Kur'an'ın Türkçesi (Meal ) Mevdudi..

'Din ve İslam' forumunda sha. tarafından 7 Ağu 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    045-CASİYE SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [045.001] Hâ, Mîm.
    [045.002] Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tandır.
    [045.003] Şüphesiz, mü'minler için göklerde ve yerde ayetler vardır.
    [045.004] Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.
    [045.005] Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), Allah'ın gökten rızık indirip onunla ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgârları (belli bir düzen içinde) yöneltmesinde aklını kullanabilen bir kavim için ayetler vardır.
    [045.006] İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okumaktayız. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler?
    [045.007] Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline.
    [045.008] Kendisine Allah'ın ayetleri okunurken işitir, sonra müstekbirce (inatla büyüklük taslayarak) sanki onları işitmemiş gibi ısrar eder. Artık sen onu acı bir azabla müjdele.
    [045.009] Ayetlerimizden bir şey öğrendiği zaman, onu alay konusu edinir. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır.
    [045.010] Arkalarından cehennem (onları izlemektedir) . Kazanmakta oldukları şeyler, onlara hiç bir yarar sağlamaz; Allah'tan başka edinmekte oldukları veliler de. Onlar için büyük bir azab vardır.
    [045.011] İşte bu (Kur'an) bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkâr edenler ise, onlar için, (en) iğrenç olanından acı bir azab vardır.
    [045.012] Allah; kendi emriyle onda gemiler akıp gitsin ve O'nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz.
    [045.013] Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
    [045.014] İman edenlere de ki: Allah'ın, gelecek azab gününden korkmayanları (şimdilik) bağışlasınlar ki Allah onların yaptıklarını cezalandırsın.
    [045.015] Kim salih bir amelde bulunursa, kendi lehinedir, kim de kötülük yaparsa, artık o da kendi aleyhinedir. Sonra siz Rabbinize döndürüleceksiniz.
    [045.016] Andolsun, biz İsrailoğullarına Kitap, hüküm ve peygamberlik verdik, onları temiz ve güzel şeylerden rızıklandırdık ve onları alemlere karşı üstün kıldık.
    [045.017] Ve onlara bu emirden açık belgeler verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'hakka tecavüz ve azgınlıktan' dolayı ihtilafa düştüler. Şüphesiz senin Rabbin, hakkında ihtilafa düştükleri şeyde kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.
    [045.018] Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerinde kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku) larına uyma.
    [045.019] Çünkü onlar, Allah'tan (gelecek) hiç bir şeyi senden savamazlar. Hiç şüphesiz zalimler, birbirlerinin velisidirler. Allah ise, muttakilerin velisidir.
    [045.020] Bu (Kur'an), insanlar için basiret (nuruyla Allah'a yönelten ayet) lerdir, kesin bilgiyle inanan bir kavim için de bir hidayet ve bir rahmettir.
    [045.021] Yoksa kötülüklere batıp-yara alanlar, kendilerini iman edip salih amellerde bulunanlar gibi kılacağımızı mı sandılar? Hayatları ve ölümleri de bir mi (olacak) ? Ne kötü hüküm veriyorlar.
    [045.022] Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı; öyle ki, her nefis kazanmakta olduklarıyla karşılık görsün. Onlara zulmedilmez.
    [045.023] Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu ve gözü üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp-düşünmüyor musunuz?
    [045.024] Dediler ki: «(Bütün olup biten,) Bu dünya hayatımızdan başkası değildir, ölürüz ve diriliriz; bizi 'kesintisi olmayan zaman' (dehrin akışın) dan başkası yıkıma (helake) uğratmıyor.» Oysa onların bununla ilgili hiç bir bilgileri yoktur; onlar, yalnızca zannediyorlar.
    [045.025] Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, onların (sözde savunma) delilleri: «Eğer doğru sözlüler iseniz, atalarımızı (diriltip) getirin» demekten başkası değildir.
    [045.026] De ki: «Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra da kendisinde hiç bir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi bir araya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler.»
    [045.027] Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet-saatinin kopacağı gün, (işte) o gün, batılda olanlar hüsrana uğrayacaklardır.
    [045.028] O gün sen, her ümmeti diz üstü çökmüş (veya toplanmış) olarak görürsün. Her ümmet, kendi kıtabına çağrılır. «Bugün yapmakta olduklarınızla karşılık göreceksiniz.»
    [045.029] «Bu bizim kitabımızdır; sizin aleyhinizde hak ile konuşuyor. Gerçekten biz, sizin yapmakta olduklarınızı yazıyorduk.»
    [045.030] Artık iman edip salih amellerde bulunanlara gelince; Rableri onları kendi rahmetine sokar. İşte apaçık olan 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.
    [045.031] İnkâr edenlere gelince; «Size karşı ayetlerim okunduğunda büyüklük taslayan (müstekbir olan) lar ve suçlu-günahkâr bir kavim olanlar sizler değil miydiniz?»
    [045.032] «Gerçekten Allah'ın va'di haktır, kıyamet-saatinde hiç bir kuşku yoktur» denildiği zaman, siz: «Kıyamet-saati de neymiş, biz bilmiyoruz; biz yalnızca bir zan (ve tahmin) da bulunup zannediyoruz; biz, kesin bir bilgiyle inanmakta olanlar değiliz» demiştiniz.
    [045.033] Onların yapmakta oldukları şeylerin kötülüğü kendileri için açığa çıktı ve kendisini alay konusu edindikleri de onları sarıp-kuşattı.
    [045.034] Denildi ki: «Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, biz de sizi bugün unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir. Ve sizin için hiç bir yardımcı yoktur.»
    [045.035] «Bunun nedeni de şudur: _ Çünkü siz Allah'ın ayetlerini alay konusu edindiniz; dünya hayatı da sizi aldattı.» Böylece ne ordan (ateşten) çıkarılırlar, ne de (Allah'tan) hoşnutluk dilekleri kabul edilir.
    [045.036] Şu halde hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır.
    [045.037] Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
     
  2. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    046-AHKAF SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [046.001] Hâ, Mîm.
    [046.002] Kitabın indirilmesi, üstün ve güçlü olan, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tandır.
    [046.003] Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel (belli bir süre) olarak yarattık. Küfredenler ise, uyarılıp-korkutuldukları şeyden yüz çevirmekte olanlardır.
    [046.004] De ki: «Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka tapmakta olduklarınız, yerden neyi yaratmışlar, bana gösterin? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı var? Eğer doğru sözlüler iseniz, bundan önce bir kitap ya da ilim kalıntısı (veya bir eser) varsa, bana getirin.»
    [046.005] Allah'ı bırakıp kıyamet gününe kadar kendisine icabet etmeyecek olan şeylere tapmakta olandan daha sapık kimdir? Oysa onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.
    [046.006] İnsanlar (bir araya getirilip) haşrolunduğu zaman, (Allah'tan başka taptıkları) onlara düşman kesilirler ve onların (kendilerine) ibadet etmelerini de tanımazlar.
    [046.007] Onlara açık belgeler olarak ayetlerimiz okunduğu zaman, o küfredenler kendilerine gelmiş olan hak için dediler ki: «Bu, apaçık bir büyüdür.»
    [046.008] Yoksa: «Kendisi onu uydurdu» mu diyorlar? De ki: «Eğer onu ben uydurdumsa, bu durumda siz, Allah'tan bana (gelecek) olan hiç bir şeye (karşı) malik olamazsınız. Sizin kendisi (Kur'an) hakkında, ne taşkınlıklar yapmakta olduğunuzu O daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahid olarak O yeter. O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.»
    [046.009] De ki: «Ben peygamberlerden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uymaktayım ve ben, apaçık bir uyarıcı-korkutucudan başkası değilim.»
    [046.010] De ki: «Gördünüz mü-haber verin; eğer (bu Kur'an,) Allah katından ise, siz de ona (karşı) küfretmişseniz ve İsrailoğullarından bir şahid de bunun bir benzerine şahidlik edip iman etmişse ve siz de büyüklük taslamışsanız (bunun sonucu ne olacak) ? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez.»
    [046.011] Küfretmekte olanlar, iman etmekte olanlar için dedi ki: «Eğer O (Kur'an veya iman) hayırlı bir şey olsaydı, ona bizden önce koşup-yetişemezlerdi.» Oysa onlar, onunla hidayete ermediklerinden: «Bu, eski bir yalandır» diyecekler.
    [046.012] Bundan önce de, bir rehber (imam) ve bir rahmet olarak Musa'nın kitabı var. Bu da, zulmedenleri uyarıp-korkutmak ve ihsanda bulunanlara bir müjde olmak üzere, (kendinden önceki kitapları) doğrulayıcı ve Arapça bir dil ile olan bir kitaptır.
    [046.013] Şüphesiz: «Bizim Rabbimiz Allah'tır» deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu) ; artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
    [046.014] İşte onlar, cennet halkıdır; yapmakta olduklarına karşılık olmak üzere, içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
    [046.015] Biz insana, 'anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik. Annesi onu güçlükle taşıdı ve onu güçlükle doğurdu. Onun (hamilelikte) taşınması ve sütten kesilmesi, otuz aydır. Nihayet güçlü (erginlik) çağına erip kırk yıl (yaşın) a ulaşınca, dedi ki: «Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve senin razı olacağın salih bir amelde bulunmamı bana ilham et; benim için soyumda da salahı ver. Gerçekten ben tevbe edip sana yöneldim ve gerçekten ben müslümanlardanım.»
    [046.016] İşte bunlar; yapmakta olduklarının en güzelini kabul ederiz ve kötülüklerinden geçeriz; (bunlar) cennet halkı içindedirler. (İşte bu,) Onlara va'dolunan dosdoğru bir vaaddir.
    [046.017] O kimse ki, anne ve babasına: «Öf size, benden önce nice kuşaklar gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?» dedi. O ikisi (anne ve babası) ise, Allah'a yakararak: «Yazıklar sana, iman et, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır.» (derler; fakat) O: «Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir» der.
    [046.018] İşte bunlar, cinlerden ve insanlardan kendilerinden evvel gelip-geçmiş ümmetler içinde, (azab) sözü üzerlerine hak olmuş kimselerdir. Gerçekten onlar, ziyana uğrayanlardır.
    [046.019] Her biri için yapmakta olduklarından dolayı dereceler vardır; öyle ki amelleri kendilerine eksiksizce ödensin ve onlar zulme de uğratılmazlar.
    [046.020] Küfredenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir «Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi' tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbârınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız.»
    [046.021] Âd'ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcı-korkutucular gelip geçmişti; hani o, Ahkaf'taki kavmini: «Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım» diye uyarıp-korkutmuştu.
    [046.022] Dediler ki: «Sen, bizi ilahlarımızdan çevirmek için mi bize geldin? Şu halde eğer doğru söylüyorsan, tehdit ettiğin şeyi, bize getir.»
    [046.023] Dedi ki: «İlim ancak Allah katındadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik etmekte olan bir kavim olarak görüyorum.
    [046.024] Derken, onu (azabı) vadilerine doğru yönelerek gelen bir bulut şeklinde gördükleri zaman, «Bu bize yağmur yağdıracak olan bir buluttur» dediler. Hayır, o, kendisi için acele ettiğiniz şeydir. Bir rüzgâr; onda acıklı bir azab vardır.
    [046.025] Rabbinin emriyle her şeyi yerle bir eder. Böylece meskenlerinden başka, hiç bir şey(leri) görünemez duruma düştüler. İşte biz, suçlu-günahkâr bir kavmi böyle cezalandırırız.
    [046.026] Andolsun, biz onları, sizleri kendisinde yerleşik kılmadığımız yerlerde (size vermediğimiz güç ve iktidar imkânlarıyla) yerleşik kıldık ve onlara işitme, görme (duygularını) ve gönüller verdik. Ancak ne işitme, ne görme (duyuları) ve ne gönülleri kendilerine herhangi bir şey sağlamadı; Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay konusu edindikleri şey, onları sarıp-kuşattı.
    [046.027] Andolsun, biz çevrenizde bulunan şehirlerden (birçoğunu) yıkıma uğrattık ve belki dönerler diye ayetleri çeşitli şekillerde açıkladık.
    [046.028] Bu durumda, Allah'ı bırakıp yakınlık (sağlamak) için edindikleri ilahlar, onlara yardım etselerdi ya. Hayır, onlar, kendilerinden kaybolup gittiler. Bu (edindikleri ilahlar ve onlara yükledikleri), onların yalanları ve uydurmakta olduklarıdır.

