unutmak kolay mı deme unutursun mihribanım oğlun kızın olsun hele unutursun mihribanım hayat böyle bu gemide eskiler yiter yenide beni değil kendini de unutursun mihribanım yıllar sineme yaslanır hatıraların paslanır bu deli gönül uslanır unutursun mihribanım zaman erir kelep kelep meyve dalda durmuyor hep unutturur bir çok sebep unutursun mihribanım gün geçer azalır sevgi değişir herşeyin rengi bugün değil, yarın belki unutursun mihribanım süt emerdin gündüz gece unuttun ya büyüyünce bu işte tıpkı öylece unutursun mihribanım
Sana Mihriban dedim uzaklara göç ettin Kuşların yuvasından tuzaklara göç ettin Nice yıllar üstünden geçti benim sevdamın Gül misali yüzünü unutmadım Mihriban Daim güle oynaya koştuğumuz yolların Yokuşunu düzünü unutmadım Mihriban Bizim elde kış oldu boran oldu ağladım Çocukluk yüreğimi yoran oldu ağladım Bilmediğim soruyu soran oldu ağladım Dokuz sene közünü unutmadım Mihriban Güya eski bir sevda hatırlarda kalmazmış Kokun rüzgarla gider ıtırlarda kalmazmış İlk göz ağrım da olsa satırlarda kalmazmış Kulağımda sözünü unutmadım Mihriban Allah`ı�n işlerine akıl sır erdiremem Seni bana yazmışsa ellere verdiremem Vuslatı tadamadan yerlere serdiremem O hükümlü özünü unutmadım Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamıştın,çözülmüyor mihriban Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor mihriban Yar,deyince kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor Lambada titreyen alev üşüyor Aşk kağıda yazılmıyor mihriban Önce naz sonra söz ve sonra hile Sevilen seveni düşürür dile Seneler asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor mihriban Tabiplerde ilaç yoktur yarama Aşk değince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut cizilmiyor mihriban Boşa bağlanmış bülbül gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım karabahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor mihriban Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim çözülmüyor mihriban ABDURRAHİM KARAKOÇ
Mihriban’ın Cevabı Unutursun demek dillere kolay Unutamıyorum gül yüzlü Alim Ben tutsak Mihriban, evim bir saray Avunamıyorum gül yüzlü Alim Davulla, zurnayla silindi güya En güzel duygular daldı uykuya Cemreler düştükçe toprağa, suya Uyutamıyorum gül yüzlü Alim Gözlerim kör olmuş bakmaz yabana Sevgin silinmiyor tutmuyor yama Kendimi unuttum,unuttum ama Seni unutamadım gül yüzlü Alim Çizgiler yüzümde süs desen, desen Çizgiler ne yazar bir bilebilsen Yazdıran kör kader yazılan da sen Silemiyorum gül yüzlü Alim Şiirler yazmışsın yanık mı yanık Türküler yakmışsın turnalar tanık Sensiz geçen yıllar zifir karanlık Uyuyamıyorum gül yüzlü Alim Ne bir haber aldım, ne de bir selam Doğmadan alnıma yazılmış belam Ellerim titriyor yazmıyor kalem Anlatamıyorum gül yüzlü Alim Unutursun demek kolaydır dile Oğlun kızın olsun demiştin hele Dileklerin tuttu fallara göre Yine unutamadım gül yüzlü Alim Gömmeden bu aşkı kazmayla kürek Ellerin elime dokunsa gerek Bebe değil ki bu, bir yanık yürek Avutamıyorum gül yüzlü Alim Gördüğüm bir düş mü yok mu süresi Boynumda zincir mi aşkın çilesi Ayrılıktan ölüme sınır neresi Çizemiyorum gül yüzlü Alim Sevda çekmeyene bir aşk masalı Bir bedende gizli çift can misali Neresi Mihriban, neresi Ali Çözemiyorum gül yüzlü Alim
Çok sevdiğim bir şairin, Abdurrahim Karakoç'un (Allah rahmet eylesin), çok sevdiğim bir şiiri. Hani böyle en iç titreten şiirlerinden. "Yar, deyince kalem elden düşüyor." özellikle bu dize, türküsünde sabırsızlıkla beklediğim dizedir. Dinlediğimde efkarlanıp, "hani benim çayım, demli olsun" demek istediğim türküdür. Musa Eroğlu'nun yorumu meşhurdur. Ama ben Şükriye Tutkun'unkini de severim, hatta galiba onu daha bir fazla severim.
