah'tan başka taptıklarınıza kulluk etmekten kesin olarak men edildim ve Alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolundum.»
    [040.067] O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir) . Sizden kimin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır) .
    [040.068] Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: «Ol» der, o da hemen oluverir.
    [040.069] Allah'ın ayetleri hakkında mücadele etmekte olanları görmüyor musun; onlar nasıl da döndürülüyorlar?
    [040.070] Ki onlar, Kitabı ve peygamberlerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Artık yakında bileceklerdir.
    [040.071] Boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde sürüklenecekler;
    [040.072] Kaynar suyun içinde; sonra ateşte tutuşturulacaklar.
    [040.073] Sonra onlara denilecek: «Sizin şirk koştuklarınız nerede?»
    [040.074] «Allah'ın dışında (olan ortaklarınız) .» Dediler ki: «Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiç bir şeye tapar değilmişiz.» İşte Allah, kâfirleri böyle şaşırtıp-saptırır.
    [040.075] İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır.
    [040.076] İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür.
    [040.077] Şu halde sen sabret, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Sonunda ya onlara va'dettiğimiz (azab) in bir kısmını sana göstereceğiz ya da senin hayatına son vereceğiz. Nihayet onlar bize döndürülecekler.
    [040.078] Andolsun, biz senden önce peygamberler gönderdik; onlardan kimini sana aktarıp-anlattık ve onlardan kimini de sana aktarmayıp-anlatmadık. Herhangi bir peygambere, Allah'ın izni olmaksızın bir ayeti getirmek olacak şey değildir. Allah'ın emri geldiği zaman hak ile hüküm verilir ve işte burada (hakkı) iptal etmekte (istekli) olanlar hüsrana uğramışlardır.
    [040.079] Allah O'dur ki, kimine binmeniz, kiminden de yemeniz için size (bir yarar olmak üzere) davarları var etti.
    [040.080] Onlarda sizin için yararlar vardır. Onların üstünde göğüslerinizde olan bir hacete (ihtiyaca veya arzuya) ulaşırsınız; onların üstünde ve gemilerin üstünde de taşınırsınız.
    [040.081] Size kendi ayetlerini göstermektedir; artık Allah'ın ayetlerinden hangisini inkâr ediyorsunuz?
    [040.082] Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından da kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmakta oldukları şeyler, (azaba karşı) onlara hiç bir şey sağlayamadı.
    [040.083] Peygamberleri kendilerine apaçık belgeler getirdiği zaman, onlar, yanlarında olan ilimden dolayı sevinip-böbürlendiler de, kendisini alay konusu edindikleri şey, kendilerini sarıp-kuşatıverdi.
    [040.084] Onlar bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: «Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koşmakta olduğumuz şeyleri de inkâr ettik.»
    [040.085] Ama bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, imanları kendilerine hiç bir yarar sağlamadı. (Bu,) Allah'ın kulları arasında sürüp-gitmekte olan sünnetidir. İşte kâfirler burada hüsrana uğramışlardır.
     
  17. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    041-FUSSİLET SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [041.001] Hâ, Mîm.
    [041.002] (Bu Kur'an,) Rahman ve Rahim'den indirilmiştir.
    [041.003] Bilen bir kavim için, ayetleri (çeşitli biçimlerde, birer birer) 'fasıllar halinde açıklanmış' Arapça Kur'an (veya okunan) kitaptır;
    [041.004] Bir müjde verici ve bir uyarıcı- korkutucu olarak. Ama onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
    [041.005] Ve dediler ki: «Bizi kendisine çağırmakta olduğun şeye karşı kalblerimiz bir örtü içindedir, kulaklarımızda bir ağırlık, bizimle senin aranda da bir perde vardır. Artık sen. (yapabileceğini) yap, biz de gerçekten yapıyoruz.»
    [041.006] De ki: «Ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Bana yalnızca, sizin ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. Öyleyse O'na yönelin ve O'ndan mağfiret dileyin. Vay haline o müşriklerin.»
    [041.007] Ki onlar, zekâtı vermeyenler ve onlar ahireti inkâr edenlerdir.
    [041.008] Gerçek şu ki, iman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar için kesintisi olmayan bir ecir vardır.
    [041.009] De ki: «Gerçekten siz mi yeri iki günde yaratana (karşı) küfre sapıyor ve O'na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, âlemlerin Rabbidir.»