    [046.029] Hani cinlerden birkaçını, Kur'an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman, dediler ki: «Kulak verin;» sonra (dinleme işi) bitirilince de kendi kavimlerine (birer) uyarıcı-korkutucular olarak döndüler.
    [046.030] Dediler ki: «Ey Kavmimiz, gerçekten biz, Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekileri de doğrulayan bir kitap dinledik; hakka ve dosdoğru olan yola yöneltip-iletmektedir.»
    [046.031] «Ey Kavmimiz, Allah'a davet edene icabet edin ve ona iman edin; günahlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi acıklı bir azabtan korusun.»
    [046.032] «Kim Allah'a davet edene icabet etmezse, artık o, yeryüzünde (Allah'ı aciz bırakacak değildir ve onun O'ndan başka) velileri de yoktur. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.»
    [046.033] Onlar görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan (Allah), ölüler de diriltmeye güç yetirir. Hayır; gerçekten O, her şeye güç yetirendir.
    [046.034] Küfredenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir «Bu gerçek değil miymiş?» Onlar: «Rabbimize and olsun, evet (öyledir) « derler. (Allah da «Öyleyse küfretmekte olduklarınızdan dolayı azabı tadın» dedi.
    [046.035] Artık sen sabret; peygamberlerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi, onlar için de acele etme. Onlar, tehdit edildikleri şeyi (azabı) gördükleri gün, sanki kendileri gündüzün yalnızca bir saati kadar yaşamışlar. (Bu,) Bir tebliğdir. Artık fasık olan bir kavimden başkası yıkıma uğratılır mı?
     
  3. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    047-MUHAMMED SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [047.001] Onlar ki küfrettiler ve Allah'ın yolundan alıkoydular, (işte Allah da) onların amellerini giderip-boşa çıkarmıştır.
    [047.002] İman edip salih amellerde bulunan ve Muhammed'e indirilen (Kur'an) a _ki o Rablerinden olan bir haktır _ iman edenlerin (Allah), kötülüklerini örtüp -bağışlamış, durumlarını düzeltip-ıslah etmiştir.
    [047.003] İşte böyle; hiç şüphesiz, küfredenler batıl olana uymuşlar; ve hiç şüphesiz, iman edenler de Rablerinden olan hakka uymuşlardır. İşte Allah, insanlara kendi örneklerini böyle verip-göstermektedir.
    [047.004] Öyleyse, küfredenlerle karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) ya da bir fidye (karşılığı salıverin) . Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin) . İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenler ise; (Allah,) kesin olarak onların amellerini giderip-boşa çıkarmaz.
    [047.005] Onları hidayete erdirecek ve onların durumlarını düzeltip-ıslah edecektir.
    [047.006] Ve onları, kendilerine tarif edip-tanıttığı cennete sokacaktır.
    [047.007] Ey iman edenler, eğer siz Allah'a (Allah adına İslama ve müslümanlara) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.
    [047.008] İnkâr edenler ise, yüzükoyun-düşüş, onlara olsun; (Allah,) onların amellerini giderip-boşa çıkarmıştır.
    [047.009] İşte böyle; çünkü onlar, Allah'ın indirdiğini çirkin (kerih) gördüler; bundan dolayı, O da, onların amellerini boşa çıkardı.
    [047.010] Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Allah, onları yerle bir etti. O kâfirler için de bunun bir benzeri vardır.
    [047.011] İşte böyle; çünkü Allah, iman etmekte olanların velisidir; kâfirlerin ise, onların velisi yoktur.
    [047.012] Şüphesiz Allah, iman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İnkâr edenler ise, metalanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş, onlar için bir konaklama yeridir.
    [047.013] Seni sürüp-çıkaran memleketinden, kuvvet bakımından daha üstün nice memleketler vardır ki, biz onları yıkıma uğrattık da kendileri için hiç bir yardımcı yoktu.
    [047.014] Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku) larına uyan kimseler gibi midir?
    [047.015] Takva sahiplerine va'dedilen cennetin misali (şudur) : İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır; ve orda onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rabblerinden bir mağfiret de vardır. Hiç (böyle mükâfatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını 'parça parça koparan' kaynar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?
    [047.016] Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çıkıp-gittikleri zaman, kendilerine ilim verilenlere derler ki: «O biraz önce ne söyledi?» İşte onlar; Allah, onların kalplerini damgalamıştır ve onlar kendi heva (istek ve tutku) larına uymuşlardır.
    [047.017] Hidayeti bulmuş olanlara gelince; (Allah,) onların hidayetlerini arttırmış ve onlara takvalarını vermiştir.
    [047.018] Artık onlar, kıyamet-saatinin kendilerine apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-düşünmeleri onlara neyi sağlar? dolaşacağınız yeri de bilir, konaklama yerinizi de.
    [047.019] Şu halde bil; gerçek şu ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp-dolaşacağınız yeri de bilir, konaklama yerinizi de.
    [047.020] İman etmekte olanlar, derler ki: «(Savaş izni için) Bir sûre indirilmeli değil miydi?» Fakat, içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem bir sûre indirildiği zaman, kalplerinde hastalık bulunanların üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa onlara evla:
    [047.021] İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet onlar Allah'a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.
    [047.022] Demek, 'iş başına gelip yönetimi ele alırsanız' hemen yeryüzünde fesad (bozgunculuk) çıkaracak ve akrabalık bağlarınızı koparıp parçalayacaksınız, öyle mi?
    [047.023] İşte bunlar; Allah onları lanetlemiş, böylece (kulaklarını) sağırlaştırmış ve basiret (göz) lerini de kör etmiştir.
    [047.024] Öyle olmasa, Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmezler miydi? Yoksa birtakım kalpler üzerine kilitler mi vurulmuş?
    [047.025] Şüphesiz, kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra, gerisin geri (küfre) irtidat eden (dönen) leri, şeytan kışkırtmış ve uzun emellere kaptırmıştır.
    [047.026] İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ın indirdiğini çirkin karşılayanlara dediler ki: «Size bazı işlerde itaat edeceğiz.» Oysa Allah, onların saklamakta olduklarını (sır olarak konuştuklarını) biliyor.
    [047.027] Öyleyse melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak?
    [047.028] İşte böyle; çünkü gerçekten onlar, Allah'ı gazablandıran şeye uydular ve O'nu razı edecek şeyleri çirkin karşıladılar, bundan dolayı (Allah,) onların amellerini boşa çıkardı.
    [047.029] Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, kendi kinlerini Allah'ın hiç çıkarmayacağını mı sandılar?
    [047.030] Eğer biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle sen onları simalarından tanımış olursun. Andolsun, sen onları, sözlerinin anlatım-biçiminden de tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.
    [047.031] Andolsun, biz, sizden mücahid olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, sizi deneyeceğiz ve haberlerinizi de sınayacağız (açıklayacağız) .
    [047.032] Şüphesiz inkâr edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet açıkça belli olduktan sonra 'peygambere karşı gelip zorluk çıkaranlar', kesin olarak Allah'a hiç birşeyle zarar veremezler. (Allah,) Onların amellerini boşa çıkaracaktır.
    [047.033] Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin ve kendi amellerinizi geçersiz kılmayın.
    [047.034] Hiç şüphesiz, inkâr edenler, Allah'ın yolundan alıkoyanlar, sonra kendileri kâfirler iken ölenler; işte Allah, onlara kesinlikle mağfiret etmeyecektir.
    [047.035] Öyleyse, siz üstün (bir durumda) iken, barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe düşmeyin. Allah, sizinle beraberdir; O, sizin amellerinizi asla eksiltmez.
    [047.036] Gerçekten dünya hayatı, ancak bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır. Eğer iman ederseniz ve sakınıp-korkarsanız, O, size ecirlerinizi verir ve mallarınızı da istemez.
    [047.037] Eğer sizden onları(n tümünü) isteyip sizi çıplak bırakacak olursa, cimrilik edersiniz ve sizin kinlerinizi de ortaya çıkarmış olur.
    [047.038] İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeğe çağrılıyorsunuz; buna rağmen sizden kimi cimrilik etmektedir. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik etmektedir. Allah ise, Ganiy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan) dır; fakir olanlar ise, sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzerleriniz de olmazlar.
     
