Nazim Hikmet Ran Şiirleri..

'Ünlü Şairlerden Şiirler' forumunda sha. tarafından 30 Ağu 2009 tarihinde açılan konu

Konu etiketleri:
  1. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    KAR YAĞIYOR

    Lambayı yakma, bırak,
    sarı bir insan başı
    düşmesin pencereden kara.
    Kar yağıyor karanlıklara.
    Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum.
    Kar...
    Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar...
    Ve şehir kör bir insan gibi kaldı
    altında yağan karın.

    Lambayı yakma, bırak!
    Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
    dilsiz olduklarını anlıyorum.
    Kar yağıyor
    ve ben hatırlıyorum.

    NAZIM HİKMET
     
  2. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    KARIMA MEKTUP

    11-11-1933

    Bursa
    Hapishanesi

    Bir tanem!
    Son mektubunda:
    'Başım sızlıyor yüreğim sersem! ' diyorsun.
    'Seni asarlarsa seni kaybedersem;
    diyorsun;
    'yaşıyamam! '
    Yaşarsın karıcığım,
    kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın kalbimin
    kızıl saçlı bacısı
    en fazla bir yıl sürer
    yirminci asırlılarda
    ölüm acısı.
    Ölüm
    bir ipte sallanan bir ölü.
    Bu ölüme bir türlü
    razı olmuyor gönlüm.
    Fakat
    emin ol ki sevgilim;
    zavallı bir çingenenin
    kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
    geçirecekse eğer
    ipi boğazıma,
    mavi gözlerimde korkuyu görmek için
    boşuna bakacaklar
    Nazıma!

    Ben,
    alaca karanlığında son sabahımın
    dostlarımı ve seni göreceğim,
    ve yalnız
    yarı kalmış bir şarkının acısını
    toprağa götüreceğim...

    Karım benim!
    İyi yürekli
    altın renkli,
    gözleri baldan tatlı arım benim:
    ne diye yazdım sana
    istendiğini idamımın,
    daha dava ilk adımında
    ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
    kellesini adamın.

    Haydi bunlara boş ver.
    Bunlar uzak bir ihtimal.
    Paran varsa eğer
    bana fanila bir don al,
    tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
    Ve unutma ki
    daima iyi şeyler düşünmeli
    bir mahpusun karısı.

    NAZIM HİKMET
     
  3. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    KARLI KAYIN ORMANINDA

    Karlı kayın ormanında
    yürüyorum geceleyin.
    Efkârlıyım, efkârlıyım,
    elini ver, nerde elin?

    Ayışığı renginde kar,
    keçe çizmelerim ağır.
    İçimde çalınan ıslık
    beni nereye çağırır?

    Memleket mi, yıldızlar mı,
    gençliğim mi daha uzak?
    Kayınların arasında
    bir pencere, sarı sıcak.

    Ben ordan geçerken biri:
    'Amca, dese, gir içeri.'
    Girip yerden selâmlasam
    hane içindekileri.

    Eski takvim hesabıyle
    bu sabah başadı bahar.
    Geri geldi Memed'ime
    yolladığım oyuncaklar.

    Kurulmamış zembereği
    küskün duruyor kamyonet,
    yüzdüremedi leğende
    beyaz kotrasını Memet.

    Kar tertemiz, kar kabarık,
    yürüyorum yumuşacık.
    Dün gece on bir buçukta
    ölmüş Berut, tanışırdık.

    Bende boz bir halısı var
    bir de kitabı, imzalı.
    Elden ele geçer kitap,
    daha yüz yıl yaşar halı.

    Yedi tepeli şehrimde
    bıraktım gonca gülümü.
    Ne ölümden korkmak ayıp,
    ne de düşünmek ölümü.

    En acayip gücümüzdür,
    kahramanlıktır yaşamak:
    Öleceğimizi bilip,
    öleceğimizi mutlak.

    Memleket mi, daha uzak,
    gençliğim mi, yıldızlar mı?
    Bayramoğlu, Bayramoğlu,
    ölümden öte köy var mı?