    [041.010] Orda (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir etti.
    [041.011] Sonra, kendisi duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: «İsteyerek veya istemeyerek gelin.» İkisi de: «İsteyerek (itaat ederek) geldik» dediler.
    [041.012] Böylelikle onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık) . İşte bu üstün ve güçlü olan, bilen (Allah') in takdiridir.
    [041.013] Bu durumda eğer onlar yüz çevirirlerse, artık de ki: «Ben sizi, Ad ve Semûd (kavimlerinin) yıldırımına benzer bir yıldırımla uyarıp-korkuttum.»
    [041.014] Onlara «Yalnızca Allah'a kulluk edin» diye önlerinden ve arkalarından peygamberler gelince, dediler ki: «Eğer dileseydi Rabbimiz melekler indirirdi. Bundan dolayı biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeye (karşı) küfredenleriz.»
    [041.015] Ad (kavmin) e gelince; onlar yeryüzünde haksız yere büyüklendiler ve dediler ki: «Kuvvet bakımından bizden daha üstün kimmiş?» Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah'ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, bizim ayetlerimizi (bilerek) inkâr ediyorlardı.
    [041.016] Böylece biz de onlara dünya hayatında aşağılanma azabını taddırmak için, o uğursuz (felâketler yüklü) günlerde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik. Ahiret azabı ise daha da bir aşağılanmadır. Ve onlara yardım edilmeyecektir.
    [041.017] Semûd'a da gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
    [041.018] İman edenleri ve korkup-sakınmakta olanları ise kurtardık.
    [041.019] Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün işte onlar, ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.» -
    [041.020] Sonunda oraya geldikleri zaman, onların işitme, görme (duyuları) ve derileri kendi aleyhlerine şahitlik edecektir.
    [041.021] Kendi derilerine dediler ki: «Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?» Dediler ki: «Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülmektesiniz.»
    [041.022] «Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinizde şahitlik eder diye sakınıp-korunmuyordunuz. Aksine, yapmakta olduklarınızın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz.»
    [041.023] «İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayanlar olarak sabahladınız.»
    [041.024] Şimdi eğer sabredebilirlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar hoşnut olma (dünya) ya dönmek isterlerse, artık onlar hoşnut olacaklardan değildirler.
    [041.025] Biz onlara birtakım yakın-kimseleri 'kabuk gibi üzerlerine kaplattık', onlar da, önlerinde ve arkalarında olanları kendilerine süslü gösterdiler. Cinlerden ve insanlardan kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde (yürürlükte tutulan azab) sözü onların üzerine hak oldu. Çünkü onlar, hüsrana uğrayanlardı.
    [041.026] İnkâr edenler dediler ki: «Bu Kur'an'ı dinlemeyin ve onda (okunurken) yaygaralar koparın. Belki üstün gelirsiniz.»
    [041.027] Artık gerçekten o inkâr edenlere şiddetli bir azap taddıracağız ve onları yapmakta olduklarının en kötüsüyle cezalandıracağız.
    [041.028] Bu, Allah'ın düşmanlarının cezası olan ateştir. Bizim ayetlerimizi inkâr etmeleri dolayısıyla bir ceza olarak, orada onlar için ebedilik yurdu vardır.
    [041.029] Küfretmekte olanlar dediler ki: «Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi saptırmış olanları bize göster, onları ayaklarımızın altına alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar.»
    [041.030] Şüphesiz: Onlar «Bizim Rabbimiz Allah'tır» deyip sonra da dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu) ; onların üzerine melekler iner (ve der ki «Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size va'd olunan cennetle sevinin.»
    [041.031] «Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir.»
    [041.032] «Çok bağışlayan, çok esirgeyen (Allah) tan bir ağırlanma olarak.»
    [041.033] Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: «Gerçekten ben müslümanlardanım» diyenden daha güzel sözlü kimdir?
    [041.034] İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir.
    [041.035] Buna da, sabredenlerden başkası kavuşturulamaz. Ve buna, büyük bir pay sahibi olanlardan başkası da kavuşturulamaz.
    [041.036] Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir?
    [041.037] Allah'ın ayetlerindendir gece, gündüz, güneş ve ay. Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah'a secde edin, ki bunları kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.