  4. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    048-FETİH SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [048.001] Şüphesiz, biz sana apaçık bir fetih verdik.
    [048.002] Öyle ki Allah, senin geçmiş ve gelecek (her) günahını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltip-iletsin.
    [048.003] Ve Allah, sana 'üstün ve onurlu' bir zaferle yardım etsin.
    [048.004] Mü'minlerin kalplerine sükünet indirdi ki imanlarına iman katsınlar. Göklerin ve yerin orduları O'nundur. O Allah her şeyi bilendir. Ve hikmet sahibidir.
    [048.005] (Bütün bunlar,) Mü'min erkekleri ve mü'min kadınları, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere sokması ve onların kötülüklerini örtüp-bağışlaması içindir. İşte bu, Allah katında 'büyük kurtuluş ve mutluluktur.
    [048.006] Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunmakta olan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azablandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazablanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür.
    [048.007] Göklerin ve yerin orduları, Allah'ındır. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [048.008] Şüphesiz, biz seni bir şahid, bir müjde verici ve bir uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik.
    [048.009] Ki Allah'a ve Resulüne iman etmeniz, onu savunup-desteklemeniz, onu en içten bir saygıyla-yüceltmeniz ve sabah-akşam O'nu (Allah'ı) tesbih etmeniz için.
    [048.010] Şüphesiz, sana biat edenler, ancak Allah'a biat etmişlerdir. Allah'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah'a karşı verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir.
    [048.011] Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: «Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile.» Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: «Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.»
    [048.012] Hayır, siz peygamberin ve mü'minlerin, ailelerine ebedi olarak bir daha dönmeyeceklerini zannettiniz; bu, sizin kalplerinizde çekici kılındı ve kötü bir zan ile zanda bulundunuz da, yıkıma uğramış bir kavim oldunuz.
    [048.013] Kim Allah'a ve Rasulüne iman etmezse, (bilsin ki) gerçekten biz, kâfirler için çılgınca yanan bir ateş hazırlamışızdır.
    [048.014] Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; dilediğine mağfiret eder, dilediğini azablandırır. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
    [048.015] Geride bırakılanlar, siz ganimetleri almaya gittiğiniz zaman diyeceklerdir ki: «Bizi bırakın da sizi izleyelim.» Onlar, Allah'ın kelâmını değiştirmek istiyorlar. De ki: «Siz, kesin olarak bizim izimizden gelmezsiniz. Allah, daha evvel böyle buyurdu.» Bunun üzerine: «Hayır, bizi kıskanıyorsunuz» diyecekler. Hayır, onlar pek az anlayanlardır.
    [048.016] Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: «Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz, Allah, size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz, sizi acı bir azab ile azablandırır.»
    [048.017] Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, (Allah) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse, onu acıklı bir azab ile azablandırır.
    [048.018] Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü'minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine 'güven duygusu ve huzur' indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılığı) olarak vermiştir;
    [048.019] Ve alacakları birçok ganimetleri de. Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [048.020] Allah, alacağınız daha birçok ganimetleri de size va'detti, bunu size hemencecik verdi ve insanların ellerini sizden çekti ki, (bu,) mü'minler için bir ayet olsun ve sizi dosdoğru bir yola yöneltip-iletsin.
    [048.021] Ve (daha) başka (nice nimetler de, ki,) siz henüz onlara güç yetirmiş değilsiniz; (ama) gerçekten Allah, onları sarıp-kuşatmıştır. Allah, her şeye karşı güç yetirendir.
    [048.022] Kâfir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra, ne bir veli (koruyucu dost), ne de bir yardımcı bulamazlardı.
    [048.023] (Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp gitmekte olan sünnetidir. Sen Allah'ın sünnetinde kesinlikle hiç bir değişiklik bulamazsın.
    [048.024] Onlara karşı size zafer verdikten sonra, Mekke'nin göbeğinde onların ellerini sizden ve sizin de ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görmekte olandır.
    [048.025] Ki onlar, küfrettiler, sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları), yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları, bilgisizlik dolayısıyla onları darmadağın edip de bu yüzden size 'dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu.) (Durumun böyle olması,) Allah'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler), seçilip ayrılmış olsalardı, muhakkak içlerinden küfretmekte olanları acıklı bir azab ile azablandırırdık.
    [048.026] Hani o küfretmekte olanlar, kendi kalpleri içinde, 'öfkeli soy-koruyuculuğunu, (hamiyet), cahiliyenin 'öfkeli soy koruyuculuğunu' kılıp-kışkırttıkları zaman, hemen Allah Rasulünün ve mü'minlerin üzerine '(kalbi teskin eden) güven ve yatışma duygusunu' indirdi ve onları «takva sözü» üzerinde 'kararlılıkla ayakta tuttu.'Zaten onlar da, buna layık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
    [048.027] Andolsun ki Allah Peygamberine o rüyayı doğru ve hak olarak gösterdi. İnşallah Kabe'ye emniyet ve güven içinde, korkmadan (mutlaka) gireceksiniz, başlarınızı da traş etmiş ve kısaltmış olarak. Allah sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği için (Mekke'nin fethinden) önce daha yakın bir fetih (Hayber'in fethini) nasip etti.
    [048.028] Ki O, kendi peygamberlerini hidayetle ve hak olan din ile, diğer bütün dinlere karşı üstün kılmak için gönderdi. Şahid olarak Allah yeter.
    [048.029] Muhammed, Allah'ın Rasulü'dür. Ve onunla birlikte olanlar da kâfirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur; İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken semizleyip-kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin de hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir.
     
  5. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    049-HUCURAT SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [049.001] Ey iman edenler, Allah'ın Rasulü'nün huzurunda öne geçmeyin ve Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, işitendir, bilendir.
    [049.002] Ey iman edenler, seslerinizi peygamberin sesi üstünde yükseltmeyin ve birbirinize bağırdığınız gibi, ona sözle bağırıp-söylemeyin; yoksa siz şuurunda değilken, amelleriniz boşa çıkar-gider.
    [049.003] Şüphesiz, peygamberin yanında seslerini alçak tutmakta olanlar; işte onlar (var ya), Allah onların kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlar için bir mağfiret ve büyük bir ecir vardır.
    [049.004] Şüphesiz, hücrelerin ardından sana seslenenler de (var ya), onların çoğu aklını kullanmıyorlar.
    [049.005] Eğer gerçekten onlar, yanlarına çıkıncaya kadar sabretmiş olsalardı, herhalde (bu,) kendileri için daha hayırlı olurdu. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    [049.006] Ey iman edenler, eğer bir fasık, size bir haberle gelirse, onu 'etraflıca araştırın.' Yoksa cehalet-sonucu, bir kavme kötülükte bulunursunuz da, sonra işlediklerinize pişman olursunuz.
    [049.007] Ve bilin ki Allah'ın Rasulü içinizdedir. Eğer o, size birçok işlerde uysaydı, elbette sıkıntıya düşerdiniz. Ancak Allah, size imanı sevdirdi, onu kalplerinizde süsleyip-çekici kıldı ve size küfrü, fıskı ve isyanı çirkin gösterdi. İşte onlar, doğru yolu bulmuş (irşad) olanlardır.
    [049.008] Allah'tan bir fazl (bir ihsan ve lütuf) ve bir nimet olarak. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [049.009] Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine haksızlıkla-tecavüzde bulunacak olursa, artık, haksızlıkla-tecavüzde bulunanla, Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse, bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever.
    [049.010] Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.
    [049.011] Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'en olmadık-kötü lakablarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir.
    [049.012] Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın) . Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan iğrenip-tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Hiç şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.
    [049.013] Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için siz halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Hiç şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Hiç şüphe yok Allah, bilendir, haber alandır.
    [049.014] Bedeviler, dedi ki: «İman ettik.» De ki: «Siz iman etmediniz; ancak «İslâm (müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir. Eğer Allah'a ve Rasulü'ne itaat ederseniz, O, sizin amelerinizden hiç bir şeyi eksiltmez. Hiç şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.»
    [049.015] Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Rasulü'ne iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.
    [049.016] De ki: «Siz Allah'a dininizi mi öğreteceksiniz? Oysa Allah, göklerde ve yerde olanları bilir. Allah, her şeyi bilendir.»
    [049.017] Müslümanlar oldular diye, sana minnet etmektedirler. De ki: «Müslümanlığınızı bana karşı minnet (konusu) etmeyin. Tam tersine, sizi imana yöneltip-ilettiği için Allah size minnet etmektedir. Eğer doğru sözlüler iseniz (bunu böyle kabullenmeniz gerekir.)»
    [049.018] Hiç şüphesiz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yapmakta olduklarınızı görmekte olandır.
     
  6. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    050-KAF SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [050.001] Kâf. 'Şerefli üstün' Kur'an'a andolsun.
    [050.002] Hayır, onlara kendilerinden bir uyarıcı-korkutucunun gelmesine şaştılar da, o kâfirler: «Bu şaşılacak bir şey» dediler.
    [050.003] «Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (yeniden diriltilecekmişiz) ? Bu uzak bir dönüş (iddiasıdır) .»
    [050.004] Doğrusu biz, yerin onlardan ne eksilttiğini bilmişizdir. Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır.
    [050.005] Hayır, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar, derin bir sarsıntı içinde bulunuyorlar.
    [050.006] Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiç bir çatlağı yok.
    [050.007] Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.
    [050.008] (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir.
    [050.009] Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik,
    [050.010] Ve birbiri üstünde dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da.
    [050.011] Kullara rızık olmak üzere. Ve onunla (o suyla) ölü bir şehri dirilttik. İşte (ölümden sonra) dirilip-çıkarılma da böyledir.
    [050.012] Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.
    [050.013] Ad, Firavun ve Lût'un kardeşleri,
    [050.014] Eyke'liler ve Tübba kavmi de yalanladı. Bunların hepsi (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar. Bu yüzden tehdidim (azabım) (onlara) hak oldu.
    [050.015] Ya, biz ilk yaratılışta güçsüz mü düştük? Hayır, onlar 'karmaşık bir kuşku' içindedirler.
    [050.016] Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.
    [050.017] Onun sağında ve solunda oturan 'iki tesbit edici ve yazıcı' tesbit edip yazarlarken,
    [050.018] O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.
    [050.019] O ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) «İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir» (denildiği zaman da) .
    [050.020] Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
    [050.021] (Artık) Her bir nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
    [050.022] «Andolsun, sen bundan bir gaflet içindeydin; işte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün oldukça keskindir.»
    [050.023] Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: «İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.»
    [050.024] (Allah şöyle buyurur) Cehenneme atın son derece inatçı olan her nankör (kâfir) ü
    [050.025] Hayra engel olan saldırgan şüpheciyi;
    [050.026] Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın.
    [050.027] Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: «Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi.»
    [050.028] (Allah buyurur «Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim.»
    [050.029] «Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve ben kullara zulmedici değilim.»
    [050.030] O gün cehenneme diyeceğiz: «Doldun mu?» O da: «Daha fazlası var mı?» diyecek.
    [050.031] Cennet de, muttakiler için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.
    [050.032] Bu, size vadolunandır; (gönülden Allah'a) yönelip-dönen, (İslâm'ın hükümlerini) koruyan.
    [050.033] Görmediği halde Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan ve 'içten Allah'a yönelmiş' bir kalb ile gelen içindir.
    [050.034] «Ona 'esenlik ve barış (selam) la' girin. Bu, ebedilik günüdür.»
    [050.035] Orda diledikleri her şey onlarındır; katımızda daha fazlası da var.
    [050.036] Biz bunlardan önce nice kuşakları yıkıma uğrattık ki onlar, zorbaca yakalamak (yakıp-yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik-deşik etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?
    [050.037] Hiç şüphesiz, bunda, kalbi olan ya da bir şahid olarak kulak veren kimse için elbette bir öğüt (zikir) vardır.
    [050.038] Andolsun, biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; bize hiç bir yorgunluk da dokunmadı.
    [050.039] Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.
    [050.040] Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasında da O'nu tesbih et.
    [050.041] Çağırıcının, yakın bir yerden çağrıda bulunacağı güne kulak ver;
    [050.042] O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür.
    [050.043] Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren biziz, biz. Ve dönüş de bizedir.
    [050.044] O gün yer, onlardan çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte bu, bize göre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi bir arada toplama) dır.
    [050.045] Biz onların neler söylemekte olduklarını daha iyi biliriz ve sen onların üzerinde bir zorba da değilsin; şu halde, benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver.
     