    Geceleyin, karlı kayın
    ormanında yürüyorum.
    Karanlıkta etrafımı
    gündüz gibi görüyorum.

    Şimdi şurdan saptım mıydı,
    şose, tirenyolu, ova.
    Yirmi beş kilometreden

    NAZIM HİKMET
     
  4. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    KIZ ÇOCUĞU

    Kapıları çalan benim
    kapıları birer birer.
    Gözünüze görünemem
    göze görünmez ölüler.

    Hiroşima'da öleli
    oluyor bir on yıl kadar.
    Yedi yaşında bir kızım,
    büyümez ölü çocuklar.

    Saçlarım tutuştu önce,
    gözlerim yandı kavruldu.
    Bir avuç kül oluverdim,
    külüm havaya savruldu.

    Benim sizden kendim için
    hiçbir şey istediğim yok.
    Şeker bile yiyemez ki
    kâat gibi yanan çocuk.

    Çalıyorum kapınızı,
    teyze, amca, bir imza ver.
    Çocuklar öldürülmesin,
    şeker de yiyebilsinler.

    NAZIM HİKMET
     
  5. kaliksaren

    kaliksaren <b>Don't worry be happy</b>

    Nazım Hikmet'in hapishanedeyken yazdığı Dört Güvercin şiiri (1938)

    [​IMG]
     
  6. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    KIZIL SAÇLISINA

    Pembe yanaklı al dudaklı bir karım olursa eğer..
    Olursa 24 ayar ahlaklı..
    Anama bakar gibi bakar..
    İlaha tapar gibi taparım..!

    Ama...!
    Kalleş çıkarsa karım..
    Anam avradım olsun bir teneke benzin döker yakarım...!

    Kimine göre kadın..!
    Soğuk kış gecelerinde sarılıp yatmak içindir..

    Kimine göre kadın..!
    Sıcak harman gecelerinde zil takıp oynatmak içindir..

    Kimine göre kadın..!
    Ömür boyunca omuzumuzda taşıdığımız..
    En büyük sevabımız ve en büyük vebalimizdir..

    Ama sen KADINIM..!
    Benim için sen..
    Ne o..
    Ne bu..
    Şusun sen..!
    Benim can yoldaşım kavga arkadaşımsın...

    NAZIM HİKMET
     
  7. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    KOCALMAYA ALIŞIYORUM

    Kocalmaya alışıyorum dünyanın en zor zanaatına,
    kapıları çalmaya son kere,
    durup durmadan ayrılığa.
    Saatler, akarsınız, akarsınız, akarsınız...
    Anlamaya çalışıyorum inanmayı yitirmenin pahasına.
    Bir söz söyleyecektim sana söyleyemedim.
    Dünyamda sabahleyin aç karına içilen cıgaramın tadı.
    Ölüm kendinden önce bana yalnızlığını yolladı.
    Kıskanıyorum öylelerini kocaldıklarının farkında bile değiller,
    öylesine başlarından aşkın işleri

    NAZIM HİKMET
     
  8. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    KOSMOSUN KARDEŞLİĞİ ADINA

    Kosmosda bizden başka düşünen var mı

    var
    bize benzer mi
    bilmiyorum
    belki bizden güzeldir
    bizona benzer mesela ama çayırdan nazik
    belki de akarsuyun şankına benzer
    belki çirkindir bizden
    karıncaya benzer mesala ama tıraktörden iri
    belki de kapı gıcırtısına benzer
    belki ne güzeldir bizden ne de çirkin
    belki tıpatıp bize benzer
    ve yıldızlardan birinde
    hangisinde bilmiyorum
    yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz
    hangi dilde bilmiyorum
    yıldızlardan birinde konuşacak elçimiz onunla
    Tovariş diyecek
    söze bu sözle başlayacak biliyorum
    Tovariş diyecek
    ne üs kurmaya geldim yıldızına
    ne petrol ne yemiş imtiyazı istemeğe
    Kola-kola satacak da değilim
    selamlamaya geldim seni yeryüzü umutları adına,
    bedava ekmek ve bedava karanfil adına
    mutlu emeklerde mutlu dinlenmeler adına
    "Yarin yanağından gayrı her yerde her şeyde hep beraber"
    diyebilmek adına
    evlerin
    yurtların
    dünyaların
    ve kosmosun kardeşliği adına

    NAZIM HİKMET
     
  9. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MASALLARIN MASALI

    Su basında durmuşuz,

    çınarla ben.
    Suda suretimiz çıkıyor,
    çınarla benim.
    Suyun şavkı vuruyor bize,
    çınarla bana.