    [041.038] Şayet onlar büyüklenecek olurlarsa, Rabbinin katında bulunanlar, O'nu gece ve gündüz tesbih ederler ve onlar bıkkınlık duymazlar.
    [041.039] O'nun ayetlerinden biri de, senin gerçekten yeryüzünü huşû içinde (solmuş, boynu bükülmüş ve kupkuru) görmendir. Ama biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman, deprenir ve kabarır. Şüphesiz onu dirilten, ölüleri de elbette dirilticidir. Çünkü O, her şeye güç yetirendir.
    [041.040] Onlar Bizim ayetlerimiz konusunda çarpıtma yapanlar, bize gizli kalmazlar. Öyleyse ateşin içine bırakılan mı daha hayırlıdır yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü O, yapmakta olduklarınızı gerçekten görendir.
    [041.041] Şüphesiz, kendilerine zikir gelince ona (karşı) küfre sapanlar (ateşin içine bırakılırlar) ; oysa o, aziz (şerefli yüksek, üstün) bir Kitaptır.
    [041.042] Batıl, ona önünden de ardından da gelemez. (Çünkü Kur'an,) Hüküm ve hikmet sahibi, çok övülen (Allah) tan indirilmedir.
    [041.043] Sana söylenen şeyler, senden önceki peygamberlere söylenenden başkası değildir. Şüphesiz senin Rabbin, hem elbette mağfiret sahibidir, hem de acı bir azab sahibidir.
    [041.044] Eğer biz onu A'cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: «Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A'cemi (Arapça olmayan bir dil) mi?» De ki: «O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir.»
    [041.045] Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer senin Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş) ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
    [041.046] Kim salih bir amelde bulunursa, kendi nefsi lehinedir, kim de kötülük ederse, o da kendi aleyhinedir. Senin Rabbin, kullara zulmedici değildir.
    [041.047] Kıyamet-saatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: «Benim ortaklarım nerede» diye sesleneceği gün, dediler ki: «Sana arzettik ki, bizden hiç bir şahid olan yok.»
    [041.048] Önceden kendilerine taptıkları (bu gün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiç bir yerleri olmadığını anlamışlardır.
    [041.049] İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye'se düşen bir umutsuzdur.
    [041.050] Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: «Bu benim (hakkım) dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O'nun katında benim için daha güzel olanı vardır.» der. Ama andolsun biz, o kâfirlere yapmakta olduklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız.
    [041.051] İnsana nimet verdiğimiz zaman, yüz çevirir ve yan çizer; ona bir şer dokunduğu zaman ise, artık o, geniş (kapsamlı ve derinlemesine) bir dua sahibidir.
    [041.052] De ki: «Gördünüz mü-haber verin; eğer o (Kur'an) Allah katından ise, sonra da siz ona (karşı) küfretmişseniz, (bu durumda) uzak bir ayrılık içinde olandan daha sapık kimdir?»
    [041.053] Biz ayetlerimizi hem âfâkta, hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyleki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde senin Rabbinin şahid olması yetmez mi?
    [041.054] Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rabblerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır.
     
  18. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    042-ŞURA SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [042.001] Hâ, Mîm.
    [042.002] Ayn, Sîn, Kâf.
    [042.003] O, Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir.
    [042.004] Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, yücedir, büyüktür.
    [042.005] Gökler, neredeyse üstlerinden çatlayıp-parçalanacaklar; melekler de Rablerini hamd ile tesbih ederler ve yerde olanlara mağfiret dilerler. Haberiniz olsun; gerçekten Allah, bağışlayan ve esirgeyen O'dur.
    [042.006] Allah'ın dışında birtakım veliler edinenler ise, Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen onların üzerinde bir vekil değilsin.
    [042.007] İşte biz sana, böyle Arapça bir Kur'an vahyettik; şehirlerin anası (olan Mekke halkı) nı ve çevresinde olanları uyarıp-korkutman için ve kendisinden şüphe olmayan toplanma gününü (haber verip onları) uyarıp-korkutman için de. (O gün onların) Bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgınca yanan ateşin içerisindedirler.
    [042.008] Eğer Allah dileseydi, onları herhalde tek bir ümmet kılmış olurdu. Ancak O, dilediğini kendi rahmetine sokar. Zalimlere gelince; onlar için ne bir veli vardır, ne de bir yardımcı.