  7. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    051-ZARİYAT SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [051.001] Tozu dumana katıp savuran (rüzgâr) lara.
    [051.002] Derken, ağır yük taşıyan (bulut) lara.
    [051.003] Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,
    [051.004] Sonra iş(ler) i taksim edenlere andolsun.
    [051.005] Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.
    [051.006] Şüphesiz (din) hesap ve ceza da mutlaka gerçekleşecektir.
    [051.007] 'Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış' göğe andolsun;
    [051.008] Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.
    [051.009] Ondan çevrilen çevrilir,
    [051.010] Kahrolsun, o 'zan ve tahminle yalan söyleyenler';
    [051.011] Ki onlar, 'bilgisizliğin kuşatması' içinde habersizdirler.
    [051.012] «Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?» diye sorarlar.
    [051.013] O gün onlar, ateşin üstünde tutulup-eritilecekler.
    [051.014] «Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir.»
    [051.015] Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;
    [051.016] Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.
    [051.017] Gece-boyunca da pek az uyurlardı.
    [051.018] Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
    [051.019] Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.
    [051.020] Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
    [051.021] Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?
    [051.022] Gökte rızkınız vardır ve size va'dolunmakta olan da.
    [051.023] İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, hiç tartışmasız, o (size va'dedilen) sizin (kendi aranızda) konuştuklarınız kadar, kuşkusu olmayan kesin bir gerçektir.
    [051.024] (Ey Nebi!) Sana İbrahim'in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
    [051.025] Hani, onun yanına girdiklerinde: «Selam» demişlerdi. O da: «Selam» demişti. «(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk.»
    [051.026] Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
    [051.027] Derken onlara yaklaştırıp (önlerine sürdü) ; «Yemez misiniz?» dedi.
    [051.028] (Onlar yemeyince) Bunun üzerine onlardan içine bir tür korku düştü. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
    [051.029] Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: «Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış) ? dedi.
    [051.030] Dediler ki: «Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.»
    [051.031] (İbrahim) Dedi ki: «Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?»
    [051.032] Dediler ki: «Gerçek şu ki biz, suçlu-günahkâr bir kavme gönderildik.»
    [051.033] «Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için.»
    [051.034] «(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir.»
    [051.035] Bu arada, mü'minlerden orda kim varsa çıkardık.
    [051.036] Ne var ki, orda müslümanlardan olan bir evden başkasını da bulmadık.
    [051.037] Ve orada, acıklı bir azabdan korkanlar için bir ayet bıraktık.
    [051.038] Musa (olayın) da da (düşündürücü ayetler vardır) . Hani biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;
    [051.039] Fakat o, 'bütün kişisel ve askeri gücüyle' yüz çevirdi ve: «(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir» dedi.
    [051.040] Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) 'kınanacak işler yapıp-durmaktaydı'.
    [051.041] Ad (kavmin) de de (ayetler vardır) . Hani onların üzerine de köklerini kesen (akîm) bir rüzgâr gönderdik.
    [051.042] Üzerinden geçtiği her şeyi (olduğu gibi) bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.
    [051.043] Semud (kavmin) de de (ayetler vardır) . Hani onlara: «Belli bir süreye kadar metalanıp-yararlanın» denmişti.
    [051.044] Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.
    [051.045] Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne de yardım bulabildiler.
    [051.046] Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık) . Çünkü onlar, fasık olan bir kavim idi.
    [051.047] Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz biz, (onu) genişletici olanlarız.
    [051.048] Yeri de biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyici olanlar(ız) .
    [051.049] Ve biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.
    [051.050] Öyleyse, Allah'a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıp-korkutmakta olanım.
    [051.051] Allah ile beraber başka bir ilah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten ben sizi, O'ndan yana açıkça uyarıp-korkutmakta olanım.
    [051.052] İşte böyle; onlardan öncekiler de herhangi bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onlar da: «Büyücü veya cinlenmiş» demişlerdir.
    [051.053] Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, 'azgın ve taşkın (tağiy) ' bir kavimdirler.
    [051.054] Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık sen, kınanacak değilsin.
    [051.055] Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü'minlere yarar sağlar.
    [051.056] Ben, cinleri de, insanları da, yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.
    [051.057] Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve ben, onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.
    [051.058] Hiç şüphesiz, rızık veren, O, metin kuvvet sahibi olan Allah'tır.
    [051.059] Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler.
    [051.060] Kendilerine va'dedilen o (azab) günlerinden dolayı vay o küfretmekte olanlara.
     
  8. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    052-TUR SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [052.001] Tûr'a andolsun,
    [052.002] Satır (satır) dizili kitaba,
    [052.003] Yayılmış ince deri üzerine;
    [052.004] Ma'mur eve,
    [052.005] Yükseltilmiş tavana,
    [052.006] Kabarıp, tutuşan denize,
    [052.007] Şüphesiz senin Rabbinin azabı kesin olarak gerçekleşecek olandır;
    [052.008] Onu uzaklaştırıp-engel olacak yoktur.
    [052.009] O gün gök, sarsılıp çalkalanır.
    [052.010] Ve dağlar bir yürüyüş(le yerlerinden oynayıp) yürür.
    [052.011] İşte o gün, yalanlayanların vay haline.
    [052.012] Ki onlar, 'daldıkları saçma bir uğraşı' içinde oynayıp-oyalananlardır.
    [052.013] Cehennem ateşine, 'küçültücü bir sürüklenme ile' sürüklenecekleri gün;
    [052.014] (Onlara şöyle denir «İşte sizin yalanlamakta olduğunuz ateş budur.»
    [052.015] «Bu da bir büyü mü, yoksa siz mi görmüyorsunuz.»
    [052.016] «Girin ona; artık ister sabredip-dayanın, ister sabretmeyin. Sizin için birdir. Siz ancak, yaptıklarınızla cezalandırılıyorsunuz.»
    [052.017] Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler;
    [052.018] Rablerinin kendilerine verdikleriyle 'sevinçli ve mutludurlar.' Rableri, kendilerini 'çılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur.
    [052.019] «Yapmakta olduklarınızdan dolayı afiyetle yiyin ve için.»
    [052.020] Özenle dizilmiş tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Ve biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz.
    [052.021] İman edenler ve soyları da kendilerini imanda izleyenler (var ya) ; biz onların soylarını da kendilerine katıp-eklemişiz. Onların amellerinden hiç bir şeyi eksiltmedik. Her kişi, kendi kazanmakta olduğuna karşılık bir rehindir.
    [052.022] Onlarla, istek duyup-arzuladıkları meyvelerden ve etten de bol bol verdik.
    [052.023] Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki, onda, ne 'boş ve saçma bir söz', ne de bir günaha sokma yoktur.
    [052.024] Kendileri için (görevlendirilmiş hizmetçi) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.'
    [052.025] Kimi kimine dönüp sorarlar;
    [052.026] Dediler ki: «Biz doğrusu daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe edip-korkanlardık.»
    [052.027] «Şimdi Allah, bize lütufta bulundu ve bizi, 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu.»
    [052.028] «Hiç şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik. Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta kendisidir.»
    [052.029] Şu halde sen, öğüt verip-hatırlat; çünkü sen, Rabbinin nimetiyle ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.
    [052.030] Yoksa onlar: «Bir şairdir, biz ona zamanın felâketlerini gözlüyoruz» mu diyorlar?
    [052.031] De ki: «Siz gözetleyip-durun; çünkü ben de sizinle birlikte gözetleyenlerdenim.»
    [052.032] Yoksa bunu kendilerine saçma-akılları mı emretmektedir? Yoksa kendileri azgın bir kavim midir?
    [052.033] Yoksa: «Onu kendisi uydurup-söyledi» mi diyorlar? Hayır, onlar iman etmiyorlar.
    [052.034] Şu halde, eğer doğru sözlüler iseler, onun benzeri bir söz getirsinler.
    [052.035] Yoksa onlar, hiç bir şey olmaksızın mı yaratıldılar? Yoksa yaratıcılar kendileri mi?
    [052.036] Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır; onlar, kesin bir bilgiyle inanmıyorlar.
    [052.037] Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yoksa üstün güç (her şeyin denetim ve yönetim) sahipleri kendileri midir?
    [052.038] Yoksa onların bir merdivenleri mi var (ki) onunla (yükselip en yüce makamda konuşulanları) dinliyorlar? Öyleyse, dinleyenleri açık bir delil getirsin.
    [052.039] Yoksa kızlar O'nundur da erkek-çocuklar sizin mi?
    [052.040] Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun ki, haksız bir borçtan dolayı onlar, ağır bir yük altındadırlar?
    [052.041] Yoksa gayb (bilgisi) onların katında mıdır, böylece onlar yazıp duruyorlar?
    [052.042] Yoksa hileli-bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat o küfretmekte olanlar, kendileri hileli-düzene düşecek olanlardır.
    [052.043] Yoksa onların, Allah'ın dışında başka bir ilahları mı var? Allah, onların şirk koşmakta olduklarından yücedir.
    [052.044] Eğer gökten bir parçanın düşmekte olduğunu görseler bile. «Üst üste katlanıp-yığılmış bir buluttur.» derler.
    [052.045] Öyleyse sen onları kendisinde (en dayanılmaz azabla) çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak.
    [052.046] O gün, ne hileli-düzenleri kendilerine herhangi bir şeyle yarar sağlayacak, ne de kendileri yardım görecekler.
    [052.047] Hiç şüphe yok, zulmetmekte olanlara, bundan önce de bir azab vardır; ancak onların çoğu bilmiyorlar.
    [052.048] Artık sen, Rabbinin hükmüne sabret; çünkü gerçekten sen, bizim gözlerimizin önündesin. Ve her kalkışında da Rabbini hamd ile tesbih et,
    [052.049] Gecenin bir bölümünde ve yıldızların batışının ardında da O'nu tesbih et.
     