    Su basında durmuşuz,
    çınarla ben, bir de kedi.
    Suda suretimiz çıkıyor,
    çınarla benim, bir de kedinin.
    Suyun şavkı vuruyor bize,
    çınarla bana, bir de kediye.

    Su basında durmuşuz,
    çınar, ben, kedi, bir de güneş.
    Suda suretimiz çıkıyor,
    çınarın, benim, kedinin, bir de günesin.
    Suyun şavkı vuruyor bize,
    çınara, bana, kediye, bir de güneşe.

    Su basında durmuşuz,
    çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
    Suda suretimiz çıkıyor,
    çınarın, benim, kedinin, günesin, bir de ömrümüzün.
    Suyun şavkı vuruyor bize,
    çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.

    Su basında durmuşuz.
    Önce kedi gidecek,
    kaybolacak suda sureti.
    Sonra ben gideceğim,
    kaybolacak suda suretim.
    Sonra çınar gidecek,
    kaybolacak suda sureti.
    Sonra su gidecek
    güneş kalacak;
    sonra o da gidecek...

    Su basında durmuşuz.
    Su serin,
    Çınar ulu,
    Ben şiir yazıyorum.
    Kedi uyukluyor
    Güneş sıcak.
    Çok şükür yaşıyoruz.
    Suyun şavkı vuruyor bize
    Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze....

    NAZIM HİKMET
     
  10. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MAVİ LİMAN

    Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
    Seyir defterini başkası yazsın.
    Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
    Beni o limana çıkaramazsın...

    NAZIM HİKMET
     
  11. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MAZİ

    Kalbimde maziden bugün izler var
    Her siyah saatım bu izle erir
    Ruhumu geçmişin hicranı sarar
    Doğanlar ölür ölen dirilir

    Anladım hayatmış mazinin adı
    Yıllara karışan her şey ses verir
    Hasretle doludur geçmişin yadı
    Mazinin elemi bile tatlıdır.

    NAZIM HİKMET
     
  12. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR-01

    Saat dört

    yoksun
    Saat beş
    yok
    Altı, yedi,
    ertesi gün, daha ertesi
    ve belki
    kim bilir...
    Hapisane avlusunda
    bir bahçemiz vardı.
    Sıcak bir duvar dibinde on beş adım kadardı.
    Gelirdin,
    yan yana otururduk,
    kırmızı ve kocaman
    muşamba torban dizlerinde...
    Kelleci Memedi hatırlıyor musun?
    Sübyan koğuşundan.
    Başı dört köşe,
    bacakları kısa
    ve kalın
    ve elleri ayaklarından büyük.
    kovanından bal çaldığı adamın
    taşla ezmiş kafasını.
    'hanım abla' derdi sana.
    Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,
    tepemizde,
    yukarda,
    güneşe yakın,
    bir konserve kutusunun içinde...
    Bir cumartesi gününü,
    hapisane çeşmesiyle ıslanan
    bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?
    Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta,
    aklında mı:
    'Beypazarı meskenimiz, ilimiz,
    kim bilir nerede kalır ölümüz....? '
    O kadar resmini yaptım senin
    bana birini bırakmadın.
    Bende yalnız bir fotoğrafın var:
    bir başka bahçede
    çok rahat
    çok bahtiyar
    yem verip tavuklara gülüyorsun.
    Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,
    fakat pek ala gülebildik
    ve bahtiyar olmadık değil.
    Nasıl haber aldık
    en güzel hürriyete dair,
    nasıl dinledik ayak seslerini
    yaklaşan müjdelerin,
    ne güzel şeyler konuştuk
    hapisane bahçesinde...