Mihribanı soralım Mihribanı nasıl yazdınız? - Bir gün içime bir şey düşmüş, yazmak istemişim, yazmışım Ha, kimdir bu Mihriban? Herkes bunu sorar Mihriban diye bir kimse yoktur. Nasıl ki Hasan diye birisi yoksa muhatabım, Mihriban da öyledir, sembol bir isimdir. Ha, muhatabım mı yoktu? Kesin vardı canım, olmasa bu şiir böyle çıkar mı? Olduğu için de böyle çıktı işte Ha sana bir de üçüncü bir Mihriban şiirinden bahsedeyim. Başlangıçta vardı da sonra nasıl olduysa düşmüş bu Bende de kalmamıştı, bir yerlerden çıkarıp gönderdiler. O halk şiiri tarzında değil. Birincisini Zekeriya Bozdağ besteledi, plağa okumuştu. İkincisini Musa Eroğlu besteledi. Ama üçüncü bestelenmedi - Mihriban yaşıyor mu şimdi? - Bilmiyorum Mihribanı kimseye anlatmadım, daha da anlatmam. - Tüm Türkiye Mihribanı merak ediyor. Diğer şiirlerinizi muhayyel bir kişilik üstüne yazıyorsunuz, ama Mihriban diye biri var, değil mi? - Adı Mihriban değil, ama var Geçenlerde biri, Ya ağabey, biri senin Mihribanın hikâyesini anlatıyordu dedi. Yok, hepsi yalan söylüyor dedim. Tabii, benden çıkmadığına göre, herkes farklı farklı anlatacaktır. Ben de kimseye anlatmadım, daha da anlatmam Yaşayıp, yaşamadığını da bilmiyorum. Yani başımızdan geçmiş bir macera gibi bir şey, fakat vuslat olmamış, o kendi yoluna gitmiş, ben kendi yoluma Ben onun ismini verirsem, ayıp olmaz mı bu? - Bu şiirlerden haberi var mıydı? - İkisini bilirdi Ben, Artık unutalım bunları dedim. Unutmak kolay mı? diye bir mektup geldi. Ben de Unutmak kolay mı deme, unutursun Mihribanım diye yazdım. O belki de unutmamıştır da, ateş kalmamıştır Ateşin, harlı zamanı ayrı, korlu zamanı ayrı, küllü zamanı ayrıdır - Mihriban nerede yayımlandı ilk olarak? - Hatırımda değil, eline verdim, kendi okudu, ilk defa okuyan o oldu. Ben verdim, gitti, ondan sonra da tavrı değişti -Tavrı değişti?!.. - İyice yakınlık oldu. Şiir zevkli bir iştir; yazmasını, okumasını bilince Tabii o zaman daha talebeydi - Siz çalışıyor muydunuz? - Ben memurdum. O başka vilayetteydi. - Gider miydiniz? - Gitmem mi hiç!? - Kaç defa gittiniz? - Bilmiyorum - - Yani gazete baskıda 1, 4 ve 8 basılmış, ama orta sayfası boş çıkartıyorsun Mihribana Mektuplar Haftada on beş günde bir tanesini gönderirdim, giderdi kendisine Mihribana özel gazete hazırlardım o da bana mektup gönderirdi. - Yani Mihribanın esas baskısı illegal olarak bu - Evet - O düşüncelerini yansıtır mıydı? - O yazardı bana, gönderirdi, ama ben ona gönderince zor olurdu. Ben ona gazete gönderirdim, o bana mektup - Duruyor mu mektuplar? -Yok - Neler yazardı? - Aklımda yok ki - Annesinin, babasının haberi var mıydı? - Başka yerden duymuşlar. Hatta konuştuk, sohbet de ettik. Annesi ağır konuştu kızına Böyle bir şey vardı da neden söylemedin, isteyenlerin hepsine yok dedin, diye Bana bir şey demedi. - Gelin, isteyin demediler mi? - Ben bozdum işi - Niye? - İşte, kafam öyle tuttu, bozdum Göremediğin insana gitti, kayboldu dersin Mihriban Sarı saçlarına deli gönlümü Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban. Ayrılıktan