  9. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    053-NECM SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [053.001] Battığı zaman yıldıza andolsun;
    [053.002] Sahibiniz (olan peygamber) şaşırıp-sapmadı ve azmadı.
    [053.003] O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz.
    [053.004] O (söyledikleri) yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.
    [053.005] Ona (bu Kur'an'ı) üstün (oldukça çetin) bir güç sahibi (Cebrail) öğretmiştir.
    [053.006] (Ki O,) Görünümüyle çarpıcı bir güzelliğe sahiptir. Hemen doğruldu.
    [053.007] O, en yüksek bir ufuktaydı.
    [053.008] Sonra yaklaştı, derken sarkıverdi.
    [053.009] Nitekim (ikisi arasında uzaklık) iki yay kadar (oldu) veya daha da yakınlaştı.
    [053.010] Böylece O'nun kuluna vahyettiğini vahyetti.
    [053.011] Onun gördüğünü gönül yalanlamadı.
    [053.012] Yine de siz görmüş olduğu üzerinde onunla tartışacak mısınız?
    [053.013] Andolsun, onu bir de diğer inişte görmüştü.
    [053.014] Sidretü'l-Münteha'nın yanında.
    [053.015] Ki Cennetü'l-Me'va onun yanındadır.
    [053.016] Sidreyi örten örtmekte iken,
    [053.017] Göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) taşmadı.
    [053.018] Andolsun, o, Rabbinin en büyük ayetlerinden olanını gördü.
    [053.019] Gördünüz mü-haber verin; Lât ve Uzza'yı,
    [053.020] Ve üçüncü (put) olan Menât'ı(n herhangi bir güçleri var mı) ?
    [053.021] Erkek (evlat) sizin, dişi de O'nun mu?
    [053.022] Eğer böyleyse, bu, çarpık bir paylaşma.
    [053.023] Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (kuru ve keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah onlarla ilgili 'hiç bir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uymaktadırlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir.
    [053.024] Yoksa insana 'her arzu edip dilekte bulunduğu' şey mi var?
    [053.025] İşte, son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah'ındır.
    [053.026] Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiç bir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah'ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.
    [053.027] Gerçek şu ki, ahirete iman etmeyenler, melekleri dişi isimlerle isimlendiriyorlar.
    [053.028] Oysa onların bununla ilgili hiç bir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca zanna uymaktadırlar. Oysa gerçekte zan, haktan yana hiç bir yarar sağlamaz.
    [053.029] Şu halde sen, bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını istemeyenden yüz çevir.
    [053.030] İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) budur. Hiç şüphesiz, senin Rabbin; kendi yolundan sapanı en iyi bilen O'dur ve hidayet bulanı da en iyi bilen O'dur.
    [053.031] Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır; öyle ki, kötülükte bulunanları, yapmakta oldukları dolayısıyla cezalandırır, güzel davranışta bulunanları da daha güzeliyle ödüllendirir.
    [053.032] Ki onlar büyük günahlardan, çirkince utanmazlıklardan kaçınırlar, ufak tefek günahlar bundan müstesnadır. Hiç şüphesiz Rabb'in, mağfireti geniş olandır. O, sizi daha iyi bilendir, hatta sizi topraktan yarattığı ve siz daha annelerinizin karınlarında cenin halinde bulunduğunuz zaman bile. Öyleyse kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, kimin takva sahibi olduğunu en iyi bilendir.
    [053.033] Şimdi, o yüz çevirmekte olanı gürdün mü?
    [053.034] Azıcık verdi ve gerisini kaya gibi sımsıkı elinde tuttu.
    [053.035] Gaybın ilmi onun yanındadır da o mu görüyor?
    [053.036] Yoksa Musa'nın sahifelerinde olan kendisine haber verilmedi mi?
    [053.037] Ve vefa eden İbrahim'in (sahifelerinde) olan da.
    [053.038] Doğrusu, hiç bir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez.
    [053.039] Ve doğrusu insana da kendi (emek ve) çabasından başkası yoktur.
    [053.040] Şüphesiz kendi (emek ve) çabası da görülecektir.
    [053.041] Sonra ona en eksiksiz karşılık verilecektir.
    [053.042] Elbette son varış Rabbine olacaktır.
    [053.043] Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur,
    [053.044] Doğrusu, öldüren ve dirilten de O'dur.
    [053.045] Doğrusu, çiftleri, erkek ve dişiyi, yaratan da O'dur.
    [053.046] Bir damla sudan (döl yatağına) meni döküldüğü zaman.
    [053.047] Gerçek şu ki, diğer diriltme (yeniden neş'et) de O'na aittir.
    [053.048] Doğrusu, muhtaç olmaktan O kurtardı ve sermaye verip-hoşnut kıldı.
    [053.049] Doğrusu, 'Şi'ra (yıldızı) nın' Rabbi de O'dur.
    [053.050] Doğrusu, önce gelen Ad (halkın) ı da O yıkıma uğrattı.
    [053.051] Semûd'u da. Böylelikle (o halklardan kimseyi) bırakmadı.
    [053.052] Daha önce Nuh kavmini de. Çünkü onlar, daha zalim ve daha azgındılar.
    [053.053] Altı üstüne gelen (Lût kavminin) şehirlerini de O yerin dibine geçirdi.
    [053.054] Böylece ona (o topluma) sardırdığını sardırdı.
    [053.055] Öyleyse, Rabbinin hangi nimetlerinden kuşkuya düşmektesin?
    [053.056] Bu önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır.
    [053.057] O yaklaşmakta olan yaklaştı
    [053.058] Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiç bir güç yoktur.
    [053.059] Şimdi siz, bu sözden mi şaşkınlığa düşüyorsunuz?
    [053.060] (Alaylı) Gülüyorsunuz ve ağlamıyorsunuz.
    [053.061] Ve şuursuzca baş kaldırıyorsunuz.
    [053.062] Hemen, Allah'a secde edin ve (yalnızca O'na) kulluk edin.
     
  10. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    054-KAMER SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [054.001] Kıyamet-saati yakınlaştı ve ay da yarıldı.
    [054.002] Onlar bir ayet (mucize) görseler, sırt çevirirler ve: «(Bu,) Süregelen bir büyüdür» derler.
    [054.003] Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku) larına uydular; oysa her iş sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.
    [054.004] Andolsun, onlara (kendilerini şirkten ve bozulmalardan) caydırıp vazgeçirtecek nice haberler geldi.
    [054.005] (Ki her biri) Doruğunda-olgunlaşmış hikmettir. Fakat uyarıp-korkutmalar bir yarar sağlamıyor.
    [054.006] Öyleyse sen onlardan yüz çevir; o çağrıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün.
    [054.007] Gözler 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'etrafa serpilen' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar.
    [054.008] Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kâfirler derler ki: «Bu, zorlu bir gün.»
    [054.009] Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı: böylece kulumuz (Nuh) u yalanladılar ve: «Delidir» dediler. O baskı altına alınıp engellenmişti.
    [054.010] Sonunda Rabbine dua etti: «Gerçekten ben, yenik düşmüş durumdayım. Artık sen intikam al.»
    [054.011] Biz de 'bardaktan boşanırcasına akan' bir su ile göğün kapılarını açtık.
    [054.012] Yeri de 'coşkun kaynaklar' halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı (hükmümüzü gerçekleştirmek üzere) birleşti.
    [054.013] Ve onu da tahtalar ve çiviler (le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık;
    [054.014] Gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi. (Kendisine ve getirdiklerine karşı) Küfredilip-nankörlük edilmiş olan (Nuh) a bir mükafat olmak üzere.
    [054.015] Andolsun, biz bunu bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
    [054.016] Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
    [054.017] Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
    [054.018] Ad (kavmi) de yalanladı. Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
    [054.019] Biz, o uğursuz (felâket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik.
    [054.020] İnsanları söküp atıyordu; sanki onlar, kökünden sökülüp-kopmuş hurma kütükleriymiş gibi.
    [054.021] Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
    [054.022] Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
    [054.023] Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı.
    [054.024] Dediler ki: «Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir şaşkınlık (sapıklık) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz.»
    [054.025] «Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o, çok yalan söyleyen kendini beğenmiş bir şımarıktır.»
    [054.026] Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir.
    [054.027] Gerçek şu ki biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine gönderenleriz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret.
    [054.028] «Ve onlara, suyun kendi aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Her su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun.
    [054.029] Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından biçip yere devirdi.'
    [054.030] Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
    [054.031] Çünkü biz onların üzerine bir tek çığlık gönderiverdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler.
    [054.032] Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp-düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
    [054.033] Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
    [054.034] Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lût ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk onları seher vakti kurtardık;
    [054.035] Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.
    [054.036] Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.
    [054.037] Andolsun onlar, onun konuklarından da murad almak için baskı yaptılar. Biz de onların gözlerini silip kör ettik. «İşte azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın.»
    [054.038] Andolsun onları bir sabah vakti erkenden, üzerlerinde kararını kılmış bir azab yakalayıp-bastırıverdi.
    [054.039] Şimdi azabımı ve uyarıp-korkutmamı tadın.
    [054.040] Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp-düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
    [054.041] Andolsun Firavun ailesi (ve çevresi ile kavmi) ne de uyarılar geldi.
    [054.042] Onlar bizim ayetlerimizin tümünü yalanladılar. Biz de onları üstün ve güçlü kudretli olanın yakalama tarzıyla yakalayıverdik.
    [054.043] Sizin kâfirleriniz onlardan daha hayırlı mıdır? Yoksa sizin için Kitaplarda bir beraat mi var?
    [054.044] Yoksa onlar; «Biz, 'birbiriyle yardımlaşıp öcünü alan' bir toplumuz» mu diyorlar?
    [054.045] Yakında o toplum bozguna uğratılacak ve onlar arkalarını dönüp kaçakcaklardır.
    [054.046] Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azab) kıyamet-saatidir. O, kıyamet-saati, 'kurtuluşu olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır.
    [054.047] Hiç şüphesiz suçlu-günahkâr olanlar, bir şaşkınlık (sapıklık) ve çılgınlık içindedirler.
    [054.048] Ateşin içinde yüzükoyun sürüklenecekleri gün: Cehennemin dokunuşunu tadın» (denecek) .
    [054.049] Hiç şüphesiz, biz her şeyi bir kader ile yarattık.
    [054.050] Bizim emrimiz, bir göz çarpması gibi yalnızca 'bir keredir'.
    [054.051] Andolsun biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?
    [054.052] Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı) dır.
    [054.053] Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı) dır.
    [054.054] Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nehir (çevresin) dedirler.
    [054.055] Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah) ın yanında doğruluk makamındadırlar.
     