    NAZIM HİKMET
     
  13. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR-02

    Bir akşamüstü
    oturup
    hapisane kapısında
    rubailer okuduk Gazalî'den:
    'Gece:
    büyük lâciverdî bahçe.
    Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin.
    Ve tahta kutularda upuzun yatan ölüler.

    Bir gün eğer,
    benden uzak,
    karanlık bir yağmur gibi,
    canını sıkarsa yaşamak
    tekrar Gazalî'yi oku.
    Ve Pîrâyende'm benim,
    ben eminim
    sen sadece merhamet duyacaksın
    ölümün karşısında onun
    ümitsiz yalnızlığı
    ve muhteşem korkusuna.

    Bir akar su getirsin Gazalî'yi sana:
    '- Toprak bir kâsedir
    çömlekçinin rafında tâcidar,
    ve zafer yazıları
    yıkılmış duvarlarında Keyhüsrevin...'

    Birikip sıçramalar.
    Soğuk
    sıcak
    serin.

    Ve büyük lâciverdi bahçede
    başsız ve sonsuz
    ve durup dinlenmeden
    devranı rakkaselerin...

    Bilmiyorum, neden
    aklımda hep
    ilkönce senden duyduğum
    Çankırılı bir cümle var:
    'Pamukladı mıydı kavaklar
    kiraz gelir ardından.'
    Kavaklar pamukluyor Gazalî'de,
    fakat
    görmüyor, üstat,
    kirazın geldiğini.
    Ölüme ibadeti bundandır.

    Şeker Ali yukarda, koğuşta bağlama çalıyor.
    Akşam.
    Dışarda çocuklar bağrışıyorlar.
    Çeşmeden akıyor su.
    Ve jandarma karakolunun ışığında
    akasyalara bağlı üç kurt yavrusu.
    Açıldı demirlerin dışında
    büyük, lâciverdî bahçem.
    A s l o l a n h a y a t t ı r...

    Beni unutma Hatçem...

    NAZIM HİKMET
     
  14. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR- 03

    Bugün çarşamba:
    - biliyorsun -
    Çankırı'nın pazarı.
    Demir kapımızdan geçip
    kamış sepetimizde bize kadar gelecek
    yumurtası, bulguru,
    yaldızlı, mor patlıcanları...

    Dün köylerden inenleri seyrettim:
    yorgundular,
    kurnaz
    ve şüpheli,
    ve kaşlarının altında keder.
    Erkekler eşeklerde,
    kadınlar çıplak ayaklarının üstünde geçtiler.
    Herhalde içlerinde senin bildiklerin vardır.
    Herhalde iki çarşambadır pazarda:
    kırmızı başörtülü
    'kibirsiz' İstanbulluyu aramışlardır...

    NAZIM HİKMET
     
  15. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR - 04

    Sıcaklar bildiğin gibi değil
    ve ben ki yalı uşağıyım,
    deniz ne kadar uzak...

    İkiyle beş arası
    cibinliğin altına uzanarak
    ter içinde
    kımıldanmadan
    gözlerim açık
    dinliyorum sineklerin uğultusunu.
    Biliyorum:
    şimdi avluda
    duvarlara çarpıyorlardır suyu,
    kızgın, kırmızı taşlar tütüyordur.
    Ve dışarda, otları yanmış kalenin eteğinde
    bir kezzap aydınlığı içindedir
    simsiyah kiremitleriyle şehir...

    Geceleri birdenbire rüzgâr çıkıyor.
    sonra kayboluyor birdenbire.
    Ve karanlıkta canlı bir mahluk gibi soluyup,
    yumuşak, tüylü ayaklarıyla dolaşarak
    bizi bir şeylerle tehdit ediyor sıcak.
    Ve zaman zaman
    ürpermelerle duyuyoruz derimizin üstünde
    bir korku halinde tabiatı...

    Bir zelzele olabilir.
    Zaten üç günlük yere geldi,
    salladı çapanoğlu Yozgad'ı.
    Ve yerlilerin kavlince:
    altı tekmil tuz madeni olduğundan
    yıkılacak Çankırı şehri
    kıyametten kırk gün önce.
    Yatıp bir gece
    başın bir kalasla ezilmiş,
    çıkmamak sabaha...
    Ölümün bu kadar körü ve mendeburu...
    Ben yaşamak istiyorum biraz daha,
    daha bir hayli yaşamak.
    Bunu birçok şey için istiyorum,
    birçok
    çok mühim şeyler.