    [042.009] Yoksa O'nun dışında birtakım veliler mi edindiler? İşte Allah; veli olan O'dur, ölü olanları da dirilten O'dur. O, her şeye güç yetirendir.
    [042.010] Hakkında ihtilâfa düştüğünüz herhangi bir şey; artık O'nun hükmü Allah'ındır. İşte benim Rabbim olan Allah. Ben O'na tevekkül ettim ve yalnızca O'na dönüp-yönelirim.
    [042.011] O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip-yayıyor. O'nun benzeri gibi olan hiç bir şey yoktur. O, işitendir, görendir
    [042.012] Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. O, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, her şeyi bilendir.
    [042.013] O: «Dini dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin» diye dinden Nuh'a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğmizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da vasiyet ettiğimizi sizin için de teşri' etti (bir şeriat kıldı) . Senin kendilerini çağırmakta olduğu şey, müşrikler üzerine ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidayete eriştirir.
    [042.014] Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş) ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler.
    [042.015] Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku) larına uyma. Ve de ki: «Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda (karşılıklı delillere dayalı = hüccet) bir tartışma konusu yoktur. Allah, bizi bir arada birleştirip-toplayacak ve dönüş de O'nadır.»
    [042.016] O'na icabet olunduktan sonra, Allah hakkında (sözde) 'deliller öne sürüp tartışanların, delilleri, Rabbleri katında geçersizdir. Onların üzerinde bir gazab vardır ve şiddetli azab onlar içindir.
    [042.017] Ki Allah, hak olmak üzere Kitabı ve mizanı indirdi. Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakındır.
    [042.018] Onda acele davrananlar, (gerçekte) ona inanmayanlardır. İman edenler ise, ona karşı bir korku içindedirler ve onun gerçekten hak olduğunu bilirler. Haberiniz olsun; kıyamet-saati konusunda tartışmakta olanlar, gerçekte uzak bir sapıklık içindedirler.
    [042.019] Allah, kullarına karşı lütuf sahibi olandır; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, azizdir.
    [042.020] Kim ahiret ekinini isterse, biz ona kendi ekininde arttırmalar yaparız. Kim de dünya ekinini isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.
    [042.021] Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşrî' ettiler (bir şeriat kıldılar) ? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acıklı bir azap vardır.
    [042.022] (O gün) Zalimleri kazanmakta oldukları dolayısıyla korkuyla titrerlerken görürsün; o (yaptıkları) da üstlerine çöküvermiştir. İman edip salih amellerde bulunanlar ise, cennet bahçelerindedirler. Rableri katında her diledikleri onlarındır. İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur.
    [042.023] İşte Allah; iman edip de salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: «Ben, buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum, ancak akrabalık sevgisi hariç.» Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir.
    [042.024] Yoksa onlar: «Allah'a karşı yalan düzüp-uydurdu» mu diyorlar? Oysa eğer Alah dilerse, senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir) . Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.
    [042.025] Kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri affeden ve işlemekte olduklarınızı bilen O'dur.
    [042.026] O, iman edip salih amelerde bulunanlara icabet eder ve onlara kendi fazlından arttırır. Kâfirlere gelince; onlar için şiddetli bir azap vardır.
    [042.027] Eğer Allah, kulları için rızkı (sınırsızca) geniş tutup-yaysaydı, gerçekten yeryüzünde azarlardı. Ancak O, dilediği miktar ile indirir. Çünkü O, kullarından haberi olandır, görendir.
    [042.028] O'dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli'dir, Hamid'dir.
    [042.029] Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O'nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamağa güç yetirendir.
    [042.030] Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.
    [042.031] Siz yeryüzünde (O'nu) aciz bırakacak değilsiniz. Ve sizin Allah'ın dışında ne bir veliniz vardır, ne de bir yardımcınız.
    [042.032] Denizde yüksek dağlar gibi seyretmekte olan gemiler O'nun ayetlerindendir.
    [042.033] Eğer dileyecek olsa, rüzgârı durdurur, böylece onlar da onun üstünde kalakalırlar. Hiç şüphe yok, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır.
    [042.034] Ya da kazanmakta oldukları dolayısıyla onları yok eder, bir çoğunu da affeder.
    [042.035] (Öyle ki) Ayetlerimiz hakkında mücadele edenler, kendileri için hiç bir kaçacak yer olmadığını bilip-öğrensinler.