  11. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    055-RAHMAN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [055.001] Rahman (olan Allah) .
    [055.002] Kur'an'ı öğretti.
    [055.003] İnsanı yarattı.
    [055.004] Ona beyanı öğretti.
    [055.005] Güneş ve ay (belli) bir hesap iledir.
    [055.006] Bitki ve ağaç (O'na) secde etmektedirler.
    [055.007] Gök ise, onu da yükseltti ve mizanı yerleştirip-koydu.
    [055.008] Sakın mizanda 'haksızlık ve taşkınlık yapmayın.'
    [055.009] Tartıyı adaletle tutup-doğrultun ve tartıyı noksan tutmayın.
    [055.010] Yere gelince; onu da (yaratılmış bütün) varlıklar için alçaltıp-koydu.
    [055.011] Onda meyveler ve salkımlı hurmalıklar vardır,
    [055.012] Yapraklı taneler ve güzel kokulu bitkiler.
    [055.013] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.014] İnsanı, ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.
    [055.015] Cânn'ı (cinni) da 'yalın-dumansız bir ateşten' yarattı.
    [055.016] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.017] O, iki doğunun da Rabbidir, iki batının da Rabbidir.
    [055.018] Şu hade Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.019] Birbirleriyle kavuşup-karşılaşmak üzere iki denizi salıverdi.
    [055.020] İkisi arasında bir engel (berzah) vardır; birbirlerinin sınırını geçmezler.
    [055.021] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.022] İkisinden de inci ve mercan çıkar.
    [055.023] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.024] Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.
    [055.025] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.026] (Yer) Üzerindeki her şey yok olucudur;
    [055.027] Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin yüzü (zatı) bakî kalacaktır.
    [055.028] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.029] Göklerde ve yerde olan ne varsa O'ndan ister. O, her gün bir iştedir.
    [055.030] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.031] Ey (yeryüzüne yükletilmiş) iki ağırlık (olan ins ve cin), yakında (ahirette hesabınızı görmek üzere) sizin için de vakit bulacağız.
    [055.032] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsizin?
    [055.033] Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşıp-geçin; ancak 'üstün bir güç (sultan) ' olmaksızın aşıp-geçemezsiniz.
    [055.034] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.035] İkinizin de üzerine ateşten yalın bir alev ve (bakır gibi erimiş) kıpkızıl bir duman salıverilir de 'kurtulup-başaramazsınız.
    [055.036] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.037] Sonra gök yarılıp yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül olduğu zaman;
    [055.038] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsizin?
    [055.039] İşte o gün, ne insana, ne de cinne günahından sorulmaz.
    [055.040] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.041] (Çünkü o gün) Suçlu-günahkârlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanıverir.
    [055.042] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.043] İşte bu, suçlu-günahkârların kendisini yalanlamakta oldukları Cehennemdir.
    [055.044] Onlar, kendisiyle alabildiğine kaynar hale getirilmiş su arasında dönüp-dolaşırlar.
    [055.045] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.046] Rabbin makamından korkan kimse için ise iki Cennet vardır.
    [055.047] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.048] Çeşit çeşit 'inceliklere ve güzelliklere' (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler.
    [055.049] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.050] İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır.
    [055.051] Şu halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.052] İkisinde de her meyveden iki çift vardır.
    [055.053] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.054] Astarları, ağır işlenmiş atlastan olan yataklar üzerinde yaslanıp-dayanırlar. İki Cennetin de meyve-devşirmesi (ordakilere) yakın (kolay) dır.
    [055.055] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.056] Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş (öyle) kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır.
    [055.057] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.058] Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.
    [055.059] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.060] İhsanın karşılığı ihsandan başkası mıdır?
    [055.061] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.062] Bu-ikisinin ötesinde iki Cennet daha var.
    [055.063] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.064] Alabildiğine yemyeşildirler.
    [055.065] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.066] İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır.
    [055.067] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.068] İçlerinde (her türden) meyveler, eşsiz-hurma ve eşsiz-nar vardır.
    [055.069] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.070] Orada huyları güzel, yüzleri güzel kadınlar vardır.
    [055.071] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.072] Otağlar içinde korunmuş huri kadınlar.
    [055.073] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.074] Bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır.
    [055.075] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.076] Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere dayanıp-yaslanırlar.
    [055.077] Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?
    [055.078] Celal ve ikram sahibi olan Rabbinin adı ne yücedir.
     
  12. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    056-VAKIA SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [056.001] Vakıa (tartışmasız bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
    [056.002] Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
    [056.003] O aşağılatıcı, yücelticidir.
    [056.004] Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
    [056.005] Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
    [056.006] Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu.
    [056.007] Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
    [056.008] İşte o «Ashab-ı Meymene» olanlar, ne (kutlu) «Ashab-ı Meymene»dir.
    [056.009] «Ashab-ı Meş'eme» olanlar da, ne (mutsuz ve uğursuz) «Ashab-ı Meş'eme»dir.
    [056.010] Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
    [056.011] İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
    [056.012] Nimetlerle-donatılmış Cennetler içinde;
    [056.013] Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden.
    [056.014] Birazı da sonrakilerden.
    [056.015] 'Özenle mücevherlerden işlenmiş' tahtlar üzerindedirler;
    [056.016] Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp-yaslanmışlardır.
    [056.017] Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
    [056.018] Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
    [056.019] Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
    [056.020] Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
    [056.021] Canlarının çektiği kuş eti.
    [056.022] Ve iri gözlü huriler,
    [056.023] Sanki saklı inciler gibi;
    [056.024] Yapmakta olduklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
    [056.025] Orada, ne 'saçma ve boş bir söz' işitirler, ne de günaha sokma.
    [056.026] Yalnızca bir söz (işitirler «Selam, selam.»
    [056.027] «Ashab-ı Yemin», ne (kutludur o) «Ashab-ı Yemin.»
    [056.028] Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
    [056.029] Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
    [056.030] Yayılıp-uzanmış gölgeler,
    [056.031] Durmaksızın akan su(lar) ;
    [056.032] Ve (daha) birçok meyveler arasında,
    [056.033] Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler) .
    [056.034] Yükseklere-kurulmuş döşekler(dedirler) .
    [056.035] Gerçek şu ki, biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.
    [056.036] Onları hep bakireler olarak kıldık,
    [056.037] Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
    [056.038] «Ashab-ı Yemin» olanlar için.
    [056.039] (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet) lerden,
    [056.040] Birçoğu da sonrakilerdendir.
    [056.041] «Ashab-ı Şimal», ne (mutsuzdurlar o) «Ashab-ı Şimal.»
    [056.042] Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
    [056.043] Ve kapkara dumandan olan bir gölge içindedirler,
    [056.044] Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim) .
    [056.045] Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
    [056.046] Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
    [056.047] Ve derlerdi ki: «Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?»
    [056.048] «Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?»
    [056.049] De ki: «Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de,»
    [056.050] «Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.»
    [056.051] Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalancılar,
    [056.052] Hiç şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
    [056.053] Böylece karınları(nızı) onda dolduracaksınız,
    [056.054] Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
    [056.055] Üstelik 'içtikçe susayan hasta develerin' içişi gibi içeceksiniz.
    [056.056] İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
    [056.057] Sizleri biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
    [056.058] Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
    [056.059] Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz?
    [056.060] Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir;
    [056.061] (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.
    [056.062] Andolsun, ilk inşa (yaratma) yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
    [056.063] Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum) u gördünüz mü?
    [056.064] Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
    [056.065] Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
    [056.066] (Şöyle de sızlanırdınız «Doğrusu biz, ağır borç altına girip-zorlandık,»
    [056.067] «Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık.»
    [056.068] Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
    [056.069] Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren biz miyiz?
    [056.070] Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
    [056.071] Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
    [056.072] Onun ağacını sizler mi inşa edip-yarattınız, yoksa onu inşa edip-yaratanlar mıyız?
    [056.073] Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu) ; hem de ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
    [056.074] Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
    [056.075] Hayır, yıldızların yer (mevki) lerine yemin ederim.
    [056.076] Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
    [056.077] Hiç tartışmasız bu, Kur'an-ı Kerim'dir.
    [056.078] Saklanmış-korunmuş bir kitapta (yazılı) dır.
    [056.079] Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunmaz.
    [056.080] Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
    [056.081] Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz?
    [056.082] Ve rızkınızı (Kur'an'dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
    [056.083] Hele can boğaza gelip dayandığında,
    [056.084] Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
    [056.085] Biz ona sizden daha yakınız; ancak siz görmezsiniz.
    [056.086] İşte o vakit, eğer siz ceza görmeyecek iseniz,
    [056.087] Eğer doğru sözlüler de iseniz, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
    [056.088] Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan) lardan ise,
    [056.089] Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış Cennet (onundur) .
    [056.090] Ve eğer «Ashab-ı Yemin»den ise,
    [056.091] Artık, «Ashab-ı Yemin»den selam sana.
    [056.092] Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
    [056.093] Artık (onun için de) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
    [056.094] Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.
    [056.095] Hiç şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku'l-Yakin) .
    [056.096] Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
     
  13. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    057-HADİD SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [057.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [057.002] Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Diriltir ve öldürür. O, her şeye güç yetirendir.
    [057.003] O, Evveldir Ahirdir, Zahirdir, Bâtındır. O, her şeyi bilendir.
    [057.004] Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Siz, her nerede iseniz, O sizinle beraberdir. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
    [057.005] Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. (Sonunda bütün) işler Allah'a döndürülür.
    [057.006] Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar. O, göğüslerin özünde (saklı) olanı bilendir.
    [057.007] Allah'a ve Rasulü'ne iman edin. Size harcama yetkisi verdiği şeylerden infak edin ki sizi onların üzerinde halifeler kıldı. Artık sizden kim iman edip infak ederse, onlar için büyük bir ecir vardır.
    [057.008] Size ne oluyor ki, Rasul sizi Rabbinize iman etmeye çağırıp-dururken Allah'a iman etmiyorsunuz? Oysa O, sizden kesin bir söz almıştı. Eğer mü'min iseniz (inanıp sözünüzü gerçekleştirin) .
    [057.009] Sizi karanlıklardan nura çıkarması için kuluna apaçık ayetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size karşı elbette şefkatli olandır, esirgeyendir.
    [057.010] Size ne oluyor ki, Allah yolunda infak etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. İçinizden, fetihten önce infak eden ve savaşanlar (başkasıyla) bir olmaz. İşte onlar, derece olarak sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Allah, her birine en güzel olanı va'detmiştir. Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.
    [057.011] Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık Allah, bunu kendisi için kat kat arttırır. Onun için 'oldukça üstün ve onurlu (kerim) ' bir ecir vardır.
    [057.012] O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşar iken görürsünüz. «Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar olarak altından ırmaklar akan Cennetlerdir.» İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.
    [057.013] O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman etmekte olanlara derler ki: «(Ne olur) Bize bir göz atın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım.» Onlara: «Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmağa çalışın» denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında da o yönden azab vardır.
    [057.014] (Münafıklar) Onlara seslenirler: «Biz sizlerle birlikte değil miydik?» Derler ki: «Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz; (Allah'a ve İslâm'a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldatıcı da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta masumca bizden görünerek) aldatmış oldu.»
    [057.015] Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve küfretmekte olanlardan da. Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş yeridir.
    [057.016] İman etmekte olanların, Allah'ın ve haktan inmiş olanın zikri için kalplerinin 'saygı dolu bir korku ile yumuşaması zamanı gelmedi mi? Onlar, bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun bir süre geçmiş, böylece kalpleri de katılaşmış bulunanlar gibi olmasınlar. Onlardan çoğu da fasık olanlardı.
    [057.017] Bilin ki gerçekten Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermektedir. Şüphesiz biz, umulur ki aklınızı kullanırsınız diye size ayetleri açıkladık.
    [057.018] Gerçek şu ki, sadaka veren erkekleri ile sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler; onlar için kat kat arttırılır ve 'üstün ve onurlu (kerim) ' olan ecir de onlarındır.
    [057.019] Allah'a ve O'nun Resulüne iman edenler; İşte onlar Rableri katında sıddîklar ve şehidler (veya şahid) lerdir. Onların ecirleri ve nurları vardır. Küfredip de ayetlerimizi yalanlayanlar ise; işte onlar da Cehennem halkıdır.
    [057.020] Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kâfirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnudluk (rıza) da vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.
    [057.021] Rabbinizden olan bir mağfirete (erişmek) ve Cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip-yarışın,' ki (o Cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve O'nun Resulüne iman etmekte olanlar için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir.
    [057.022] Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre pek kolaydır.
    [057.023] Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah'ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.
    [057.024] Ki onlar, cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emreder (önerir) ler. Her kim yüz çevirirse, artık şüphesiz Allah, ganiy (hiç bir şeye muhtaç olmayan), Hamîd (övülmeye layık olan) O'dur.
    [057.025] Andolsun, biz peygamberlerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte kitabı ve mizanı indirdik. Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, kendisine ve peygamberlerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın) . Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır.
    [057.026] Andolsun, biz Nuh'u ve İbrahim'i (elçi olarak) gönderdik, peygamberliği ve kitabı onların soylarında kıldık. Öyle iken, içlerinde hidayeti kabul edenler vardır, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.
    [057.027] Sonra onların izleri üzerinde peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, biz onlara (uyulması gerekli bir yaşama biçimi) yazmadık. Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar. Bununla birlikte onlardan iman edenlere ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olanlardır.
    [057.028] Ey iman edenler, Allah'tan sakınıp-korkun ve O'nun Resulüne iman edin, size kendi rahmetinden iki kat (güzel karşılık) versin. Size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret etsin. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    [057.029] Öyle ki, Kitab Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) Allah'ın fazlından hiç bir şeye 'güç yetirip-sahip olmadıklarını' ve fazlın muhakkak Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilip-öğrensin. Allah, büyük fazl (üstün lütuf ve ihsan) sahibidir.
     