    NAZIM HİKMET
     
  16. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR - 05

    Saat beşte akşam oluyor:
    insanın üstüne doğru yürüyen bulutlarla.
    Yağmur taşıdıkları belli.
    Birçoğu
    elle tutulacak kadar alçaktan geçiyorlar...
    Bizim odanın yüz mumluğu,
    terzilerin gaz lambası yandı.
    Terziler ıhlamur içiyorlar...
    Kış geldi demektir...
    Üşüyorum.
    Fakat kederli değilim.
    Yalnız bize mahsus bir imtiyazdır:
    kış günleri hapisanede,
    sade hapisanede değil,
    bu kocaman
    bu ısınası
    bu ısınacak dünyada
    üşüyüp
    kederli olmamak...

    NAZIM HİKMET
     
  17. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR -06

    Hint Okyanusu'nu seyrettim bu sabah.
    Okyanuslar üstüne bir çift sözüm var sana:
    Kıyısından seyredilen okyanus
    farksızdır Marmara açıklarından.
    Yani demek istediğim:
    Okyanuslar büyük sevdalar gibidir Tulyakova
    seyredilmeğe gelmez,
    Okyanus yaşanılır.

    NAZIM HİKMET


     
  18. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR -07

    Çarşı pazar dolaştım karıcığım,
    not ettim fiyatları.
    Tanganika dehşetli ucuzluk.
    Mesela, güneş,
    hem de en olgunu, en kırmızısı,
    yağmur mesela,
    hem de aylarca şakırdayanı artsız arasız,
    yahut da boy boyu, çeşit çeşidi sıtmaların,
    yahu da kopkoyu esmer eller,
    turfandası da, olgunu da,
    hem de hepsinin tırnaklarıyla avuçları pembe,
    hatta muz,
    beş kiloluk hevenkleri,
    bir şişe Pepsi Kola'dan ucuz.
    Sana bunları yazdım, iki gözüm, düşünüyorum,
    Tanganika'dan pahalı mı benim Anadolu?
    Kimi yerlerinde yağmur çok daha pahalı,
    kimi mevsimlerinde güneş,
    ama sıtmaların fiyatı,
    yahut da ellerin,
    hele parmakalrı kınalı olanların,
    hiç de bundan pahalı değil.
    Muza gelince,
    bizde yetişmez,
    ama soğanla tuz,
    beş kilosu değil, birer kilosu,
    burdaki muz fiyatına.

    NAZIM HİKMET
     
  19. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR-08

    Nasılsın Tulyakova, ne alemlerdesin?

    Saman sarısı saçlar nasılsınız?
    Ne alemlerdesiniz mavi kirpikler?
    Mavi kirpikler yol verin,
    gözlerinizin içini görmek istiyorum,
    dolaşmak içinde gözlerinizin ve rastlamak kendime,
    belki satırları arasında bir kitabın,
    belki ikinci Pesçannaya'da otobüs durağında,
    rastlamak kendime içinde gözlerinizin
    ve 'Merhaba Nazım! ' demek, 'Nicesin, mutlu musun? '
    Moskova Irmağı'na selam ederim.
    Kızıl Meydan'a fabrika bacalarına, tiyatroların tümüne selam ederim,
    evimizin, kapısına selam ederim,
    İstanbul'un duvarda asılı resmine selam!