    [042.036] Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaıdır. Allah katında olan ise, daha hayırlı ve daha süreklidir. (Bu da) İman edip Rablerine tevekkül edenler içindir;
    [042.037] (Bunlar,) Büyük günahlardan ve çirkin -utanmazlıklardan kaçınanlar ve gazablandıkları zaman bağışlayanlar,
    [042.038] Rablerine icabet edenler, dosdoğru namazı kılanlar, işleri kendi aralarında şûrâ ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler,
    [042.039] Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.
    [042.040] Kötülüğün karşılığı, onun misli(benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez.
    [042.041] Kim de zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır) sa, artık onlar için aleyhlerinde bir yol yoktur.
    [042.042] Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere 'tecavüz ve haksızlıkta bulunanların' aleyhinedir. İşte bunlar için acıklı bir azab vardır.
    [042.043] Kim de sabreder ve bağışlarsa, hiç şüphesiz bu, azme değer işlerdendir.
    [042.044] Allah, kimi saptırırsa, artık bundan sonra onun hiç bir velisi yoktur. Azabı gördükleri zaman, o zalimleri bir görsen; «Geri dönmeğe bir yol var mı?» derler.
    [042.045] Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: «Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem de yakın-akraba (veya yandaş) larını da hüsrana uğratmışlardır» dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler.
    [042.046] Onların Allah'ın dışında kendilerine yardım edecek velileri yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir (çıkış) yolu yoktur.
    [042.047] Allah'tan geri çevrilmesi olmayan bir gün, gelmeden evvel, Rabbinize icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne de sizin için inkâr (etmeğe bir imkân) .
    [042.048] Şayet onlar, sırt çevirecek olurlarsa, artık biz seni onların üzerine bir gözetleyici olarak göndermiş değiliz. Sana düşen, yalnızca tebliğdir. Gerçek şu ki, biz insana tarafımızdan bir rahmet taddırdığımız zaman, ona sevinç-duyar. Eğer onlara kendi ellerinin takdim ettikleri dolayısıyla bir kötülük isabet ederse, bu durumda da insan bir nankör kesiliverir.
    [042.049] Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler armağan eder, dilediğine de erkek armağan eder.
    [042.050] Veya onları erkekler ve dişiler olarak çift (ikiz) verir. Dilediğini de kısır bırakır. Gerçekten O, bilendir, güç yetirendir.
    [042.051] Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [042.052] Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun.

    [042.053] Göklerde ve yerde bulunanların tümü kendisine ait olan Allah'ın yoluna. Haberiniz olsun; işler Allah'a döner.
     
  19. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    043-ZUHRUF SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [043.001] Hâ, Mîm.
    [043.002] Apaçık olan Kitaba andolsun;
    [043.003] Gerçekten biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur'an kıldık.
    [043.004] Hiç şüphesiz o, bizim katımızda olan Ana Kitap'tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur.
    [043.005] Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri (öğüt ve hatırlatma dolu Kur'an'ı) sizden (uzaklaştırıp) bir yana mı bırakalım?
    [043.006] Oysa biz, önceki (cemiyet) ler içinde nice peygamber(ler) gönderdik.
    [043.007] Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi.
    [043.008] Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan (toplum) ları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti.
    [043.009] Andolsun, onlara: «Gökleri ve yeri kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Onları üstün ve güçlü (aziz) olan, bilen (Allah) yarattı» diyecekler.
    [043.010] Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve onda size (birtakım) yollar var etti, böylece doğru yolu bulasınız.
    [043.011] Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi 'dirilttik (ve her yanına yeniden hayat) yaydık'; siz de böyle (kabirlerinizden diriltilip) çıkarılacaksınız.
    [043.012] Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri de var etti.
    [043.013] Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra onlara binip-doğrulduğunuz zaman da, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve: «Bunlara bizim için boyun eğdiren (Allah) ne yücedir, yoksa biz bunu (kendi hizmetimize) yanaştıramazdık» demeniz için.
    [043.014] Ve biz elbette, Rabbimize çevrilip-döneceğiz.
    [043.015] (Buna rağmen) Kendi kullarından O'na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür.
    [043.016] Yoksa O, yarattıklarından kızları (kendine) edindi ve erkekleri size mi ayırıp-bıraktı?
    [043.017] Oysa onlardan biri, O Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunuyor.