  14. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    058-MÜCADİLE SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [058.001] Gerçekten Allah, eşi konusunda seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan (kadın) ın sözünü işitti. Allah, aranızda geçen konuşmaları işitiyordu. Şüphesiz Allah, işitendir, görendir.
    [058.002] Sizden kadınlarına «zıhar»da bulunanlar (eşlerini annelerinin sırtına benzetenler bilsinler ki kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan söylemektedirler. Gerçekten Allah, çok affeden, çok bağışlayandır.
    [058.003] Kadınlarına «zıhar»da bulunanlar, sonra da söylediklerinden geri dönenlerin, birbirleriyle temas etmeden önce bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. İşte size bununla öğüt verilmektedir. Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.
    [058.004] Ancak buna (imkân) bulamayanlar (için de) birbirleriyle temas etmeden önce, kesintisiz iki ay oruç (yüklenmiştir) ; buna da güç yetiremeyenler altmış yoksulu doyursun. Bu (kolaylık), Allah'a O'nun Resulüne iman etmeniz dolayısıyladır. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kâfirler içinse acı bir azab vardır.
    [058.005] Gerçekten Allah'a ve Resulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendileri sınır koymağa kalkışmakla) başkaldıranlar, kendilerinden öncekilerin alçaltılması gibi alçaltılmışlardır. Oysa biz apaçık ayetler indirdik. Kafirler için küçültücü bir azab vardır.
    [058.006] Allah, onların hepsini dirilteceği gün, onlara neler yapmakta olduklarını haber verecektir. Allah, onları (yaptıklarıyla bir bir) saymıştır, onlar ise onu unutmuşlardır. Allah, her şeye şahid olandır.
    [058.007] Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan üç-kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yapmakta olduklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Hiç şüphe yok Allah, her şeyi bilendir.
    [058.008] 'Gizli toplantıların (kulis) fısıldaşmaları'ndan men edilip sonra men' edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve peygambere karşı isyanı (aralarında) fısıldaşmak olanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selâmlamadığı biçimde selâmlıyorlar. Ve kendi kendilerine: «Söylemekte olduklarımız dolayısıyla Allah bize azab etse ya.» derler. Onlara cehennem yeter, oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir.
    [058.009] Ey iman edenler, kendi aranızda gizli konuşmalarda bulunacağınız zaman, bundan böyle günah, düşmanlık ve peygambere karşı isyanı fısıldaşıp-konuşmayın; birr (iyiliği) ve takvayı konuşun ve kendi huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakınıp-korkun.
    [058.010] Şüphesiz 'gizli toplantıların (kulis) fısıldaşmaları,' iman etmekte olanları üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler) dandır. Oysa Allah'ın izni olmaksızın o, onlara hiç bir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.
    [058.011] Ey iman edenler, size meclislerde «Yer açın» dendiği zaman, siz de yer açın; Allah da size genişlik versin. Size: «Kalkın» denildiği zaman da kalkın. Allah, sizden iman etmekte olanları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah, yapmakta olduklarınızı haber alandır.
    [058.012] Ey iman edenler, peygambere gizli bir şey arzedeceğiniz zaman, gizli konuşmanızdan önce bir sadaka verin. Bu, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet (buna imkân) bulamazsanız, artık şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

    [058.013] Gizli konuşmanızdan önce sadaka vermenizden ürküntü mü duydunuz? Çünkü yapmadınız, Allah sizin tevbelerinizi kabul etti. Şu halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah'a ve O'nun Resulüne itaat edin Allah, yapmakta oldularınızdan haberdar olandır.
    [058.014] Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinmekte olanları görmedin mi? Onlar, ne sizdendirler, ne de onlardan. Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin etmektedirler.
    [058.015] Allah, onlara şiddetli bir azab hazırlamıştır. Doğrusu onların yapmakta oldukları ne kötüdür.
    [058.016] Onlar, yeminlerini bir siper edindiler, böylece Allah'ın yolundan alıkoydular. Artık onlar için alçaltıcı bir azab vardır.
    [058.017] Ne malları, ne çocukları onlara Allah'a karşı hiç bir şeyle bir yarar sağlayamaz. Onlar, ateşin halkıdır, içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
    [058.018] Onların tümünü Allah'ın dirilteceği gün, sizlere yemin ettikleri gibi O'na da yemin edeceklerdir ve kendilerinden bir şey üzerine olduklarını sanacaklardır. Dikkat edin; gerçekten onlar, yalan söyleyenlerin ta kendileridir.
    [058.019] Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle de onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
    [058.020] Hiç şüphesiz Allah'a ve Resulüne karşı (onların koydukları sınırları tanımayıp kendiler sınır koymağa kalkışmakta) başkaldıranlar; işte onlar, en çok zillete düşenler arasında olanlardır.
    [058.021] Allah, yazmıştır: «Andolsun, ben galip geleceğim ve peygamberlerim de.» Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.
    [058.022] Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiç bir kavim (topluluk) bulamazsın ki, onlar Allah'a ve Rasulüne karşı başkaldıran kimselere bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, isterse babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda ebedi olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
     
  15. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    059-HAŞR SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [059.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [059.002] Kitap Ehlinden küfredenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah('ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku salıverdi; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahibleri ibret alın.
    [059.003] Eğer Allah, onlara sürgünü yazmamış olsaydı, muhakkak onları (yine) dünyada azablandırırdı. Ahirette ise onlar için ateş azabı vardır.
    [059.004] Bu, onların Allah'a ve O'nun Resulüne karşı 'başkaldırıp ayrılık çıkarmaları' dolayısıyladır. Kim Allah'a karşı başkaldırıp-ayrılık çıkarırsa, muhakkak Allah cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.
    [059.005] Hurma ağaçlarından her neyi kesmişseniz veya kökleri üzerinde dimdik neyi bırakmışsanız, (bu) Allah'ın izniyledir ve fasık olanları alçaltması içindir.
    [059.006] Onlardan Allah'ın peygamberine verdiği «fey'e» gelince, ki siz buna karşı (bunu elde etmek için) ne at, ne deve sürdünüz. Ancak Allah, kendi elçilerini dilediklerinin üstüne musallat kılar. Allah, her şeye güç yetirendir.
    [059.007] Allah'ın o (fethedilen) şehir halkından peygamberine verdiği fey, Allah'a, peygambere, (peygamberle) yakın akrabalığı olanlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah'tan sakınıp-korkun. Şüphesiz Allah, cezası (ikâbı) pek şiddetli olandır.
    [059.008] (Bundan başka bu mallar,) Hicret eden fakirleredir ki, onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) arayıp, Allah'a ve O'nun Resulüne yardım ederlerken yurtlarından ve mallarından sürülüp-çıkarılmışlardır. İşte bunlar, sadık olanlar bunlardır.
    [059.009] Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
    [059.010] Bir de onlardan sonra geleNler, derler ki: «Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman etmiş olanlara karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.»
    [059.011] Münafıklık etmekte olanları görmüyor musun ki, onlar, Kitap Ehlinden küfre sapan kardeşlerine derler ki: «Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) sürülüp-çıkarılacak olursanız, biz de sizlerle birlikte mutlaka çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiç bir zaman itaat etmeyiz.» Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz.» Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.
    [059.012] Andolsun, onlar sürülüp çıkarılacak olurlarsa, kendileri onlarla birlikte çıkmazlar. Onlara karşı savaşılırsa da kendilerine yardımda bulunmazlar; yardım etseler bile (arkalarına) dönüp-kaçarlar. Sonra kendilerine yardım edilmez.
    [059.013] Herhalde onların içlerinde 'dehşet ve yılgınlık bakımından' siz, Allah'tan (O'na karşı duydukları dehşetten) daha çetinsiniz. Bu, gerçekten onların 'derin bir kavrayışa sahip olmamaları' dolayısıyla böyledir.
    [059.014] Onlar, iyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu bir halde savaşmazlar. Kendi aralarındaki çarpışmaları ise pek şiddetlidir. Sen onları birlik sanırsın, oysa kalpleri paramparçadır. Bu, gerçekten onların akletmeyen bir kavim olmaları dolayısıyla böyledir.
    [059.015] Kendilerinden önce yakın geçmişte olanların durumu gibi; onlar, yaptıklarının sonucunu tadmışlardır. Onlar için acı bir azab vardır.
    [059.016] Şeytanın da durumu gibi; çünkü insana «Küfret» dedi, o da küfre sapınca: «Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım» dedi.
    [059.017] Sonunda onların akibetleri, şüphesiz ateşin içinde ikisinin de ebedi olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur.
    [059.018] Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının. Herkes yarın için neyi takdim edip-gönderdiğine baksın. Allah'tan korkup-sakının. Hiç şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.
    [059.019] Ve kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir.
    [059.020] Ateş halkı ile cennet halkı bir olmaz. Cennet halkı 'umduklarına kavuşup mutluluk içinde olanlardır.'
    [059.021] Şayet biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, andolsun onu Allah korkusundan saygı ile baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. İşte biz, belki düşünürler diye, insanlara örnekleri böyle vermekteyiz.
    [059.022] O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Gaybı da, müşahede edilebileni de bilendir. Rahman, Rahim olan O'dur.
    [059.023] O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Melik'tir (bütün mülkün sahibidir) . Kuddûs'tur; Selam'dır; Mü'min'dir; Müheymin'dir; Aziz'dir; Cebbar'dır; Mütekebbir'dir. Allah, (müşriklerin) şirk koşmakta olduklarından çok yücedir.
    [059.024] O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, 'şekil ve suret' verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.
     