    Beni sorarsanız, ben burda Kuzeydeyim iki gündür,
    Aruşa'da, Moşi'de,
    karlı Klimancora dağının dolaylarında.
    Turistik bir dağ.
    Otellerde konforu İsviçre turistlerinin.
    Cagga kabilesi yaşıyor Moşi'de.
    Otellerde, kahveliklerde ve sizalllıklarda çalışıyorlar.
    Sizallıklar İngilizlerin, Hintlilerin, rumların.
    Cagga halkı güler yüzlü, akıllı, yumuşak.
    Erkekleri gömlekli, şortlu, ama yalyanak çoğu
    ve bisiklete meraklıo.
    Kadınları salınarak yürüyor alaca entarileri içinde ve başlarında kendilerinden büyük yükler

    taşıyorlar bütün Afrika kadınları gibi.
    Genç kızlar gördüm.
    kara biberim, badem şekerim
    ve naylon eteklikleri kabarık,
    ve okur yazarlık Anadolu'dan yüksek.

    Ngorongoro kıraterine gittim.
    Volkanın ağzı çayırlar ve ağaçlarla kaplanmış.
    İki yüz kilometre kare, dediler.
    Turistik gergedanları gördüm,
    turistik zürafaları, filleri.
    Sürülerle gezip tozuyorlar.
    Aralarından geçiyor jipimiz, burunlarının dibinden,
    başlarını kaldırıp şöyle bir bakıyorlar,
    tanıyorlar markasını otomobilin:
    Landrover
    ve kederle çeviriyorlar başlarını öte yana,
    bıkkınlık.
    Bir antiloplar alışamamış Landrover'e,
    sıçraya sıçraya kaçtılar.
    Bir de bir akşam bir Amerikan turisti sızmış çayırlıkta,
    arslanlar beklemiş başında sabaha kadar.
    Bakmışlar ayılmıyor,
    yemişler.
    Mezarını gördüm.
    Taşında yazılı hikayesi.

    Dolaylarda Masailer yaşıyor çırılçıplak
    bir avrat mahalleri örtülü.
    İri yarı insanlar.
    Kahverengine düşkün.
    Kahverengine boyanıyorlar.
    Kadınlarının kulak memeleri omuzlarına sarkıyor.
    bir ağırlıkla filan uzatıyorlar.
    Masailer göçebe.
    Davarcı.
    Sığırlarının etini yiyor, sütünü ve kanını içiyorlar sıcak sıcak.
    Ve sürüye saldıran arslanı mızraklıyorlar kulaklarından tutup.

    Otelde bir kaat verdiler bize:
    Kıraterde en çok neyi beğendiniz?
    Filleri mi?
    Gergedanları mı?
    Antilopları mı?

    NAZIM HİKMET
     
  20. Mαʟєficα•

    Mαʟєficα• New Member

    MEKTUPLAR- 09

    Hapisten çıktığım günleri hatırlıyorum,
    hapisten çıkarıldığım günleri değil, çıktığım,
    içerde kendimin dışarda dostların ve zamanların zorlamasıyla çıktığım günleri hapisten.,
    Sevinç.
    Düğün, bayram.
    Sevinç,
    kibirli biraz,
    biraz şaşkın.
    Sevinç.
    dallarında hayallerin ve umutların parıltısı,
    yemişleri değil, parıltısı.
    Ve yüksek sesle anlatmak hapisaneyi herkese ve kendine.
    Hapisane hala düşlerine girer,
    uyanırsın sıçrayarak.
    Yakanı bırakmaz alışkanlıklarıyla yasakları hapisane yıllarının.
    Kapatamazsın mektuplarının zarflarını,
    karavana vakitlerini, beklersin,
    ve akşamlar kararınca kapının dışardan kilitlenmesini,
    yanmasını ampullerin kendiliğinden.
    Sevinç.
    Düğün, bayram.
    Ama bayram günlerinin de sonu var bütün günler gibi.
    Bakarsın, evinin damı akıyor,
    pencereler, kapılar onarılmak ister,
    su getirtmek, açtırmak gazı, elektriği,
    yatak çarşafı almak, tabak, çanak, kitap.
    Kolların hazır çalışmağa,
    onlar içerde de çalıştırıldılar,
    ama bilgi'n uyutuldu.
    Paran da yok.
    Borca batmak da tehlikeli.
    Nerden, neresinden, nasıl kurmağa başlamalı evini hürriyetinin?
    hapisten çıkanın haline benziyor hali Tanganika'nın.

    NAZIM HİKMET
     

Bu Sayfayı Paylaş