    [043.018] Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan (kızlar) ı mı (Allah'a yakıştırıyorlar) ?
    [043.019] Onlar, ki kendileri Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri onların yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve (bundan dolayı) sorumlu tutulacaklar.
    [043.020] Dediler ki: «Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik.» Onların bundan yana hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca 'zan ve tahminle yalan söylemektedirler.'
    [043.021] Yoksa biz, bundan önce kendilerine bir Kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar?
    [043.022] Hayır; dediler ki: «Gerçek şu ki biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri (eserleri) üstünde doğru olana (hidayete) yönelmiş (kimse) leriz.»
    [043.023] İşte böyle; senden önce de (herhangi) bir memlekete bir peygamber göndermiş olmayalım, mutlaka onun 'refah içinde şımarıp azan önde gelenleri' (şöyle) demişlerdir: «Gerçek şu ki, biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuşlarız.»
    [043.024] (O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: «Ben size, atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsamda mı?» Onlar da demişlerdir ki: «Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye (karşı) kâfir olanlarız.»
    [043.025] Böylece biz de onlardan intikam aldık. Öyleyse, sen bir bakıver; yalan sayanların sonu nasıl oldu?
    [043.026] Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki: «Hiç tartışmasız ben, sizin tapmakta olduklarınızdan uzağım.»
    [043.027] «(Ancak) Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir.»
    [043.028] Ve bunu (bu tevhid inancını) onun ardında (kendi soyunda) kalıcı bir kelime olarak kılıp bıraktı ki belki (Allah'a) dönerler diye.
    [043.029] Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir peygamber gelinceye kadar metalandırıp-yaşattım.
    [043.030] Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki: «Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona (karşı) kâfir olanlarız.»
    [043.031] Ve dediler ki: «Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?»
    [043.032] Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırmaktadırlar? Dünya hayatında onların maişetlerini aralarında biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü (diğer) bir bölümünü 'teshîr etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükseltkik. Senin Rabbinin rahmeti, onların toplayıp-yığmakta olduklarından daha hayırlıdır.
    [043.033] Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahmana (Allah'a karşı) küfredenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık.
    [043.034] Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar,
    [043.035] Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik) . Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, senin Rabbinin katında muttakiler içindir.
    [043.036] Kim Rahman (olan Allah) ın zikrini görmezlikten gelirse, biz, bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın-dostudur.
    [043.037] Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanıp-sayarlar.
    [043.038] Sonunda bize geldiği zaman, der ki: «Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen) .»
    [043.039] (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü siz zulmettiniz. Şüphesiz siz azabta da ortaksınız.
    [043.040] Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin?
    [043.041] Şu halde biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız,
    [043.042] Ya da kendilerine va'dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz.
    [043.043] Şu halde sen, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru olan bir yol üzerindesin.
    [043.044] Ve hiç şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.
    [043.045] Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimizden sor: Biz, Rahman (olan Allah) ın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı (hiç) ?
    [043.046] Andolsun, biz Musa'yı Firavun'a ve onun 'önde gelen çevresine' ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki: «Gerçekten ben, âlemlerin Rabbinin elçisiyim.»
    [043.047] Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara (alay edip) gülüyorlar.
    [043.048] Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiç bir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, biz onları azabla yakalayıverdik.
    [043.049] Ve onlar dediler ki: «Ey büyücü, sende olan ahdi (sana verdiği söz) adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız.»
    [043.050] Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar.
    [043.051] Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki: «Ey Kavmim, Mısır'ın mülkü ve şu altımda akmakta olan ırmaklar benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?»
    [043.052] «Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamadan yoksun olan (biri) dir.»
    [043.053] «Bu durumda (eğer doğruysa), üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?»
    [043.054] Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi.
    [043.055] Sonunda bizi öfkelendirince, biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda-boğduk.
    [043.056] Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık.
    [043.057] Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, hemencecik senin kavmin ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar.
    [043.058] Dediler ki: «Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?» Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek olarak) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir.
    [043.059] O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık.
    [043.060] Eğer biz dilemiş olsaydık; elbette sizden melekler kılardık; onlar da yeryüzünde (size) halef olurlardı.
    [043.061] Hiç şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan (kıyametten) yana hiç bir kuşkuya kapılmayın ve bana uyun. Dosdoğru olan yol budur.