  16. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    060-MÜMTEHİNE SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [060.001] Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size gelene küfretmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı peygamberi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp-çıkarmışlardır. Eğer siz, benim yolumda cihad etmek ve benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl) onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlemekte olduklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilirim. Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.
    [060.002] Eğer onlar sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin küfre sapmanızı içten arzu etmişlerdir.
    [060.003] Ne yakın akrabalarınız, ne çocuklarınız kıyamet günü size bir yarar sağlayamaz. (Allah) Sizin aranızı ayıracaktır. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
    [060.004] İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kendi kavimlerine demişlerdi ki: «Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında tapmakta olduklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkâr ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göstermiştir.» Ancak İbrahim'in babasına: «Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez.» demesi hariç. «Ey Rabbimiz, biz sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır.»
    [060.005] «Rabbimiz, küfretmekte olanlar için bizi fitne (deneme konusu) kılma ve bizi bağışla Rabbimiz. Şüphesiz sen, üstün ve güçlüsün, hüküm ve hikmet sahibisin.»
    [060.006] Andolsun, onlarda sizler için, Allah'ı ve ahiret gününü umud etmekte olanlar için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa, artık şüphesiz Allah, ganiy (hiç bir şeye ihtiyacı olmayan) . Hamid (övülmeye layık olan) dır.
    [060.007] Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık beslemekte olduklarınız arasında bir sevgi-bağı kılar. Allah, güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
    [060.008] Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever.
    [060.009] Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalim olanların ta kendileridir.
    [060.010] Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret etmişler olarak size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet onların (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kâfirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kâfir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret) eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onların nikâhlamanızda sizin için bir güçlük yoktur. Kâfir (kadın) ların ismetlerini (nikâhlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür. Sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [060.011] Ve eğer eşlerinizden (kâfirlere kaçmalarından dolayı) herhangi bir şey kâfirlere geçer, böylece siz de (savaşta onları yenip) ganimete kavuşursanız, eşleri (kaçıp) gidenlere (mehir olarak) harcama yaptıklarının bir mislini verin. Kendisine iman etmekte olduğunuz Allah'tan korkup-sakının.
    [060.012] Ey Peygamber! İnanmış kadınlar biat için gelirlerse, sana; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleriyle ayakları arasında iftira uydurup getirmemeleri, marufta sana karşı gelmemeleri hususunda biat etsinler. Sen de onların biatlarını al. Ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
    [060.013] Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı gibi kavmi veli (dost ve müttefik) edinmeyin; ki onlar, kâfir olanların mezar halkından umut kesmeleri gibi ahiretten umut kesmişlerdir.
     
  17. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    061-SAFF SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM




    [061.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [061.002] Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?
    [061.003] Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında bir gazab (konusu olması) bakımından (büyüdükçe) büyüdü (büyük bir suç teşkil etti) .
    [061.004] Hiç şüphesiz Allah, kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
    [061.005] Hani Musa, kendi kavmine demişti ki: «Ey kavmim, gerçekten benim sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?» İşte onlar eğrilip-sapınca Allah da onların kalplerini eğriltip saptırmış oldu. Allah, fasık olan bir kavmi hidayete erdirmez.
    [061.006] Bir zamanlar Meryem oğlu İsa da: «ey İsrail Oğulları, ben size gönderilmiş Allah elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim» demişti. Fakat onlara apaçık deliller gelince: «Bu apaçık bir kandırmacadır» dediler.
    [061.007] Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Ki o İslam'a (Allah'a itaat etmeye) davet olunmuştu. Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez.
    [061.008] Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler hoş görmese bile.
    [061.009] Peygamberlerini hidayet ve hak din üzere gönderen O'dur. Öyle ki onu (hak din olan İslâm'ı) bütün dinlere karşı üstün kılacaktır; müşrikler hoş görmese bile.
    [061.010] Ey iman edenler, sizi acı bir azabdan kurtaracak bir ticareti size haber vereyim mi?
    [061.011] Allah'a ve O'nun Resulüne iman ederseniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad ederseniz. Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.
    [061.012] O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte 'büyük mutluluk ve kurtuluş' budur.
    [061.013] Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var; Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret) ' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele.
    [061.014] Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olun; Meryem oğlu İsa'nın havarilere: «Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?» demesi gibi. Havariler de demişlerdi ki: «Allah'ın yardımcıları bizleriz.» Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da küfretmişti. Sonunda biz de iman edenleri düşmanlarına karşı destekledik, onlar da üstün geldiler.
     
  18. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    062-CUMA SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [062.001] Göklerde ve yerde olanların tümü, Melik; Kuddüs; Aziz; Hakim olan Allah'ı tesbih etmektedir.
    [062.002] O, ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp-temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamberi gönderendir. Oysa onlar, bundan önce gerçekten açıkça bir sapıklık içinde idiler.
    [062.003] Ve onlardan henüz kendilerine ulaşıp-katılmamış bulunan diğerlerine de (peygamber gönderilmiştir) ; O (Allah), üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
    [062.004] Bu, Allah'ın dilediğine verdiği fazl (lütuf ve ihsan) dır. Allah, büyük fazl sahibidir.
    [062.005] Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu (içindeki derin anlamları, hikmet ve hükümleriyle gereği gibi) yüklenmemiş olanların durumu, koskoca kitap yükü taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalan saymakta olan kavmin durumu ne kadar kötüdür. Allah, zalim olan bir kavmi hidayete erdirmez.
    [062.006] De ki: «Ey Yahudi olanlar, eğer siz, (bütün) insanlardan ayrı olarak yalnızca sizlerin gerçekten Allah'ın velileri (dost ve sevgili kulları) olduğunuzu öne sürüyorsanız, şu halde ölümü temenni edin; eğer doğru sözlü iseniz (bunu çekinmeden yapın) .»
    [062.007] Oysa onlar, ellerinin öne takdim ettikleri dolayısıyla bunu hiç bir zaman temenni edemezler. Allah, zalimleri bilendir.
    [062.008] De ki: «Hiç tartışmasız sizin kendisinden kaçmakta bulunduğunuz ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah) a döndürüleceksiniz; O da size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.»
    [062.009] Ey iman edenler, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah'ı zikretmeğe koşun ve alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
    [062.010] Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın, Allah'ın fazlını isteyip-arayın ve Allah'ı çokça zikredin, umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz.
    [062.011] Oysa onlar (kendilerini tümüyle Allah'a ve İslâm'a teslim etmeyenler) bir ticaret ya da 'bir eğlence konusu ve fırsatı' gördükleri zaman, (hemen) ona sökün ettiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: «Allah'ın katında bulunan, eğlenceden de, ticaretten de daha hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.»
     
  19. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    063-MÜNAFİKUN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM


    [063.001] Münafıklar sana geldikleri zaman: «Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin» dediler. Allah da bilmektedir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylemekte olduklarına şahidlik etmektedir.
    [063.002] Onlar, yeminlerini bir siper edinip Allah'ın yolundan alıkoydular. Doğrusu şu ki onlar, ne kötü şey yapmaktadırlar.
    [063.003] Bu, onların iman etmeleri sonra küfretmeleri dolayısıyla böyledir. Böylece kalplerinin üzerine damga vurulmuştur, artık onlar kavrayamazlar.
    [063.004] Sen onları gördüğün zaman cüsseli-yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar, (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakın. Allah onları kahretsin nasıl da çevriliyorlar.
    [063.005] Onlara: «Gelin Allah'ın Resulü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin,» denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün.
    [063.006] Senin onlar adına mağfiret dilemen ile mağfiret dilememen onlar için birdir. Allah, onlara kesin olarak mağfiret etmeyecektir. Şüphesiz Allah, fasık olan bir kavme hidayet vermez.
    [063.007] Onlar ki: «Allah'ın Resulü yanında bulunanlara hiç bir infak (harcama) da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler.» derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar.
    [063.008] Derler ki: «Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır.» Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resulü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.
    [063.009] Ey iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah'ı zikretmekten 'tutkuya kaptırıp-alıkoymasın'; kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.
    [063.010] Sizden birinize ölüm gelip de: «Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirsen ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam» demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin.
    [063.011] Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiç bir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberdar olandır.
     
  20. sha.

    sha. ..daha çirkin, daha huysuz

    064-TEGABUN SURESİ

    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM



    [064.001] Göklerde ve yerde olanların tümü Allah'ı tesbih etmektedir. Mülk de O'nundur, hamd (övgü) de O'nundur. O, her şeye güç yetirendir.
    [064.002] Sizi yaratan O'dur; buna rağmen sizden kiminiz kâfirdir, kiminiz ise mü'min. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
    [064.003] Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır.
    [064.004] Göklerde ve yerde olanların tümünü bilir; sizin saklı tutmakta olduklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilir. Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
    [064.005] Bundan önce küfre sapmış bulunanların haberi size gelmedi mi? İşte onlar, işlerinin vebalini taddılar. Onlar için acı bir azab vardır.
    [064.006] Bu, kendilerine apaçık belgelerle peygamberler geldiği halde onların «bizi bir beşer mi hidayete ulaştıracak?» demeleri ve bu yüzden küfre saparak yüz çevirmeleri nedeniyledir. Allah da (onlara karşı) müstağni olduğunu (hiç bir şeye ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Allah Ğaniy'dir, Hamid'dir.
    [064.007] Küfre sapmış bulunanlar, kendilerinin kesin olarak diriltmeyeceklerini öne sürdüler. De ki: «Hayır, Rabbim adına andolsun, siz, muhakkak diriltileceksiniz, sonra mutlaka yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu da Allah'a göre oldukça kolaydır.
    [064.008] «Şu halde Allah'a, O'nun Resulüne ve indirdiğimiz nur (Kur'an) a iman edin. Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.»
    [064.009] Sizi toplanma günü için bir arada toplayacağı gün; Kim Allah'a iman edip salih bir amelde bulunursa, (Allah) onun kötülüklerini örter ve içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte büyük 'mutluluk ve kurtuluş (fevz) ' budur.
    [064.010] Küfredip ayetlerimizi yalan sayanlara gelince; onlar da içinde sürekli kalıcılar olmak üzere, ateşin halkıdırlar. Ne kötü bir dönüş yeridir O.
    [064.011] Allah'ın izni olmaksızın hiç bir musibet (hiç kimseye) isabet etmez. Kim Allah'a iman ederse, onun kalbini hidayete yöneltir. Allah, her şeyi bilendir.
    [064.012] Allah'a itaat edin ve Resulü de itaat edin. Şayet yüz çevirecek olursanız, artık elçimiz üzerine düşen (yalnızca) apaçık olan bir tebliğ (gerçeği en yalın biçimde size iletme) dir.
    [064.013] Allah, O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse mü'minler (yalnızca) Allah'a tevekkül etsinler.
    [064.014] Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür (kusurlarını yüzlerine vurmaz) ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
    [064.015] Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitne (bir deneme) dir. Allah ise, büyük ecir (en güzel karşılık) O'nun katında olandır.
    [064.016] Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır (en büyük yarar) olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
    [064.017] Eğer Allah'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artttırır ve sizi bağışlar, Allah Şekûr'dur (şükrü kabul edip çok ihsan eden), Halim'dir (cezayı vermekte acele etmeyendir) .
    [064.018] Gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, Aziz (üstün ve güçlü), Hakim (hüküm ve hikmet sahibi) olandır.
     

Bu Sayfayı Paylaş