zor belleme ölümü Görmeyince sezilmiyor Mihriban. Yâr deyince, kalem elden düşüyor Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor Lâmbamda titreyen alev üşüyor Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban. Önce naz, sonra söz ve sonra hile Sevilen, seveni düşürür dile Seneler, asırlar değişse bile Eski töre bozulmuyor Mihriban. Tabiplerde ilâç yoktur yarama Aşk deyince ötesini arama Her nesnenin bir bitimi var ama Aşka hudut çizilmiyor Mihriban. Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne Kar koysan köz olur aşkın külüne Şaştım kara bahtım tahammülüne Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban. Tarife sığmıyor aşkın anlamı Ancak çeken bilir bu derdi, gamı Bir kördüğüm baştan sona tamamı Çözemedim Çözülmüyor Mihriban. Unutursun (Mihribanım) Unutmak kolay mı deme Unutursun Mihribanım Oğlun kızın olsun hele Unutursun Mihribanım Zaman erir kelep kelep Meyve dalında kalmaz hep Unutturur birçok sebep Unutursun Mihribanım Yıllar sineye yaslanır Hatıraların paslanır Bu deli gönlün uslanır Unutursun Mihribanım Süt emerdin gündüz gece Unuttun ya büyüyünce Ha işte tıpkı öylece Unutursun Mihribanım Gün geçer azalır sevgi Değişir her şeyin rengi Bugün değil yarın belki Unutursun Mihribanım Düzen böyle bu gemide Eskiler yiter yenide Beni değil, sen seni de Unutursun Mihribanım İKİ MİHRİBAN ŞİİRİNİN ARASINDA ÜÇÜNCÜ BİR MİHRİBAN: BEKLEMEK Abdurrahim Karakoçun elinde bir başka kâğıdı görüyorum. Bu, Mihriban (3) Bir diğer ismi de Beklemek Unutursun ve Beklemek Mihriban, muhatabına takdim edilmişti. Özel gazete baskısı olarak Unutursun ise, unutmayan sevgiliye haşin bir cevap Beklemek ikisi arasında İkisinin hem öncesinde hem sonrasında Bunu daha önceki sohbetlerimizden bile bilmiyorum. Benim için yeni bir şiir Serbest şiirin serazat rüzgârları da var, hecenin geleneksel iç disiplini de Beklemek, İki Mihribanın zamanından münezzeh İlk aşkın, daha doğrusu aşkın ilk demlerinde Sarıca düzünde döktüğü gözyaşları kadar eski, âdeta sineye yaslanmış bütün yollar ve yıllar kadar yakından bilinen derin bir ıstırabın sarsması kadar taze Mihriban (Beklemek) Sarıca düzünde bir yığın toprak Sulanır her sabah gözyaşlarımla Mihriban, Mihriban uyan da bir bak Hasret düğüm düğüm ak saçlarımda Ardıçlı dağlarda gene ay doğar Akasya gölgeleri delik deşik Bir pınar ağlar akşamdan sabaha dek Yapraklar sallanır, ışıklar söner Büyüdükçe büyür içimde bir ben beklemek Öksüz kaldı, yem döktüğün kumrular Çiçeklerin boynu bükük, bahçende Mihriban Mihriban düşsüz uykular Çıban çıban sızlıyor ah bende Seneler yollardan izini sildi Cebimde resmin kaldı bir tek Bekletti meğerki ulviymiş yaşamak Ne güzel derdik seninle beklemek Güneş gene doğup gene batıyor Yüzüme serdiğin saçların hani Şimdi karyolanda eller yatıyor Vefasız aynalar unuttu seni. Dertler beni oylum oylum yakıyor Her şey yalanmış, bilmeden gittin Kaderin bağrında doğdu bir gerçek Mihriban Mihriban ölümden zormuş Ben de bilmezdim, beklemek... Abdürrahim Karakoç Ropörtajı / Haber Ajanda 2007