    [043.062] Şeytan sakın sizi (Allah'ın yolundan) alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır.
    [043.063] İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki: «Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah'tan sakınıp-korkun ve bana itaat edin.»
    [043.064] «Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O'na kulluk edin. Dosdoğru olan yol budur.»
    [043.065] Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acıklı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara.
    [043.066] Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar?
    [043.067] Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır.
    [043.068] «Ey kullarım, bugün sizin için bir korku yoktur ve siz hüzne kapılacak da değilsiniz.»
    [043.069] «Ki onlar, benim ayetlerime iman edenler ve müslüman olanlardır.»
    [043.070] «Siz ve eşleriniz cennete girin; sevinç içinde ağırlanacaksınız.»
    [043.071] Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey var. Ve siz orda ebedi kalacak olanlarsınız.»
    [043.072] «İşte, yapmakta olduklarınız dolayısıyla sizin mirasçı kılındığınız cennet budur.»
    [043.073] «Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz.»
    [043.074] Şüphesiz suçlu-günahkârlar, cehennem azabı içinde ebedi kalacak olanlardır.
    [043.075] Onlardan (azab) hafifletilmeyecek ve orada onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir.
    [043.076] Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir.
    [043.077] (Cehennem bekçisine «Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin» diye haykırdılar. O: «Gece şu ki siz, (burda) kalacak olanlarsınız» dedi.
    [043.078] «Andolsun, biz size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz.»
    [043.079] Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz biz de işi sıkı tutanlarız.
    [043.080] Yoksa onlar, gerçekten bizim sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.
    [043.081] De ki: «Eğer Rahman (olan Allah) 'ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum.»
    [043.082] Göklerin ve yerin Rabbi, Arş'ın Rabbi (olan Allah), onların nitelendirmekte olduklarından yücedir.
    [043.083] Artık sen onları bırak; onlar vadedilen kendi günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar.
    [043.084] Göklerde ilah olan ve yerde ilah olan O'dur. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.
    [043.085] Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun katındadır ve siz O'na döndürüleceksiniz.
    [043.086] O'nun dışında tapmakta oldukları şefaatte bulunmağa malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka.
    [043.087] Andolsun, onlara: «Kendilerini kim yarattı?» diye soracak olsan, tartışmasız: «Allah» diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar?
    [043.088] Onun: «Ya Rab» demesi hakkı için, şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler.
    [043.089] Şimdi sen, 'aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir' ve: «Selam» de. Artık onlar bileceklerdir.
     
  20. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    044-DUHAN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [044.001] Hâ, Mîm.
    [044.002] Apaçık olan Kitaba andolsun;
    [044.003] Gerçekten biz onu mübarek bir gecede indirdik, gerçekten biz uyarıp-korkutanlarız.
    [044.004] Ki onda (O gecede) her hikmetli iş ayrılır,
    [044.005] Katımızdan bir emir ile; doğrusu biz, (insanlara elçi) gönderenleriz,
    [044.006] Rabbinden bir rahmet olarak. Şüphesiz O, işitendir, bilendir.
    [044.007] Eğer kesin bir bilgiyle inanıyorsanız (Allah), göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabbidir.
    [044.008] O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir ve geçmiş atalarınızın da Rabbidir.
    [044.009] Hayır, onlar şüphe içindedirler; oynayıp-oyalanıyorlar.
    [044.010] Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle;
    [044.011] (Bu duman) İnsanları sarıp-kuşatıverir. İşte bu, acıklı bir azabtır.
    [044.012] «Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp-gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.»
    [044.013] Onlar için öğüt alıp-düşünmek nerede? Onlara, açıklayan bir peygamber gelmişti.
    [044.014] Sonra, ondan yüz çevirdiler ve dediler ki: «(Bu,) Öğretilmiştir, bir delidir.»
    [044.015] Biz sizden bu azabı biraz açıp-gidereceğiz; (ama yine) dönecek olanlarsınız siz.
    [044.016] Büyük bir şiddetle yakalayacağımız gün, elbette biz intikam alacağız.
    [044.017] Andolsun, biz kendilerinden önce, Firavun'un kavmini de denemeden geçirdik ve onlara kerîm bir peygamber gelmişti:
    [044.018] Dedi ki: «Allah'ın kullarını bana teslim edin; gerçekten ben sizin için güvenilir bir peygamberim» (demişti) .
    [044.019] «Allah'a karşı büyüklenmeyin; hiç şüphesiz ben size apaçık, bir delil getirmekteyim.»
    [044.020] «Ve doğrusu ben, sizin beni taşa tutmanızdan benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan (Allah) a sığındım.»
    [044.021] «Eğer siz bana iman etmiyorsanız, bu durumda benden kopup-ayrılın.»
    [044.022] Sonunda Rabbine: «Gerçekten bunlar, suçlu-günahkâr bir kavimdirler» diye dua etti.
    [044.023] (Allah da «Öyleyse, kullarımı geceleyin yürüyüşe geçir, muhakkak takip edilmiş olacaksınız.» (diye duasını kabul edip cevap verdi) .
    [044.024] «Denizi durgun ve açık bırak. Çünkü onlar, suda boğulacak bir ordudur.»
    [044.025] Onlar nice bahçeler ve pınarlar terketmişlerdi;
    [044.026] (Nice) Ekinler, güzel konaklar.
    [044.027] Ve kendilerinde 'sevinç ve mutluluk içinde' yaşadıkları nimetler.
    [044.028] İşte böyle; biz bunları başka bir kavime miras olarak verdik.
    [044.029] Onlar için ne gök, ne yer ağlamadı ve onlar (azabı) ertelenenler de olmadı.
    [044.030] Andolsun, biz İsrailoğullarını o alçaltıcı azabtan kurtardık,
    [044.031] Firavun'dan. Çünkü o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.
    [044.032] Andolsun, biz onları bir ilim üzere alemlere karşı üstün kıldık.
    [044.033] Ve onlara, her birinde açık birer imtihan bulunan ayetler verdik.
    [044.034] Herhalde bunlar da diyorlar ki:
    [044.035] «(Bütün her şey) Bizim yalnızca ilk ölümümüzdür; biz yeniden diriltilip-kaldırılacak değiliz.»
    [044.036] «Eğer(bu söylediklerinizde) doğru sözlüyseniz, şu halde atalarımızı getirin bakalım.»
    [044.037] Onlar mı hayırlı, yoksa Tübba' kavmi ve onlardan öncekiler mi? Biz onları yıkıma uğrattık. Çünkü onlar, suçlu-günahkârdı.
    [044.038] Biz, bir 'oyun ve oyalanma konusu' olsun diye gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık;
    [044.039] Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.
    [044.040] Şüphesiz o (hakkı batıldan, haklıyı haksızdan) ayırma günü, onların hepsinin (hesaba çekilecekleri) vakitleridir;
    [044.041] O gün, bir dost, dosttan herhangi bir şeyle yarar sağlayamaz. Ve onlara yardım da edilmez.
    [044.042] Ancak Allah'ın rahmet ettiği başka. Hiç şüphesiz O, üstün ve güçlü olandır, esirgeyendir.
    [044.043] Doğrusu, o zakkum ağacı;
    [044.044] Günahkâr olanın yemeğidir.
    [044.045] Pota gibi; karınlarda kaynar-durur;
    [044.046] Kaynar-suyun kaynaması gibi.
    [044.047] «Onu tutun da cehennemin orta yerine sürükleyin;»
    [044.048] «Sonra kaynar suyun azabından başının üstüne dökün;»
    [044.049] «(Azabı) Tad; çünkü sen, (kendince) üstün, onurluydun.»
    [044.050] «Gerçekten bu, sizin kuşkuya kapılmakta olduğunuz şeydir.»
    [044.051] Muttakilere gelince; muhakkak onlar, güvenli bir makamdadırlar.
    [044.052] Cennetlerde ve pınarlarda,
    [044.053] Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler, karşılıklı olarak (otururlar) .
    [044.054] İşte böyle; ve biz onları sim-siyah iri gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
    [044.055] Orda, güvenlik içinde her türlü meyveyi istemektedirler;
    [044.056] Orda, ilk ölümün dışında başka ölüm tadmazlar. Ve (Allah da) onları cehennem azabından korumuştur;
    [044.057] Senin Rabbinden bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş' budur.
    [044.058] Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık.
    [044.059] Öyleyse sen gözleyip-bekle; gerçekten onlar da gözleyip-beklemekte olanlardır.
     

Bu Sayfayı Paylaş